• Sonuç bulunamadı

Ġnsan neslinin devamlılığı içinde yaĢadığı ve sürekli etkileĢim halinde bulunduğu ekosistemlerin sağlıklı bir Ģekilde korunmasına bağlıdır. Uzmanlar gelecek 20-30 yıl içinde bir milyondan fazla bitki ve hayvan türünün yok olacağını öngörmektedir. Bunun temel sebebi olarak insan faaliyetleri sonucu meydana gelen çevresel tahribatlar gösterilmektedir. Her gün ortalama 100 canlı türü yok olmaktadır ve bu oran normalden 1000 kat daha fazladır.

Yeni yerleĢim alanları oluĢturmak için ekosistemler ve habitatlar doğrudan yok edilirken (Dodd, 1987), dolaylı yoldan da habitatlar parçalara bölünerek, egzotik türleri ait olmadıkları ekosistemlere sokarak veya doğal çevresel proseslerinin tahribatına yol açmakta; bu da biyoçeĢitliliği etkilemektedir (Owens ve Cole, 2003). Bu etkilerin hayvan nesillerinin tükenmesine yaptığı etkilerin oranı ġekil 8‘de verilmiĢtir.

ġekil 8. 1600 yılından bu yana hayvan nesillerinin tükenme sebepleri (World Conservation Monitoring Center, 1992).

Doğal Hayata Zarar Verilmesi

Türlerin hızlı yok oluĢu ve bunun da insan faaliyetlerinden kaynaklı olduğu göz önünde bulundurulduğunda, çözümün de insanlar tarafından geliĢtirilmesi gerektiği açıktır. BiyoçeĢitliliğin korunarak gelecek nesillere aktarılması ve onların da aynı bilinçle çevresel sürdürülebilirliği için çaba göstermeleri öncelikle insanlara sağlam bir çevre bilinci aĢılamakla mümkündür. Bu bilincin aĢılanabileceği yerler ise Ģüphesiz eğitim kurumlarıdır.

BiyoçeĢitliliği korumak amacıyla yapılan ulusal ve uluslararası çalıĢmaların sonuçlarının, biyoloji eğitiminde çevre bilincinin geliĢtirilmesi amacıyla aktif olarak kullanılması ve yeni sonuçlar elde edildikçe bilgilerin güncellenmesi Ģarttır.

Mccoy ve Levey‘e (2007) göre, biyoçeĢitliliğin önemi pek çok insan tarafından henüz anlaĢılmıĢ değildir. Bu tespit özellikle doğayla ilgili gerçek hayat tecrübesi olmayan öğrenciler için daha doğrudur. BiyoçeĢitliliğe yönelik bu ilgisizlik gerçekten önemlidir çünkü biyoçeĢitliliğin tam anlamıyla korunabilmesi için ciddî bir halk desteğine ihtiyaç vardır. BiyoçeĢitliliğin değerinin anlaĢılması için bilgilendirilmiĢ ve bilim okuryazarı olmuĢ bir toplum oluĢturmak, hem ekonomik hem de etik açıdan Ģarttır (Louv, 2010).

Biyoloji dersleri, bitkilerin ve biyoçeĢitliliğin öneminin kavratılabilmesi için etkili bir araç olarak kullanılmalıdır. Dersler monoton ve düz bir anlatımdan kurtarılarak, öğrencilerin aktif olarak katılabileceği bir Ģekilde iĢlenmelidir. Yeni Millî Eğitim Müfredatı da ―öğrenci merkezli‖, öğrencilerin yaparak, yaĢayarak dâhil olduğu yöntem ve teknikleri gerektirmektedir (http://meb.gov.tr).

BiyoçeĢitlilik konusunun özellikle arazi gezi ve incelemeleriyle öğretilebileceği görüĢü yaygındır (Zervanos ve Mclaughlin, 2003). Ancak Ģehirlerde yaĢayan veya maddî imkânsızlıkları bulunan öğretmen ve öğrenciler için doğa tarihi müzelerine ve yaban hayatı alanlarına eriĢim sınırlı olmaktadır. Bu nedenle biyoçeĢitliliğin öğretiminde sınıf içi aktiviteler ile görsel sunumlar ve belgeseller yaygın olarak tercih edilmektedir (Mccoy ve Levey, 2007). Biyoloji derslerinde kullanılan bu yöntemlerin asıl amacı öğrencilerde yakın çevrelerine ve doğaya karĢı olumlu bir tutum geliĢtirmelerini sağlamaktır.

Modeller yerine canlı organizmaların kendisiyle çalıĢmak, biyoloji eğitiminin kalitesinin artmasında etkili olmaktadır (Hoese ve Nowicki, 2001). Canlılarla direk temas halinde olmak okumaktan ya da resimlerle gerçekleĢtirilen görsel bir sunumdan çok daha kalıcı bir öğrenme sağlamaktadır. Bitkiler ve biyoçeĢitlilik konularının öğretimi sırasında öğrencilerin bitkiler üzerinde birebir inceleme yapmasına imkân verilmesi uygun olacaktır.

Pek çok araĢtırmanın sonuçları hayvanların bitkilerden daha çok ilgi çektiğini ortaya koymuĢtur. Wandersee ve Schussler (1999) bu durumu ―Bitki Körlüğü‖ olarak tanımlamıĢtır. Bitki körlüğünün belirtileri ise Ģunlardır:

• Bitkilerin, kendileri ve yaĢadıkları çevre için gerekli olduğunu kavrayamama, • Bitkilerin diğer canlıların ve insanların faaliyetleri için gerekliliğini anlamada

yetersizlik,

• Bitkilerin eĢsiz biyolojik özelliklerine ve estetik açıdan doğaya kazandırdıklarına gerekli önemi vermemek,

• Bitkileri hayvanlardan önemsiz olarak nitelendirme eğilimi.

Walter ve Shepardson‘a (1987) göre öğrenciler çevre kavramını sınırlı bir ekolojik bakıĢ açısıyla yapılandırmaktadır. Onlar için çevre, sadece hayvanların yaĢadığı ya da onların yaĢamasına olanak sağlayan bir alan (habitat) olarak anlam ifade etmektedir. Eğitim seviyesi arttıkça, açıklamalarda canlıların besin, su ve barınma ihtiyacı gibi özellikleriyle belirginleĢtiğini dile getirilmektedir. Diğer bazı araĢtırıcılar ise, insanın hayvanlar âleminin bir parçası olduğu için, hayvanları otomatik olarak ilk sıraya aldıklarını ve bitkilerin bilincimizde pek fazla yer edinmediğini savunmaktadır (Hoekstra, 2000; Flannery, 2002). Hangi sebeple olursa olsun, öğrencilerin bitkilerle ilgili konulara karĢı daha duyarsız olduğu açıkça ortadadır. Bu duyarsızlık öğrencilerin akademik baĢarılarına da yansımakta, bitkilerle ilgili konular biyoloji dersi içinde baĢarısızlık yaĢanan ve öğrenciler tarafından zor olarak algılanan konular olmaktadır.

Örneğin bitkilerin öğretilmesinde özellikle fotosentez konusunu öğretmede büyük güçlük yaĢanmaktadır. Öğrenciler konuyu soyut ve karmaĢık bulmaktadır (Barker ve Carr,

1989); çoğu öğrencinin ön öğrenmeleri ise genellikle doğru değildir (Crane ve Winterbottom, 2008). Kavramların anlamlarını tam olarak bilmemeleri ve önceki öğrenmelerinden getirdikleri kavram yanılgıları konuyu öğrenmelerinin önünde büyük bir engeldir. Öğrencilerin fotosentez ve solunum arasındaki iliĢkiden, ne zaman meydana geldiklerinden, iĢlev ve gereksinimlerinden habersiz olma ihtimali bile vardır (Haslam ve Treagust, 1987).

Bitkilerle ilgili konularda yaĢanan öğrenme güçlükleriyle ilgili yapılan bir baĢka araĢtırmanın sonuçlarına göre ise; pek çok öğrenci bitkilerin besinlerini topraktan aldığına ve köklerin beslenme organları olduğuna inanmaktadırlar (Bell, 1985).

Böylesine temel konularda dahi kavram yanılgıları ve yanlıĢ öğrenmeler oluĢmuĢ olması, biyoçeĢitlilik öğretimiyle birlikte bitkilerle ilgili de sağlıklı bir eğitim verilmesi gerektiğini göstermektedir. Ancak bu Ģekilde hedeflenen çevre bilincin yerleĢmesi sağlanabilir. Öğrencilerde sağlıklı bir çevre bilinci yaratabilmek için, öncelikle mevcut önyargılarından sıyrılmaları sağlanmalıdır. Bu ise ancak donanımlı öğretmenler aracılığı ile gerçekleĢtirilebilir. Öğretmenler öğrencilerine diğer pek çok konudaki gibi, sahip oldukları çevre bilincini günlük hayatlarına yansıtarak da model olmalıdır.

Biyoloji öğretmenlerinin Türkiye‘nin biyolojik zenginlikleri konusunda farkında oluĢluk düzeylerini belirlemek için yapılan bir çalıĢmanın sonucunda ―biyoloji öğretmenlerinin Türkiye‘nin biyolojik zenginlikleri konusundaki genel bilgi düzeylerindeki baĢarı %53,3‖ olarak saptanmıĢtır. Aynı çalıĢmaya ait diğer bulgulara göre yok olan türler ve yok olma nedenleri konusunda %50; endemik türler konusunda %53,3; sulak alanlar, millî parklar, tabiat parkları ve tabiatı koruma alanları konusunda %54; biyolojik türlerin yayılıĢ alanları konusunda %53,6; biyolojik türlerin endüstriyel değerleri konusunda %70 Ģeklinde saptanmıĢtır (Batur, 2006).

Keogh (1995) biyolojik çeĢitlilik krizinin asıl nedeninin, henüz sınıflandırılması bile yapılamamıĢ, bilinmeyen türlerin insanlardan kaynaklanan sebeplerden dolayı ortaya çıkamadan yok olması olduğunu belirtmektedir. Biyoloji öğretmenlerinin sistematiği

sadece bir bilim olarak görmemeleri gerektiğini belirten Keogh, henüz tasnifi yapılmamıĢ canlıların bilinenlerin çok ötesinde olduğunu ve canlılar dünyasının insanlık için taĢıdığı önemi kavramalarının biyolojik çeĢitliliğin geleceği açısından büyük önem taĢıdığını vurgulamaktadır.

Çevre eğitimine en ciddî katkılar Ģüphesiz ki örgün eğitim aracılığıyla olmaktadır. Örgün Eğitimin amacı; araĢtırma, geliĢtirme ve davranıĢları itibariyle bilimsel verileri değerlendiren, kullanan, yorumlayan ve yeni değerler üretebilen insanlar yetiĢtirmektir (http://ekutup.dpt.gov.tr/cevre/eylempla/doganm.pdf).

Çevre eğitimi kapsamında düĢünüldüğünde, örgün eğitimin her kademesinde çevresel sorunlara duyarlı olan ve karĢılaĢtığı sorunlara çözümler üretebilen bireylerin sayısında artıĢ amaçlanmaktadır. BiyoçeĢitlilikle ilgili konulara örgün eğitimin belli kademlerinde ayrı bir ders olarak rastlanmamakla birlikte, farklı dersler içerisinde yer alan üniteler Ģeklinde iĢlenmektedir. Ancak bu Ģekilde gerçekleĢtirilen bir çevre eğitiminin yeterli olmayacağı yapılan araĢtırma sonuçlarından açıkça görülmektedir. A.B.D. ve Türkiye‘de Ġlköğretim 8. sınıf öğrencileri çevre duyarlılıkları bakımından karĢılaĢtırılmıĢ ve elde edilen bulgular durumun Türk öğrenciler aleyhinde olduğunu göstermiĢtir (Tosunoğlu, 1988).

Yapılan bir baĢka araĢtırmada öğrencilere bitkilerle ilgili bildiklerini hangi kaynaktan öğrendikleri sorulmuĢ, %28‘i okulda öğrendiğini, %30‘u kendi gözlemleriyle bildiğini, %6‘sı tahmin ettiğini, %64‘ü evde öğrendiğini belirtmiĢtir (Tunnicliffe ve Reiss, 2000). Bu durum öğrencilerin bitkilerle ilgili bilgilerini okul dıĢında yapılandırdığı Ģeklinde yorumlamakta ve okulların bu konuda daha aktif olması gerektiği bildirilmektedir.

Çevre eğitimi sadece örgün eğitimin görevi olarak görülmemelidir. Yaygın eğitim kurumları da çevre eğitimine yoğun bir katkı da bulunabilirler. 1982 Anayasasının 56ncı maddesinde ―Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaĢama hakkına sahiptir, çevreyi geliĢtirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaĢların ödevidir‖ hükmü yer almaktadır. Çevre bilincinin kazandırılmasında yaygın

eğitimin önemini Anayasanın bu maddede geçen ―herkes‖ ifadesi desteklemektedir. Bilindiği gibi yaygın eğitimden yararlanmak tüm vatandaĢların hakkıdır.

Yaygın eğitim örgün eğitim sistemine hiç girememiĢ ya da bu eğitimin herhangi bir kademesinde bulunan veya herhangi bir kademesinden ayrılmıĢ fertlere belli bilgi, beceri ve davranıĢları kazandırmak, değiĢik hayat Ģartlarına uyumun sağlanabilmesi için hayat boyu yapılan eğitim ve öğretimin tümüdür. Millî Eğitim Bakanlığı'na bağlı faaliyet gösteren yaygın eğitim kurumları arasında Pratik Kız Sanat Okulu, OlgunlaĢma Enstitüsü, YetiĢkinler Teknik Eğitim Merkezi, Mesleki Eğitim Merkezi, Endüstri Pratik Sanat Okulu, Halk Eğitim Merkezi, Çıraklık Eğitim Merkezi, Özel Kurslar, Özel Dershaneler ve Meslek Kursları sayılabilir. Çevre bilinçlendirilmesinde yaygın eğitimin amacı, çevrenin, insanın temel ihtiyaçlarını karĢılayabilmesi için doğal kaynakların rasyonel olarak kullanımı, geliĢigüzel kullanılmasının doğurduğu tükenme ve kirliliğin önlenmesi, çevrenin kendi kendini yenileme yeteneğini koruyabilmesi için kararlılığın sağlanması yönünde insanlarda olumlu davranıĢ değiĢikliği meydana getirmektir (Türkiye Çevre Atlası, 2004).

Bu eğitim kurumlarında asıl amaçlarının yanı sıra, vatandaĢlara çevre bilinci kazandırmak amacına yönelik olarak çevreye iliĢkin genel bilgiler, çevre kirliliği, çevre kirliliğin insan, bitki ve hayvanlara etkisi, çevre sorunları, ağaçlarımız ve ormanlarımız gibi baĢlıklar altında toplanabilecek eğitimler de verilmektedir. Ancak bu eğitim de, örgün eğitimde olduğu gibi, günümüz Ģartlarında yeterli değildir.

Örgün ve yaygın eğitim çevre eğitimi açısından incelendiğinde amaçları paralellik göstermektedir. Ancak hedef kitleleri farklıdır. Örgün eğitimin hedef kitlesi okul öncesinden yüksek öğretime kadar olan eğitim kurumlarında öğrenim gören öğrenciler iken, yaygın eğitimde kentsel ve kırsal kamuoyu ile çalıĢan kesimdir. Aynı ülkede yaĢayanların bir kısmı, içinde yaĢadıkları çevreye gereken önemi verirken, diğer bir kesimin duyarsız kalması en istenmeyen durumdur. Bir ülkede yaĢayan vatandaĢların tümünün çevreye ve dolayısıyla biyoçeĢitliliğe gereken önemi verebilmesi için, örgün ve yaygın eğitim aracılığıyla çevre eğitiminin, eĢ zamanlı ve belli bir düzen içerisinde verilmesi Ģarttır.

Tablo 7. BiyoloçeĢitlilik ve çevre eğitiminin genel hedefleri (Yörek, 2006).

Çevre koruma en iyi, her yaĢtan ilgili vatandaĢların katılımıyla kontrol edilebilir (Gündem 21, 1992). Örgün ve yaygın eğitim kurumlarının yanı sıra, gönüllü kuruluĢlar da çevre konusunda bilinçlenmeye katkıda bulunmaktadır. Ülkemizde çevre konularında faaliyet gösteren 170 gönüllü vakıf, dernek ve kuruluĢ ile meslek odaları olduğu bilinmektedir. Bunların büyük çoğunluğu Ankara, Ġstanbul ve Ġzmir gibi büyük illerde faaliyet göstermektedir.

Ülkemizde çevre koruma ve çevre eğitimi konularında hazırlanan projelerin en önemli destekçilerinden biri Küresel Çevre Fonu‘nun (GEF) bir parçası olan GEF Küçük Destek Programı‘dır (SGP). Türkiye'de biyolojik çeĢitlilik, uluslararası sular, iklim değiĢikliği ve toprak bozulması odak alanlarındaki projelerle SGP kapsamında desteklenmektedir.

Türkiye‘de çevresel sorunlarla ilgili aktif faaliyet gösteren bazı sivil toplum kuruluĢlarına (Gönüllü, NGO (Non-governmental Organizations)):

 Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma Vakfı (ÇEKÜL)  Doğa Derneği (DD)

 Türkiye Doğal Hayatı Koruma Derneği (DHKD)

Perspektif Genel Hedefler

Birincil Hedef Ġkincil Hedef Ekoloji ve Toplum Çevresel okur-yazarlık ve

beceri (ekolojik argüman)

Toplum ve topluluklar arasına dahil olma (politik argüman) Doğa ve Benlik KiĢisel anlamda çevre ve

doğayla ilgilenme (duyuĢsal argüman)

Türlerin yok olma sebepleriyle ilgili insanların ve kendisinin rolü üzerine düĢünme (etik argüman)

Doğa politikası Toplum ve topluluklar arasına dahil olma (politik argüman)

KiĢisel anlamda çevre ve doğayla ilgilenme (duyuĢsal argüman)

 Türkiye Çevre Eğitimi Vakfı (TÜRÇEV)

 Türkiye Erozyonla Mücadele ve Ağaçlandırma Vakfı (TEMA)  Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF-Türkiye)

 Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD)  Türkiye Çevre Vakfı (TÇV)

 DenizTemiz Derneği (TURMEPA)

 Türkiye Çevre Koruma ve YeĢillendirme Kurumu (TÜRÇEK) örnek olarak vermek mümkündür.

Bu sivil toplum kuruluĢları okullarda çevre eğitimi, eğitici eğitimi, çevre eğitiminde kullanılmak üzere kaynak ve malzeme geliĢtirme, çocuklar için uygulamalı çevre koruma projeleri hazırlanması ve hem çocuklar hem de eğiticiler için kaynak hazırlanması konularında etkin olarak çalıĢmalar yürütmektedir.

GeliĢmekte olan ülkeler kategorisinde yer alan Ülkemizin sahip olduğu biyolojik zenginliğini kaybetmeden geliĢimine devam etmesi için toplumun (öğrencilerin) koruma bilinci geliĢtirecek Ģekilde eğitilmesi, özellikle gelecek nesiller için çok büyük önem taĢımaktadır (Yörek, 2006). Bunu gerçekleĢtirmenin temelinde ise daha önce de belirtildiği gibi donanımlı eğiticilerin yetiĢtirilmesi gelmektedir.

Benzer Belgeler