• Sonuç bulunamadı

1. GRAMSCİ VE FELSEFİ SERÜVENİ/GELİŞİMİ

1.1. Gramsci ve Hegemonya Kavramının Gelişimi

1.1.1. Bir Kavram Olarak Hegemonya

Modern siyaset biliminde hegemonya kavramı, kapitalist bir toplumda belirli bir egemen sınıfın başka sınıflarla ittifak kurarak ve siyasal uzlaşmalar gerçekleştirerek egemenliğini topluma kabul ettirebilmesi ve yönetici konumunu sürdürebilmesi anlamına gelmektedir. Eğer bu durum gerçekleşir yani egemen sınıf kendi sınıf kültürünü ve kendi dünya görüşünü, toplumun diğer katman ve sınıflarına benimsetmeyi başarırsa, tüm diğer sınıf ve katmanlar var olan hegemonik sistemin gerekliliğine inanır hale gelecekler ve egemen sınıfın toplumsal yapı içerisindeki konumunu vazgeçilmez bir konum olarak algılayacaklardır. Egemen sınıf ise tüm bu inandırma işlevi sayesinde, iktidarının sürekliliği için ‘zor’a başvurmaya ve toplum üzerinde baskı uygulamaya gerek duymayacaktır.

Siyaset bilimi literatüründe bu ve benzeri tanımlamalarla anılan hegemonya kavramı, felsefe tarihinde ise genellikle Antonio Gramsci ile ilişkilendirilir. Fakat kavram her ne kadar Gramsci ile anılsa da esasen kökeni çok daha eskilere dayanır.

Kökleri Antik Yunan ve Roma’ya dayanan hegemonya kavramı Antik Yunan’da bir devletin tahakküm ve liderliğini ifade ediyordu:

Kavram (hegemonya), coğrafik olarak merkezileşmek veya yayılmak anlamına gelecek şekilde kullanılmıştır. Hegemonya kavramı Antik Yunan’da bir devletin askeri ve politik liderliği anlamına gelecek şekilde kullanılmış ve dört temel unsur ile karakterize edilmiştir.

Bunlar:

a-) bir tarafta hegemon veya lider devlet ve diğer tarafta onun müttefiki olan birbirinden bağımsız devletlerden oluşan ikili yapı.

b-) yapının tam bir bütünlük arz etmeyip polis devletlerinden oluşması c-) bu polis devletlerinde her bireyin ortak çıkarlarla birbirine bağlanması

18

d-) hegemonyanın analitik olmaktan çok tarihsel bir eğilime sahip olmasıdır.18

Antik Yunan’da bir devletin askeri açıdan yüksek güce sahip olması ve bu sayede diğer devletler üzerinde kurduğu diplomatik ve askeri üstünlük olarak tanımlanan hegemonya, bu nedenle iktisadi ve ahlaki boyutu göz ardı edilmiş olarak tarif edilmiş bir kavramdır. Günümüzde ise bunun aksine hegemonya kavramı iktisadi, toplumsal, ahlaki ve kültürel unsurları bünyesine katıp, baskı ve rıza kavramlarını da içerecek şekilde genişletilmiş bir kavram olarak karşımızdadır.

Gramsci’nin hegemonya kavramına yapmış olduğu en önemli katkı, kavramın işlerlik alanını ve tanım aralığını genişletmiş olmasıdır. Buna göre, hegemonya, Gramsci’ye atfedilen şekliyle siyasal olgunun, sadece devlet katında değil, tüm toplumsal ilişkileri kapsayıcı bir şekilde var olduğunu ifade eden bir kavramdır. Anderson’a göre modern anlamda hegemonya kavramı Gramsci’den önce de marksist dünyada kullanılan bir kavramdı. Anderson hegemonya kavramının 1890’lardan 1917’ye kadar Rus Sosyal Demokrat hareketinin en temel kavramlarından biri olduğunu dile getirirken, şunu kaydeder: “Hegemonya fikri ilk defa Plekhanov’un 1883-1884 yazılarında belirtilmiştir.

Plekhanov hegemonya kavramıyla Rus işçi sınıfının işverenlere karşı ekonomik mücadeleyle yetinmeyip, siyasi mücadele vermesi gerektiğini vurgulamıştır.”19

Ernesto Laclau ve Chantal Mouffe ise hegemonya kavramının tarihsel bir ilişki tipini özgül kimliği içinde tanımlamak için değil, tarihsel zorunluluk zincirinde meydana gelmiş bir boşluğu doldurmak için ortaya çıktığını ifade ederler. Buna göre hegemonya tarihsel gelişim ve dönüşüm içinde bir gereklilik olarak ortaya çıkmıştır. Hegemonya, kapitalizm öncesinde var olmayan bir tarihsel bütünlüğü sağlayabilmek ve bu bütünlük mücadelesinde tarihsel güçlere pozitif bir nitelik kazandırmak için ortaya çıkmış bir olgu ve kavramdır: “Kavramın (hegemonya) içinde belirdiği bağlamlar, bir çatlağın (jeolojik anlamda) doldurulması gerekmiş bir yarığın, üstesinden gelinmesi gerekmiş bir

18Benedetto Fontana “Hegemony and Power in Gramsci”, Routledge Press,2008, ss81-82

19 Ernesto Laclau- Chantal Mouff, “Hegemonya ve Sosyalist Strateji- Radikal Bir Politikaya Doğru” çev:

Ahmet Kardam, 3.b., İletişim Yayınları, İstanbul, 2015, s. 31

19

olumsallığın bağlamları olacaktır. Bir kendiliğinden haşmetli açılımı değil, bir krize tepki olacaktır.”20

Ernesto Laclau ve Chantal Mouffe’ye göre hegemonya, Plekhanov’un aşamacı anlayışına göre tarihin normal seyrinde bir gelişim göstermesi halinde olması gereken olgunun krize girmesiyle oluşan bir boşluğu doldurmaktadır. Ayrıca: “Plekhanov ve Axelrod’un yazılarında ‘hegemonya’ terimi, Rus Burjuvazisinin politik özgürlük için

‘normal’ olarak verdiği mücadeleyi başarıya ulaştırmaktaki güçsüzlüğünün, işçi sınıfının bu özgürlüğü elde etmek üzere kararlılıkla mücadele etmeye zorladığı süreci betimlemek için kullanılıyordu.”21

Felsefe ve siyaset tarihinde uzun yıllar boyunca kullanılan ve kullanımında dönemsel farklılıklar olan hegemonya kavramı, kendisiyle anılır hale gelmiş olan İtalyan düşünür Gramsci ile birlikte, taşıdığı anlam en geniş sınırlara ulaşmış bir kavramdır.

Eklemlenerek ve gelişerek ilerleyen hegemonya kavramını en geniş tanım aralığına oturtan Gramsci’nin katkısını Anderson şöyle izah eder: “işçi sınıfının feodal bir düzene karşı, burjuva devrimindeki rolü bağlamında üretilmiş hegemonya kavramını, istikrarlı bir kapitalist toplumda işçi sınıfı üzerinde burjuva egemenlik mekanizmasını kapsayacak şekilde genişletmiş olması ve hegemonya fikrine kazandırdığı güçlü kültür vurgusu sayesinde aydınlar konusunda Marksizm’e açtığı kanaldır.”22

Gramsci ile daha geniş bir tanım aralığı kazanan hegemonya, politik toplumu kontrol edenler, yani halk arasında gerekli olan geniş oydaşmayı sağlamış ve demokratik parlamenter sistemde iktidarda bulunabilmiş bir partinin aydınlar, medya, okullar, sendikalar vb. kurumlar aracılığıyla sivil toplumda kendi ahlak, felsefe, düşünüş biçimlerini, kendi kültürlerini, kendi dünya görüşlerini, zor kullanımına dayanmadan, yukarıda sözü edilen araçlar aracılığı ile rıza üreterek kurup, sürdürdükleri bir olgudur.

20 Ernesto Laclau- Chantal Mouff, a.g.e., s. 31

21 Ernesto Laclau- Chantal Mouff, a.g.e. s.31

22 Perry Anderson,“ Antonio Gramsci: Hegemonya Doğu/ Batı Sorunu ve Strateji”, Çev: Tarık Günersel, Alan Yayınları, İstanbul, 1988, s 41

20 1.1.2. Lenin ve Hegemonya

Gramsci hegemonya kavramını genişletmek, üzerine farklı düşünüşler gerçekleştirmek gibi konularda Lenin’in hegemonya kavramından etkilenmiş ve onda kök bulmuştur. Hegemonyayı Rusya’da proletaryanın diğer sınıf ve toplumsal katmanlarla özellikle köylü sınıfı ile ittifak kurarak onlara politik önderlik yapıp, toplum genelinde hakimiyeti ele geçirmek olarak kavrayan Lenin’in bu düşüncesine Gramsci eklemelerde bulunmuş ve kavramın anlam ve işlevini genişletmiştir: “Gramsci hegemonya kavramını, Lenin’in söz ettiği sınıf ittifakları ve politik önderlik olgularına ek olarak toplumda kültürel liderlik yapılması gerekliliğini eklemiştir.”23

Hegemonya deyince demokratik bir devrimde işçi sınıfının önderliğini anlatan Lenin’e göre iktidarın ele geçirilmesi sürecinde egemen gruba karşı politik toplumda zor kullanılması gereklidir. Lenin zor kullanımını da içeren bu anlayışında tüm ezilen sınıf ve katmanların, bu ezilmeye karşı reaksiyon gösterip devletin karşısına dikilmelerinin ve iktidarı ele geçirmelerinin gerekliliğini vurgular. Öncesinde proletaryanın önde yürüyüp, tüm öteki ezilen grupları beraberinde sürüklemesi olarak anlaşılan hegemonya kavramı Lenin ile birlikte yeni bir boyut kazanarak, proletaryanın öteki sınıflarla olan ilişkisini tanımlamaya ek olarak işçi sınıfının politika yapma biçimini, yani proletaryanın önderliği elde ediş biçimini tanımlar duruma gelmiştir.

Lenin’e göre devrimi mümkün kılacak en önemli öğe, sosyalist hegemonyanın, burjuva hegemonyasını yıkması ve onun yerini almasıdır. Bunun için de proletaryanın kendi örgütüne ve iktidarı ele geçirebilecek kadrolara sahip olması gerekmektedir. Bu örgüt ve kadrolar sonradan kuracakları yönetim şeklinin tohumlarını içlerinde barındırmalıdır. “Komünist parti liderliğinin demokratik merkeziyetçiliği bir gerçek sentez olmalıdır.”24 Tıpkı Gramsci’de olduğu gibi Lenin için de proleter hegemonyanın kurulmasında siyasal partinin işlevi hayatidir. Buna göre siyasal parti aracılığıyla kitleler proletarya hegemonyası bilincine kavuşabilir. Bunun en önemli koşulu ise güçlü bir liderlik ve örgüt yaratılmasıdır.

23 Perry Anderson, a.g.e. s.27

24 Savaş Çoban, “Hegemonya Aracı ve İdeolojik Aygıt Olarak Medya”,Parşömen yayınları,1.b, İstanbul, 2013, s.58

21

Lenin’e göre hegemonyanın kurulabilmesi için yapılacak sınıf ittifakları, içlerinde politik önderlik barındırmalıdır. Burada kurulacak olan bağlantıda politik karakter esastır.

Kurulan bu bağlantının zemini toplumsal öznelerin oluşturduğu zeminden farklıdır.

Üretim araçları/ilişkileri alanı sınıf oluşumunun temeli olduğundan, farklı sınıfların politik alandaki var oluşları çıkarların temsili olarak anlaşılır. Sınıflar onları temsil eden siyasal partiler aracılığıyla bir sınıfın önderliği altında ortak düşmana karşı mücadele ederler. Lenin’e göre sınıf ittifaklarını sağlayacak, diğer tüm ezilen sınıfları kendi önderliği altında toplayıp ortak düşmana, burjuvaziye karşı savaşacak olan sınıf, işçi sınıfıdır.

Laclau ve Mouffe’ye göre hegemonya kavramı, Leninist geleneğin olumsuz ve otoriter eğilimleriyle birleşmiştir. Bunun nedeni olarak da Leninist geleneğin, önderlik ve kitle arasında belirgin bir ayrımın var olması gerektiğine yönelik tutumunu gösterirler.

Ancak buna rağmen hegemonik ilişki, potansiyel olarak II. Enternasyonel geleneği içinde yer alan herhangi bir unsurdan daha demokratik bir politik anlayışa sahiptir.

Leninist hegemonyanın işçi sınıfı ve partinin, hegemonik pratiklerin yeniden üretilip, düzenledikleri demokratik taleplerle kaynaştıramadığını ve dönüştüremediğini öne süren Laclau ve Mouffe’ye göre, Leninist hegemonya bunun yerine, bu talepleri aşamalar olarak, kendi sınıf hedeflerinin izlemesinde geçici ama zorlu adımlar olarak görür.

Hegemonyayı Gramsci’den farklı bir biçimde ele alan Lenin yine de devrim için proletarya hegemonyasının gerekliliği konusunda Gramsci ile aynı fikirdedir. Buna göre proleter hegemonyası kurulmadan işçi sınıfının devrimi söz konusu olamaz. Lenin’e göre bu hegemonya fikrine sarılmayan bir sınıf, sınıf olarak nitelendirilemez. Bir sınıf hegemonyayı reddettiği, ondan uzak düştüğü ölçüde sınıf olmaktan çıkar ve çeşitli dernek ve loncaların toplamı konumuna düşer. Lenin II. Enternasyonel’in daha ilk kongresinde hegemonya-korporatizm ilişkisini proletaryanın iki farklı politikasını birbirinden ayırmak için kullanmıştır: “Proletarya ancak kendini dar bir korporatizm sınırları içine hapsetmediği, toplumsal yaşamın her olgusunda ve alanında bütün emekçi ve sömürülen