• Sonuç bulunamadı

2. GENEL BİLGİLER

2.4. BAKIM VERENLERDE SIK GÖZLENEN PSİKOMETRİK

Psikometri, bireylerin psikolojik yapılarının gözlem yolu ile en iyi düzeyde yapılabilmesini sağlayan bilimsel bir disiplin olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca psikometri; istatistik, veri teorisi, ekonometri, ölçme teorisi ve matematiksel psikolojiye bağlı disiplinler arası bir alan olarak da bilinmektedir (BorsboomandMolenaar 2015). Başka bir deyişle psikometri, bireylerin veya nesnelerin özelliklerini belirlemeyi sağlayan ölçümlerin, yeterlilik düzeylerini tanımlamada kullanılmaktadır (Güleç 2009). Yapılan çalışmalarda, bakım verenlerin en fazla; stres, anksiyete(kaygı), depresyon, duygu dışavurum, algılanan sosyal destek ve yaşam kalitesi şeklinde psikometrik değişkenlere sahip olduğu ve bakım verenlerin psikolojik düzeylerinin bu değişkenler ile değerlendirildiği görülmüştür (Aktaş ve Sertel-Berk 2012, Carrasco, Rodriguez, Panchon, HermosoandFraile 2014, Yıldız, Dedeli ve Pakyüz 2016, Ceco ve Memik 2017).

Stres, Latince dilinde"estrictia"dan türemiş, 17. Yüzyılda musibet, bela, felaket, dert, keder anlamlarına karşılık gelirken, 18 ve 19. Yüzyıllarda ise obje, organ veya kişilere güç, baskı ve zorlama anlamlarında kullanılmıştır (Güçlü 2001). Başka bir deyişle stres, bireylerin sosyal veya fiziksel çevreden gelen kötü koşullara, uyarıcılara veya her türlü isteme karşıpsikolojik ve biyolojik olarak verilen tepki

27

olarak da ifade edilmektedir (Gökler ve Işıtan 2012).Yaşlı, engelli, sakat, yetişkin veya çocuk hasta bakımı ile ilgilenen bakım verenlerin, yaşlının hastalık durumu, bilişsel ve davranışsal bozukluğu ve hasta ile iletişim kurmada yetersiz kalma durumlarının bakım verenlerde strese neden olmaktadır. Bakım verme işi ile karşı karşıya kalan bireylerin bakımda yeterli olamama kaygısı, yaşam ideallerini ertelemek zorunda kalması, fiziksel ve psikolojik sağlık problemleri yaşaması gibi durumlarında stres düzeylerini arttırmaktadır (Zarit, BottigiandGaugler 2007, Çapan 2016). Yapılan bir çalışmadanörolojik hastalığı olan bireye bakım verenlerin bakım yükü arttıkça stresle baş etme düzeylerinin azaldığı, ayrıca bakım verenlerin kendine güvensiz, kötümser, çaresiz ve boyun eğici bir tutum sergiledikleri tespit edilmiştir (Yılmaz ve Ata 2017).Yapılan başka bir çalışmada bakım veren kadınların hasta eşlerine ve çocuklarına bakım verme fonksiyonun psikolojik sağlıklarını olumsuz yönde etkilediği ve stres düzeylerini arttırdığı belirlenmiştir (PenningandWu 2016).

Anksiyete, Latince dilinde“angere” den gelmekte, “tıkanma, boğulma” anlamında kullanılmaktadır. Ayrıca “anksiyete, hoşa gitmeyen pek çok bedensel uyaranların

olduğu, bireye tehlike sinyali veren ve bunun için önlem almasını sağlayan içgüdüsel bir tepki”olarak da tanımlanmaktadır(Pıçakçıefe 2010).Anksiyete bireyde psikolojik

ve bedensel etkilere neden olmakta, psikolojik etkileri bireye göre değişkenlik gösterirken, bedensel olarak sırt, göğüs, baş ağrıları, idrara çıkma, taşikardi, ritm bozukluğu, soğuk terleme, ağız kuruluğu, yorgunluk ve irkilme şeklinde belirtiler görülmektedir (Uzbay 2002). Hasta yakınınınbakımı ile ilgilenen bireyler gelecekleri ile ilgili kendilerini karamsar, ümitsiz ve çaresiz hissetmekte ve bu durumu düzeltebilecek yeterli gücü kendilerinde bulamadıkları için üzüntü, korku ve anksiyeteyaşamaktadır (Şentürk ve ark 2018). Yapılan bir çalışmada Alzheimer hastalarına bakım verenlerin %19'unda anksiyete belirtileri olduğu ve bakım vermeye bağlı gelişen yükün anksiyete düzeylerini de arttırdığı tespit edilmiştir (Medrano, Rosario, PayanoandCapellan 2014). İnmeli hastalara bakım verenlere yönelik yapılan başka bir çalışmada da bakım verenlerin %21,6'sının anksiyete belirtileri yaşadığı ve bakım yükünün anksiyete düzeylerini anlamlı olarak arttırdığı saptanmıştır (Denno et al 2013). Ateş ve ark. nın (2018) yaptığı çalışmada da benzer

28

şekilde kanserli hastaların anksiyete düzeyleri arttıkça, bakım veren bireylerinde anksiyete düzeylerinin arttığı bulunmuştur.

Duygu dışavurum, "gün boyu yaşanılan duyguların ve duygusal tecrübelerin

sonrasında sergilenen davranış" veya "değeri (olumlu veya olumsuz)ya da kanalı (jest, mimik veya sözel) ne olursa olsun, duygunun görünümdeki şekli" olarak

tanımlanmaktadır (Araz ve Erkuş 2014).Duygu dışavurum, hasta yakınlarına bakım verenlerinin hastaya karşı edindiği; eleştirel, düşmancıl veya aşırı duygusal davranış tutumu ifade etmektedir (HooleyandParker 2006). Benzer şekilde “duygu dışavurum

kavramı; özellikle aile üyelerinin hasta bireylere yönelik yaptığı eleştirilerin sayısı veya aile üyeleri tarafından yapılan aşırı duygusal tutumun kalitesi”olarak da

tanımlanmaktadır (Hatfield, Spaniol ve Zipple 1987). Ailelerin hastalarına karşı duygu dışavurum düzeylerin yüksek olması, hastaların sosyal desteğini ve ailesinden aldığı desteği azalmakta, ayrıca bu durum hastaların hastalıklarının iyileşme sürecini uzattığı gibi, tekrar nüksede neden olmaktadır. Yapılan bir çalışmada şizofreni hastalarına bakım veren ebeveynler ile hastanede yatışı ve şizofreni başlangıç yaşı küçük olan hastalara bakım verenlerin duygu dışavurum düzeylerinin yüksek olduğu saptanmıştır (Algönül 2017). Yapılan başka bir çalışmada hastanın semptomları arttıkça bakım verenlerin duygu dışavurum düzeylerinin arttığı belirlenmiştir (Elmasri 2011). Başka bir çalışmada ise hastanın erkek olması, sosyal güvencesinin olmaması, bakım verenin eğitim düzeyinin düşük olması, ailedeki birey sayısının az olması ve gelir düzeyinin yetersiz olması gibi durumlarım bakım verenlerin duygu dışavurum düzeylerini arttırdığı tespit edilmiştir (Arslantaş ve Adana 2012).

Depresyon, “sözlük anlamı ile çökkünlük veya zaman zaman yaşanan sıkıntılar

sonucu gelişen, sendrom, anlık bir ruh hali veya hastalık belirtisi" olarak

tanımlanmaktadır (Savrun 1999). Depresyon, “genel anlamı ile bireylerde çaresizlik,

mutsuzluk, karamsarlık ve umutsuzluk gibi duyguların hissedilmesi ile başlayan ve beraberinde hüzün, moral bozukluğu ve yas gibi duyguların gözlendiği bir tablo”

olarak da ifade edilmektedir (Aslan, Sarı ve Kuruoğlu 2012). Bireylerin kendilerini yetersiz hissetmesi, karamsarlık ve üzüntü duygusu ile karakterize bir duygudurum bozukluğu olan depresyon, kişilerin hayatlarını ve yaşam kalitelerini de ciddi

29

düzeyde etkilemektedir (IyerandKhan 2012). Özellik hasta, yaşlı, engelli veya sakat yakınlarına bakım veren bireylerin stres, kaygı ve yük düzeyleri artmakta, yaşam kalitesi azalmakta, sağlık durumları bozulmakta ve bu nedenle bakım verenlerde yüksek orandadepresif semptomlar gözlenmektedir (Gray 2003, Atagün ve ark 2011). Yapılan bir çalışmada demans hastalarına bakım verenler arasında klinik depresyon prevelansının %15 olduğu saptanmıştır (Alfakhri et al 2018). Kanser hastalarına bakım verenlere yönelik yapılan başka bir çalışmada ise bakım verenlerin %64'ünde depresif belirtilerin olduğu, kronik bir hastanın olması ve bakım süresinin artması durumlarının depresyon düzeylerini arttıran faktörler olduğu tespit edilmiştir (Sarı 2017). Hu ve ark. nın (2018) yaptığı çalışmada inmeli hastalara bakım verenlerin %27,4'ünde şiddetli düzey depresif belirtilerin olduğu, günlük bakım verme süresi fazla olan ve tıbbi ödemeler için sağlık güvencesi bulunmayan bakım verenlerin depresyon düzeylerinin daha yüksek olduğu belirlenmiştir.

Sosyal destek, "gereksinim duyan bireye yardım edebilecek kişi sayısı" veya

"insanların hayatında önemli bir yeri olan, bireye maddi, zihinsel ve duygusal destek sağlayan ve sağlığı koruyan tüm kişiler arası ilişkiler" olarak tanımlanmaktadır

(Ardahan 2006).

Sosyal destek; beğenme, sevgi ve saygı duyma gibi şefkat desteği, kişinin davranış durumlarının uygunluğunu gösteren onaylama desteği, para, zaman ve bilgi sağlamak için verilen maddi desteklerin tamamı olarak da ifade edilmektedir (Şimşek, Demirci ve Bolsoy 2018). Aile, arkadaş, akraba veya diğer sosyal ilişkilerden alınan desteğin tamamı olarak tanımlanan sosyal destek, bireylerin fiziksel, bilişsel sağlığı ve kendisini iyi hissetme üzerinde pozitif katkı sağlamaktadır (Khorshid ve Arslan 2006). Yapılan bir çalışmada aileden alınan desteğin bireylerde anksiyete, depresyon, öfke ve saldırganlığı azalttığı saptanmıştır (Doğan 2008).Hasta bireye bakım verme eylemi, bakım verenlerin fiziksel, psikolojik, ekonomik, aile ilişkileri açısından olumsuz yönde etkilemekte ve beraberinde sosyal destek düzeylerini de azaltmaktadır (Atagün ve ark 2011). Yapılan bir çalışmada psikolojik hastalığı olan bakım verenlerin bakım yükü arttıkça sosyal destek düzeylerinin azaldığı belirlenmiştir (Türkmen 2015). Benzer şekilde inmeli hastalara bakım verenlerin

30

sosyal destek düzeylerinin azalması ile duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve kişisel başarısızlık yaşadığı görülmüştür (Tuna ve Olgun 2010). Bakım verme eylemi, bakım verenlerin sosyal destek düzeylerini olumsuz yönde etkileyebileceği gibi, bakım verenlerin yeterli düzeyde aldığı sosyal desteğinde bakımın getirdiği olumsuz sonuçları azalttığı saptanmıştır (Dam, Vugt, Klinkenberg, VerheyandBoxtel 2016). Yapılan bir çalışmada bakım verenlerin sosyal destek düzeyi arttıkça refahının arttığı ve bu durumun bakım verenlerin stres düzeylerini azalttığı tespit edilmiştir (Sharda, Sutherby, Cavanaugh, HughesandWoodward 2019).

Yaşam kalitesi, "yaşam koşulları altında elde edilebilecek kişisel doyumun düzeyini

etkileyen, günlük yaşamın veya hastalıkların fiziksel, psikolojik ve toplumsal etkileri sonucu ortaya çıkan kişisel tepkileri ifade eden kavram" olarak tanımlanmaktadır

(Top, Özden ve Efe Sevim 2003). Dünya Sağlık Örgütü ise “yaşam kalitesini, bir

bireyin kültür ve değerler doğrultusundaki yaşamdan beklentileri, hedefleri ve standartları ile ilgili algısı" olarak tanımlamıştır. Ayrıca yaşam kalitesi, “bireylerin fiziksel sağlığı, psikolojik durumu, bağımsızlık düzeyi, sosyal ilişkileri ve çevresel faktörlerden etkilenen bir kavram” olarak da ifade edilmiştir (WHOQoLGroup

1993). Yaşam kalitesinde refah düzeyinin iyi olması, yaşam doyumu, yeterlilik ve sosyal iyilik hali gibi bireyin yaşam niteliğini öne çıkaran bileşenlerden oluşmaktadır (Müezzinoğlu 2004). Bireyin yaşam kalitesi her ne kadar kültür, değer yapısı, beklentileri veya bireyin algıları ile ilişkili olsa da; özellikle bir hastaya bakım verme, bakım verme nedeniyle aktivitelere ayıracak yeterli boş zamana sahip olamama,kadın olma, yaşın büyük olması, gelir düzeyinin yetersiz olmasıve bir hastalığa sahip olma gibi durumlar bireylerin yaşam kalitesini olumsuz etkilemektedir (Yakar ve Pınar 2013, Boylu ve Paçacıoğlu 2016).Yapılan bir çalışmada kanser hastalarına uzun süre bakım veren bireylerde yaşam kalitesinin bozulduğu belirtilmiştir (Erdoğan ve Yavuz 2014). Yıldız ve ark. nın (2016) yaptığı çalışmada da benzer şekilde bakım verenlerin bakım yükü arttıkça yaşam kalitesi düzeylerinin azaldığı tespit edilmiştir. Başka bir çalışmada da,KOAH'lı hastalara bakım veren, 45 yaşın üstünde, eğitim düzeyi düşük, gelir durumu az, geniş bir ailede yaşayan ve bakım vermekte zorlanan bakım verenlerin yaşam kalitesi düzeylerinin düşük olduğu görülmüştür (Tel ve ark 2012).

31

Sonuç olarak; bakım verme eylemi, bakım verenlerin sadece bakım verme yükünü değil aynı zamanda psikometrik değişkenlerini de önemli ölçüde etkilemektedir. Bu nedenle çalışmada bakım verenlerin bakım yükü ile diğer psikometrik değişkenlerinin ve bunları etkileyen faktörlerin incelenmesi planlanmıştır.

Benzer Belgeler