• Sonuç bulunamadı

Günümüzde ihtiyaç duyulan enerjinin oldukça büyük bir kısmı fosil yakıtlardan (kömür, petrol ve doğal gaz) karşılanmaktadır. Türkiye’de tüketilen birincil enerjinin % 39’u petrol, % 27’si kömür, % 21’i doğal gaz ve % 13’ü büyük oranda hidroelektrik ve diğer yenilenebilir kaynaklardan karşılanmaktadır (Kılıç, 2007).

Dünya enerji tüketimi, nüfus artışına ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak sürekli artmakla birlikte, kullanılan fosil yakıtların rezervlerinin kısıtlı olması ve çevre üzerindeki olumsuz etkileri, dünya genelinde bu enerji kaynaklarının rasyonel şekilde kullanımını ve yeni enerji teknolojilerinin gerekliliğini zorunlu hale getirmiştir. Bu amaçla, dünya ülkeleri doğal kaynaklarına, iklim koşullarına ve gelişmişlik düzeylerine bağlı olarak yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı araştırma, uygulama çalışmalarını hızlandırmışlardır (Angın, 2005).

Enerji gereksiniminin karşılanmasında yenilenemeyen yakıtların kullanılmasının bazı olumsuz yönleri vardır. Bu yakıtlar kullanıldığında, rezervlerin zamanla tükenmesi, hava kirliliği, asit yağmurları ve sera etkisi ortaya çıkmakta, bu da zamanla ekolojik dengenin bozulmasına neden olmaktadır.

Enerji 1970 öncesi dönemde, bol ve ucuz olması nedeniyle ülke ekonomilerine büyük oranda girmiş, 70’li yıllarda yaşanan petrol krizi nedeniyle arttan fiyatlar özellikle enerjilerini dışarıdan karşılayan ülkeler için sorun olmuştur.

Son yıllarda enerji gereksinimi ve ortaya çıkan çevre sorunları araştırmacıları yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarını bulmaya yöneltmiştir (Atagündüz, 1994 ).

Bugün tüm dünyada, enerji sorununun uzun vadede çözümünün, fosil yakıtlardan, çevreyi kirletmeyen ve yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş ile olacağı gerçeği bilinmektedir (Angın, 2005).

Dünyadaki petrol, doğal gaz, kömür kaynaklarının ülkelere göre rezerv, kullanılabilme süreleri, üretim ve tüketim değerleri Çizelge 2.1’de verilmiştir. Dünya petrol rezervlerinde en büyük payı Ortadoğu ülkeleri, ikinci sırayı ise Kuzey Amerika almaktadır. Doğal gaz rezervlerine sahip en zengin ülke ise eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ülkeleridir. Fosil kaynak rezervlerinin kullanılabilme sürelerine bakıldığında ise rezerv ömrü en fazla olan kaynak kömür, en az olan ise petroldür (http1).

Çizelge 2.1. Dünyadaki petrol, doğal gaz, kömür kaynaklarının ülkelere göre rezerv, kullanılabilme süreleri, üretim ve tüketim değerleri (http 1).

Dünya Fosil Yakıt Rezervleri (2010- BP Statistical Review of World Energy June 2011)

Bölge Petrol

(Milyar Ton)

Doğal Gaz (Trilyon m3)

Taşkömürü (Milyar Ton)

Kuzey Amerika 10,3 9,9 245,1

Orta ve Güney Amerika 34,3 7,4 12,5

Avrupa &Avrasya 19,0 63,1 304,6

Ortadoğu 101,8 75,8 1,2

Afrika 17,4 14.7 31,7

Asya Pasifik 6,0 16,2 265,8

Toplam Dünya 188,8 187,1 860,9

Dünya Fosil Yakıt Rezervlerinin Kullanılabilme Süreleri (Yıl)

Bölge Petrol Doğal Gaz Kömür

Kuzey Amerika 14,8 12,0 231

Orta ve Güney Amerika 93,9 45,9 148

Avrupa &Avrasya 21,7 60,5 257

Ortadoğu 81,9 - -

Afrika 35,8 70,5 127

Asya Pasifik 14,8 32,8 57

Toplam Dünya 46,2 58,6 118

Çizelge 2.1.(Devam) Dünyadaki petrol, doğal gaz, kömür kaynaklarının ülkelere göre rezerv, kullanılabilme süreleri, üretim ve tüketim değerleri (http1).

Dünya Fosil Yakıt Üretimleri (2010- BP Statistical Review of World Energy June 2011)

Önümüzdeki yirmi yılda, küresel boyutlu ekonomik bir bunalım olmadığı takdirde, dünya genel enerji talebinin %50 artması ve 2020 yılı dünya genel enerji tüketiminin 13700 milyon (13,7 milyar) ton petrol eşdeğeri olması beklenmektedir.

Dünya birincil enerji talebinde, OECD’nin talepteki mevcut %54’lük payının, 2020’de,

%44 olacağı hesaplanmaktadır. Doğal gazın payının; petrol, kömür ve nükleerden aldığı paylarla, pazardaki yüzdesini yaklaşık %7 arttıracağı öngörülmektedir (Pamir, 2003).

AB’ye tam üyelik sürecinde Türkiye, ekonomik ve sosyal hayatın bütün alanlarında olduğu gibi, enerji konusunda da Avrupa Birliği’ne uyum sağlamayı amaçlamaktadır. Bu nedenle enerji yol haritalarının oluşturulduğu dünyadaki yapısal değişimin, ülkemizi coğrafi/stratejik konumu gereği çok yakından etkileyeceği ve Türkiye için çizilen, Avrupa Birliği müzakere süreci ile birlikte giderek netleşen;

küreselleşme politikalarına tam uyum ve bunun devlet politikası haline gelmesi yönünde olacağına şüphe yoktur (Kılıç, 2007).

Ülkemiz enerji alanında kendi kendine yeterli bir ülke değildir. Ülkemizdeki enerji talebinin yaklaşık olarak %60’ı dış kaynak kullanımı ile karşılanmaktadır. Başta petrol olmak üzere ithal edilen bu enerji kaynaklarının, ülke ekonomisine olan yükü her geçen gün artmaktadır. Ülkemizin kalkınması, sanayileşmesi ve gelişmişliği enerji üretimiyle doğru orantılıdır. Bu nedenle enerji sektöründe temel amaç, gelişen ekonominin ve artan nüfusun enerji gereksinimlerini sağlıklı, güvenilir, sürekli, kesintisiz ve en ekonomik maliyetle karşılayabilmektir. Ulusal çıkarlarımız ise, petrol ve doğalgaz gibi ithal yakıtlara olan bağımlılığımızın azaltılması için yerel ve yenilenebilir enerji kaynakları arayışlarını hızlandırmamızı gerekli kılmaktadır.

Türkiye’nin enerji politikası; ülke enerji ihtiyacının amaçlanan ekonomik büyümeyi gerçekleştirecek, sosyal kalkınma hamlelerini destekleyecek ve yönlendirecek şekilde, zamanında, yeterli, güvenilir ekonomik koşullarda ve çevresel etki de göz önüne alınarak sağlanması olarak belirlenmiştir. 2010 yılı itibariyle Türkiye birincil enerji kaynakları rezervleri Çizelge 2.2’de verilmiştir (http 4).

Son yıllarda Türkiye’de petrol aramaları giderek azaldığından, rezerv rakamları küçülmekte ve yapılan üretime karşılık yeterli yeni rezerv artışı sağlanamamaktadır. Bu olumsuz gelişimi ortaya çıkaran nedenleri arasında; TPAO’ya tanınan aşırı ruhsat hakkı ile olası petrol sahalarının kapatılarak bekletilmesi, TPAO’nun ise, arama çalışmalarını

yurtdışına kaydırması ve yurtiçinde aramaların zayıflatılması, yabancı petrol şirketlerine gerekli kolaylığın sağlanmaması olarak belirlemek mümkündür (http3).

Türkiye’nin 2004 yılı itibarıyla birincil enerji kaynakları rezervlerine bakıldığında 11208 milyon ton (Mton) kömür (taşkömürü, linyit, asfaltit ve bitümler), 42,8 Mton ham petrol ve 8 milyar m3 doğalgaz olduğu görülmektedir. Bunlara ilaveten 127381 GW/yıl hidroelektrik enerji, 380000 ton nükleer kaynaklar, 31500 MW/yıl jeotermal ve 87 MTEP güneş enerjisi potansiyelimiz bulunmaktadır. Rezervlerimizin dünya rezervleri içerisindeki yeri incelendiğinde; kömür rezervi ile jeotermal ve hidrolik enerji potansiyeli dünya enerji varlığının %1’i civarındadır. Petrol ve doğalgaz rezervlerimiz ise son derece kısıtlıdır. Toryum rezervlerimiz dünya rezervinin %54’ünü oluşturmasına rağmen henüz değerlendirilmemektedir (http 4).

Çizelge 2.2. Türkiye enerji kaynakları rezervi (2004) (http 4)

KAYAKLAR GÖRÜÜR MUHTEMEL MÜMKÜ TOPLAM

** 300 milyon ton belirlenmiş ve potansiyel kaynakla 8965 milyon ton olmaktadır.

2009 yıl sonu itibariyle 172,5 milyon ton üretilebilir ham petrol rezervimiz bulunmaktadır. Bunun 133,1 milyon ton’u üretilmiş olup, kalan üretilebilir rezervimiz ise 44,4 milyon ton’dur. 2009 yıl sonu itibariyle kalan ham petrol rezervimiz bugünkü üretim ve yeni keşifler olmaması halinde 15 aylık ihtiyacımızı karşılayabilecek seviyededir (http 5). Türkiye yılda yaklaşık 25 milyon hampetrol tüketmekte, bunun

%89’unu ithal etmektedir (Pamir, 2003).

2009 yıl sonu itibariyle 17,5 milyar m3 üretilebilir doğalgaz rezervimiz bulunmaktadır. Bunun11,3 milyar m3’ü üretilmiş olup, kalan üretilebilir rezervimiz ise 6,2 milyar m3’tür. 2009 yılı sonu itibariyle kalan doğalgaz rezervimiz bugünkü üretim ve yeni keşifler olmaması halinde 2 aylık ihtiyacımızı karşılayabilecek seviyededir (http5).

2004 ve 2010 enerji raporlarının ikisinden de veriler alınarak incelenmiştir ki böylece rezervlerimizin durumu daha iyi gözlemlenerek yenilenebilir enerji kaynaklarının önemi daha iyi anlaşılmıştır. Yenilenebilir enerji kaynakları incelenirken yine bu enerji raporundan yararlanarak günümüz verileri daha iyi yansıtılmaya çalışıldı.