• Sonuç bulunamadı

Boşanmış Aile ve Çocukları İle İlgili Yapılmış Araştırmalar

2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

2.2 Boşanma

2.2.4 Boşanmış Aile ve Çocukları İle İlgili Yapılmış Araştırmalar

Bu bölümde gerek yurt içinde gerekse yurt dışında boşanmış aileler ve boşanmış aile çocukları ile ilgili yapılan araştırmalar kronolojik sıraya göre ele alınmıştır.

Wallerstein ve Kelly (1980) boşanma sonrası 2-18 yaş arasındaki çocukların 50’sinden fazlasında kaygı ve ayrılık olayı ile yakından ilgilenme olayı saptamıştır (Akt. Aslıhan, 1998).

Lamb (1981), yaptığı araştırmalarda boşanma sonrası baba yokluğunun erkek çocuklarda benlik saygısı ve duygusal gelişim açısından oldukça zararlı olduğunu belirlemiştir (Öztürk, 2006).

Bulut’un (1983) parçalanmış aileden gelen çocukların davranış özellikleri hakkında yaptığı bir araştırmada parçalanmış aileden gelen çocukların; anneye daha bağımlı oldukları ve normal aile çocuklarına göre daha az başarılı oldukları görülmüştür. Ayrıca yapılan araştırmalarda boşanma nedeni ile parçalanmış ailelerde ayrı olan anne veya baba ile görüşme sıklığının çok önemli olduğunu, ayrı olan ebeveynini hiç görmeyen veya çok uzun aralıklarla gören çocukların daha ciddi ruhsal sorunlar içerisinde olduğunu belirtmiştir.

Livingston (1984), “benlik saygısında boşanma sonrası birlikte yaşanan kişinin etkilerinin psikolojik bir analizi” adlı çalışmasında, çocuğun bakımını yapan

ebeveyninin cinsiyetinin önemli olduğunu bulmuştur. Buna göre, babalarıyla yaşayan çocukların benlik saygısının anneleriyle yaşayan çocuklara göre daha yüksek olduğu belirlenmiştir (Akt. Kuyucu, 2007).

Kalter ve Riemer (1989) yaptıkları araştırmada ailesi boşanmış yüz kırk dört çocuk ve ergen üzerinde çalışmışlardır. Buna göre özellikle çocukların %63’ünde psikolojik problemler (anksiyete, üzüntü, fobi ve depresyon) %56’sında düşük performans ve okul başarısı, %43’ünde ise aileye karşı saldırgan davranışlar belirlenmiştir (Akt. Budak, 1999).

Frost ve Pakiz (1990) yaptıkları araştırmada, yetişme çağındaki çocukların ailelerinin boşanmasından daha fazla etkilendiğini ortaya çıkarmışlardır. Tam aileye sahip çocuklara göre, boşanmış aileden gelen çocukların, daha fazla alkol ve hap kullanımı, daha fazla okuldan kaçma davranışı içinde oldukları gözlenmiştir. Ayrıca kız çocukların erkek çocuklara göre daha fazla sosyal desteğe ihtiyaç duyduğu bulunmuştur (Akt. Biçer, 2009). Güler (1993) ise, boşanmış aile çocuklarında görülen ruhsal sorunlar ve hemşirelik yaklaşımını araştırdığı çalışmasında boşanmış aile çocuklarında, evli aile çocuklarına göre daha fazla davranış ve uyum sorunlarının ortaya çıktığını bulmuştur.

Nazlı (1997), 520 aile üyesi ile yaptığı araştırmada geleneksel ailelerin çekirdek ailelere göre, öğrenim düzeyi düşük ebeveynlerin öğrenim düzeyi yüksek ebeveynlere göre aile fonksiyonlarının daha sağlıksız olduğunu bulmuştur. Ayrıca boşanma riskinin varlığının aile fonksiyonlarını olumsuz yönde etkilediği ortaya çıkmıştır.

Çelikoğlu (1997), boşanmanın 12-16 yaşları arasındaki çocukların benlik saygısına etkisini incelemiş ve boşanmanın çocuk benlik saygısına olumsuz bir etkisi olmadığını ortaya koymuştur. Araştırmada ayrıca boşanmış aile çocuklarında benlik saygısı düzeyinin üvey anne olması ve ayrı olduğu ebeveyni görme sıklığı ile olumlu anlamda ilintili olduğu saptanmıştır.

Özen’in (1998) araştırmasında çatışmalı ve boşanmış anne-baba çocuklarının psikolojik problem ve kaygı düzeylerinin çatışmalı anne-babaya göre daha yüksek olduğu ve çatışma yaşayan ya da boşanmış anne-babaları olan çocukların, ailesinde çatışma olmayan ve boşanmamış anne-babaları olan çocuklara oranla algılanan sosyal

destek düzeylerinin daha yüksek olduğu bulunmuştur. Aslıhan (1998) ise, parçalanmış veya tam aileye sahip çocukların öz-kavramı depresyon düzeyleri ve akademik başarılarını yaş ve cinsiyet yönünden karşılaştırdığı araştırmasında; aile yapıları cinsiyet ve yaşa göre çocukların depresyon düzeylerinde anlamlı bir farklılık olduğunu bulmuştur.

Ercan (1998), intihar girişiminde bulunan ergenlerde sosyodemografik, psikiyatrik ve ailesel özelliklerini araştırdığı çalışmasında düşük sosyoekonomik düzey, aile yapısı ve işleyişinde bozukluk, yetersiz aile ve akran ilişkileri gibi etkenlerin intihar girişimi ile yakından ilişkili özellikler olduğunu saptamıştır.

Kuyucu (1999), ana babaları boşanmış ve birlikte yaşayan lise öğrencilerinin uyum sorunlarını karşılaştırdığı çalışmasında; anne-babası boşanmış öğrencilerin nevrotik eğilimleri ve sosyal ilişkilerinin, ana-babaları birlikte yaşayanlara göre daha yüksek düzeyde olduğunu bulmuştur. Ayrıca anne-babası boşanmış 17 yaşındaki öğrencilerin, anne-babası birlikte yaşayan 18 yaşındaki öğrencilere göre sosyal ilişkilerinin daha yüksek olduğu tespit edilmiştir.

Sönmez (2001), anne-babası boşanmış ergenlerle anne-babası boşanmamış ergenlerin benlik imgelerini karşılaştırdığı çalışmasında; anne-babası birlikte ergenlerin aile ilişkileri, cinsel tutumları, çevre uyumları, sosyal ilişkileri ve ruh sağlığı boyutlarındaki benlik imgesini anne-babası ayrı ergenlere göre daha yüksek düzeyde bulmuştur. Buna karşılık anne-babası ayrı olan ergenlerin bireysel değerler, baş etme gücü, meslek ve eğitim hedefi boyutlarındaki benlik imgesi anne-babası birlikte olan ergenlere göre daha yüksek düzeyde tespit edilmiştir.

Richardson ve McCabe (2001), 11-17 yaş grubu arasında 91 anne-babası boşanmamış ve 76 anne-babası boşanmış ergenin psikolojik uyumlarını inceledikleri çalışmalarında, anne babası boşanmış ergenlerin anne-babası boşanmamış ergenlere göre daha yüksek anksiyete, depresyon ve stres düzeylerinin olduğunu bulmuşlardır (Richardson ve McCabe, 2001; Akt: Dingiltepe,2009).

Elmacı’nın (2001) çalışmasında bütünlüğünü koruyan aileye sahip ergenlerin, parçalanmış aileye sahip ergenlere göre, kişisel, sosyal ve genel uyum düzeyleri

yönünden daha uyumlu oldukları görülmüş, ve algılanan sosyal desteğin depresyon ve uyum düzeyi üzerindeki etkisinin anlamlı olduğu saptanmıştır. Algılanan sosyal destek arttıkça ergenlerin uyum düzeylerinin yükseldiği, depresyon düzeylerinin ise düştüğü, algılanan sosyal destek ve uyum arasında doğrusal bir ilişki olduğu, depresyonla ise ters yönde bir ilişki olduğu bulgularca tespit edilmiştir.

Yılmaz (2002), 135 boşanmış ebeveyn ile yaptığı çalışmasında ebeveynlik ve ekonomik konular üzerinde algılanan güç/ kontrolün ve algılanan sosyal desteğin yüksekliğinin, boşanma sonrası duygusal / sosyal uyum düzeyinin yüksekliğini ve psikolojik sıkıntı düzeyinin düşüklüğünü yordadığını belirtmiştir.

Karakuş (2003), anne-babası boşanmış ve boşanmamış çocukların depresyon düzeylerini ve okul başarısına yansımasını incelediği araştırmasında, anne-babası boşanmış anne yanında yaşayan ve annesi ev hanımı olan, ailede ilk çocuk olan ve anne-babaların birbirleri arkasından hiç konuşmadığı çocuklarda depresyon düzeyini düşük bulmuştur. Boşanma süresi iki- üç yıl olan ve yanında kalmadığı tarafı yılda birkaç kez gören çocukların depresyon düzeyleri yüksek bulunmuştur.

Greeff ve Van Der Merwe (2004), boşanma yaşantısı sonrasında tek ebeveynli ailelerde sağlıklı olma hali ile sağlamlığı geliştiren faktörleri ve boşanma yaşantısı sonrası ailelerin uyumu ve işlevleri ile ilişkili faktörleri belirlemeye ve tanımlamaya çalışmışlardır. Araştırmanın sonuçları incelendiğinde, aile içi desteğin, geniş ailenin ve arkadaşların sağladığı desteğin, dinin, aile üyeleri arasındaki açık iletişimin ve maddi güvencenin tek ebeveynli ailelerde sağlamlığı destekleyen ve geliştiren faktörler olduğu bulunmuştur (Akt. Er, 2009).

Turan (2004), boşanmış ailede yetişen gençlerin evlilikten beklentileri üzerine yaptığı karşılaştırmalı araştırmasında aile, evlilik, boşanma, ergenlik ve aileye yönelik hizmetlere değinmiştir. Bu çalışmada elde edilen sonuçlardan ailesi boşanmış olan gençlerle, aile yaşamı devam eden gençlerin aile yapıları arasındaki önemli farklılıkların bulunduğu bulgular; anne eğitim durumu, anne mesleği, ailenin aylık gelir düzeyi, aile içinde anne-baba arasında yaşanan duygusal paylaşım, aile içi çatışma, aile içi şiddet ve yaşanan sorunlardır.

Özay (2004), anne-babaları boşanmış ve birlikte yaşayan 15-17 yaş arası ergenlerin denetim odaklarını bazı değişkenlere göre karşılaştırılarak incelediği çalışmasında; anne-babası birlikte yaşayan ergenlerin, anne babası boşanmış ergenlere göre daha dıştan denetim yönelimli olduklarını saptamıştır.

Erol (2005), amacı boşanma ile ilgili duygularını tanıma ve ifade etmek, boşanmanın ne anlama geldiğini kavramak, boşanmanın olumsuz etkileri ile başa çıkma becerilerini tanımak, kendisi ve ailesine karşı olumlu bakış açısı geliştirmelerine yardımcı olması planlanan bir grup rehberliği programının ilköğretim ikinci kademe bulunan boşanmış aile çocuklarının uyum düzeylerini geliştirmede etkili olduğunu ortaya koymuştur.

Özcan (2005), anne-babaları boşanmış ve anne-babaları birlikte olan lise öğrencilerinin yılmazlık özellikleri ve koruyucu faktörler açısından karşılaştırdığı çalışmasında; anne-babası birlikte olan lise öğrencilerinin sahip olduğu yılmazlık özellikleri ve koruyucu faktörler anne babası boşanmış olanlara göre daha yüksek olduğunu bulmuştur.

Şentürk (2006), parçalanmış aile-çocuk ilişkisinin sebep olduğu sosyal problemleri araştırdığı çalışmasında aile parçalanmasının ve içinde yaşanılan olumsuz aile koşullarının çocuğun eğitiminde başarısız olmasına neden olduğunu, içe kapanıklık, düşük benlik saygısı, saldırganlık, suç işleme ve intihar etme eğilimi olarak anti-sosyal davranışlar göstermesine etki ettiğini ortaya koymuştur. Ayrıca araştırmada kaba kuvveti kullanma gerekliliğini en çok annesi ile birlikte yaşayan parçalanmış aile çocuklarının düşünmekte olduğu bulunmuştur.

Öztürk (2006), anne-babası boşanmış 9-13 yaşındaki çocuklar ile aynı yaş grubundaki anne-babası boşanmamış çocukların benlik saygısı ve kaygı düzeyleri arasındaki ilişkiyi incelediği çalışmasında; anne babası boşanmış çocuklarla, anne babası boşanmamış çocukların kaygı düzeyleri ve benlik saygıları arasında anlamlı bir farklılık olduğu saptanmıştır.

Öngider (2006), evli veya boşanmış olma, eşler arası çatışma ve ebeveyn kabul- reddinin, ülkemizdeki ilköğretim çağı çocuklarının psikolojisi ile uyumu üzerindeki etkilerini incelediği çalışmasında çatışmalı evliliklerdeki çocukların, anne-babası anlaşarak boşanmış çocuklara göre, hem daha fazla ebeveyn reddi algıladığı, hem de psikolojik açıdan daha fazla yıprandığı ortaya çıkmıştır.

Meriç (2007), boşanmış ailelerdeki ergenlerin uyum düzeylerini ve sosyal becerilerini geliştirmeye yönelik 9.sınıflar ile yaptığı grup rehberliği çalışması ile grubunun sosyal beceri, empati kurma ve kendini kontrol düzeylerini geliştirdiğini, genel uyum düzeylerini arttırdığını, öğrencilerin olumlu benlik algılarını yükselttiğini, öfke kontrol sorunlarını ve duygusal sıkıntılarını azalttığını, problem çözme becerilerini yükselttiğini, benlik algılarını geliştirdiğini bulmuştur.

Kuyucu (2007), boşanmış ailede yetişen ergenlerin bilişsel çarpıtmalarıyla benlik değeri arasındaki ilişkiyi incelediği çalışmasında benlik saygıları yükseldikçe bilişsel çarpıtmaların da azaldığını, boşanma nedeniyle kendini öfkeli, suçlu hissedenlerin hissetmeyenlere göre benlik saygısı, kendilik kavramı sürekliliğinin daha yüksek olduğunu bulmuştur.

Fiyakalı (2008), anne-babası boşanmış ve boşanmamış lise öğrencilerinin sürekli öfke düzeyleri ve öfke ifade tarzlarının cinsiyet, sınıf düzeyi, anne-baba eğitim düzeyi ve algılanan anne-baba tutumlarına göre farklılaşıp farklılaşmadığını karşılaştırmalı olarak incelemiştir. Araştırma sonuçlarına göre; anne-babası boşanmış ve boşanmamış lise öğrencilerinin sürekli öfke düzeyleri ve öfke ifade tarzları arasında cinsiyete, sınıf düzeyine ve anne-baba eğitim düzeyine göre anlamlı bir fark olmadığı ancak anne-baba tutumlarına göre anlamlı bir farkın olduğu görülmüştür.

Battal’ın (2008) 722 kişi ile yaptığı araştırmasında boşanma ile karşı karşıya kalan ailede eşlerin eğitim düzeyleri incelenmiştir. Çıkan sonuçlara göre en fazla ilkokul mezunu kadınların (248 kişi) daha sonra da sırasıyla düz lise (150 kişi), ortaokul (90 kişi), üniversite (88 kişi), meslek lisesi (72 kişi), eğitimsiz (67 kişi) ve lisansüstü (7 kişi) kategorilerinde yer alan kadınların bu durum ile karşı karşıya kaldığı bulunmuştur. Erkeklerde ise en fazla ilkokul mezunu (208 kişi) ve daha sonra sırasıyla düz lise (154

kişi), üniversite (137 kişi), ortaokul (130 kişi), meslek lisesi (55 kişi), lisansüstü (20 kişi) ve eğitimsiz (18 kişi) kategorilerinde yer aldıkları görülmüştür.

Dingiltepe (2009), parçalanmış ve tam aileye sahip ergenlerin yaşam doyumu düzeyleri ile yaşam kalite düzeylerinin karşılaştırdığı araştırmasında ailenin parçalanmış ya da tam aile olmasının öğrencilerin yaşam kalite düzeyleri psikolojik alanı üzerindeki etkisini; tam aileye sahip öğrencilerin yaşam kalite düzeyleri psikolojik alanına göre anlamlı derecede yüksek bulmuştur.

Pancar’ın (2009), parçalanmış ve tam aileye sahip ergenlerin yalnızlık düzeylerinin çeşitli değişkenler açısından incelediği çalışmasında; parçalanmış aileye sahip akademik başarıları düşük ergenlerin yalnızlık düzeylerinin diğer gruplara göre daha yüksek olduğu görülmüştür. Ayrıca arkadaş sayısı arttıkça ergenlerin yalnızlık puanının düştüğü, aile ilişkilerinden hiç memnun olmayanların yalnızlık puanlarının diğer gruplara göre daha yüksek olduğu bulunmuştur.

Büyükşahin (2009), boşanmış ve boşanmamış ailelerden gelen 11-13 yaş arası çocukların anne-baba tutumlarını algılama biçimlerinin sosyal uyum düzeyleri ile ilişkisini incelemiştir. Araştırma sonucunda; boşanmış ailelerden gelen erkek çocukların, annelerinden daha fazla davranışı yönlendirme tutumu algıladıkları, evli aileden gelen deneklerin sosyal uyum düzeylerinin boşanmış aileden gelen gruba göre daha yüksek olduğu bulunmuştur.

Biçer (2009), parçalanmış ve tam aileye sahip ergenlerin atılganlık ve sosyal yetkinlik beklenti düzeylerinin bazı demografik değişkenler açısından incelediği araştırmasında ergenlerin atılganlık puanlarının ve aile yapılarına göre farklılaştığını, ergenlerin sosyal yetkinlik beklenti puanlarının aile yapılarına göre anlamlı olarak farklılaştığını bulmuştur.

Er (2009), ailesi parçalanmış olan ikinci kademe öğrencilerinin akademik sağlamlık düzeyleri ile ilgili yaptığı araştırmada dışsal faktörler modelinde yer alan

arkadaşlardan algılanan sosyal destek değişkeninin çocukların algıladığı psikolojik özerklik ve ev içi yüksek beklentilerden sonra en önemli yordayıcı olduğunu bulmuştur.

Altunkaya (2010), anne- babası boşanmış farklı sınıf düzeylerinde okuyan 33 ilköğretim öğrencisi ile, okul-aile ve sosyal ortamlarda yaşadıkları problemlere ilişkin bir araştırma yapmıştır. Bu araştırma sonucunda bu öğrencilerin yakın arkadaşlarından aldıkları sosyal desteğin boşanmaya uyum sürecinde önemli bir etmen olduğu, boşanma süreci ve sonrasında ebeveynlerinden ilgi, destek ve sevgi gören öğrencilerin süreçte daha az problem yaşadıkları tespit edilmiştir.

Esen’in (2010) Ankara ili Akyurt ilçesi Akyurt İlköğretim Okulu’nda okuyan parçalanmış ve tam ailelerden gelen öğrencilerin aile içi durumları ve okul başarı durumlarını karşılaştırdığı çalışmasında; parçalanmış aileden gelen öğrencilerin tam aileden gelen öğrencilere göre daha fazla devamsızlıklarının olduğu, aile içinde birbirlerine karşı hoşgörülü davranma durumlarının daha düşük olduğu ve iki grubun da SBS başarı durumlarının birbirine yakın olduğu ortaya çıkmıştır.

Aktaş (2011), boşanma nedenleri ve boşanma sonrasında karşılaşılan güçlükler ile ilgili yaptığı araştırma sonucunda kadınlarda boşandıktan sonra “ekonomik sıkıntı”, “konut bulma sıkıntısı”, “çevre ve aile baskısı” yaşama oranı daha yüksek çıkmıştır. Erkeklerde ise boşanma sonrası “hiçbir güçlük çekmeme” oranı kadınlara göre anlamlı bir farklılık göstermiştir. Ayrıca, boşanma sonrasında, çocuğu olmayan bireylerin, çocuğu olanlara göre daha yüksek oranda ruhsal/duygusal sıkıntı yaşadıkları, ancak ailedeki çocuk sayısı artıkça ekonomik sıkıntı yaşama oranlarının da yükseldiği bulunmuştur.

Altunbulak (2011), ilköğretim ikinci kademedeki anne-babası boşanmış ve tam aileye sahip öğrencilerin okul başarıları ve okulda karşılaştıkları problemler üzerine yaptığı araştırmasında; öğrencilerin okul başarılarının, aile yapısına (tam-boşanmış aile), anne-babanın eğitim ve ailenin gelir düzeyine, sınıf düzeyine, boşanmadan sonra birlikte kaldığı ebeveynin yeni bir evlilik yapma durumuna, yanında kalmadığı ebeveyni ile görüşme sıklığı değişkenlerine göre anlamlı şekilde farklılaştığını ancak öğrencilerin okul başarılarının, boşanmadan sonra anne ya da babasından kiminle kaldığı,

cinsiyetleri ve boşanmadan sonra geçen süre değişkenine göre farklılaşmadığını bulmuştur.

Yılmaz’ın (2011) araştırmasında; eş çatışmalı evliliklerin içerisinde yetişen çocukların boşanmış çiftlerin çocuklarına göre kaygı düzeylerinin daha yüksek, benlik algılarının daha düşük olduğu; boşanmış çiftlerin çocuklarının ise uyumlu evlilikleri olan çiftlerin çocuklarına göre benlik algılarının daha düşük, kaygı düzeylerinin daha yüksek olduğu tespit edilmiştir.

Yapılan araştırmalar boşanmış aile çocuklarının benlik algısı, kaygı-yalnızlık- yılmazlık-depresyon-öfke-atılganlık-sosyal destek düzeyleri ve psikolojik problemler açısından incelendiğinde, pek de olumlu sonuçlara ulaşılmadığını göstermektedir. Bu sonuçlar da gittikçe artan boşanma olaylarından en fazla çocukların olumsuz şekilde etkilendiği düşüncesini doğrular niteliktedir. Ayrıca aile yapısı ve işleyişinin de çocukların olumlu özelliklere sahip olmasında etkili olduğu görülmektedir.

Benzer Belgeler