• Sonuç bulunamadı

1.1. Bağdaşıklık

1.1.1. Oluşturucu Ögenin Yinelenmesi

1.1.1.3. Cümlelerin Tekrarı ile Yapılan Yineleme

Cümlelerin tekrarı ile yapılan yinelemelerde pekiştirilmek, vurgulanmak, teyit etmek veya dikkat çekilmek istenen durum veya olaylar cümle ile verilip aynı veya benzer çekimlemelerle tekrar ettirilir. Kısaca cümleler metin içinde birden fazla tekrar eder.

[1] Kasabamızın kokularını taşıyan bir sesle annem usulca, alo,

n’apıyorsun oğlum, iyi misin, dedi kulağıma.

İçimdeki ses dört yüz altmış kilometre uzağa gitmiş de oradan annemi taklit ediyormuş gibi geldi bir an, elimde ahize, boş boş duvara baktım.

Annem, aloo, n’apıyorsun oğlum, iyi misin, dedi yeniden (s.7).

Verilen örnekte “aloo, n’apıyorsun oğlum, iyi misin” bağımlı sıralı cümlesi iki kez tekrarlanmış ve böylece cümle tekrarı ile yineleme yapılmıştır. Burada annesiyle

52

telefonda konuşan oğulun annesinin sesini duyduktan sonra bir an için sanki onun yanındaymışçasına hissettiğini okuyucuya geçirmek hedeflenmiştir.

[2] Gömü’ye yaklaşırken hafifçe hareketlendi ve elinin birini gözlerine siper ederek, burası Gömü mü, dedi babam.

Evet, dedim.

Öteki elini kaldırıp aynı şekilde hızlı hızlı salladı yine, buradan yavaş geç,

yavaş geç, dedi.

Bir bildiği vardır diye ben de oradan yine üçüncü vitesle, yavaşça geçtim (s.78).

Yıllar evvel televizyon haberlerinde gördüğü Gömü, Aziz için inanılmaz bir şekilde hassasiyet noktası olmuştur. Çok fazla hisli yapıya sahip olan Aziz haberlerde dayanışma ve samimiyet içinde gördüğü Gömü halkını incitmekten o kadar çok sakınır ki oğluna, arabayla boş yoldan geçerken bile yavaşlamasını söyler. Böylece “yavaş geç” cümlesi metinde üç kere tekrarlanarak yineleme yapılmıştır.

[3] Dava açacağım baba, dedim; hatta kimin mahremiyetine dil uzattı ve kimi olduğundan farklı gösterdiyse, onlarla birlikte dava açacağım.

Gözlerini kırpmadan, can kulağıyla beni dinliyordu.

Siktiret, dedi birden; dava mava açma! Kazansa da kaybetse de fark etmez, her iki sonuç da rahatlatır onu. Çünkü hesap bu dünyada görülmüş olur. O sana söz verirken Allah orada değil miydi, ona ne şüphe, ona ne şüphe, elbette oradaydı! Amacı her neyse, onu elde edebilmek için Allah’ı da aldattı yani o şahıs. Bu sebeple sen onu Allah’a havale et! En münasip zamanda, en isabetli silleyi Allah’tan başka kim vurabilir (s.144-145)?

Başkahraman yazar, kendisi hakkında yazılmış bir çalışmayı okuduğunda hayal kırıklığına uğrar. Yaşadığı hayat resmen bambaşka resmedilmiştir. Bu durumu babasıyla paylaşır ve babasına dava açmak istediğini söyler. Hâl böyle olunca babası “dava açma”

53

diyerek onu Allah’a havale etmesini, bu konuda ona güvenmesini söyler ve bu durum pekiştirilir.

[4] Henge bakmaya geliyor bunlar, dedi babam elini sallayarak, kafam

kazan gibi oldu yine!

Annem boynunu büktü ve bir müddet sessizce baktı onun yüzüne.

İşte baban böyle oğlum, dedi bana dönerek; gelen olmadı mı, beni gözden çıkardılar artık, ölmüş sayıyorlar da ondan gelmiyorlar diye güceniyor. Geldiler mi de, çokuştular yine, kafam kazan gibi oldu diye dert yanıyor (s.167).

Tam bir yaşlılık belirtisi olan “yanına hâl hatır soracak birilerinin gelmesini isteme ama aynı zamanda bundan bunalma” durumu yaşanmaktadır. Aziz hastadır ve hatırlanmak istemektedir aynı zamanda yaşlılığın da vermiş olduğu ağırlıkla bundan rahatsız da olmaktadır. Durum pekiştirilmek amacıyla “kafam kazan gibi oldu” cümlesi yinelenmiştir.

[5] Gülfem Yengenin tabutu cenaze arabasıyla götürülürken de dayanamadı, kollarının üstüne kapanıp hüngür hüngür ağladı. Bu arada Eyüp Amcanı hiç sorma oğlum, hiç sorma; eli böğründe, döndü kaldı adamcağız.

Kolay değil anne, dedim, Allah ecir sabır versin Eyüp Amcaya. Kolay değil oğlum, hiç kolay değil, diyerek içini çekti annem (s.176).

Gülfem Yenge’nin vefatına üzülen eşi Eyüp Amcanın acısı “kolay değil” cümlesinin tekrarı ile pekiştirilmiştir.

[6] Tam o sırada cümle kapısının önünden bir at kişnemesi geldi. Ben irkildim tabii, allak bullak bir yüzle, bu da ne, diyerek aniden ayağa fırladım (s.100).

İşte o sırada cebinden bir at kişnemesi yükseldi dayımın, çıkarıp önce melül melül baktı telefonun suratına, sonra içini çekti ve kulağına götürerek

54

sert bir sesle arayana, zıbarıyor musun hâlâ, nerede kaldın yahu, diye çıkıştı (s.120).

Annem böyle derken, Hüseyin Dayımın cebinden at kişnemesi yükseldi birdenbire. Benim canım sıkıldı tabii, Zıpır Yokuşu’nun dibinde kalan atı düşünerek, hafifçe ürperdim (s.199).

İşte tam o sırada, yine telefonu kişnedi Hüseyin Dayımın. Kasabanın on bir kilometre uzağında kalan at evin içine girmiş gibi oldu birden, kuyruğunu ve yelelerini savurtarak, beyaz bir rüzgâr hâlinde odanın ortasında dönüp duruyormuş gibi oldu (s.226).

Roman kahramanlarından Hüseyin Dayı atına düşkünlüğü ile bilinir. Öyle ki atı hayatını kaybettikten sonra yanan içini bir nebze olsun dindirebilmek için telefonunun zil sesini at kişnemesi yapmıştır. Hüseyin Dayı’nın telefonu çaldığı vakit sanki atı gelip kapısında duruyormuş gibi hissetmesini sağlıyor (bkz.101-102). Hüseyin Dayının hassasiyetini vurgulamak amacıyla yineleme yapılmıştır.

[7] İyi değil, diyerek başını iki yana salladı annem; siz bilmiyorsunuz, her gece Suat’ı hatırlıyor. Yok, eskiyi bu kadar çok hatırlaması hiç iyi değil (s.199)

Bir de, dedi annem; her gece Suat’ı soruyor. Sormadığı gece yok artık, kuş gibi on dakika, bilemedin on beş dakika uyuyor, kalkıp yeniden soruyor, uyuyor, kalkıp yeniden soruyor (s.220).

Anne, dedim sonra; babamın ağzından on defa su kelimesi çıkıyorsa, bunlardan birinde ya da ikisinde sahiden su istiyor bence. Geriye kalan sekizinde yahut dokuzunda, Suat demeye çalışıyor. Su diye ilk heceyi söylüyor, fakat gücü yetmediği için getiremiyor gerisini (s.235).

Suat, Aziz Bey’in ikinci oğludur. Aziz Beyin uzun yol şoförlüğü yaptığı sıralarda çiçek hastalığından vefat etmiş ve babası onun cenazesine değil katılmak onun ölümünden haberi bile olmamıştır. Oğlunun ölümünü bir gün eve döndüğünde

55

öğrenmiştir. Bu yüzden içinde Suat’a karşı hep bir ukde kalan baba Aziz hastalığının özellikle son demlerinde Suat’ı daha sık hatırlıyor ve gidemediği cenaze merasimi hakkında sorular soruyor. Bu durumu pekiştirmek, Aziz Bey’in içinde tuttuğu bir pişmanlığını dışa vurmak amacıyla yineleme yapılmıştır.

[8] Pekâlâ, öyle yapalım diyerek öteki tarafına geçtim; bir kolumu beline, diğerini bacaklarının altına koyup dikkatle kucağıma aldım ve yavaş yavaş

ağaya kalktım. Tam o sırada benimle birlikte omçalar da ayağa kalktı

sanki, bağın kenarındaki kuzupıtrakları, bademler, vefagülleri, kadirşinas otları, patlangaçlar, dikenler ve böğürtlenler de ayağa kalktı (s.215). Başkahraman yazar, rüyasında babasını bağda görür. Ayağa kalkamayan Aziz’e dikkat çekmek amacıyla “ayağa kalkmak” birleşik fiili farklı şekillerde çekimlenerek yineleme yapılmıştır.

[9] Kucağında idrar torbası, ellerinde ip, gözlerini tavana doğru kaldırarak Allah’la konuşuyor öyle zorlanınca. Hadi bu azabı bana çektiriyorsun, anladık, yahu çoluk çocuğun ne günahı var, onlara niye çektiriyorsun, diyor. Len Müslüman, vardır bir bildiği, böyle söyleyip Allah’a ası gelme diyorum ben de her seferinde. Öyle değil mi oğlum, doğru demiyor muyum, Allah’a

ası mı gelinir (s.219)?

Roman boyunca rahatsız olan ve hastalığı gittikçe ilerleyen Aziz Bey çektiği eziyet karşısında ara ara Allah’la konuşur. Böyle zamanlarda da eşi onu yatıştırmaya çalışır. Bu örnekte “Allah’a ası gelme”, “Allah’a ası mı gelinir” cümleleriyle yineleme yapılmıştır.

[10] Saksıların bazılarının dibinde sarı, bazılarının dibinde bakır çalığı yapraklar vardı. Hiç dokunmadım onlara, sandalyemi çekip yanlarına oturdum, sigaramı yaktım ve oradan boş gözlerle saatlerce uzakları seyrettim (s.40).

56

İkisi, yerdeki zilinin üzerinde cam kırıkları varmış gibi, dikkatli adımlarla yavaş yavaş salonun öteki ucundaki tuvalete doğru yürürken ben de sigara

içmek için balkona çıktım o sırada, eşiğe oturdum ve üflediğim dumanların

gerisinden yine uzaklara bakmaya başladım (s.97).

İzzet Dayımın ölüm haberinden sonra, birkaç gün evin içinde topaç gibi döndüm durdum. (…) Tek başıma, sandalyenin üstünde saatlerce oturdum orada, peş peşe sigara içtim ve gözlerimi çevirip apartmanların arasındaki boşluklardan yorgun bir ruhla hep uzaklara baktım (s.111).

Üzüldüm hâliyle, salonun içinde şöyle bir dolandıktan sonra yine balkona attım kendimi, oturup orada babamı düşünerek peş peşe birkaç sigara içtim (s.114).

Balkona çıktım sonra, öfkeden sapır sapır titreyerek, üst üste iki sigara içtim orada. Babalara dair yazdığım “Kimi zaman iç kanamalı şilep gibi / rakıya demirlerler yüreklerini” sözünden hangi dâhiyane yöntemle, hangi vicdan dairesinde babama ulaşıldığını ve bunun böyle bir çalışmaya ne kattığını bir türlü anlayamıyordum (s.142).

Onu yolcu eder etmez, ben de sigara içmek için balkona çıktım (s.156). Başkahraman yazar, romanda her sıkıntıya düştüğünde, içi daraldığında kendini balkona atar ve sigara içer. Bu sıkıntılı anlar pekiştirilmek amacıyla “sigara içtim” cümlesi yinelenmiştir.

Benzer Belgeler