• Sonuç bulunamadı

TRANSFER HARCAMALARI

2.1.9. Ekonomik Büyüme Teorilerinin Tarihçes

2.1.9.7. Ġçsel Büyüme Modeller

2.1.9.7.2. BeĢeri Sermaye Model

BeĢeri sermaye (insan sermayesi) eğitilmiĢ ve beceri kazandırılmıĢ iĢgücü olarak ifade edilebilir. Birçok ekonomik büyüme modeli; Nelson ve Pelps (1966), Lucas (1988), Becker, Murpy ve Tamura (1990), Rebelo (1992) Mulligan ve Sala-i Martin (1992) ve Barro ve Lee (1992) beĢeri sermayenin rolünü eğitim ile iliĢkilendirmiĢlerdir. Aslında beĢeri sermayenin niteliğindeki artıĢ sadece eğitimle değil, sağlık ile ilgili yapılan yatırımlarla da iliĢkilidir. BeĢeri sermayenin eğitim ile iliĢkilendirilmesinin nedeni ülke ekonomisine getirisinin diğer yatırım türlerinden daha fazla olmasından kaynaklanmaktadır (Han ve Kaya, 2004:300). BeĢeri sermaye yatırımları genelde eğitim yatırımları olarak düĢünülse de, “yaparak öğrenme” yoluyla çalıĢma sürecinde de kendiliğinden oluĢabilir (Yülek, 1997:9).

Birçok ekonomik büyüme modelinin varlığına rağmen literatürde Lucas‟ın Modeli ön plana çıkmıĢtır. Neo Klasik büyüme modeline daha yakın olan Lucas‟ın modeli bir içsel büyümenin meydana gelmesi için dıĢsallığa gereksinim duymamaktadır. Büyüme; formasyon süresiyle ve beĢeri sermaye stokuyla oransal olduğu farz edilen beĢeri sermaye birikiminin sonucudur. Verilen formasyon süresince beĢeri sermaye birikimi bir dıĢsal büyüme gösterdiğinden, model Neo Klasik modelden ayrılmamaktadır. Bu nedenle Lucas mantıki rakamsal değerler kullanarak beĢeri sermaye olarak zengin bir ortamda produktif sistemin daha etkin bir Ģekilde iĢlemesi için az da olsa dıĢsallığı hesaba katmaktadır (Parasız, 2008:195).

Lucas gerçekte bireyin beĢeri sermayesindeki artıĢın kendi verimliliğini arttırmasının dıĢında bütün üretim faktörlerinin üretkenliğine katkıda bulunduğunu da belirtmiĢ, hükümetlerin eğitime ve teknolojik altyapının geliĢtirilmesine yapacakları her türlü yatırımın beĢeri sermaye birikimi üzerinde olumlu etkiler oluĢturup, büyümeyi fiziki sermayeye yapılan yatırımların etkisinden daha fazla etkileyeceğini vurgulamıĢtır (Kar ve Ağır, 2006:58).

2.1.9.7.3. AraĢtırma ve GeliĢtirme (Ar-Ge) Modeli

Ar-Ge yaklaĢımı ekonomik büyümede bilgilerin ve malların farklılaĢması üzerinde durmaktadır. Bu modeller yenilikleri ve araĢtırma geliĢtirme (AR-GE) harcamalarını özel bir faaliyet olarak görmektedir. Bunun sonucunda da tüketim mallarının çeĢidinde bir artıĢ olmaktadır. Ar-Ge modelinin en önemli özelliği bilginin tesadüfi değil de bilinçli bir süreç sonucunda ortaya çıkmasıdır (Parasız, 2008:196; Berber, 2006:181).

Ar-Ge modelleriyle ilgili olarak literatürde çok sayıda çalıĢma yer almasına karĢılık üç yaklaĢım belirgin olarak ortaya çıkmaktadır. Bu üç yaklaĢım Paul Romer (1990) modeli, Grossman ve Helpman (1991) modeli ve son olarak da Aghion ve Howitt (1992) modelidir. Bu modellerin özü, Ar- Ge faaliyetleri, bu sektörde istihdam edilen beĢeri sermaye ve bu sektörce üretilen yeni ürünlere dayalı bir büyüme modelidir. Ekonominin uzun dönemde sürdürülebilir büyüme etkisine sahip olması, ekonominin bu sektöre aktardığı araĢtırmacı sayısına bağlıdır (AteĢ, 1998:26).

Romer‟e göre ekonomik büyüme kar maksimizasyonu hedefleyen firmaların yatırım kararlarından doğan teknolojik geliĢme ile olmaktadır. Teknolojinin ayırt edici özelliği ne geleneksel bir mal ne de kamusal mal olmasıdır. Romer modelinde çalıĢmalardan çıkan ana sonuçlar; beĢeri sermaye stokunun ekonomik büyümeyi belirlediği, ekonominin denge halindeyken Ar-Ge sektörüne ayrılan beĢeri sermaye miktarının çok düĢük olduğu, dünya piyasalarıyla entegrasyonun büyüme oranlarını arttıracağı ve büyük bir nüfusa sahip olmanın büyümeyi sağlamak için yeterli olmadığı Ģeklindedir (Romer, 1990:71).

Büyümenin aslı itici gücünün Ar-Ge sektöründen kaynaklandığını ileri süren Ar-Ge‟ye dayalı içsel büyüme modellerinden bir diğeri olan Grossman ve Helpman modeli ürün çeĢitlendirmesi ve içsel teknolojik geliĢme modeli olarak da adlandırılmaktadır. Teknolojik geliĢmenin de etkisiyle firmaların, uluslar arası piyasaları içine alacak Ģekilde mal çeĢitlendirmesine gitmeleri ve

bu Ģekilde patent haklarından yararlanarak tekelci güçler elde etmelerinin, ekonomilerin büyüme dinamiğine etkilerini ele almıĢtır. Ar-Ge‟ye ayrılan kaynakların seviyesindeki artıĢın, ekonomik büyüme hızının artmasına etkide bulunacağı öngörülmüĢtür (Atagün, 2004:9,10).

Ar-Ge modelleriyle ilgili literatürde öne çıkan yaklaĢımlardan üçüncüsü olan ve Schumpetergil içerikli Aghion ve Howitt‟ın modelinde araĢtırma ve geliĢtirme faaliyetleri, ortaya çıkardığı pozitif dıĢsallıklar dolayısıyla ekonomik büyümeyi arttırma amacında olan hükümetlerin vazgeçemeyecekleri bir enstrümandır (Berber, 2006:181).

Aghion ve Howitt (1992), ürünlerin niteliğini geliĢtiren teknolojik geliĢmeleri ve bu sürecin ilerlediği patent rekabetini, içsel büyüme modelleri çerçevesinde analiz etmektedir. ÇıkıĢ noktaları, Schumpeter tarafından 1942‟de tartıĢılmıĢ olan “yaratıcı yıkım” sürecidir. Aghion ve Howitt, Schumpeter‟in bu düĢüncesinden hareketle, bir yaratıcı yıkım sürecine dayalı içsel büyüme modeli geliĢtirmektedirler. Ekonominin beklenen büyüme oranı, tüm ekonomi içinde yapılan süreğen ve beklenen Ar-Ge faaliyetlerinin miktarına bağlıdır. Dolayısıyla model, ardıĢık dönemleri içeren bir analize sahiptir. Bireysel Ar-Ge çabaları, ekonominin dinamiğini sağlamada önem kazanmaktadır. Ele alınan dönemdeki Ar-Ge çabaları, izleyen dönemin beklenen çabalarına negatif olarak bağlanmaktadır. Bunun iki nedeni vardır. Birincisi, “yaratıcı yıkım”dır. Ġlk dönemde yapılacak Ar-Ge yatırımlarının miktarı, izleyen dönemdeki tekelci rant bekleyiĢine bağlıdır. Bu rantlar, ikinci ardıĢık dönemde üretilen yenilikle sonrasında ortadan kalkmaktadır. Bu nedenle beklenen rantların bugünkü değeri, ardıĢık yeniliklerin olasılık dağılımı ile negatif yönlü bir iliĢki içindedir. Ġzleyen dönemde Ar-Ge çabalarının yoğunluğuna iliĢkin bekleyiĢler yükseldikçe, bulunulan dönemin yenilikleri daha hızla gözden çıkarılacak ve bunlara yapılan teknolojik geliĢtirme yatırımları zayıflayacak, yani rantlar azalacaktır. Ġkincisi, iki sektörlü (Ar-Ge ve imalat sektörleri) ekonomide nitelikli iĢgücünün almaĢık sektörlerdeki istihdamı ve bunun sonucundaki ücret dinamiğinin yol açtığı değiĢimlerdir. ArdıĢık dönemde Ar-Ge yatırımlarının yüksek olacağı

beklentileri, bu sektördeki nitelikli iĢgücü talebini ve dolayısıyla ücretleri yükseltir, rantları azaltır. GiriĢimcilerin bu geliĢme karĢısında, gelecek dönemde yapmayı planladıkları Ar-Ge yatırımları da küçülecektir (AteĢ, 1998:46).