• Sonuç bulunamadı

4. GIDA GÜVENİLİRLİĞİNDE RİSK İLETİŞİMİ VE KAMUOYUNUN

4.1.1.2 BSE Vakasında Yürütülen Risk İletişimi Çerçevesi

İletişimin, koşullara göre ya tamamen şeffaf ya da bazı anlarda örtülü yürütülmesine karar verilmiştir. İletişimin, tamamen bilimsel temeller üzerine oturtulmasına dair yaklaşımlar mevcut iken risk iletişiminde, bilimsel bilgilere

89

odaklanılmasının yanında yeterlilik, meşruluk ve ilgili kurumlar ile kurumların kararlarına güvenilirlik gibi bilimsel olmayan etmenlere de önem verilmesi gerektiğini savunmuştur. Süreçte, risklerin öngörülmesi veya BSE ile vCJD’nin olası salgınlarına dair belirsizliklerin ve zorlukların vurgulanması gibi yaklaşımlar ortaya çıkmıştır.

BSE krizinin son safhasında, Bakanlığın Basın Müşavirliği oldukça aktif bir yaklaşım sergilemiş ve bilginin istikrarlı şekilde kamuoyu ile paylaşılmasını sağlamıştır. Sağlık Bakanlığı durum güncelleyici basın toplantıları düzenlemiştir. Bu süreç içerisinde, gelişen kamuoyu endişesini ve getirilerini (sığır eti tüketiminde ciddi oranda azalma) gidermek adına farklı girişimlerde bulunulmuştur. Bu girişimlerden bazıları, Çiftçi Birliği tarafından yürütülen bir ulusal kampanya ile güvenilir gıda temini için yerel devlet okullarının kantinlerinde yürütülen kampanyalar gibi bölgesel ve ülke çapında kampanyalar yürütülmüştür. 1996’dan önceki İngiltere risk iletişim uygulamaları ham denetim verilerinin yayımına yasak getirmektedir. Bu yasakların, kamuoyunun bilinçlendirmesi sürecine kötü tesir ettiği belirtilmektedir.

İngiltere’de geliştirilen kamuoyu yoklamaları neticesinde, BSE politikalarının oluşturulması sürecinde gelişen sorunların en önemli nedeni risk iletişimindeki başarısızlıklar olmuştur.

Politika yapıcılar ile kamuoyu arasındaki iletişim, süreç içerisinde önemsenmiştir. BSE politikaları, Bakanların, temelde, üst düzey yetkililer ile işbirliğinin sonucunda karar almaları ile oluşturulmaktadır ancak bu karar alma sürecine, Bakanlık veterinerleri, laboratuvarlar, danışman komiteler vb. pek çok uzman da dahil olmaktadır.

BSE için risk iletişiminde rol alan ana kuruluş, kısmen kamu tarafından finanse edilen Et ve Hayvancılık Komisyonu olmuştur. Komisyon, hükümet tarafından verilen mesajların aynısını iletmiş ancak süreçte doğru olmayan bazı bilgilerin iletilmesine de neden olmuştur.

Tarım, Balıkçılık ve Gıda Bakanlığı’nın risk iletişim stratejisi içerisinde, Bakanlık, Bakanlığın risk iletişim stratejisinin gizli değerlendirmesini yapmak üzere akademik danışmanlar ile çalışmıştır ve ortaya çıkan belge 1996 Mart ayına kadar gizli kalmıştır. Bu

90

belgede, risk iletişim stratejisi noksanlığı ile iletişimin etkinliğinin değerlendirilmesi için herhangi bir mekanizma olmayışı vurgulanmıştır. O dönemdeki Bakanlık yetkililerinin hiçbiri, kamuoyunun gıda risklerine ilişkin tamamen bilgilendirilesini kabul etmemişlerdir zira toplumun tehlike ile riski birbirinden ayıramadıklarını ve kamuoyunun güvenilirliği sadece mutlak bir kavram olarak algıladıklarını düşünmektedirler. Bu yaklaşımlarından anlaşılmaktadır ki, o dönem yürütülen iletişim stratejisi içerisinde, kamuoyu ile sürece ilişkin Bakanlığın bilmesini istedikleri kadarı paylaşılmıştır.

BSE risk iletişim stratejisinin en son aşaması, FSA’in kurulması ve 2000’de faaliyete geçmesi sürecini kapsamaktadır. İngiltere Hükümetinin, gıda güvenilirliği politikasını ele alışının yetersizliği ve art arda yapılan hatalar neticesinde, 2001 senesinde ise MAFF (Ministry of Agriculture, Fisheries and Food)’nın yerini DEFRA almıştır. MAFF’ın aksine, FSA’nın önceliği tüketici ve halk sağlığının korunması olmuştur. FSA, çiftçilerin veya gıda endüstrisinin ekonomik açıdan haklarının desteklenmesi hedefli kurulmamıştır. FSA’nın ilk benimsediği temel politika, MAFF’ın bu yönde eleştirildiğinin aksine, açıklık olmuştur ve FSA’nın BSE risk iletişimi stratejisi, MAFF’ın stratejisinden oldukça farklı geliştirilmiştir. FSA, öncelikle, BSE’nin risk teşkil etmediğine dair herhangi bir söylemde bulunulmasını yasaklamıştır. Takip eden süreçte, FSA, “BSE ve Et” başlıklı BSE riskinin tamamen yok edilmesinin imkan dahilinde olmadığına ilişkin bir broşür yayımlamıştır. FSA, BSE kontrollerini, şeffaf bir çerçevede gözden geçirmiştir. FSA, MAFF’tan farklı olarak, SEAC’a (Spongiform Encephatopathy Advisory Committee) sadece yorumlarını sormak veya başka ilgili paydaşlara sadece yayımlanacak bir şey olduğunda danışmak yolunu kullanmak yerine, SEAC’tan detaylı tavsiyeler talep etmiş, paydaşların temsilcileri ve kamuoyunun üyeleri ile bilgi ve görüş alışverişini aktif olarak sürdürmüştür.

FSA’nın, kuruluş amacı olan gıdanın tüketilmesine bağlı gelişebilecek risklere karşı tüketici sağlığının korunması ile gıdaya ilişkin tüketici haklarının korunması ilkelerine bağlı kalarak, BSE sürecinde risk iletişimini ele aldığı vakit, evvelinde ülkenin gıda güvenilirliği politikalarında benzeri görülmemiş bir şeffaflık prensibi ile belirsizliğin var olduğu yerde onu tanımak ve onaylamak atılan ilk adım olmuştur. Süreçte, risklere dair bilgileri de içermek üzere tüm bilgiyi kamuoyuna açmanın yanında paydaşlar ile kamuoyuna da FSA tarafından danışılmıştır. FSA’nın ilk olarak yüklendiği

91

sorumluluklardan birisi de BSE ile vCJD’den halk sağlığının korunması için yürürlükte olan önlemleri gözden geçirmek olmuştur ve konunun raporu da kurum tarafından 2000 senesinde yayımlanmıştır (FSA, 2000) Bu rapor ile kamuoyu, her ne kadar hiçbir koyun, dönemde endişe edildiği gibi, BSE için pozitif sonuca sahip olmasa da, sınırlı sayıda analiz yapıldığı için (iki yüz beş BSE bulaşan beyin incelenmiştir), bu ihtimalin tamamen göz ardı edilemeyeceği hakkında bilgilendirilmiştir. Rapor, kuzu veya koyun etinin tüketilmemesine dair bir tavsiye öne sürmemektedir ancak rapor teoride mevcut olan riskten kamuoyunun haberdar olması gerektiği ilkesi ile kurgulanmıştır. Bir anlamda, bulguların aksini göstermesine rağmen, koyun etlerinin BSE içerme ihtimali ne kadar düşük olursa olsun, dönemdeki kontrol önlemleri ile sınırlandırılabilecek ancak asla sıfıra indirilemeyecek bu ihtimale karşın, bu belge sayesinde kamuoyu ile belirsizliğe dair iletişim sağlanmıştır. Bu risk teorik olarak ifade edildiği için, FSA kamuoyuna bir eylemde bulunulması yönünde tavsiyede bulunmamıştır. Kurum, tüketici sağlığı üzerinde böylesi teorik kalan bir tehdidinin küçük olmasına rağmen, mevcut belirsizliğin uzun vadede BSE’li koyunların eliminasyonunun sağlanması için yeterli olduğuna kanaat getirmiştir. Ek olarak, kısa vadede de, koyunlarda BSE vakasının teorik te olsa ihtimaller dahilinde kalması ve Bakanlığın BSE’nin tespit edilmesi durumunda bir acil durum planına ilişkin ön çalışma gerçekleştirmesi ve öncelikli olarak hızlı bir tarama yöntemi değerlendirilerek çok fazla sayıda koyunun, BSE mevcudiyetinin belirsizliğine ilişkin analiz edilebilmesinin sağlanması FSA tarafından önerilmiştir. FSA, belirsizliğin varlığının kabulü ile analiz örneklerinin sayısı ve ilgili başka etmenleri de raporunda ele almaktadır.

Süreçte, FSA’nın kurulması, şeffaflık, açıklık açısından, mevcut gerçekler ile belirsizliği de kapsayan kuralcı ve olgusal önerilerin sistematik olarak sunulması açısından çok önemli ilerlemelerin kat edilmesine imkan vermiştir. Hükümetin, diğer ilgili uzmanlar veya kamuoyu tarafından şeffaf bir çerçevede ifade edilmeyen bir tavsiyeyi gözden geçirebilmesi, değerlendirmesi söz konusu değildir. Bu anlamda şeffaflık ilkesini benimsemiş yeni bir yapı olarak FSA’nın kurulması ve BSE vakasının ardından kamuoyu kaygılarının azalma oranı üzerindeki etkisi başarılı risk iletişiminin en ses getiren örneklerinden biri olarak kabul edilmektedir (Löfstedt, Risk Communication and Management in the Twenty-First Century, 2004a).

92

4.1.2 Almanya’da Akrilamid Krizine İlişkin Risk İletişimi ve Kamuoyunun