• Sonuç bulunamadı

Cünüp olan kimse yıkanmak için su ve uygun bir yer bulamazsa ne yapar?

Yıkanmak için su bulamayan veya soğukta gusül abdesti aldığı takdir-de hastalanacağı kanaatintakdir-de olan ya da gusül abtakdir-desti alabileceği uygun bir yer bulamayan cünüp kimse, teyemmüm ederek namazını kılar.

Çünkü bu noktada zaruret oluşmuştur (Merğînânî, el-Hidâye, I, 173,174; Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 82).

TEYEMMÜM

99. Teyemmüm nasıl yapılır; teyemmümü bozan şeyler nelerdir?

Teyemmüm, su bulunmadığında, ya da var olan suyu kullanma im-kânı olmadığında, abdestsizlik, cünüplük gibi hükmî kirliliği gidermek amacıyla temiz toprak veya toprak cinsinden bir şeye sürülen ellerle yüz ve iki kolun mesh edilmesi şeklinde yapılan hükmî temizlik demektir.

Kur’an-ı Kerim’de, “Eğer hasta iseniz, yolculukta bulunuyorsanız, tuvaletten gelmiş iseniz veya kadınlara yaklaşmışsanız da su bulama-mışsanız temiz bir toprağa yönelip, onunla yüzlerinizi ve ellerinizi mesh edin (teyemmüm edin).” (Nisâ, 4/43; Mâide, 5/6) buyrulmaktadır.

Teyemmüm edecek kimse, ne için teyemmüm edeceğine (abdeste veya gusle) niyet eder. Parmakları açık olarak ellerini temiz bir toprağa veya toprak cinsinden bir şeye vurur, ileri ve geri hareket ettirerek kal-dırır, hafifçe birbirine vurarak ellerini silkeler. Ellerinin içiyle yüzünün tamamını bir kere mesh eder. Sonra ikinci defa ellerini aynı şekilde toprağa vurur ve sol elin içiyle, dirseğiyle birlikte sağ kolunu mesh eder;

daha sonra da sağ elinin içiyle sol kolunu aynı şekilde mesh eder.

Abdesti bozan şeyler teyemmümü de bozar. Ayrıca, abdest veya gusle yetecek suyun bulunması, hastalığın iyileşmesi, suyu kullanabilme im-kânının elde edilmesi gibi, teyemmüm etmeyi mübah kılan mazeretlerin ortadan kalkması da teyemmümü bozar (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 86).

100. Hangi durumlarda abdest yerine teyemmüm yapılır?

Teyemmüm, bazı durumlarda abdest ve gusül yerine geçen istisnâî bir uygulama olup, ancak belli bir mazeretin bulunması hâlinde yapılabilir.

Abdest ve gusül için su bulunmaz veya bulunur da kullanma imkânı olmazsa her ikisi yerine geçmek üzere teyemmüm yapılır.

Teyemmümün, su bulunmadığında yapılabileceği âyet-i kerimelerde açıkça belirtilmiştir (Nisâ, 4/43; Mâide, 5/6). Teyemmümle ilgili hadisler de

su bulunamadığında teyemmümün yapılabileceği yönündeki Kur’an hükmünü teyit etmektedir. Nitekim bir kenara çekilip duran, cemaatle namaza iştirak etmeyen birini gören Resûlullah, “Ey falan! Neden ce-maate iştirak etmiyorsun?” diye sorduğunda adam, “Ey Allah’ın Resulü, cünüp oldum; su da yok” deyince Peygamber (s.a.s.), “Toprağı kullan, o sana yeterlidir” buyurdular (Buhârî, Teyemmüm, 9).

Teyemmüm şu hâllerde yapılır:

a) Abdest veya gusle yetecek miktarda su bulunamaması, b) Su bulunduğu hâlde, suya ulaşma imkânının olmaması,

c) Su bulunduğu hâlde, havanın çok soğuk oluşu, banyo yapacak ye-rin bulunmayışı gibi engellerle suyu kullanma imkânının bulunmaması,

d) Sağlık açısından suyun kullanılmasının sakıncalı olması,

e) Yıkandığı veya abdest azalarını yıkadığı takdirde hastalanması, hastalığının artması veya iyileşme süresinin uzaması,

f) Vücudun veya abdest organlarının yarısından fazlasının yara, yanık vb. sebeplerle yıkanamaması.

Uzuvlarının yarısından azında yara olan bir kimse ise, sağlam olan organlarını yıkar, yaralı olanları mesh eder. Konu ile ilgili bir rivayette ifade edildiğine göre, cünüp olan yaralı bir kişiye gusletmesi söylenmiş, o da yıkanmış ve bu sebeple ölmüştür. Haber Resûlullah’a ulaşınca,

“Onu öldürmüşler! Hâlbuki ona, teyemmüm yeterliydi.” (Ebû Dâvûd, Tahâret, 128) buyurmuştur.

101. Su mevcut olduğu hâlde abdest alıncaya kadar namaz vakti-nin çıkmasından endişe eden kişi teyemmümle namaz kılabilir mi?

Abdest alma imkânı varken, cuma namazı ile vakit namazları gibi vaktinde kılınamadığı zaman kaza edilen namazların, vaktin çıkacağı endişesi ile teyemmüm ederek kılınması caiz değildir. Zira abdest alın-dığı takdirde bu namazlara yetişilemediğinde, cuma namazı yerine öğle namazı, vakit namazı yerine ise kazası kılınır (Merğînânî, el-Hidâye, I, 187). An-cak abdest alması hâlinde kılınmakta olan cenaze ve bayram namazlarını kaçırmaktan endişe eden kişi teyemmüm ederek bu namazlara iştirak edebilir.

Mâlikî mezhebinde tercih edilen görüşe göre, abdest alma imkânı varken, abdest veya gusül alındığı takdirde farz namazlardan birinin vakti geçecek ise, bu namaz teyemmüm edilerek kılınabilir (Nefrâvî, el-Fevâ-kihü’d-Devânî, I, 239).

102. Hapsedilmiş olan kimse, temiz su veya teyemmüm edecek temiz toprak bulamayınca namazını nasıl kılar?

Bir yerde hapsedilen ve abdest alacak su veya teyemmüm yapacak temiz toprak cinsinden bir şey bulamayan kişi, Hanefilerde tercih edilen görüşe göre vakte hürmeten namaz kılanların hareketlerini yapar, çık-tığında da namazlarını kaza eder (Kâsânî, Bedâi’, I, 50; Haskefî, ed-Dürrü’l-muhtâr, I, 184-185, 423). Şâfiî mezhebinde sahih kabul edilen görüş de bu şekildedir

(Nevevî, el-Mecmû‘, II, 323). Hanbelîlere göre ise bu hâldeyken namaz kılınabi-leceğinden daha sonra kaza edilmesi gibi bir durum söz konusu olmaz

(İbn Kudâme, el-Muğnî, I, 328).

KADINLARA ÖZGÜ HÂLLER

103. Âdet görmesi gecikmiş kızlar ne zaman mükellef olurlar?

Dinî hükümlerle mükellef olma, ergen olmakla başlar. Kızlar âdet görmekle büluğa ermiş yani ergen sayılırlar.

15 yaşına kadar ergenliğe ulaşmamış bir kız, 15 yaşını bitirdiği ta-rihten itibaren hükmen ergen ve mükellef sayılır (Mevsılî, el-İhtiyâr, II, 234-235;

Tahtâvî, Hâşiye, 108; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, IX, 226).

104. Kadınlardan gelen beyaz ve kokusuz akıntı abdesti bozar mı?

Kadınlardan gelen; âdet, lohusalık ve özür kanı dışındaki akıntıların abdesti bozup bozmadığına dair Hz. Peygamber’den (s.a.s.) nakledilen bir bilgi bulunmamaktadır. Fıkıh kaynaklarında ise, erkek kadın ayırımı yapılmaksızın iki yoldan (önden ve arkadan) gelen her şeyin abdesti bozduğu ifade edilmektedir (Merğînânî, el-Hidâye, I,106; İbn Kudâme, el-Muğnî, I, 230;

Nevevî, Ravda, II, 102; Kâsânî, Bedâî’, I,24; İbn Cüzey, el-Kavânîn, 89).

Günümüzdeki tıbbî verilere göre sağlıklı her kadından beyaz ve ko-kusuz bir akıntı (rutûbetü’l-ferc) salgılanması normal bir durum olarak kabul edilmektedir. Bu akıntı rahimden değil, daha aşağıdan gelmekte, herhangi bir necis madde ile de karışmamaktadır. Bu nedenle temiz ka-bul edilen akıntı abdesti bozmadığı gibi çamaşıra ka-bulaşması da namaza engel değildir (Kâsânî, Bedâî’, I, 24; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 305).

105. Kadınların hayız ve nifas hâllerinde yapamayacakları şeyler nelerdir?

Hayız ve nifaslı kadınlar için bazı özel hükümler vardır. Bu hâllerden biri kendinde bulunan kadınlar;

a) Cinsel ilişkide bulunamazlar. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de, “Sana kadınların ay hâlini sorarlar. De ki; o bir ezadır (rahatsızlıktır). Ay hâ-linde kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşma-yın…” (Bakara, 2/222) buyrulmaktadır.

b) Namaz kılmaz, oruç tutmazlar. Çünkü Hz. Peygamber bu durum-daki kadınların oruç tutmayacaklarını ve namaz kılmayacaklarını bil-dirmiştir (Buhârî, Hayz, 6). Bu konuda müçtehitler görüş birliği içindedirler.

Hayız ve nifas hâllerinde kılınmayan namazlar daha sonra kaza edilmez;

bu hâllerde tutulmayan Ramazan oruçları ise kaza edilir. Hz. Âişe (r.a.), hayız hâli sona eren kadının namazlarını kaza edip etmeyeceğini soran bir kadına “Resûlullah zamanında ay hâlinden çıktığımızda bize oruçları kaza etmemiz emredilir, namazları kaza etmemiz ise emredilmezdi.”

(Müs-lim, Hayz, 67- 69) cevabını vermiştir.

c) Kâbe’yi tavaf edemezler. Hz. Peygamber (s.a.s.), ay hâli sebebi ile hac yapamayacağından endişe ederek ağlayan Hz. Âişe’ye (r.a.), “Kâbe’yi tavaf etmek dışında, haccedenlerin yaptığı her şeyi yap.” (Buhârî, Hayz, 1)

buyurmuştur.

d) Gerekmedikçe cami ve mescitlere giremezler (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 73-74;

Mevvâk, et-Tâc, I, 552; Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, I, 119).

e) Özel hâllerinde kadınların Kur’an-ı Kerim’e dokunmaları ve onu okumaları konusunda İslam bilginleri farklı görüşler ortaya koymuşlardır.

106. Âdet hâlindeki bir kadın Kur’an-ı Kerim’e dokunabilir mi?

Hanefî, Şâfiî ve Hanbelî mezhepleri ile Malikî mezhebindeki ağırlıklı görüşe göre, cünüp veya hayız hâlindeki kimselerin Mushaf’a dokunmaları caiz değildir. Bu konuda genel olarak “O, elbette değerli bir Kur’an’dır. Ko-runmuş bir kitaptadır. Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir. Âlemlerin Rabbi’nden indirilmedir.” (Vâkıa, 56/77-80) âyetleri ile Hz. Peygamber’in (s.a.s.)

Amr b. Hazm’a yazdığı mektuptaki “Kur’an’a temiz olandan başkası do-kunmaz.” (Muvatta, Kur’an, 1) rivayetini ve bazı kabilelere yazdığı mektuplarda cünüp ve hayızlı kimselerin Mushafa dokunmalarını yasaklamasını (Serahsî, el-Mebsût, III, 152) delil olarak kullanmışlardır (Aliyyü’l-kârî, Fethu Bâbi’l-‘İnâye, I, 142;

Mâverdî, el-Hâvî, I, 384; Râfiî, el-‘Azîz, I, 293; İbn Kudâme, el-Muğnî, I, 202-203; İbn Kudâme el-Makdisî, el-Kâfî, I, 135; Karâfî, ez-Zehîra, I, 378).

107. Âdet hâlindeki bir kadın Kur’an-ı Kerim okuyabilir mi?

Hanefî, Şâfiî ve Hanbelîlere göre tıpkı cünüp gibi âdetli veya lohusa kadın da Kur’an okuyamaz. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.), “Âdetli kadın

ve cünüp olan kimse Kur’an’dan hiçbir şey okuyamaz.” (Tirmizî, Tahâret, 98;

İbn Mâce, Tahâret, 105) buyurmuştur. Hz. Ali de “Resûlullah’ı Kur’an okumak-tan cünüplük hâli dışında hiçbir şey alıkoymazdı.” (Ebû Dâvûd, Tahâret, 92;

Nesâî, Tahâret, 175; İbn Mâce, Tahâret, 105; İbn Huzeyme, Sahîh, I, 104; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, Tahâret, 98) demiştir. Farklı bir lafızla gelen rivâyete göre ise, Hz. Ali’nin

“Resûlullah cünüp olmadıkça bize Kur’an okurdu.” (Tirmizî, Tahâret, 111) de-diği rivayet edilmiştir.

Bu genel yaklaşımın yanında söz konusu üç mezhep içinde bazı ay-rıntılı ictihadlar da bulunmaktadır. Hanefî ve Şâfiîler, dua ve zikir kas-tıyla dua anlamı içeren âyetlerin okunabileceğini; Şâfiîler dili oynatma-dan ve telaffuz etmeden Mushaf’ın yüzüne bakarak kalben veya zihnen süzülebileceğini; Hanbelîler ise Kur’an okuma kastı olmadan besmele, hamdele vb. zikirleri okuyabileceklerini söylemişlerdir (Serahsî, el-Mebsût, III, 152; İbn Kudâme, el-Muğnî, I, 199-200; Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, I, 120-121, 172).

Mâlikî mezhebinde ise farklı iki görüş bulunmaktadır (İbnü’l-Cellâb, et-Tefrî‘, I, 206; Karâfî, ez-Zehîra, I, 379). Sonraki bazı Mâlikîler, bu iki görüşten âdetli kadının eğitim öğretim amacıyla Mushaf’a dokunabileceği ve Kur’an-ı Kerim’i okuyabileceği ictihadını tercih etmişlerdir (Desûkî, Hâşiye, I, 174; Ezherî, Cevâhir, I, 32; Uleyş, Şerhu Minah, I, 175).

Günümüzde Kur’an eğitim ve öğretiminin aksamadan devam edebil-mesi için Mâlikî mezhebinin bu görüşüyle amel edilebilir. Bununla bir-likte Kur’an eğitim ve öğretiminin çok değişik yol ve yöntemleri olduğu için bu dönemlerindeki kadınların, okuyan kimselere kulak vererek ya da CD, DVD veya kasetten dinleyerek kulak eğitimi almaları ve âyetleri kelime kelime bölerek tashîh-i hurûfa ağırlık vermeleri de uygulanabi-lecek bir başka yöntemdir. Bu yöntem, mümkün olursa ihtilaftan kaçın-mak açısından daha ihtiyatlı olabilir.

108. Âdetli ve lohusa kadın camiye girebilir mi?

İslam âlimlerinin büyük çoğunluğuna göre; hayızlı ve nifaslı kadın-ların camiye girmeleri caiz değildir (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 73-74; Mevvâk, et-Tâc, I, 552;

Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, I, 119).

Hayız ve nifas hâlleri, dinimizce hükmen kirlilik sayılmakta ve ibadetlere engel kabul edilmektedir. Camiler de ibadet mekânıdırlar.

Hz. Peygamber (s.a.s.), “Ben hayızlı ve cünüp kimsenin mescide girmesini/

mescidde bulunmasını helal görmüyorum.” (Ebû Dâvûd, Tahâret, 94; İbn Huzey-me, Sahîh, II, 284); “Mescid, hayızlı ve cünübe helal değildir.” (İbn Mâce, Tahâra, 126) buyurmuştur. Bazı âlimler ise ihtiyaç hâlinde örneğin camideki bir

eşyayı almak için, âdetli kadının camiye girmesini veya camiden geçen yolun daha yakın olması gibi bir sebeple caminin içinden geçmesini caiz görmüşlerdir (İbn Kudame, el-Muğnî, I, 166; Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, I, 119). Hanefîler de ihtiyaç olması hâlinde cünüp kişinin, teyemmüm yapmak şartıyla mescidden geçebileceğini ve orada ihtiyaç oranında kalabileceğini caiz görmüşlerdir (Kâsânî, el-Bedâî’, I, 38). Bu görüşlerin dayanaklarından birisi, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) bir defasında, âdet gününde olan Hz. Âişe’den mescide bir örtü uzatmasını istemesidir (Müslim, Hayız, 11; Ebû Dâvûd, Tahâret, 105). Hanbelîlerden bir görüşe göre cünüp, âdetli ve lohusa kimseler bu durumda iken namaz abdesti almaları şartıyla mescidde bulunabilirler

(Merdâvî, el-İnsâf, I, 347). Zâhirilere göre ise âdetli kadın camiye girebilir ve orada durabilir (İbn Hazm, el-Muhallâ, V, 196). İhtiyaç hâlinde bu görüşlerle de amel edilebilir.

Âdetli ve lohusa olan kişiler hakkındaki bu hükümler, duvar veya başka bir şeyle çevrilip mescid olarak inşa edilmiş ve içerisinde îtikâfın yapılmasının sahih olduğu yerler için geçerlidir. Bu nedenle mescidlerin avlusu ve müştemilatında bulunup da duruma göre imama uyulabilen yerler mescidden farklı değerlendirilmiştir. Bu yerler Hanefî, Mâlikî ve Hanbelîlerden gelen sahih görüşe göre bu konuda mescidin hükümleri-ne tabi değildir (Bkz. el-Mevsûatü’l-Fıkhiyye, V, 224).

109. Kadınlar âdetli veya lohusa iken dua edebilirler mi?

Kadınlar âdet günlerinde veya nifâs (lohusalık) hâllerinde iken dua edebilirler; zikir ve dua anlamı taşıyan âyet-i kerimeleri okuyabilirler.

Bunun yanında, kelime-i şehâdet, kelime-i tevhid, istiğfar, salâvat-ı şerife getirebilirler. Tefsir, hadis ve fıkıh eserlerini okuyup inceleyebilirler (Bkz.

İbn Nüceym, el-Bahr, I, 210; Aliyyü’l-kârî, Fethu bâbi’l-‘inâye, I, 142; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 319-320; Şirbînî, Muğnî’l-muhtâc, I, 120-121, 172).

110. Âdetli kadınların, cenazenin yanında bulunmaları ve kabir ziyareti yapmaları caiz midir?

Âdetli olsun veya olmasın kadınların, cenazenin yanında durmaları, açıp yüzüne bakmaları ve kabir ziyaretinde bulunmaları caizdir (İbn Nü-ceym, el-Bahr, II, 283; Haskefî, ed-Dürrü’l-muhtâr, I, 488).

111. Âdetli kadın ziyaret, veda ve umre tavaflarını yapabilir mi?

Âdetliyken ihrama giren veya ihrama girdikten sonra âdet görme-ye başlayan kadınlar, tavafın dışında haccın bütün menâsikini görme-yerine

getirebilirler. Ancak metâfa giremez ve tavaf edemezler. Çünkü Resû-lullah (s.a.s.), Hz. Âişe’ye “Bu, Allah Teala’nın, Âdem’in kızları üzerine yazdığı bir şeydir (senin elinde olan bir şey değildir). Hacıların, hacla ilgili yaptıklarını sen de yap. Ancak âdet gördüğün sürece Kâbe’yi tavaf etme.” (Buhârî, Hayız, 1) buyurmuştur.

Âdetli oldukları için bayram günlerinde ziyaret tavafını yapamayan kadınlar âdetleri bitince bu tavaflarını yaparlar. Bu gecikmeden dolayı kendilerine herhangi bir ceza gerekmez. Ziyaret tavafını yaptıktan sonra âdet gören kadınlar, ülkelerine dönmeden önce, vacip olan veda tavafını yapacak imkân bulamazlarsa, bu tavafı terk ederler. Bundan dolayı da bir ceza gerekmez (Semerkandî, Tuhfe, II, 410, 414).

Mekke’de kalma imkânı yoksa –Hanefî mezhebine göre tavafta taha-ret farz olmayıp vacip olduğu için– âdetli olarak ziyataha-ret tavafını yapar, ancak ceza olarak bir deve veya sığır (bedene) kurban etmesi gerekir.

İmkân bulur da temizlendikten sonra bu tavafı iade ederse bu ceza düşer

(Kâsânî, Bedâî’, II, 129).

Şâfiî mezhebine göre bir kadının âdetli iken yapacağı tavaf hiçbir şekilde geçerli değildir. Temizlendikten sonra yapması gerekir (Nevevî, el-Mecmû’, VIII, 14, 17). Hanbelî ve Mâlikî mezhebine ait bazı kaynaklarda belirtildiğine göre, âdet kesintisi olur ve kadın bunun temizlik olduğu kanaatine varırsa guslederek tavafını yapar. Daha sonra âdet süresi içinde yeniden kanama görürse ara temizlik döneminden sonra âdeti devam eder. Bundan dolayı da herhangi bir ceza gerekmez. Başına bu hâl gelen bir kadının durumunu ilgililere bildirmesi ve onların vereceği cevaba göre amel etmesi uygun olur (Sahnûn, el-Müdevvene, I, 152; Hattâb, Mevâhib, I, 539; İbn Kudâme, eş-Şerhu’l-kebîr, I, 346).

Umre tavafına gelince; Hanefî mezhebine göre tavafta taharet farz olmayıp vacip olduğu için, umrenin tavafını âdetli olarak yaparsa ceza olarak bir dem (koyun veya keçi) kurban etmesi gerekir. İmkân bulur da temizlendikten sonra bu tavafı iade ederse bu ceza da düşer (Kâsânî,

Bedâî’, II, 129).

112. Âdet kanaması 10 günden fazla süren bir kadın ibadetlerini yerine getirmede nasıl hareket etmelidir?

Her kadının âdet gördüğü gün sayısı eşit değildir. Bu süre Hanefî-lere göre en az üç, en çok on gündür. Düzenli âdet gören bir kadının normal âdet günlerinden sonra kanaması devam ederse bu kanama on günü geçmediği takdirde tamamı hayız hükmünde sayılır. Ancak on

günü geçerse tekrar önceki normal âdeti esas alınarak devam eden kıs-mı istihaza (özür kanı) kabul edilir. Bu kanama ikinci ayda da on günü geçerse bu kadının âdeti on gün olarak değişmiş olur. İki âdet arasındaki temizlik dönemi en az 15 gündür (İbn Nüceym, el-Bahr, I, 120; Aliyyü’l-kârî, Fethu bâbi’l-‘inâye, I, 133-134).

Mesela, ay hâli altı gün olan bir kadının daha sonraki ayda altıncı günün bitiminde kanaması devam etse, bu durum on günü aşmadıkça normal âdeti olan altı güne ilaveten kanamanın devam ettiği günler de ay hâlinden sayılır (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 107). Fakat aynı kadının bu altı günün bitiminde kanaması devam eder ve bu süre on günü geçer de mesela on iki güne ulaşırsa, bu kadının ay hâli altı gün olarak kabul edilir. Altı günü on iki güne tamamlayan son altı günlük sürede görülen kan, is-tihâza yani özür kanı sayılır (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 99). Onuncu günden sonra görülen kan, özür kanı olduğu için kadın bu günlerde namazını kılar, orucunu tutar. Düzenli âdet günleri olan altı günden sonra kılmadığı namazları kaza eder.

113. Düzenli olarak üç günden az ya da on günden fazla kanaması olan bir kadının âdeti nasıl belirlenir?

Hanefî mezhebine göre üç günden az ve on günden fazla devam eden kanamalar âdet değil, özür olarak kabul edilir (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 99; İbn Nü-ceym, el-Bahr, I, 120). Şâfiî mezhebine göre ise âdetin asgari süresi bir gün, azami süresi on beş gündür (Şirbînî, Muğnî’l-muhtâc, I, 171).

Kadın hastalıkları ve doğum uzmanlarının verdiği bilgiye göre; nadi-ren de olsa kimi kadınların düzenli olarak üç günden az veya on günden fazla kanaması olabilmektedir. Düzenli olarak üç günden az ya da on günden fazla kanaması olan kadınların tıbbî muayenenin de bunu des-teklemesi hâlinde üç günden az ve on beş güne kadar olan kanamalarını âdet olarak kabul etmeleri uygun olur.

114. Âdet geciktirici ilaç kullanıp kesik kesik leke gören bir kadın âdetli sayılır mı?

Âdet kanamasına etki eden ilaçların kullanımı her zaman kesin çö-züm olmayabilir. Bazen bu ilaçlar kanamayı tamamen kesmeyebilir.

Bu nedenle, kullanılan ilaçlara bağlı olarak gelen akıntı âdet kanaması hükmünde kabul edilmektedir.

115. Âdet döneminden önce başlayan lekelenmenin hükmü nedir?

Bu esnada ibadet yapılabilir mi?

Düzenli âdeti olan bir kadının âdet dönemi öncesinde gördüğü le-kelenmeler âdet hükmünde kabul edilir ve o andan itibaren âdet günü sona erene kadar âdetli sayılır. Dolayısıyla lekelenmelerin olduğu günler-de günler-de namaz kılamaz ve oruç tutamaz. Ancak 10 gün geçtiği hâlgünler-de akıntı devam ediyorsa 10 günden sonraki akıntılar âdet değil özür kanıdır.

Akıntısı 10 günden fazla devam eden bir kadın, “özür sahibi” kimselerin yaptığı şekilde abdest alır ve namazını kılar (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 99).

Fıkıh kaynaklarında yer alan genel hüküm bu olmakla birlikte, âdet döneminden önce görülen lekelenmelerin âdet öncesi hormonal de-ğişikliklerden kaynaklandığı bilinir ve doktor kararıyla bunların âdet kanaması olmadığı tespit edilirse, âdet günleri sabit olan kadınların bu günlerinden önce ve sonra görecekleri renkli akıntılar özür kanı sayılır.

116. Cünüp iken âdet olan bir kadının ayrıca gusletmesi gerekir mi?

Cünüp olup da henüz gusletmeden önce âdet görmeye başlayan bir kadının hemen gusletmesi şart değildir, guslü âdetinin bitimine kadar geciktirebilir (Haddâd, el-Cevhera, I, 13; İbn Nüceym, el-Bahr, I, 64).

117. Kanaması hiç kesilmeyen bir kadının âdet durumu nedir?

Hanefî mezhebine göre devamlı kanaması olan kadının üç hâli vardır:

1- Bülûğdan (ergenlikten) önce kanaması olan ve bülûğa erdikten sonra da sürekli kan görmeye devam eden kızın âdeti her aydan on gün, temizliği de yirmi gün kabul edilir. Yani on günü âdet, yirmi günü de istihâza olarak kabul edilir.

2- Düzenli âdet gördükten sonra devamlı kan gören ve geçmişteki âdetini hatırlayan kadın (Mu’tâde) ise; daha önceki âdet ve temizlik hâlindeki âdetini esas alır. Yani önceden beş gün hayız, yirmi gün de temizlik müddeti görüyordu ise tıpkı bu şekilde devam eder. Dolayısıyla her ayın beş günü âdet, yirmi günü de temizlik müddeti kabul edilir.

3- Düzenli âdet gördükten sonra devamlı kan gören, ancak geçmiş-teki âdetini unutmuş kadına (Mütehayyire) gelince; böyle bir kadının âdetli veya temiz olduğuna hükmedilmez. Şer’î hükümler konusunda ihtiyatlı davranması gerekir. Yani mescide giremez, Kur’an okuyamaz, cinsel ilişkiye giremez, her namaz vakti için gusleder ve namazını kılar

(Zeylaî, Tebyin, I, 62-63).

Şafii mezhebinde mütehayyire kadının durumuyla ilgili şu bilgiler vardır: Âdetinin başlangıcını ve kaç gün devam ettiğini unutan bir kadın, kamerî ayın başından itibaren galip olan âdet süresini (6-7 gün) bekler, daha sonra gusül abdestini alarak temizlenmiş sayılır (Ebu Davud, Tahare, 120;

Şirbinî, Muğni’l-muhtâc, I, 181).

Mâlikî mezhebine göre mütehayyire kadın; kokusundan, renginden, katılığının değişmesinden veya acı duymasından dolayı hayız kanını ayırt edebiliyorsa, o kan hayız kanı sayılır. Dolayısıyla bu günlerde âdet-li, diğer günlerde istihâzalı kabul edilir (Desûkî, Hâşiye, I, 171).

Hanbelî mezhebine göre mütehayyire kadın; âdetinin hem zamanını, hem de gün sayısını unutmuş veya âdetinin zamanını hatırladığı hâlde

Hanbelî mezhebine göre mütehayyire kadın; âdetinin hem zamanını, hem de gün sayısını unutmuş veya âdetinin zamanını hatırladığı hâlde

Benzer Belgeler