• Sonuç bulunamadı

B 2002-2007 AKP İktidarı Boyunca Yaşanan Kutuplaşma

Burada Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı dönemi ya da başka bir değişle CHP ve laiklerin muhalefetliği döneminde gerçekleşen kutuplaşmalar ele alınacaktır. Laik kesimin iktidarı iki seçim süresi boyunca laik olmadığını düşündüğü AKP ile laik seçkinler tarafından dışlanmışların AKP ile temsilinin, ülke üzerinde yarattığı durum bunların cemaatimsi özellikleri tartışılacaktır.

i.Birinci Aktör: AKP Nedir? Ya da Ne Değildir?

Bugün hükümet eden iktidar ile Türkiye’de kendisini laik kesim olarak tanımlayanlar arasındaki gerginlik ihlallere, ideolojik kutuplaşmalara giderek daha çok yol açmaktadır. Darbelerin ardından değişen parti kadroları ya da doğrudan partiler ve seçmenin değişen talepleri, bugün AKP’nin iktidarda bulunmasından memnun olsun olmasın, herkesi bu süreci yaşamaya mahkûm etmiştir. Türkiye’de kötü yönetim tarzlarından doğan siyasal boşluğun ve toplumun alternatif arayışının sonucu olan 28 Şubat’la İslamcılık bitirilmek istenirken, laik/anti-laik kutuplaşmasının siyasal meşruiyetin neredeyse tek koşulu/konusu haline gelmesine neden olmuştur.

Refah Partisi içerisinde partinin genel siyaset anlayışına karşı ve yenilikçiler olarak anılan kadro Erbakan tarzı siyaset anlayışının yanlış olduğuna inanmıştır. Bu inanış Refah’tan sonra Fazilet Partisinde de devam etmiş, Erbakan tarzı siyaset anlayışı, yani gelenekçi görüş ile bunun yanlış olduğunu dile getiren yenilikçi görüş çatışma halinde olmuştur. Bugün AKP, Erbakan tarzı siyaseti reddetmiş Milli Görüş’ün yenilikçi kanadı tarafından kurulurken, Saadet Partisi Erbakan’ın yolundan gidenlerin partisi olmakta ısrar etmektedir. AKP Milli Görüşten gelen ama gelenekseli reddeden olarak hem Milli Görüş içerisinde hem de laik kesim arasında soru işaretlerine sahip bulunmaktadır. “AKP nedir?” sorusuna ilk ve en kolay

olarak Çınar “siyaset a la Erbakan değildir”186 diye cevap vermektedir.

Çünkü parti içi örgütlenme açısından AKP kolektif anlayışı, akil ve demokratik çizgideki parti içi ilişkileri ile Erbakan merkezli Milli Görüş’ten farklılaşmıştır. Erdoğan’ın iktidar için vaat ettiği çözüm anlayışı, Milli Görüşe paralel olarak ekonomiyi, devleti hortumcuların elinden alarak, dürüst yönetim tarzını benimseyen insanlara vermeyi içermektedir. Farkı ise, Erdoğan bunun için dindar olma gerekliliği yerine Türkiye kara sevdalılığı şartını ileri sürmüş olmasıdır.187

Erdoğan, 2002 seçim arifesinde ve seçimleri kazandıktan sonra yaptığı konuşmalarında sıklıkla uzlaşma yanlısı olan bir parti olarak Türkiye’de üstleneceklerini iddia ettikleri birleştirici role vurgu yapmıştır. Normal bir kitle partisi olacaklarını, olduklarını dile getirmeleri farklı algılamalara yol açmıştır. Bir kesim partinin kurucu kadrosunun Milli Görüş gömleğini çıkarmadığını, bu yüzden de söylediklerinden farklı olarak gizli bir ajandası olduğuna inanırken, diğer bir kesim, İslami söylemden kaçınan bu partinin kutuplaşmanın önüne geçebilecek normal bir parti olduğuna ve bu yüzden aranılan partinin AKP olduğuna inanmıştır. Aslında daha nasıl tanımlanacağından itibaren Ak Parti Türkiye siyasetinde kilit bir rol oynamaktadır. İlk önceleri Avrupa’daki Hıristiyan Demokrat partilerde

186 Çınar, Siyasal Bir Sorun Olarak İslamcılık, s. 109. 187 Çınar, Siyasal Bir Sorun Olarak İslamcılık, s. 111.

olduğu gibi Müslüman-demokrat188 bir parti olarak tanımlamak istenmiştir. Daha sonra kurucu kadro İslam’la demokrasini ikircikli ilişkisini göz önüne alarak, demokrat kısmının Müslümanlığın gölgesinde kalma olasılığını ve yasalar açısından sakıncalarını hesaba katarak bu tanımlamadan

vazgeçmiştir. İkinci olarak, “liberal- muhafazakâr”189 tanımı üzerinde

durulmasına rağmen Türkiye’nin liberal olana sıcak bakmayan görüşü dolayısı ile parti kendini “muhafazakâr-demokrat” olarak tanımlamayı uygun görmüştür. Erdoğan’ın Müslümanların nasıl siyaset yapacaklarını

göstermek istiyoruz190 yönündeki açıklamalarından da anlaşılacağı gibi

AKP muhafazakârlığı Müslüman ahlak anlayışı çerçevesinde kültürel bir muhafazakârlık olarak tanımlanırken, birleştirici unsur olarak Müslümanlığı baz alacağı düşünülmüş ya da zaten düşündürülmek istemiştir. Demokratlığı

kısmına değinecek olursak AKP’nin “devletle sürtüşmeyeceğiz”191

yaklaşımı ile demokratik açılıma katkısı konusunda daha yolun başında bir güvensizlik yaratmıştır.

ii.İkinci Aktör: CHP Nedir? Ne Olmaya Çalışmaktadır?

Bugün ana muhalefet rolü üstlenen CHP’nin de bu kutuplaşmada önemli bir rol üstlendiği söylenmelidir. CHP, uzun soluklu bir parti olarak Türkiye siyasal hayatında yerini almıştır. CHP kendisini ortanın solu olarak tanımlamaktadır. Aynı zamanda Atatürk tarafından kurulan bir parti olarak kendisini hem Atatürk’e büyük sevgi duyan halkın, hem de cumhuriyet’i kuranların partiyle bağı sayesinde kurulan devletin üst bir noktasında görmektedir. Halk Partisinin son yıllarda en çok tartışılan alanı ise, sosyal demokrat olması beklenen partinin, statükocu pozisyonundan da aldığı

188 Ahmet İnsel, “İğreti Demokrat AKP”, Radikal İki, 24 Mart 2008.

http://www.birikimdergisi.com/birikim/makale.aspx?mid=422&makale=İğreti%20Demokr at%20AKP. Erişim: 19 Mart 2009.

189 İnsel, “İğreti Demokrat AKP”,

190 Aktaran Çınar, Siyasal Bir Sorun Olarak İslamcılık, s. 110. 191 Çınar, Siyasal Bir Sorun Olarak İslamcılık, s. 110.

cesaretle milliyetçi bir söyleme sahip olmasıdır. Laiklik ve bu kavram üstüne kurgulanmış milliyetçilik anlayışı üzerinden “irtica tehdidine” karşı tek yanlı bir politika üreten ya da üretmek zorunda bırakılan bir parti olmaya başlamıştır. CHP’nin tek yanlı politika üretimi ve siyasal alanın sivil kişilere bırakılmasına ilişkin tartışmalı demokratlığı tıpkı AKP’ninki kadar sorun yaratmaktadır. Özellikle, AKP hükümeti döneminde 27 Nisan’da yapılan e-muhtıraya karşı koyduğu tavır her iki parti ve tabanları açısından da demokrasinin ideolojik çatışmaların alanı olmaktan uzaklaştırıldığı anlamına gelmiştir.

Kişi ve partiler ideolojilerini, çıkarlarını siyaset alanı içerisinde maksimize etme çabasındadırlar. Zaten siyasal alan da bunu gerçekleştirmenin resmi yolunu temsil etmektedir. Ancak bazen Türkiye gibi demokrasinin tam oturmadığı, kimliğin belirgin olarak tek bir unsur üzerinden sağlanmaya çalışıldığı ülkelerde patronajın, devlet korporatizminin ya da hukukun siyasallaşması gibi nedenlerden siyaset, kutuplaşmaların devlete güvensizlik ekseninde demokrasinin işletilemeyeceği bir alan haline gelir. Türkiye’de kurulduğundan bu yana tırmanan laik/anti-laik tartışmaları, 28 Şubat süreci gibi bir sürecin ardından bile hala anti-laik olduğu düşünülen bir partinin iktidar olabilmesiyle yoğunlaşarak artmaktadır. Bugün Türkiye’de ayrışma, bölünme, farklılık namına hemen hemen her konu laik/anti-laik paradigması üzerine çekilmeye çalışılmaktadır. Örneğin, Erdoğan başörtüsünün ilk öncelikleri olmadıklarının altını da çizse, irtica söyleminden dahi terörize olan kesim için ikna edici olmamıştır. Bunun yanında Saadet Partisi kurucularının da AK partiyi Milli görüş gömleğini çıkarmamış olmakla itham etmeleri/tanımlamaları AK parti’ye duyulan kuşkuyu arttırmıştır. Ayrıca Genelkurmay Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun da AKP’lilerin değişmediklerine dair inançlarını kurumsal açıklamalarında dile getirmiş olması kuşkulara

kurumsal bir açılım da sağlamıştır.192 AKP iktidarı döneminde sorunların

tırmanmasına neden olan pek çok olay yaşanıştır. Birkaç tanesine değinerek kutuplaşmanın kitleler açısından nasıl bir kimlik mücadelesine, bir cemaatleşme monoloğuna dönüştüğünü görmek mümkün olacaktır.