• Sonuç bulunamadı

Özür sahibi bir kimse için mest üzerine meshin müddeti ne kadardır?

Özür sahipleri için mest üzerine meshin müddeti tıpkı sağlam kişi-lerde olduğu gibi mukim için 24 saat, yolcu için 72 saattir (Kâsânî, Bedâi’, I, 9; İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, I, 453, 454).

GUSÜL

86. Sünnete uygun gusül abdesti nasıl alınır?

Gusül; cünüplük, hayız ve nifas gibi hükmî kirlilik hâllerinden kur-tulmak için yapılması gereken dinî temizlik demektir. Kur’an-ı Kerim’de,

“Eğer cünüp iseniz, iyice temizlenin (yıkanın).” (Nisâ, 4/43; Mâide, 5/6) bu-yurulmaktadır. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) sünnetinde de, ihtilam olma veya cinsel ilişki sonucu cünüplük hâlinde veya hayız ve nifas sonrasında gusletmek emredilmiştir (Buhârî, Gusül, 22, 28; Müslim, Hayız, 87, 88; Ebû Dâvûd, Taharet, 127).

Gusül abdesti ağza su alıp boğaza kadar çalkalamak, burna su çek-mek ve bütün vücudu hiç kuru yer bırakmayacak şekilde yıkamak su-retiyle yapılır. Burada sayılan işlemler Hanefîlere göre guslün farzlarıdır.

Birinin eksik bırakılması hâlinde gusül geçersiz olur. Guslün bu farzla-rından başka bir de sünnetleri vardır.

Sünnetleri de yerine getirilerek gusül şöyle yapılır:

Gusletmek isteyen kimse niyet ederek besmele çeker. Ellerini yıkar, vücudunda bir necaset/maddî kirlilik var ise onu temizler, avret yerlerini yıkar. Sonra sağ eli ile üç defa ağzına su vererek iyice çalkalar, daha son-ra üç defa burnuna su çekerek temizler ve namaz abdesti gibi abdestini tamamlar. Sonra da vücudunun her tarafını iyice yıkar. Guslettiği yerde su birikiyorsa, son olarak ayaklarını yıkayıp guslünü tamamlar.

87. Oruçlu bir kimsenin guslederken ağza ve burna su vermesinin ölçüsü nedir?

Guslederken ağza ve burna su vermek farzdır. Ağza verilen suyu bo-ğaza kadar ulaştırıp çalkalamak ve burna verilen suyu da iyice çekmek

sünnettir. Bu hüküm oruçlu olmayan kimseler içindir. Oruçlu olanların, boğaza veya genze su kaçma ihtimali olduğu için böyle yapmaları uygun olmaz. Onlar gusülde ağza ve burna su verirken mübalağa etmeyip ab-destte yaptıkları gibi yaparlar (İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, I, 237, 291).

88. Besmele ve niyet unutulduğunda gusül veya abdest sahih olur mu?

Abdeste ve gusle başlarken niyet etmek ve besmele çekmek sünnettir

(Merğînânî, el-Hidâye, I, 98,103). Bu bakımdan niyet etmeden ve besmele çek-meden alınan abdest ve gusül geçerlidir. Ancak abdest ve gusülden önce besmele ve niyetin unutulması sünnet sevabından mahrum olunmasına neden olur.

Şâfiî mezhebine göre, abdest ve gusülde niyet farz iken, gusle baş-larken besmele çekmek ise sünnettir (Şirbînî, Muğnî’l-muhtâc, I, 85-86, 125; Erdebilî, el-Envâr, I, 31-39).

89. Abdest veya gusül alırken konuşmanın sakıncası var mıdır?

Abdest veya guslederken konuşmak abdeste veya gusle zarar vermez.

Ancak bir ihtiyaç olmadıkça konuşmak uygun değildir. Abdest veya gusül almaya başlayan kişi, yaptığı ibadete odaklanmalı, dünyevi meş-guliyet, duygu ve düşüncelerden mümkün olduğunca uzaklaşmalıdır

(Şürünbülâlî, Merâkı’l-felâh, I, s. 44).

90. Guslederken suyun küpe deliklerine ulaşması şart mıdır?

Yıkanmasında güçlük ve zahmet olan göz, kapanmış küpe deliği gibi yerleri yıkamak farz değildir (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 285-286). Gusül esnasında, küpelerin ve dar olan yüzüğün oynatılması gerekir. Bu konu-da vesveseye kapılarak aşırıya gitmeye gerek yoktur, küpe deliklerinin ovuşturulması guslün geçerli olması için yeterlidir (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 288-289).

91. İhtilam olmak guslü gerektirir mi?

Bir kişi ihtilam olsa ancak uykudan uyandığında üzerinde veya çama-şırında ıslaklık görmese gusletmesi gerekmez (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 302). Buna karşılık, rüya gördüğünü hatırlamamakla birlikte, uyandığında üzerinde veya çamaşırında ıslaklık görürse gusletmesi gerekir (Ebû Dâvûd, Tahâret, 96; Tirmizî, Tahâret, 82).

Hz. Âişe (r.a.) şöyle anlatır: “Resûlullah’a, ‘Bir kimse uykudan uyandık-tan sonra çamaşırında ıslaklık bulsa, ancak ihtilam olduğunu hatırlama-sa (yıkanması gerekir mi?)’ diye soruldu. O da ‘Evet, yıkanmalıdır!’ diye cevap verdi. Sonra, ihtilam olduğunu hatırlayıp da ıslaklık fark etmeyen kimsenin durumu soruldu: ‘Ona gusül gerekmez’ dedi. Ümmü Süleym (r.a.)

sordu: ‘Bunu kadın görecek olursa, kadına gusül gerekir mi?’ Buna da,

‘Evet! Kadınlar, erkekler gibidir’ cevabını verdi.” (Ebû Dâvûd, Tahâret, 96; Tirmizî, Tahâret 82). Yine Âişe (r.a.) anlatıyor: “Ümmü Süleym (r.a.), Resûlullah’a (s.a.s.),

‘Rüyasında, erkeğin gördüğünü gören kadına, guslün gerekip gerekme-yeceğini sordu. Resûlullah, ‘Evet! Islaklığı fark ederse.’ cevabını verdi”

(Müslim, Hayız, 33; Ebû Dâvûd, Tahâret, 97; Nesâî, Tahâret, 135). Dolayısıyla kadınların da erkekler gibi ihtilam olmalarından sonra çamaşırlarında ıslaklık görme-leri hâlinde gusletmegörme-leri gerekir.

92. Sezaryen yöntemi ile doğum yapmak guslü gerektirir mi?

Sezaryen yöntemi ile çocuk dünyaya getirmek lohusalık açısından normal doğum hükmündedir. Sezaryenden sonra rahimden kan gel-mezse kadın ilk fırsatta guslederek lohusalık (nifas) hâlinden temizlenir.

Rahimden kan gelirse, kanın kesilmesinden sonra gusletmesi gerekir

(Serahsî, el-Mebsût, III, 210; Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 60, 108).

93. Akupunktur bantları abdest veya gusle engel midir?

Akupunktur tedavilerinde, kullanılan iğnelerin ve üzerlerindeki bantların tedavi süresince çıkartılıp takılmaları mümkün değilse ya da çok büyük zorluk gerektiriyorsa, kullanılması gerekli olduğu müddetçe gusül ve abdeste mani olmaz. Bu durumda sargı bezi üzerine mesh hü-kümleri geçerli olur.

94. Gusülden sonra tekrar abdest almak gerekir mi?

Gusül, abdesti de içerdiğinden ayrıca abdest almaya gerek yoktur.

Zira, Hz. Âişe, Resûl-i Ekrem’in (s.a.s.) guslettikten sonra ayrıca namaz abdesti almadığını rivayet etmiştir (Tirmizî, Tahâret, 79). Abdullah b. Ömer de “Hangi abdest gusülden daha umumidir ki!” diyerek gusülden sonra abdeste ihtiyaç olmadığını belirtmiştir (Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebir, XII, 371).

95. Gusül veya abdest esnasında vesveseye düşen kişi ne yapma-lıdır?

Vesvese, çeşitli sebeplerle insanın yaşadığı kararsızlık, şüphe ve ku-runtu hâlidir. Bu, çoğu kere abdest ve guslün alınıp alınmadığı, tam olup olmadığı ya da bozulup bozulmadığı şüphesi şeklinde ortaya çıkmakta-dır. Gusül veya abdest alan kişinin vesvese sebebi ile gusül ve abdestini tekrarlaması gerekmez. Hatta kişi bu tür vesveselere itibar etmemeli (İbn Mâce, Tahâret, 48), içine doğan şüphe ve tereddüt hâllerinin asılsız olduğunu kendine telkin etmeli, ihtiyaç duyulması hâlinde psikolojik tedaviye yö-nelmeli; ayrıca manevî destek olarak Felak ve Nâs surelerini, anlamlarını da düşünerek okuyup bu hâlden kurtulmak için Allah’a dua etmelidir.

96. Cünüp olarak uyumak, yemek ve içmekte bir sakınca var mıdır?

Cünüp olan bir kimse, namaz kılmak ve Kur’an okumak gibi ibadet-leri ve taatibadet-leri yerine getiremez. Dolayısıyla, ibadetibadet-lerini yapmaya engel olan bu durumdan ilk fırsatta guslederek kurtulmaya çalışmalıdır.

Ancak gusletmesi gereken bir kimse ihtiyaç hâlinde, herhangi bir namazın geçmesine sebebiyet vermemek kaydıyla, avret mahallinin te-mizliğini yaptıktan sonra abdest alarak ya da sadece el ve ağzını yıka-yarak uyuyabilir, yiyip içebilir ve başka işlerle meşgul olabilir (Buhârî,

Gusül, 27; Müslim, Hayız, 21, 22, 24). Çünkü cünüplük, gusül ve abdest gibi özel bir temizliği gerektirmeyen işlerin yapılmasına engel değildir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.), cünüp olmakla müminin necis (maddeten pis) olmayacağını ifade etmiştir (Buhârî, Gusül, 23).

Fakat cünüp birinin namazını kaçıracak şekilde yıkanmayı geciktir-mesi haram, elini ağzını yıkamadan yiyip içgeciktir-mesi ise mekruh görülmüş-tür. Bu itibarla zorunlu bir durum olmadıkça insan hemen boy abdesti almalı ve bir an önce yıkanıp temizlenmelidir.

97. Aklî dengesi yerinde olmayan kişi gusül ile mükellef midir?

Kişinin dinen sorumlu olması için aklî melekelerinin yerinde olması ve ergenlik çağına ulaşmış olması şarttır. Bu iki niteliği taşıyan herkes, dinen sorumlu kabul edilir.

Aklî dengesi yerinde olmayanlar, bu niteliğe sahip olmadıkları için, gusül, abdest, namaz vb. dinî vecibelerle yükümlü değillerdir (Tirmizî, Hudûd, 1; Buhârî, Keşfu’l-esrâr, IV, 371-373).

98. Cünüp olan kimse yıkanmak için su ve uygun bir yer bula-mazsa ne yapar?

Yıkanmak için su bulamayan veya soğukta gusül abdesti aldığı takdir-de hastalanacağı kanaatintakdir-de olan ya da gusül abtakdir-desti alabileceği uygun bir yer bulamayan cünüp kimse, teyemmüm ederek namazını kılar.

Çünkü bu noktada zaruret oluşmuştur (Merğînânî, el-Hidâye, I, 173,174; Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 82).

TEYEMMÜM

99. Teyemmüm nasıl yapılır; teyemmümü bozan şeyler nelerdir?

Teyemmüm, su bulunmadığında, ya da var olan suyu kullanma im-kânı olmadığında, abdestsizlik, cünüplük gibi hükmî kirliliği gidermek amacıyla temiz toprak veya toprak cinsinden bir şeye sürülen ellerle yüz ve iki kolun mesh edilmesi şeklinde yapılan hükmî temizlik demektir.

Kur’an-ı Kerim’de, “Eğer hasta iseniz, yolculukta bulunuyorsanız, tuvaletten gelmiş iseniz veya kadınlara yaklaşmışsanız da su bulama-mışsanız temiz bir toprağa yönelip, onunla yüzlerinizi ve ellerinizi mesh edin (teyemmüm edin).” (Nisâ, 4/43; Mâide, 5/6) buyrulmaktadır.

Teyemmüm edecek kimse, ne için teyemmüm edeceğine (abdeste veya gusle) niyet eder. Parmakları açık olarak ellerini temiz bir toprağa veya toprak cinsinden bir şeye vurur, ileri ve geri hareket ettirerek kal-dırır, hafifçe birbirine vurarak ellerini silkeler. Ellerinin içiyle yüzünün tamamını bir kere mesh eder. Sonra ikinci defa ellerini aynı şekilde toprağa vurur ve sol elin içiyle, dirseğiyle birlikte sağ kolunu mesh eder;

daha sonra da sağ elinin içiyle sol kolunu aynı şekilde mesh eder.

Abdesti bozan şeyler teyemmümü de bozar. Ayrıca, abdest veya gusle yetecek suyun bulunması, hastalığın iyileşmesi, suyu kullanabilme im-kânının elde edilmesi gibi, teyemmüm etmeyi mübah kılan mazeretlerin ortadan kalkması da teyemmümü bozar (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 86).

100. Hangi durumlarda abdest yerine teyemmüm yapılır?

Teyemmüm, bazı durumlarda abdest ve gusül yerine geçen istisnâî bir uygulama olup, ancak belli bir mazeretin bulunması hâlinde yapılabilir.

Abdest ve gusül için su bulunmaz veya bulunur da kullanma imkânı olmazsa her ikisi yerine geçmek üzere teyemmüm yapılır.

Teyemmümün, su bulunmadığında yapılabileceği âyet-i kerimelerde açıkça belirtilmiştir (Nisâ, 4/43; Mâide, 5/6). Teyemmümle ilgili hadisler de

su bulunamadığında teyemmümün yapılabileceği yönündeki Kur’an hükmünü teyit etmektedir. Nitekim bir kenara çekilip duran, cemaatle namaza iştirak etmeyen birini gören Resûlullah, “Ey falan! Neden ce-maate iştirak etmiyorsun?” diye sorduğunda adam, “Ey Allah’ın Resulü, cünüp oldum; su da yok” deyince Peygamber (s.a.s.), “Toprağı kullan, o sana yeterlidir” buyurdular (Buhârî, Teyemmüm, 9).

Teyemmüm şu hâllerde yapılır:

a) Abdest veya gusle yetecek miktarda su bulunamaması, b) Su bulunduğu hâlde, suya ulaşma imkânının olmaması,

c) Su bulunduğu hâlde, havanın çok soğuk oluşu, banyo yapacak ye-rin bulunmayışı gibi engellerle suyu kullanma imkânının bulunmaması,

d) Sağlık açısından suyun kullanılmasının sakıncalı olması,

e) Yıkandığı veya abdest azalarını yıkadığı takdirde hastalanması, hastalığının artması veya iyileşme süresinin uzaması,

f) Vücudun veya abdest organlarının yarısından fazlasının yara, yanık vb. sebeplerle yıkanamaması.

Uzuvlarının yarısından azında yara olan bir kimse ise, sağlam olan organlarını yıkar, yaralı olanları mesh eder. Konu ile ilgili bir rivayette ifade edildiğine göre, cünüp olan yaralı bir kişiye gusletmesi söylenmiş, o da yıkanmış ve bu sebeple ölmüştür. Haber Resûlullah’a ulaşınca,

“Onu öldürmüşler! Hâlbuki ona, teyemmüm yeterliydi.” (Ebû Dâvûd, Tahâret, 128) buyurmuştur.

101. Su mevcut olduğu hâlde abdest alıncaya kadar namaz vakti-nin çıkmasından endişe eden kişi teyemmümle namaz kılabilir mi?

Abdest alma imkânı varken, cuma namazı ile vakit namazları gibi vaktinde kılınamadığı zaman kaza edilen namazların, vaktin çıkacağı endişesi ile teyemmüm ederek kılınması caiz değildir. Zira abdest alın-dığı takdirde bu namazlara yetişilemediğinde, cuma namazı yerine öğle namazı, vakit namazı yerine ise kazası kılınır (Merğînânî, el-Hidâye, I, 187). An-cak abdest alması hâlinde kılınmakta olan cenaze ve bayram namazlarını kaçırmaktan endişe eden kişi teyemmüm ederek bu namazlara iştirak edebilir.

Mâlikî mezhebinde tercih edilen görüşe göre, abdest alma imkânı varken, abdest veya gusül alındığı takdirde farz namazlardan birinin vakti geçecek ise, bu namaz teyemmüm edilerek kılınabilir (Nefrâvî, el-Fevâ-kihü’d-Devânî, I, 239).

102. Hapsedilmiş olan kimse, temiz su veya teyemmüm edecek temiz toprak bulamayınca namazını nasıl kılar?

Bir yerde hapsedilen ve abdest alacak su veya teyemmüm yapacak temiz toprak cinsinden bir şey bulamayan kişi, Hanefilerde tercih edilen görüşe göre vakte hürmeten namaz kılanların hareketlerini yapar, çık-tığında da namazlarını kaza eder (Kâsânî, Bedâi’, I, 50; Haskefî, ed-Dürrü’l-muhtâr, I, 184-185, 423). Şâfiî mezhebinde sahih kabul edilen görüş de bu şekildedir

(Nevevî, el-Mecmû‘, II, 323). Hanbelîlere göre ise bu hâldeyken namaz kılınabi-leceğinden daha sonra kaza edilmesi gibi bir durum söz konusu olmaz

(İbn Kudâme, el-Muğnî, I, 328).

KADINLARA ÖZGÜ HÂLLER

103. Âdet görmesi gecikmiş kızlar ne zaman mükellef olurlar?

Dinî hükümlerle mükellef olma, ergen olmakla başlar. Kızlar âdet görmekle büluğa ermiş yani ergen sayılırlar.

15 yaşına kadar ergenliğe ulaşmamış bir kız, 15 yaşını bitirdiği ta-rihten itibaren hükmen ergen ve mükellef sayılır (Mevsılî, el-İhtiyâr, II, 234-235;

Tahtâvî, Hâşiye, 108; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, IX, 226).

104. Kadınlardan gelen beyaz ve kokusuz akıntı abdesti bozar mı?

Kadınlardan gelen; âdet, lohusalık ve özür kanı dışındaki akıntıların abdesti bozup bozmadığına dair Hz. Peygamber’den (s.a.s.) nakledilen bir bilgi bulunmamaktadır. Fıkıh kaynaklarında ise, erkek kadın ayırımı yapılmaksızın iki yoldan (önden ve arkadan) gelen her şeyin abdesti bozduğu ifade edilmektedir (Merğînânî, el-Hidâye, I,106; İbn Kudâme, el-Muğnî, I, 230;

Nevevî, Ravda, II, 102; Kâsânî, Bedâî’, I,24; İbn Cüzey, el-Kavânîn, 89).

Günümüzdeki tıbbî verilere göre sağlıklı her kadından beyaz ve ko-kusuz bir akıntı (rutûbetü’l-ferc) salgılanması normal bir durum olarak kabul edilmektedir. Bu akıntı rahimden değil, daha aşağıdan gelmekte, herhangi bir necis madde ile de karışmamaktadır. Bu nedenle temiz ka-bul edilen akıntı abdesti bozmadığı gibi çamaşıra ka-bulaşması da namaza engel değildir (Kâsânî, Bedâî’, I, 24; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 305).

105. Kadınların hayız ve nifas hâllerinde yapamayacakları şeyler nelerdir?

Hayız ve nifaslı kadınlar için bazı özel hükümler vardır. Bu hâllerden biri kendinde bulunan kadınlar;

a) Cinsel ilişkide bulunamazlar. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de, “Sana kadınların ay hâlini sorarlar. De ki; o bir ezadır (rahatsızlıktır). Ay hâ-linde kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşma-yın…” (Bakara, 2/222) buyrulmaktadır.

b) Namaz kılmaz, oruç tutmazlar. Çünkü Hz. Peygamber bu durum-daki kadınların oruç tutmayacaklarını ve namaz kılmayacaklarını bil-dirmiştir (Buhârî, Hayz, 6). Bu konuda müçtehitler görüş birliği içindedirler.

Hayız ve nifas hâllerinde kılınmayan namazlar daha sonra kaza edilmez;

bu hâllerde tutulmayan Ramazan oruçları ise kaza edilir. Hz. Âişe (r.a.), hayız hâli sona eren kadının namazlarını kaza edip etmeyeceğini soran bir kadına “Resûlullah zamanında ay hâlinden çıktığımızda bize oruçları kaza etmemiz emredilir, namazları kaza etmemiz ise emredilmezdi.”

(Müs-lim, Hayz, 67- 69) cevabını vermiştir.

c) Kâbe’yi tavaf edemezler. Hz. Peygamber (s.a.s.), ay hâli sebebi ile hac yapamayacağından endişe ederek ağlayan Hz. Âişe’ye (r.a.), “Kâbe’yi tavaf etmek dışında, haccedenlerin yaptığı her şeyi yap.” (Buhârî, Hayz, 1)

buyurmuştur.

d) Gerekmedikçe cami ve mescitlere giremezler (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 73-74;

Mevvâk, et-Tâc, I, 552; Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, I, 119).

e) Özel hâllerinde kadınların Kur’an-ı Kerim’e dokunmaları ve onu okumaları konusunda İslam bilginleri farklı görüşler ortaya koymuşlardır.

106. Âdet hâlindeki bir kadın Kur’an-ı Kerim’e dokunabilir mi?

Hanefî, Şâfiî ve Hanbelî mezhepleri ile Malikî mezhebindeki ağırlıklı görüşe göre, cünüp veya hayız hâlindeki kimselerin Mushaf’a dokunmaları caiz değildir. Bu konuda genel olarak “O, elbette değerli bir Kur’an’dır. Ko-runmuş bir kitaptadır. Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir. Âlemlerin Rabbi’nden indirilmedir.” (Vâkıa, 56/77-80) âyetleri ile Hz. Peygamber’in (s.a.s.)

Amr b. Hazm’a yazdığı mektuptaki “Kur’an’a temiz olandan başkası do-kunmaz.” (Muvatta, Kur’an, 1) rivayetini ve bazı kabilelere yazdığı mektuplarda cünüp ve hayızlı kimselerin Mushafa dokunmalarını yasaklamasını (Serahsî, el-Mebsût, III, 152) delil olarak kullanmışlardır (Aliyyü’l-kârî, Fethu Bâbi’l-‘İnâye, I, 142;

Mâverdî, el-Hâvî, I, 384; Râfiî, el-‘Azîz, I, 293; İbn Kudâme, el-Muğnî, I, 202-203; İbn Kudâme el-Makdisî, el-Kâfî, I, 135; Karâfî, ez-Zehîra, I, 378).

107. Âdet hâlindeki bir kadın Kur’an-ı Kerim okuyabilir mi?

Hanefî, Şâfiî ve Hanbelîlere göre tıpkı cünüp gibi âdetli veya lohusa kadın da Kur’an okuyamaz. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.), “Âdetli kadın

ve cünüp olan kimse Kur’an’dan hiçbir şey okuyamaz.” (Tirmizî, Tahâret, 98;

İbn Mâce, Tahâret, 105) buyurmuştur. Hz. Ali de “Resûlullah’ı Kur’an okumak-tan cünüplük hâli dışında hiçbir şey alıkoymazdı.” (Ebû Dâvûd, Tahâret, 92;

Nesâî, Tahâret, 175; İbn Mâce, Tahâret, 105; İbn Huzeyme, Sahîh, I, 104; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, Tahâret, 98) demiştir. Farklı bir lafızla gelen rivâyete göre ise, Hz. Ali’nin

“Resûlullah cünüp olmadıkça bize Kur’an okurdu.” (Tirmizî, Tahâret, 111) de-diği rivayet edilmiştir.

Bu genel yaklaşımın yanında söz konusu üç mezhep içinde bazı ay-rıntılı ictihadlar da bulunmaktadır. Hanefî ve Şâfiîler, dua ve zikir kas-tıyla dua anlamı içeren âyetlerin okunabileceğini; Şâfiîler dili oynatma-dan ve telaffuz etmeden Mushaf’ın yüzüne bakarak kalben veya zihnen süzülebileceğini; Hanbelîler ise Kur’an okuma kastı olmadan besmele, hamdele vb. zikirleri okuyabileceklerini söylemişlerdir (Serahsî, el-Mebsût, III, 152; İbn Kudâme, el-Muğnî, I, 199-200; Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, I, 120-121, 172).

Mâlikî mezhebinde ise farklı iki görüş bulunmaktadır (İbnü’l-Cellâb, et-Tefrî‘, I, 206; Karâfî, ez-Zehîra, I, 379). Sonraki bazı Mâlikîler, bu iki görüşten âdetli kadının eğitim öğretim amacıyla Mushaf’a dokunabileceği ve Kur’an-ı Kerim’i okuyabileceği ictihadını tercih etmişlerdir (Desûkî, Hâşiye, I, 174; Ezherî, Cevâhir, I, 32; Uleyş, Şerhu Minah, I, 175).

Günümüzde Kur’an eğitim ve öğretiminin aksamadan devam edebil-mesi için Mâlikî mezhebinin bu görüşüyle amel edilebilir. Bununla bir-likte Kur’an eğitim ve öğretiminin çok değişik yol ve yöntemleri olduğu için bu dönemlerindeki kadınların, okuyan kimselere kulak vererek ya da CD, DVD veya kasetten dinleyerek kulak eğitimi almaları ve âyetleri kelime kelime bölerek tashîh-i hurûfa ağırlık vermeleri de uygulanabi-lecek bir başka yöntemdir. Bu yöntem, mümkün olursa ihtilaftan kaçın-mak açısından daha ihtiyatlı olabilir.

108. Âdetli ve lohusa kadın camiye girebilir mi?

İslam âlimlerinin büyük çoğunluğuna göre; hayızlı ve nifaslı kadın-ların camiye girmeleri caiz değildir (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 73-74; Mevvâk, et-Tâc, I, 552;

Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, I, 119).

Hayız ve nifas hâlleri, dinimizce hükmen kirlilik sayılmakta ve ibadetlere engel kabul edilmektedir. Camiler de ibadet mekânıdırlar.

Hz. Peygamber (s.a.s.), “Ben hayızlı ve cünüp kimsenin mescide girmesini/

mescidde bulunmasını helal görmüyorum.” (Ebû Dâvûd, Tahâret, 94; İbn Huzey-me, Sahîh, II, 284); “Mescid, hayızlı ve cünübe helal değildir.” (İbn Mâce, Tahâra, 126) buyurmuştur. Bazı âlimler ise ihtiyaç hâlinde örneğin camideki bir

eşyayı almak için, âdetli kadının camiye girmesini veya camiden geçen yolun daha yakın olması gibi bir sebeple caminin içinden geçmesini caiz görmüşlerdir (İbn Kudame, el-Muğnî, I, 166; Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, I, 119). Hanefîler de ihtiyaç olması hâlinde cünüp kişinin, teyemmüm yapmak şartıyla mescidden geçebileceğini ve orada ihtiyaç oranında kalabileceğini caiz görmüşlerdir (Kâsânî, el-Bedâî’, I, 38). Bu görüşlerin dayanaklarından birisi, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) bir defasında, âdet gününde olan Hz. Âişe’den mescide bir örtü uzatmasını istemesidir (Müslim, Hayız, 11; Ebû Dâvûd, Tahâret, 105). Hanbelîlerden bir görüşe göre cünüp, âdetli ve lohusa kimseler bu durumda iken namaz abdesti almaları şartıyla mescidde bulunabilirler

(Merdâvî, el-İnsâf, I, 347). Zâhirilere göre ise âdetli kadın camiye girebilir ve orada durabilir (İbn Hazm, el-Muhallâ, V, 196). İhtiyaç hâlinde bu görüşlerle de amel edilebilir.

Âdetli ve lohusa olan kişiler hakkındaki bu hükümler, duvar veya başka bir şeyle çevrilip mescid olarak inşa edilmiş ve içerisinde îtikâfın yapılmasının sahih olduğu yerler için geçerlidir. Bu nedenle mescidlerin avlusu ve müştemilatında bulunup da duruma göre imama uyulabilen yerler mescidden farklı değerlendirilmiştir. Bu yerler Hanefî, Mâlikî ve Hanbelîlerden gelen sahih görüşe göre bu konuda mescidin hükümleri-ne tabi değildir (Bkz. el-Mevsûatü’l-Fıkhiyye, V, 224).

109. Kadınlar âdetli veya lohusa iken dua edebilirler mi?

Kadınlar âdet günlerinde veya nifâs (lohusalık) hâllerinde iken dua edebilirler; zikir ve dua anlamı taşıyan âyet-i kerimeleri okuyabilirler.

Bunun yanında, kelime-i şehâdet, kelime-i tevhid, istiğfar, salâvat-ı şerife getirebilirler. Tefsir, hadis ve fıkıh eserlerini okuyup inceleyebilirler (Bkz.

İbn Nüceym, el-Bahr, I, 210; Aliyyü’l-kârî, Fethu bâbi’l-‘inâye, I, 142; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 319-320; Şirbînî, Muğnî’l-muhtâc, I, 120-121, 172).

110. Âdetli kadınların, cenazenin yanında bulunmaları ve kabir ziyareti yapmaları caiz midir?

Âdetli olsun veya olmasın kadınların, cenazenin yanında durmaları, açıp yüzüne bakmaları ve kabir ziyaretinde bulunmaları caizdir (İbn Nü-ceym, el-Bahr, II, 283; Haskefî, ed-Dürrü’l-muhtâr, I, 488).

111. Âdetli kadın ziyaret, veda ve umre tavaflarını yapabilir mi?

Âdetliyken ihrama giren veya ihrama girdikten sonra âdet

Âdetliyken ihrama giren veya ihrama girdikten sonra âdet

Benzer Belgeler