• Sonuç bulunamadı

ÜSLUP, ÜSLUP BİLİMİ, ÜSLUP TÜRLERİ VE DİL-ÜSLUP İLİŞKİSİ

4. Üslup İncelemesi ile Dil İncelemesi Arasındaki İlişki

5.2. Cümle ve Üslup

5.2.1.3. Anlam Bağları ve Üslup

Bir metnin kuruluşunda yapı bağlantılarını tamamlayan anlam bağlantıları (bağları), metnin bir bütün olarak algılanmasını sağlamaktadır. Dilin en anlamlı birimi olan metni doğru anlama ve sağlam metinler kurma, bu ilişkilerin iyi bilinmesiyle daha kolay bir biçimde gerçekleştirilebilir (Karpuz-Akçataş, 2001: 47). Ortak kişi, nesne, mekân, zaman başta olmak üzere; parça-bütün, soyut-somut, olumluluk-olumsuzluk, eş anlamlılık, yakın anlamlılık, zıt anlamlılık, karşılaştırma, karşıtlık, neden-sonuç, soru vb.

pek çok anlamsal kategori metni bir bütünlüğe kavuşturan unsurlardır. Sözdizimsel düzlemde birtakım dil birimleri aracılığıyla kurulan anlam bağlarının üslup oluşumuyla ilişkisi tartışmasızdır. Cümleleri bir şekilde birbirine bağlayan bütün ortaklıklar, belirli bir sıklığa eriştiklerinde üslubun konusu hâline gelirler. Verici ile alıcı arasındaki iletişim, belirli anlamsal kategorilerin çerçevesinde gelişen stratejiler ve seçimlerin aracılığıyla kurulduğuna göre, bunların üslupbilimsel veriler içermesi de kaçınılmazdır.

Özellikle kişi, nesne, mekân ve zaman bağlantıları, metnin omurgasını oluştururlar ve bunların seçim, sıklık ve dağılımı metnin üslubunu doğrudan ilgilendirir.

27 5.2.1.4. Derin Yapı-Yüzey Yapı ve Üslup

Chomsky’nin üretici dil bilgisi kuramının temel kavramlarından derin yapı, zihnin derinliklerinde bulunduğu düşünülen, dilin sesçil kullanımını önceleyen ve söz diziminin anlamsal yorumlamasını içeren yapıları karşılar. Yüzey yapı ise derin yapıların çeşitli dönüşümlerden geçerek dışa vurulmuş, yüzeye açılmış şeklidir (Chomsky, 2001:

35-36). Bu kavramları, dilin iletişim işlevleri çerçevesinde değerlendiren Üstünova, iletişimin bir verici, bir alıcı, vericinin alıcıya bildirmek istediği ileti ve bunu gerçekleştirmeyi sağlayacak dilsel göstergeler gerektirdiğini belirtir. Gösterenle gösterilenin bileşimiyse, göstergeyi oluşturur. Dil, göstergelerden oluştuğuna göre yüzey yapı, “gösteren”; derin yapı, “gösterilen” yandır. Yüzey yapı, dilin gözle görülen, kulakla duyulan somut tarafıyken derin yapı, varsayılanı işaret eder. Yüzey yapı, dilin söylenen-yazılan yanını; derin yapı, kavranan, algılanan yanını, yani anlamını gösterir (Üstünova, 2010b: 698).

Derin yapıyla yüzey yapının birbirine bir dizi dönüşümle bağlı olduğunu belirten Üstünova, bu işlemin temel ilkeleri şöyle özetler:

Yüzey yapının derin yapıya ya da gösterenin gösterilene dönüşüm işlemi, dilin yapısal özelliklerini belirleyen kurallarca yönetilir. Dönüşümler, derin yapıda üretilen yapılar üzerinde kendi bünyelerine uygun değişiklikler meydana getirirler. İki yapı arasındaki ayrım, derin yapının gizli dilbilgisel verileri bünyesinde barındırmasıyla kendini gösterir. Yüzey yapıyla derin yapının algılanma biçiminde ortaklık kaçınılmazdır. Bu nedenle dil birimlerinin derin yapısının tüm kullanıcılar tarafından aynı biçimde çözülmesi gerekmektedir. Derin yapı terimi, gösterilenin kişilere göre değişik biçimde algılanması anlamına gelmemelidir. Derin yapı, yüzey yapıda bize sunulan ipuçları doğrultusunda tamamlanabildiğinden alıcıya göre değişmemelidir. Çünkü dil, alıcıyla verici arasında kodlama ve kod çözmeye dayalı bir sistem olduğundan tüm alıcıların, vericinin gönderdiği iletiyi aynı tarzda algılamasını zorunlu kılmaktadır (2010b: 699-700)

Derin yapı-yüzey yapı kullanımları metin çözümlemelerinin vazgeçilmez inceleme araçlarıdır. Verici / yazarın yüzey yapıda ilettiği metin, alıcı / okuyucu tarafından dilbilgisel kurallar ve bağlamın yönlendirmesiyle derin yapı da devreye alınarak çözümlenir. Derin yapı hesaba katılmadan yapılacak çözümleme, kuşkusuz eksik kalacaktır. Hangi unsurların, ne sıklıkta ve neden derin yapıya itildiği, dildeki genelgeçer kullanımın derin yapıya itme işlemini yeğlediği durumlarda neden yüzey yapının tercih edildiği; dilbilimsel üslup incelemesi açısından değerlidir.

28 5.2.1.5. Eşgönderimlilik ve Üslup

Eşgönderim, metin içinde yer alan farklı deyişlerin metin dünyasındaki aynı varlık için kullanılmasıdır (Beaugrande-Dressler, 1988: 97’den akt. Dilidüzgün, 2017:

52). Eşgönderimli ögelerin anlamsal yorumları aynıdır. Bir tür yineleme olarak da görülen eşgönderimli ögelerin gösterdiği kavram ya da varlık, metinde sürekliliğe katkıda bulunarak konuyu belirginleştirdiği gibi tutarlılığı da sağlar (Dilidüzgün, 2017:

52). Söz konusu yinelemeyi eksik tekrar olarak adlandıran Üstünova, gösteren yanı farklı gösterilen yanı aynı olan sözcük, sözcük öbeği ve cümlelerin aynı dil gerçeğine göndermede bulunmalarıyla eşgöndergeli kullanım sergilediklerini söyler. Bu dil kullanımı ve seçim, tekrara düşmeme endişesiyle insanoğlunun bulduğu bir yöntemdir (2010a: 10).

Kişi ya da nesneleri temsil ya da işaret yoluyla karşılayan zamirler, doğaları gereği eşgönderim ögesi olmaya en uygun dil birimleridir. Gönderim yaptıkları anlatı unsurlarını kişi, işaret, belirsizlik, dönüşlülük vb. işlevleriyle anlatırlar. Dilin eksilti kuralları4 gereği yüzeye çıkması pek tercih edilmeyen dil birimlerini zamir olarak derin yapıya ittiği bilinir. Yüklemdeki kişi ekinin dilbilgisel zorunluluk gereği gönderme yaptığı birincil özne ya da birincil nesne görevindeki zamirler bu kapsamdadır. Bunlar, anlatı unsurlarının geçiş sayısı ve sıklık oranları ele alınırken değerlendirilmelerine karşın, seçimlik olmadıkları için dilbilimsel üslup incelemelerinde hesaba katılmazlar.

Örneklendirmek gerekirse, “Bu kitabı aldım.” cümlesinde yüklemdeki {-m} kişi eki / dilbilgisel özneden dolayı zorunlu olarak birincil özne, “ben” birinci tekil kişi zamiridir.

Yine “Buralarda çok sevilirdik.” cümlesinin yüklemindeki {-k} kişi eki / dilbilgisel nesneden ötürü zorunlu olarak birincil nesne “biz” birinci çoğul kişi zamiridir.

Anlatı unsurlarının herkes tarafından bilinen ve kabul edilen ortak adının -ki genel olarak özel addır bu- dışında zamir olarak değil de eşdeğerli başka bir göstergeyle işaretlenmesi de engöndergesel kullanıma girer. Metnin akışına göre çeşitlilik ve değişkenlik gösterebilen, anlatıcı yazar ya da anlatı kişilerinin işaretlenen unsura karşı tutum ve yaklaşımlarını yansıtan önemli bir seçimdir.

4 Türkçede 1/1 ihtimalle anlaşılan ögenin yine dilin kuralları içinde (yüzeyde) kullanılmayarak eksiltili (derin yapıda bırakılmış) yapılar oluşturulabildiği bilinir (Börekçi-Tepeli, 1996: 35).

29 5.2.1.6. Odaklama ve Üslup

Verici, önemsediği bilgiyi öne çıkarmak isterken birtakım stratejiler uygular. Bu uygulamalar içinde en bilinenlerden biri odaklamadır. Türkçede odak iki türlüdür: 1.

Odak seçilen ögenin belli bir yere konumlanması; 2. Odak seçilen ögenin ardına ya da önüne odaklayıcı getirilmesi (Demircan, 2009: 150). Konuma bağlı odaklamada, cümle ögelerinin dizilişi ve ögelerin yükleme göre bulundukları yer önemlidir. Türkçede ögelerin dizilişinde genel eğilim şöyledir: “Yüklem cümlenin sonunda bulunur.

(Belirtisiz) nesne ve bazı zarflar, yüklemin yanında yer alır. Diğer ögelerin yeri değişkendir. Genellikle vurgulanmak istenen öge, yüklemin yanında bulunur” (Karahan, 2006: 12). Özne + Nesne / Tümleç + Yüklem biçiminde bilinen genel kuralın dışındaki dizilişler alışılmışın dışına çıkıldığı için anlatıma hareketlilik ve esneklik kazandırır.

Ayrıca cümle ögelerinin yerlerinin değiştirilmesi, cümlenin en can alıcı ögesine odaklanılmasını sağlar (Çalışkan, 2010: 920). Demircan, sözgelimi bir roman, konuşma-dışı bölümlerde yüklemi sonda bulunan (yüklemson) cümlelerle yazılmış ise, bu durumun okur açısında sıkıcı olabileceğini belirtir (2009: 11). Aynı araştırmacı devrikliğin nedenlerini sıralarken bunun serbest / nedensiz olamayacağını, konumlamanın kullanıma bağlı edimsel bir ilişki türü olduğunun altını çizer (2009: 35).

Odaklayıcı yoluyla ögeyi vurgulama işlemindeyse odak seçilen ögenin ardına ya da önüne birtakım odaklayıcılar getirilir. Bunlardan “dA”, “bile”, “ise”, “daha” art odaklayıcılar; “ancak”, “sadece”, “yalnızca” vb. dil birimleri ön odaklayıcılardır. Söz diziminde ardına ya da önüne bu pekiştirme bağlaçlarını alan ögelerin önem derecesi artar. Sonuç olarak gerek konumlama gerekse odaklayıcı aracılığıyla yapılan öge odaklamaların, önemsenen bilgiyi vurgulayarak dilbilimsel üslup aracı oluşturduğu görülmektedir.

30

İKİNCİ BÖLÜM

İNCELEME

Benzer Belgeler