• Sonuç bulunamadı

Batı’da Reenkarnasyon İnancı

4. Hint Kökenli Dinlerde Reenkarnasyon İnancı

4.3. Batı’da Reenkarnasyon İnancı

Uzakdoğu, Afrika, eski Yunan ve eski Mısır dinlerinden başka Batı’da hâkim olan dinlerde de Reenkarnasyon inancı vardır. Ancak Batı’nın şüpheci tavrı, diğer pek çok hususta olduğu gibi Reenkarnasyon inancında da kendini göstermiştir. Bu

      

konuda, elimizde sadece İngilizce baskısı bulunan The Unexplained Ansiklopedisi’nde de şu bilgiler bulunmaktadır:

“Reenkarnasyon öğretisinin Batı’ya geçişi daha zor olmuştur. Planto ve Hermetica olarak bilinen İsa’nın doğumundan sonra ve Grek Mısır ezoterik yazılar döneminden hemen önce görülür. İlk kilise babaları, Hermetik yazılardan etkilenmiş ve Reenkarnasyonu kabul etmişlerdir. En saygın babalardan birisi Reenkarnasyon teorisinin bir biçimini düşündü. Önceki dünyada var olan bir ruhun gelecekteki bir dünyada yeniden doğabileceğini iddia etti. Aynı zamanda onların şimdiki dünyada da yeniden doğduklarına inanıyordu. Origen’in (bir Hristiyan din bilimcisi) öğretileri, sonraları kilise tarafından onaylanmadı ve Reenkarnasyon teorisi, M.S.553’te II. Konstantinopole Konsülü tarafından lanetlendi. Bununla beraber yeraltında devam eden ve Kilise’nin açıkça meydan okumasından zaman zaman kaçmış bulunan çeşitli düşüncelerde varlığını sürdürdü. Albigenler ve Balkan Bogomilleri gibi, Ortaçağ’ın Katharist tarikatları reenkarnasyon düşüncesini bir zaman Güney Fransa’da geliştirdi. Fakat kilisenin teşvik etmesiyle zalimce sindirildiler ve sonraları Reenkarnasyon öğretisinin hurafe haline gelmesiyle 13. Yüzyılda çöktüler.137

Bu teori, yüzyıllar boyunca Batı düşüncesinde küçük bir yer işgal etti. Onun tavsiyeleri ile aralarında Hermetist Rönesans yazarları da bulunan, Gülhaçlar, Kabalistler ve diğer ezoterik düşünce okullarına mensup düşünürler onunla oyalandı. Bir dereceye kadar bu okulların da etkisiyle yavaş yavaş, pek çok unutulmuş ya da yasaklanmış düşüncelerle birlikte tekrar ortaya çıktı ve 18. Ve 19. Yüzyılda düşünürler daha da artan bir ilgiyle etrafında dönmeye başladı. Doğuya duyulan büyük hayranlık dalgası ve mistik düşünce, 19. Yüzyıl sonlarına doğru Reenkarnasyonun daha da ilgi çekmesine sebep oldu ve bugün insanların onu dini inançların yaygın bir türü olarak benimsemesi ile popüler oldu. Filozoflar, yazarlar ve şairler zamanla demode olmasına rağmen, ciddi olarak daima bu teoriyi tuttular. Schopenhauer, Goethe, Heine ve Thoreau ondan etkilenenlerden sadece birkaç isimdir.138

20. yüzyılın edebiyatçıları arasında, en dikkate değer edebi Reenkarnasyon sunuşlarından biri Clifford Bax’in uzun hikayemsi şiir, The Traveler’s Tale’de

      

137 Arslan, Arif, A.g.e. s. 74. 138 Arslan, Arif, A.g.e. s. 75.

55 (Seyyahın Hikayesi), Taş Devri’nde bir vahşi, bir Babilli, Yunanlı bir katip, Romalı bir asker, bir Ortaçağ piskoposu, modern bir İngiliz papazı ve sonunda bir ruhiyat öğretmeni olarak, art arda bedenleşen bir ruhun hikayesini anlatılmaktadır. Seyyahatin (şiirin) her bir bölümü, başarıyla neticelenen bir bilgilenmeyle sonunda dünyevi hayatın bağlarından serbest kalmayı anlatan farklı derslerdir. Öğretmen, bencil ve kıskanç biri tarafından öldürüldüğü zaman ruhu, bütün önceki hayatlarını bir bir görür ve sonra birden özgür olduğunu hisseder.”139

Özellikle seçip aldığımız bu metinde de görüldüğü gibi Reenkarnasyon inancı ya bir felsefe, ya bir kurgu ya da masallardan ve hikâyelerden ibaret bir eğlenceliktir. Edebiyatta ve şiirde olması da zaten bunun bir çeşit estetik sanat türü olarak algılanıldığı göstermektedir.

Doğru bir ahiret inancı olmayan insan ruhu, cevabını bulamadığı sorular karşısında bocalar ve bunalır. Böyle bir ruh, kendisine bağlı ünitelerden biri olan zekâyı kullanarak, Reenkarnasyon gibi sahte bir teselliye başvurmuş ve batıl bir inançla bile olsa ebedi yaşama arzusunu tatmin etme yoluna girmiştir. Bununla da bir kere daha, kendisini sonsuzluktan başka bir şeyin tatmin etmeyeceğini insanoğluna göstermiş ve bunun geçiştirilemeyeceğini de açıkça ispat etmiştir. Ancak İslâm dininin her konuya verdiği tam ve ikna edici cevapları bulan ve bilen bir kişinin böylesine dolambaçlı yolları seçmesine de gerek yoktur. Birkaç veya birkaç bin Müslüman’ın veya kariyer sahibi bazı kişilerin ruh göçüne inandığı söylemeleri neyse, “bu konudaki gerçekleri bilmiyorlar” deyip geçeriz. Tıpkı Hz. Musa örneğinde olduğu gibi… Hz. Musa bir gün: “Allah’ım, görüyorum ki bazı insanlar, sana gelip ulaştığı halde geri dönüyorlar. Bunun sebebi nedir?” der. Allah şöyle cevap verir: “Ey Musa! O senin gördüklerin bana ulaşanlar değil, yolda dolaşanlardır. Bana ulaşanlar bir daha geri dönmezler.”

Elbette ki insan, gerçeği gördükten, hakikate erdikten sonra geriye dönmez. Ancak gerçeğe ulaştığını ve onu bulup gördüğünü sananlar döner. Çünkü onlar teslimiyet ve tevazuu bırakmış, gurura kapılıp şüpheye düşmüşlerdir. Koca caddeyi bırakıp yan yollara sapmışlar ve çıkmazlarda dolaşıp kendilerine yeni yollar aramaya kalkmışlardır. Düşünün nedeni budur! Bu yüzden de her yolu denemeleri, her sokağa

      

girip çıkmaları mümkün ve neticeye varamadıkları için de geri dönmeleri, yalan yanlış inanç ve itikatlara saplanmaları için de geri dönmeleri, yalan yanlış inanç ve itikatlara saplanmaları da gayet normaldir. Bu arada saplanıp kaldıkları ve doğru sandıkları yanlış inançlar da, çölde gördükleri serabı su zannetmekten başka bir şey değildir.(Nur, 24/39). Çünkü “Haktan sonra ancak sapıklık vardır.”(Yunus, 10/32) ayetinin ortaya koyduğu gerçek, inkâr edilemez nitelikte kendini göstermektedir.140

Bediüzzaman’ın dediği gibi, “Allah’ı bulan neyi kaybeder, onu kaybeden neyi bulur. Bulsa bulsa başına bela bulur.” Bu ancak, “elmas ararken kömür bulup sevinmeye” veya “çamuru misk-ü amber diye yüzüne, gözüne sürmeye” benzer, başka bir şeye değil.

Gerçekten, İslâm dini ile kasıtsız ve yargısız olarak yüz yüze gelip tanışan bir kişi, ondaki net ve parlak iman esaslarıyla bu konularla ilgili inceliklerin ve diğer konulardaki duruluk ve berraklığın yanı sıra, insana verdiği huzuru bilip inanır ve tadarsa, başka bir şey aramaya ihtiyaç duymayacaktır. Çünkü İslâm’ı seçen Batılılardan ve Müslüman olan kimselerden duyduğumuz ilk söz; “Çok araştırdım ama İslâm’dan başka hiçbir dinde aradıklarımı bulamadım ve hiçbir din, beni tatmin etmedi. Ben de bütün sorularımın cevabını İslâm’da bulduğum için Müslüman oldum…” şeklindeki, takdir ve teslimiyet ifade eden sözlerdir.

B. Tenâsüh Kelimesinin Sözlük ve Terim Anlamı