• Sonuç bulunamadı

Z. ÇEŞİTLİ MOTİF GRUPLARI

15. BABANIN OĞULLARINA VASİYETİ

Bir yer varmış, bir yer yokmuş, bir baba ile üç oğlu varmış. Bir gün babaları demiş:

“Ben artık yaşlandım. Ölümüm yakın. Size vasiyetimi söyleyeceğim. Ben öldükten sonra gidip tarlanın kenarındaki pınardan abdest alıp namaz kılacaksınız. Namaz bittiğinde, selam verip sola döndüğünüzde ne görürseniz onun peşine düşün.”

Babalarının vasiyetinden sonra iki büyük kardeş gidip pınarın yanında abdest alıp namaz kılmışlar sola selam verdiklerinde bir canavarın gittiğini görmüşler. İki kardeş canavarı görünce korkularından peşinden gidememişler.

Bir başka gün de küçük gidip aynı yerde abdest alıp namaz kılmış. Yine aynı şekilde sola dönüp selam verdiğinde o da bir canavar görmüş. Küçük kardeş atına binip canavarın ardına düşmüş.

Küçük kardeş gitmiş, gitmiş ama canavarı bulamamış. Hava da iyice kararmış. Küçük kardeş içinden: “Hava da iyece karardı. Bari kendime bir yer bulsam...”

Küçük kardeş dolaşmış, dolaşmış, bakmış dağın ardından bir duman yükseliyormuş. Gidip oraya bakınca orada bir köşk olduğunu görmüş. Hemen köşke gitmiş. Köşkte bir kız görmüş, ama öyle güzel bir kızmış ki ne kimse görmüş, ne de kimse duymuş.

Bu güzel kız, adama;

“Heey Ali oğlan hoş geldin” demiş, “Ben seni gökte ararken yerde buldum.” Kız yine demiş:

“Ah, ah ! Benim bir anam var ki insan yer, canavarın biridir. Ah seni görmesin valla seni yer, yazık olur sana.”

Bu kızın annesi de ormana gitmiş, orada kaybolmuş ve günler geçmiş gene de köşke dönmemiş. Bu durumu fırsat bilen kız ve oğlan evlenmiş, köşkte yaşamaya başlamışlar.

Bir gün hava kararmak üzereyken köşkün kapısından, dışarıdan bir inilti, ağlama sesi duymuşlar. Adam dışarı çıkıp bakmış, Pirey kapının önünde hasta bir şekilde oturuyormuş. Adam, Pirey’i bitkin görünce karısına;

“Biz, bu Pirey’i içeri alalım.” Kadın:

“Hayır, alma sakın içeri!” demiş. Adam:

“Bak hava da kararmış, Pirey de hasta. Hem şu ihtiyarın bize ne zararı var ki! Bırak da içeri alalım” demiş.

Kadın:

Adam bildiğini yapmış, pireyi içeri almış, onun yatağını hazırlamış. Pirey’in abdest alması için ibriğini de odasına bırakmış.

Gece olmuş, herkes yatmış. Pirey, gece uyanıp adamın odasına gitmiş, adamı kesmiş. Kadını da alıp dışarı çıkmış. Dışarıda onun uçan bir halısı varmış. Pirey, kadını da yanına alıp halısına binip uçmuş.

Günler gelip geçmiş, iki büyük kardeş, küçük kardeşlerinden bir haber alamayınca onu merak etmişler. İki kardeş yine aynı pınarın başına gitmiş. Abdest alıp namaz kılmışlar. Sola selam verdiklerinde yine bir canavar görmüşler. Bu kez iki kardeş korkmayıp canavarın ardına düşmüşler. Onlar da epey gittikten sonra canavarı kaybetmişler. Hava da kararmış. İki kardeş dağın arkasından bir dumanın yükseldiğini görmüş. İkisi de oraya gitmiş, aynı köşkü görmüşler. Köşke yaklaşınca kardeşlerinin atını görmüşler. At onları görünce kişnemeye başlamış. Artık anlamışlar kardeşleri buradadır.

İki kardeş gidip köşkün içine bakmış, kardeşleri yatakta, başı kesik olarak yatıyormuş. İki kardeş onu böylece görünce dizlerinin bağı çözülüp yere yığılmışlar. İki kardeş öylece ağlamış, ağlamış, kendilerinden geçmişler.

Bir zaman sonra kardeşlerden biri ayılınca, iki farenin birbiriyle didişip oynadığını görmüş. Farelerden biri öbürünün başını koparmış. Bu saldıran fare hemen oradan kaçıp kılıfının dibinden çıkıp gitmiş. Biraz sonra da dönüşte bir yaprakla çıkıp gelmiş. Fare bu yaprağı alıp diğer farenin boynuna sürmüş ve fare iyileşip canlanmış. Sonra da iki fare uzaklaşıp gitmişler.

Bütün bunları gören bu adem kardeşini uyandırıp ona gördüklerini anlatmış. İki farenin ve yaprağın sırrını anlatmış. İki kardeş de farenin yaprağı getirdiği yöne gidip kapıyı açmışlar. Kapı açılınca dışarıda cennet gibi güzel, yemyeşil bir bahçe görünmüş. Bahçedeki en büyük ağacın dalından bir yaprak koparıp kardeşlerinin boynuna sürmüşler. Kardeşlerinin gözleri açılmış, kendine gelmiş. İki kardeş:

“Kardeş ne oldu böyle sana? Kim seni bu hale koydu?” demişler.

Her üç kardeş birbirlerine sarılıp kucaklaştıktan sonra, küçük kardeş demiş :

“Ben bu köşkte bir kızla evlendim. Mutluyduk. Bir gün kapımıza gelen hasta bir kadına, pireye acıdık içeri aldık. Karım istemediyse de onu eve misafir olarak aldım. Bu Pirey, gece uyanıp başımı kesmiş. Karımı da herhalde o alıp götürmüştür.”

Diğer iki kardeş:

“Peki ne yapacaksın şimdi?” demiş. Küçük kardeş de:

“Tabii ki onlara aramaya, karımı almaya gideceğim.” demiş. İki kardeş:

“O halde biz de evimize gideceğiz,”demiş.

Bunun üzerine küçük kardeş, ağabeylerinin atlarını hazırlamış, atlarına altın, mücevher yüklemiş, onları yola koymuş.

Küçük kardeş de atına binip karısını bulmak için yola çıkmış. Gitmiş, gitmiş; dağları aşıp düzde gitmiş ve sonunda bir köyün önünde durmuş. Bu köy merakını çekmiş. Bakmış bütün köylüler hep beyaz giyinmiş. Onları böyle görmek onu çok şaşırtmış. Biraz daha ilerleyip köyün girişindeki çeşmeye varmış. Bu çeşmenin önünde köyün yolunu tutan iki asker görmüş. Onları görünce sormuş:

“Yahu kardeşlerim, bu köy neden böyle baştan başa hep beyaz giyinmiş?” Onlar da demiş ki:

“Köyün ağasının oğlu evleniyor da... Gelin de şart koşmuş; köylüler otuz gün siyah elbise, otuz gün de beyaz elbise giyerse hele ağının oğluyla evlenecekmiş, ondandır.”

İki asker, adamın yabancı olduğunu anlamışlar. Adama:

“Gelin bize dedi ki, gidin bu çeşmenin başında nöbet tutun. Eğer köye bir yabancı gelirse onu alıp bize getirin, misafirim olacak. Biz de onun için buradayız. Şimdi bizimle geleceksin.” demişler.

Adam; “Bakalım ne var bu köyde? Kimmiş bu gelin?” diyerek bu iki askerle gitmeye karar vermiş.

İki asker adamı alıp ağanın evine, gelinin yanına götürmüşler. Kız onu görünce bunun kocası, adamda kızı görünce onun karısı olduğunu anlamış. Kız onun yanına gidip demiş:

“Tam zamanında geldin. Yarın evleniyorum. Kaç gündür seni bekliyorum. Şimdi ben gidip bahçeye, kılıfının önüne iki at bırakacağım. Gece herkes uyuyunca ben gelip seni uyandırırım, atlarla kaçıp gideriz.”

Gece herkes uyuyunca, kız gelip adamı çağırmış. Karı-koca gizlice atlarına binip hızla uzaklaşıp gitmişler.

Onlar ikisi kaçıp kurtulmuş, birbirlerine kavuşmuşlar. Gidip uzak bir diyara yerleşip orada çoluk çocuğa karışmışlar.

Onlar orada kalsın, biz burada işimize bakalım...

Benzer Belgeler