• Sonuç bulunamadı

Bir Kuruluş ve Kurtuluş Destanı Olarak AK Parti

2. AK PARTİ’NİN DEVLETE NÜFUZ ETME SÜRECİNE YAKINDAN

2.1. Bir Kuruluş ve Kurtuluş Destanı Olarak AK Parti

Tek başına on yılı aşkın bir süre iktidarda kalmak, partiden bir cumhurbaşkanı çıkartmak ve süreç içerisinde yaşanan hızlı ekonomik büyüme sayesinde elde edilen ekonomik kaynakları kullanma imkânına sahip olmak, bu dönem içerisinde AK Parti’nin yürütme görevi gören bir hükümet olmaktan öte, devleti yeniden yapılandıran bir güç hâline gelmesini kolaylaştırmıştır. Diğer bir deyişle AK Parti, ulus-devlet alanında oldukça etkin bir eyleyici haline gelebilmeyi başarmış, sıradan bir hükümet konumunun sağlayacağından çok daha fazla iktidara sahip olmuştur. Nitekim AK Parti’nin kendi iktidar olma sürecine atfettiği anlam da, ulus-devlet alanında sıradan bir hükümetten ne şekilde farklılaştığının izlerini taşımaktadır.

Bu bölüm, Türkiye’de ulusal kimlik – din ilişkisinin sosyolojik ve tarihsel arka planının ele alındığı birinci bölümle, AK Parti’nin ulusal kimlik vizyonuna dair örnek olayların incelendiği üç, dört ve beşinci bölümler arasında bir geçiş olarak tasarlanmıştır. Dolayısıyla bu bölümde, AK Parti’nin ulusal kimlik vizyonunu güçlü bir biçimde oyuna sokmasını sağlayan devlete nüfuz etme sürecinin çeşitli yansımaları kısa alt bölümler içerisinde değerlendirilmeye çalışılacaktır.

2.1. Bir Kuruluş ve Kurtuluş Destanı Olarak AK Parti İktidarı

Erdoğan’ın çoğu konuşmasında siyasete atılmayı ve ülkeyi yönetmeyi bir vazife olarak gördüğü, hatta buna kutsal bir nitelik atfettiği gözükmektedir. Erdoğan daha başbakan değilken, partisi iktidar olduktan sonra gerçekleşen ilk meclis grup toplantısında milletvekillerine şöyle seslenmiştir:

“Allah’a binlerce kez hamd ediyorum. Aziz milletimize huzurlarınızda teşekkür ediyorum.(…) Değerli milletvekilleri

363 milletvekili ile 10 Kasım günü yaptığımız ilk toplantıda sizlerden birşey istemiştim. Hangi makam, hangi yerde olursanız olun sakın halkınızı unutmayın demiştim… Şimdi sakın Hakk’ı da unutmayın diyorum. Çünkü biz bu kurtuluş mücadelesinin destanlaştığı, efsaneleştiği ve daha sonra da bizim milli marşımız, onurumuz, gururumuz hâle gelen satırlarda saklıyız. O söz, “Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklal”.314

Bağımsızlığı hak eden “millet” gibi, onların temsilcileri milletvekillerini de

“Hakk’a tapmaya”, yani “Hakk’ı unutmamaya” davet eden Erdoğan, hem “Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklal” mısrası ile İstiklal Marşı’na referans vererek partisinin iktidarı ile Cumhuriyet’in kurulmasıyla sonuçlanan Kurtuluş Savaşı süreci arasında söylemsel bir bağ kurmuş, hem de milletvekillerine yaptığı adaletli olma çağrısını

“millet”le de özdeşleştirdiği dinî bir referans üzerinden yapmıştır.

Erdoğan, siyasi yasağı kaldırıldıktan sonra milletvekili seçilmesi üzerine yaptığı bir konuşmada ise şunları söylemiştir:

“(…) Milletimi muasır medeniyetlerin bireyi kılmak adına, demokrasinin kalitesini yükseltmek adına bedel ödemeye hazır olduğumuzu öteden beri hep söyledik. (…) Bana hakkımda alınan her olumsuz karardan sonra iyi niyetli dostlarım soruyor, daha bıkmadınız mı?, daha yorulmadınız mı?... Vallahi bıkmadım.(…) Her zorluğu bir nimet, her engeli de bir fırsat olarak görüyorum. Ve rabbime bu millete hizmet için çıktığımız bu yolda, bu kardeşinizi sınavların en zoruyla denediği için hamdediyorum, şükrediyorum.”315

Bu şekilde nasıl bir kutsal görev duygusuyla hareket ettiğini anlatan Erdoğan, Siirt’te okuduğu şiir yüzünden cezalandırıldıktan sonra özellikle Siirt’ten milletvekili seçilmesini de, ilahi bir düzene işaret eden şu sözlerle açıklamıştır:

“Bizler sahip olduğumuz kültür ve inancımız gereği hadiselerin kader planında cereyan eden boyutu olduğunu düşünüyoruz.

Siirt’le kader birlikteliğimizi de bu anlamda çok manidar buluyoruz. Bir yanlışlığın düzeltilmesinin Siirt’e düşmesi, bu

314 “Erdoğan: Başarmaya Mecburuz”, Hürriyet, 19 Kasım 2002.

315 “Formalite Tamam, Erdoğan Yeniden Başkan”, Hürriyet, 23 Ocak 2003.

milletin gerçek dinamiklerini tanımak isteyenler için anlamlı ipuçları taşıyor.”316

İktidarının ilerleyen yıllarında ise Erdoğan’ın konuşmalarında daha çok,

“millet”in nasıl kurtarıldığına ve nasıl büyük devlet/büyük millet hâline gelindiğine yaptığı vurgu hâkimdir. Erdoğan Kilis’te yaptığı bir konuşmada şu ifadeleri kullanmıştır:

“Diyor ki Mevlana, dert adamı yollara düşürür, bizim derdimiz var, onun için bu ülkenin yollarına düştük. Bizim davamız var, onun için kendimizi millete adadık.”(…) “Bu ülkede artık çetelerin, mafyanın değil, bu ülkede artık milletin sözü geçiyor.

Bu ülkede artık seçkinler değil, benim milletimin kardeşlerimin sözü geçiyor.”317

Tüm bu söylemler beraber ele alındığında Erdoğan, arkasındaki ilahi destekle milleti çetelerden, mafyadan, seçkinlerden kurtaran ve yeni düzeni kuran bir şahsiyet olarak ön plana çıkmaktadır. Bu konumlandırma “Yeni Ulusal Tarih Anlatısında İslam’ın Yeri” adlı bölümde AK Parti’nin Türkiye’de merkez sağ geleneği ile kurduğu ilişki ele alınırken daha detaylı olarak incelenecektir. Fakat, söz konusu konumlandırmanın bu bölüm için önemi, AK Parti’nin ulus-devlet alanındaki güçlü konumunu doğallaştırma işlevi görmesidir. Bu doğallaştırma sürecinde Kurtuluş Savaşı ve Atatürk gibi kurucu simgeler de sıkça kullanılmıştır.

AK Parti’nin “Hedef 2023” söylemi tam da bu referansları ne şekilde kullandığına bir örnek olarak gösterilebilir. AK Parti 2011 seçim beyannamesini kamuoyuna “Hedef 2023” adı altında sunmış ve Cumhuriyet’in kuruluşuna referansla, ikinci bir ulusal atılım ve kalkınma hamlesi olarak konumlandırmıştır.

AK Parti ile Erdoğan’a ilişkin olarak benzer referanslar AK Parti’nin kadroları dışında da kullanılmakta ve bu durum da AK Parti’nin söz konusu söylemini güçlendirmektedir. Örneğin Ali Kuzu adlı bir araştırmacı, 2011’de yayınlanan Hedef 1923’ten Hedef 2023’e Atatürk ve Erdoğan adlı kitabında birer dâhi olarak

316 “Erdoğan: Şiir Gibi Sonuç”, Hürriyet, 09 Mart 2003.

317 “Başbakan’ın Notları iPad’de”, Hürriyet, 08 Mayıs 2011.

gördüğünü belirttiği Atatürk ve Erdoğan arasındaki benzerlikleri sıralamıştır. Osmanlı Devleti’nin her zaman Kanuni gibi liderler çıkardığını belirten ve Mustafa Kemal (Atatürk)’in de buna örnek olduğunu belirten Kuzu, “onun da Osmanlı’nın son paşalarından biri olduğunu ve Fatih gibi, Yavuz gibi, Kanuni gibi” “milli gurur konusunda son derece hassas olduğunu” ifade etmiştir. Tam da bu yüzden onun döneminde diğer devletlerin Türkiye’ye saygı duyduğunu belirten Kuzu, ölümünden sonra başa gelenlerin “şanlı tarihimizi, gururumuzu, onurumuzu ayakaltı ettiklerini”

söyleyerek Türkiye’ye kaybettiği itibarı ancak Erdoğan’ın yeniden kazandırabildiğini belirtmiştir.318

Kuzu’ya göre Erdoğan ile Atatürk arasındaki benzerlik Türk ulusuna itibar kazandırmaları ile de sınırlı değildir. Atatürk’ün 1904’te “halkı tahrik etmek” suçundan 4 aylık hapis cezası çektiğini hatırlatan Kuzu, Atatürk ile Erdoğan’ı, haksız yere hapis cezası almaları, Anadolu’yu gezerek halkın sefaletini görmeleri, ordunun siyasetten çekilmesini istemeleri, “yurtta sulh cihanda sulh” ilkesini benimsemeleri, emperyalizmle mücadeleleri ve bu anlamda Müslüman dünyasının desteğini almaları, Güneydoğu yatırımları, GAP ve demiryollarına verdikleri önem, laiklik prensibini benimsemeleri, eğitime, köylüye, gençlere ve aileye verdikleri önem, çocuk sevgileri, adalet anlayışları, toplum sağlığı, din ve spor konusundaki hassasiyetleri açısından da benzetmiş ve kitabında bu benzerlikleri kanıtlamak amacıyla çeşitli örnekler vermiştir.319

Ulus-devlet alanının en önemli kurucu sembollerinden biri olan “Atatürk”, ulus-devlet alanındaki mücadelenin meşru ve güçlü bir dilini, diğer bir deyişle etkin bir sermayesini oluşturmaktadır. Dolayısıyla alanda meşruiyet arayan farklı görüşlerden çeşitli eyleyiciler tarafından kullanılagelmiştir. Bu sembolün sahiplenilmesi onu sahiplenene hem alanda daha rahat hareket etme şansı vermekte, hem de kendisini şekillendirme olanağı sağlamaktadır. Diğer bir deyişle, Atatürk sembolünün içeriği de aslında zamanla onu sahiplenenler tarafından belirlenmektedir. Bir kurucu ve kurtarıcı olarak kendisini konumlandıran AK Parti iktidarı da bu sermayeyi benimseyerek alanın dilinden konuşma şansına sahip olmakta, aynı zamanda da kendi Atatürk anlatısını

318 Ali KUZU, Hedef 1923’ten Hedef 2023’e Atatürk ve Erdoğan, 10-11.

319 A.g.k.

oluşturmaktadır. İslamcı söylemde var olan Atatürk eleştirileri ise, Atatürk’ün şahsı ile Kemalizmi birbirinden ayrırarak aşılmaya çalışılmıştır.320 Dönemin AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Çelik, gazetelerde çıkan AK Parti icraatlarına ilişkin “Atatürk rahat uyuyor mu?” eleştirilerini cevaplayarak, aslında rahatsız olanın Atatürk değil “Atatürk adına ‘Kemalizm’ diye bir ideoloji üreten ve bürokratik cumhuriyetin devamını bunun üzerinden sağlamaya çalışan jakoben, dayatmacı, tek tipçi, başka türlü düşünen, yaşayan anlayan insanlara hayat hakkı tanımayan bir zihniyet” olduğunu belirtmiştir.321

Böylece AK Parti, modern siyaset pratiği içerisinde seçim başarısı ile iktidar olma şansını yakalaşmış sıradan bir hükümetten çok, ülkenin kaderinde olan, ilahi bir güç tarafından desteklenen bir kurtarıcı, Atatürk’ten sonra adeta ikinci bir kurucu olarak konumlandırılmıştır. Bu konumlandırma söylemsel olarak AK Parti’yi hükümetten çok devlet konumuna yaklaştırmaktadır.