• Sonuç bulunamadı

4.1 Alan Çalışması 1 Kalıcı Bellekteki Mekâna Ait Bilişsel İzlerin

4.1.1 Bellek ve Mimarlık

“Geçmiş, zihnin hâkimiyet alanının, kavrayış gücünün dışında bir yerde, hiç ihtimal vermediğimiz bir nesnenin içinde gizlidir.”

Marcel Proust, 1999 ([135], s.50) Bir mekânın, bellekte hangi özellikleriyle yer ettiğini ortaya koymak için, öncelikle duyum aşamasından kodlamaya kadar geçen sürecin nasıl işlediğini kısaca özetlemek gerekmektedir.

Bellek, öznenin çevreyle etkileşiminin sonuçlarını kısa ya da uzun süreli olarak saklamayı ve geri getirmeyi sağlayan bilinçsel bir yetidir (Özak ve Gökmen [136]). M.Ö 5. yy’da yaşamış olan düşünürler Plato ve Sokrates, belleği, üzerinde bazıları daha silik bazıları daha derin olan yazıları tutan balmumu bir tablete benzetmektedir (Özcan [137]). Bellek; duyu belleği, kısa süreli bellek ve uzun süreli bellek olmak üzere üç aşamada tanımlanmaktadır. Oldukça kısa süreli olan duyu belleği, duyu organlarıyla

1

Şengül Öymen Gür, mekânın gücü ve kişinin anıları arasında kurduğu ilişkiyi şu şekilde tanımlamıştır: “Yer anımsatır, yer duyuların belleğidir, zihinlerde bir duyum olarak kalır… Yerin gücü ne büyüklüğünde ne küçüklüğündedir; ne de oraya kaç yol, kaç kapı açıldığında. Yerin gücü anılarındadır." ([98], s.68)

80

elde edilen çok sayıdaki veriyi kısa süreli belleğe iletmektedir. Kısıtlı kapasiteye sahip olan kısa süreli bellek, kullanılmakta olan bilgileri saklayarak, daha sonra gerekli olacak bilgiyi daha uzun süreli depolanması için uzun süreli belleğe aktarmaktadır (Şekil 4.1). Bu aktarma, kişiden kişiye farklılık gösteren, kalıcı anlamlandırmadır (Atkinson ve Shiffrin [138]).

Şekil 4.1 Bellekteki sürecin basitleştirilmiş şeması

Girdinin anlama dönüşmesi, yani uzun süreli bellekte depolanması, onun daha önce oluşmuş ilişkili şemaya yerleştirilmesiyle mümkündür. Bu yerleştirme, karmaşık, kaygan ve değişkendir. Dış dünyadan alınan veri, güçlü biçimde onunla en ilgili olan şemayla bütünleştirilmekle beraber; aynı veri daha zayıf bağlarla başka şemalarla da ilişkilendirilebilmektedir [137].

Bilişsel haritalama, bireyin, veriyi alma, kodlama, depolama ve geri çağırma gibi psikolojik dönüşüm işlemlerini bir arada yaptığı, mekânsal çevreye ilişkin kodları çözümleme işlemidir. Bireyin mekânla ilgili kurduğu bilişsel harita, aynı zamanda o kişinin mekân içerisindeki davranışları üzerinde de etkilidir (Downs ve Stea [82]).

Bilişsel haritalama süreci de bellekteki diğer algı süreçleriyle aynı şekilde işlemektedir. Duyum sırasında, mekâna ilişkin tüm veriler duyu organlarıyla bedene ulaşmaktadır. Bu aşamada, mekân ile duyu organları arasında bütünleşik bir ilişki söz konusudur. Dış dünyadan gelen sayısız verinin hepsi depolanamadığından, alınan duyumun kişinin bilişsel süzgecinden geçirilerek elenmesi gerekmektedir. Bu eleme sonunda kişi mekânı algılamakta ve bilgi uzun süreli bellekte depolanmaktadır [136]. Daha sonra, ihtiyaç duyulduğunda depolanan bilgi, uzun süreli bellekten geri çağrılarak hatırlanmaktadır.

81

O halde, hatırlanan mekânla ilgili iki önemli kırılma noktasından bahsetmek mümkündür. Bunlardan ilki, duyum ve kodlama aşamasında, ikincisi de depolanmış verinin geri çağrılmasında her hangi bir öncelik olup olmadığıdır.

Mekânsal çevrenin temsilinin görsel ağırlıklı olduğu yanılgısına düşmemek gerekir. Zihinde uzama ait oluşan imgelem, görsel, dokusal, işitsel, kokusal ve kinestetik duyumların bütünüdür. Yapılan araştırmalar, sanılanın aksine çevreye ilişkin kaydedilen görsel verinin diğerlerinden daha baskın olmadığını göstermektedir. Bir mekânın diğerlerinden ayrılması ve hatırlanabilirliği sadece nasıl göründüğünün sonucu değildir. Mekâna ait veriler bireyin tüm duyu organlarından bedene akmaktadır [82]. Uzamsal bellekte tutulan verinin daha kolay kodlanması açısından çoklu duyumun önemi, sanal ortamda kurulan simülasyonlarla1 kanıtlanır niteliktedir.

Hiç şüphesiz ki mekânın uzun süreli bellekte depolanması için tek bir bileşenin zenginliği yeterli değildir. Mekânsal bir öğeyi kodlama ve anlamlandırma, algılanma sürecinde mekânla kurulan ilişkinin yapısına bağlıdır. Başka bir deyişle, mekânın kişiye ne kadar dokunabildiği ile ilişkilidir. Bireye güçlü dokunan bir mekân, kişinin uzun süreli belleğinde yer edecektir.

Diğer önemli kırılma noktası olan geri çağırma, depolanmış olan bilginin gerektiğinde yeniden kullanılmak üzere bulunmasıdır. Hatırlanmayan bilgi, hiç depolanmamış olabileceği gibi, yanlış çağrılıyor da olabilmektedir (Sözen [140]).

Zamanda zihinsel yolculuk (MTT) ise, kişinin kendisini, ya geçmişte yaşadığı bir olayda ya da gelecekte yaşaması olası olan bir hayalde canlandırması sürecidir. Yapılan çalışmalar, geçmişteki anıları hatırlamakla gelecekle ilgili hayal kurma işlemlerinin birbirlerine oldukça benzer zihinsel işlemler olduklarını göstermiştir (Miles ve Berntsen [141]).

1 Dinh ve meslektaşları [139], sanal ortamlarda bulunma hissi ve uzamsal bellek açısından dokusal,

kokusal, görsel ve akustik öğelerin etkilerini araştırmak üzere çeşitli odalarda istenildiğinde devre dışı bırakılabilen duyum uyaranlarından oluşan bir simülasyon hazırlamışlardır. Sanal mekânda, bir odadaki fanın önünde esen havanın hissedilmesi ve aynı anda pervane sesinin duyulması, balkonda güneş ışığının sıcaklığının hissedilmesi, başka bir odada kahve makinesinin önündeyken kahve kokusunun duyulması vb. gibi, kontrol edilebilen duyumsal uyaranlar tasarlanmıştır. Simülasyon testi uyaranlar açıkken ve kapalıyken özel teknik cihazların yardımıyla 322 kişiye uygulanmış ve duyumsal verilerin fazlalığının mekândaki objelerin bellekte tutulması konusunda olumlu etkileri olduğu tespit edilmiştir.

82

Geçmişte yaşanan ve normalde hatırlanmayan bir anı, onu su yüzüne çıkaracak bir tetikleyici sayesinde anımsanabilmektedir. Bu tetikleyiciler, kişiyi o ana geri döndürecek herhangi bir duyum olabilmektedir; ancak tat alma ve koku duyumları, geçmiş yaşamla diğer duyumlara göre daha farklı bir şekilde ilişkilidir. Bu durum, Marcel Proust’un1 “Kayıp Zamanın İzinde” adlı eserinde [135] çok başarılı şekilde anlatılmıştır. Eserde, ana karakter Marcel’in geçmişi, onun şimdiki zamanda yaşadığı olaylar ve nesnelerin ona çağrıştırdıkları üzerinden anlatılmıştır:

“…yaptığım şeye dikkat etmeden, yumuşasın diye içine bir parça madlen attığım çaydan bir kaşık alıp ağzıma götürdüm… Benliğimin derinliklerinde böyle çırpınan şey, bu tada bağlı olan, onun peşinde bana gelmeye çalışan bir görüntü, görsel bir hatıra olmalı… Sonra ansızın o hatıra karşımda belirdi… Halamın ıhlamuru batırıp bana verdiği bir parça madlenin tadını tanır tanımaz, Leonie Halamın odasının bulunduğu, sokağa bakan eski gri ev… Evle birlikte sabahtan akşama, her mevsimde kent… Meydan, alışveriş yaptığım sokaklar ve hava güzel olduğunda yürüdüğümüz yollar da görüntü de yerlerini aldılar…” (s.50-53)

Marcel’in içtiği bir fincan çayın içine atılmış olan kurabiye, onun geçmişte yaşadığı ve normal zamanda gün yüzüne çıkmayan anılarını tetiklemiştir. Bu tetiklenmeyle sadece üstü örtülmüş bir zaman dilimi değil, aynı zamanda bu anıların yaşandığı mekânlar da zihinde yeniden canlanmıştır.

İşte, “Proust Etkisi”, tat ve koku duyularıyla birlikte saklı kalmış anıların birdenbire hatırlanması olarak tanımlanmaktadır (Miles ve Berntsen [141], Parker vd. [142]). Bu etki, tat ve koku duyusunun geçmiş yaşantıyı hatırlamada etkili birer uyaran olduklarının kanıtıdır. Tat ve koku duyumlarını diğer tetikleyicilerden ayıran şey, onların çoğunlukla çocukluk dönemindeki (yaşamın ilk on yılı) anıları tetiklemesidir. Bir başka deyişle tat ve koku duyularıyla tetiklenen anılar, görme ve duyma duyusuyla tetiklenen anılardan daha eskidir [141].

Özetlemek gerekirse, mekân, duyum aşamasından geri çağırma aşmasına kadar, mekânın fiziksel özelliklerine ek olarak, onunla kurulan duygusal ilişkilerin ve algılayan kişinin bedensel ve zihinsel farklılıklarından beslenen karmaşık bir sürecin sonunda bellekteki yerini almaktadır.

83

Benzer Belgeler