• Sonuç bulunamadı

Başvuranların İç Hukuk Yollarında Açtığı Davalar

3.2. AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ’NDE NEFRET TEMELLİ

3.2.1. Kaboğlu ve Oran v Türkiye Davası

3.2.1.2. Başvuranların İç Hukuk Yollarında Açtığı Davalar

İbrahim Özden Kaboğlu, medya aracılığıyla yapılan sanal linç girişimleri ile ilgili olarak Türk mahkemelerine başvurularda bulunmuştur. Şahsına yönelik yapılan hakaret ve tehditlerle ilgili olarak N.K.Z., B.A. ve A.T. isimli şahıslar hakkında davalar açmıştır. Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi, 25 Ocak 2005 tarihli kararında, başvuru talebini reddetmiştir. 20 Nisan 2006 tarihinde temyiz başvurusunda bulunulmuş, “makale yazarının, raporlarına atıfta bulunması nedeniyle, anonim kişiler hakkında değil, kendileri hakkında hakaret ve tehditlerde bulunduğunun açık olduğunu” ileri sürmüşlerdir. Yargıtay, 14 Haziran 2007 tarihinde, “ilk derece mahkemesinin kararının usul ve kanuna uygun olduğu ve delil unsurlarının yanlış bir değerlendirmesine dayanmadığı”nı belirtmek suretiyle kararı onamıştır.174

Baskın Oran da, medya aracılığıyla yapılan sanal linç girişimleri ile ilgili olarak Türk mahkemelerine başvurularda bulunmuştur. Şahsına yönelik yapılan hakaret ve tehditlerle ilgili olarak S.K. isimli şahıs hakkında davalar açmıştır. Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi, 8 Haziran 2006 tarihli kararında başvuru lehinde bir karar da vermiştir. Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi, “söz konusu makalenin kabul edilebilir eleştiri sınırlarını aştığı ve başvuranların haysiyetine zarar verdiği kanısına vararak, davalı tarafı ilgililere manevi zarar bağlamında tazminat ödemesi” hususunda karar vermiştir.175 Yargıtay (4. Hukuk Dairesi), 31 Ocak 2008 tarihli kararıyla, ilk derece mahkemesinin verdiği kararın bozulması gerektiği kararına varmıştır. Yargıtay, “ihtilaf konusu makalenin birinci kısmının ulusal konulara ilişkin Türk entelektüellerin davranışı hakkında sert bir eleştiriden ibaret olduğunu, Baskın Oran’a ilişkin ikinci kısmın söz konusu rapor hakkında eleştirici bir görüş açıklaması teşkil ettiği ve son kısımda yer alan ifadelerin başvuranlarla ilgili olmadığı” tespitinde bulunmuştur.

173 AİHM, Kaboğlu ve Oran v. Türkiye, No. 1759/08, 50766/10 ve 50782/10, par. 5-6. 174 AİHM, Kaboğlu ve Oran v. Türkiye, No. 1759/08, 50766/10 ve 50782/10, par. 6-7. 175 AİHM, Kaboğlu ve Oran v. Türkiye, No. 1759/08, 50766/10 ve 50782/10, par. 12.

62

Dolayısıyla Yargıtay, “söz konusu makalenin başvuranlar hakkında sebepsiz bir saldırı içermediği, ancak başvuranlar tarafından kaleme alınan rapor hakkında alaycı ve sert eleştiriler içerdiği ve kabul edilebilir eleştiri sınırlarını aşmadığı” kanaatine ulaşmıştır. Muhalefet şerhinde, bir Yargıtay üyesi, “ilk derece mahkemesinin kararının onanması gerektiği” kanısını bildirmiştir.176

Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi, 20 Kasım 2008 tarihinde yapılan duruşmada önceki kararında direnmiş, Yargıtay’ın kararına uymamaya ve 8 Haziran 2006 tarihinde aldığı kararı sürdürmeye devam etmiştir. Yargıtay Hukuk Daireleri Genel Kurulu, 3 Haziran 2009 tarihinde, 31 Ocak 2008 tarihli bozma kararında sunulan gerekçeleri kabul etmiştir ve böylece Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararı bozulmuştur. Hukuk Daireleri Genel Kurulu’nun kararı kendisi için bağlayıcı hüküm niteliği taşıdığı için Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi, 3 Aralık 2009 tarihli kararla, başvuranlar tarafından açılan davayı reddetmiştir.177

Baskın Oran tarafından yapılan başvuru ceza mahkemesi nezdinde yaklaşık 5 yıl 9 ay sürmüştür. Anılan ceza davasının sonunda, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasından önce, bahse konu suç için öngörülen asgari ceza kabul edilmiş ve tehditte bulunan kişiyi 1 yıl 8 ay hapis cezasına mahkûm edilmiştir. Bu durum üzerine Oran, bireysel başvuru çerçevesinde Anayasa Mahkemesi’ne “söz konusu ceza yargılamasının, uzun sürmesi ve tehditlerde bulunan kişinin etkili bir şekilde cezalandırılmaması nedeniyle etkin olmadığını” ileri sürerek, “yaşam hakkı ile ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiğini” iddia etmek suretiyle bireysel başvuruda bulunmuştur.178

Anayasa Mahkemesi, 18 Nisan 2018 tarihinde verdiği kararda, “adli makamların ilgiliye yöneltilen ölüm tehditlerine karşı verdiği cevabın caydırıcı olmadığı gerekçesiyle başvuranın yaşam hakkının ve ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiği” sonucuna varmıştır. Başvuranın ifade özgürlüğüne ilişkin olarak, Anayasa Mahkemesi, “ifade özgürlüğü konusunda pozitif yükümlülüklerin, diğerlerinin yanı sıra, devletlere, yazarların veya gazetecilerin korunmasına ilişkin etkili bir sistem kurarak, bütün ilgili kişilerin kendilerine görüş ve düşüncelerini korkmadan ifade etme imkânı vererek, kamuoyu tartışmalarına katılmalarına elverişli bir ortam oluşturma

176 AİHM, Kaboğlu ve Oran v. Türkiye, No. 1759/08, 50766/10 ve 50782/10, par. 12-13. 177 AİHM, Kaboğlu ve Oran v. Türkiye, No. 1759/08, 50766/10 ve 50782/10, par. 13. 178 AİHM, Kaboğlu ve Oran v. Türkiye, No. 1759/08, 50766/10 ve 50782/10, par. 13.

63

yükümlülüğünü de kapsadığını” hatırlatmıştır. Anayasa Mahkemesi ardından, “başvuranın kariyerinin önemli bir kısmı boyunca azınlık hakları üzerinde çalıştığını ve benzer konular hakkında çalışmaya devam ettiğini” kaydetmiştir.

Anayasa Mahkemesi, “başvuranın azınlık haklarına ilişkin çalışmaları nedeniyle aldığı ölüm tehditleriyle ilgili olarak adli makamların yürüttükleri etkin olmayan soruşturma ve yargılamaları dikkate alarak, ilgilinin bu çalışmaların güvenli bir şekilde sürdürülmesine elverişli bir ortamdan yararlanamadığını” tespit etmiştir. Anayasa Mahkemesi, “etkin olmayan adli davaların başvuranın ifade özgürlüğünü kullanması üzerinde caydırıcı bir etki oluşturduğunu göz önünde bulundurarak, somut olayda, makamların ifade özgürlüğünden doğan pozitif yükümlülüklerini yerine getirmedikleri” sonucuna varmıştır. Anayasa Mahkemesi, “kararının ilgili uluslararası hukuka yer verilen kısmında, özellikle Devletin ifade özgürlüğü konusundaki pozitif yükümlülüklerine ilişkin ilkeleri dile getirmek amacıyla, Özgür Gündem/Türkiye (No. 23144/93, AİHM 2000-III) ve Dink/Türkiye179” kararlarına atıflarda bulunmuştur.180