• Sonuç bulunamadı

Eserleri en güzel şekilde okuyabilmek ve onları öğretebilmek için klasik üsluba hâkim olmak şarttır. Eskiden “fem-i muhsin” dediğimiz iyi ağızdan öğrenme çabası vardı. Onların önüne oturur diz döve döve eserleri meşk ederdik… Klasik üslup böyle devam ederdi. Şimdi nota var tabii… Eskiden fem-i muhsinden hiç olmazsa birkaç tane çenber usulünde eser meşk etmek lazım gelirdi ki, ancak ondan sonraki eserleri daha iyi okuyabilsinler. O havayı ancak verebilsinler… Bu bakımdan, böyle yetişmiş sanatkarlarımız parmakla gösterecek kadar azdır (Behar, 1998).

Kudümzen ve besteci Sadettin Heper (1899-1980) bir kişiyi müzisyen kabul etmek için çenber usûlünde hafızadan eser geçebilmeyi şart koşuyor ve bu durumu azalmanın ölçülebilir bir göstergesi olarak sunuyor, aynı zamanda bunu o havanın verilmesi için de gerekli görüyor. Geriye kalan yaklaşık 40 yıllık dönemde amatör ya da profesyonel ülkedeki tüm müzisyenleri hesaba katacak olursak çenber usülünü bilen müzisyenlerin oranı olsa olsa daha da azalmıştır. Usûl konusu, incelediğimiz dönemde müzikal bilgi naklindeki azalmanın en temel ve somut göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Sadettin Heper’in de öğrencisi olmuş Ungay’ın eğitici kitabının büyük usûller bölümü (Ungay, 1981) 16/4’lük Çifte Düyek ile başlamıştır. Bugünkü pratik uygulamada 10 zamanlı usûllerden sonrası bile müzisyenler için ileri seviyede bilgi olarak görülmektedir. Görüşmeler sırasında büyük usûllerin müzisyenlerin hayatında eski dönemlere ait bir konu olarak kabullenilmiş olduğu tespit edildi. Yeni beste yapılabilirliği Sadun Aksüt’e görüşme sırasında soruldu:

Yok bugün büyük usûlde beste yapılmıyor, yapılamaz artık. Yani yapılamazdan kastım niye yapılmasın, yapılır da, dinleyen bulunmaz. Hani bir malı meydana getirirsiniz, bir mal yaparsınız ama satılmaz, alan olmaz. Ve büyük formda, büyük usulde yapacağınız beste de böyledir. Küçük usulde de mesela lenk fahte usulünde yaparsanız besteyi çok güzeldir ama küçük formda yani 10 zamanlı usullere kadar yapılan şarkılar daha kolay kabul edilir. Küçük usûllerde de bir çok farklı usûl vardır.Niye olmasın niye curcuna şarkı yapmayalım ? Niye Devr-i Hindi şarkı yapmayayım ?“Leyl olur ki hüzn içinde her nefes bir ah olur”, acem kürdi şarkı, nerde? Çeşitli saz eserleri besteleniyor, mesela, yalnız saz eseri, saz semaisi değil, saz eseri. Geniş olabilir, fazla uzun olabilir, işte tabiatı tasvir eden bir saz eseri olabilir, gençlik rüyası diye bir saz eseri besteleyebilirsiniz, yani böyle şeyler var tabi onlar oluyor. Çeşitli usûller kullanılsın, kullanılmalı (Aksüt, 2009).

Büyük usûller incelemiş bulunduğumuz klasik fasıl konusunda da karşımıza çıkmıştır. O bölümde de ortaya konduğu üzere 1950’li – 60’lı yıllarda büyük usûllerdeki eserlerle başlayan klasik fasıl anlayışının toplumsal alışkanlıktan çıktığı görülmüştü. Sadun Aksüt de büyük usûllerin kullanımının devam etmesini şahsen arzu etse de artık kullanımdan çıkmış olduğunu belirtmiş oldu. Nihat Doğu’nun radyoya girdiği zamanlarda da yani aynı dönemde genç müzisyenler arasında büyük usûlleri vurabilenlerin az olduğu görüldü.

[Radyo giriş sınavı sırasında] Biri sordu; galiba Asım Dirim’di (1912-1967).’’Usul bilir misin?’’Şimdi ne cevap verirsiniz. Bilirim desem başıma geleceğini biliyorum. Öbürlerinin başına gelen benim de başıma gelecek. Vur diyecekler “Darbeyni” yahut bilmem hangi büyük usûlü. Ben hemen yekten bilmem efendim dedim. E şimdi Cevdet Çağla (1900-1988) beni tanıyor. Korolarında çalıştım 3-5 sene askerden evvel. Şöyle baktı “Aaa Nihat’cım dedi. Küçük usulleri de mi bilmiyorsun?’’ dedi. Yok efendim onları bilirim dedim. Üç tane küçük usul sordular üçünü de bildim. İşi kurtardık. Ne öğrenecektim avukatlığın yanında belediye konservatuarını bitirmiş olsaydım? Yani biraz daha usûl öğrenecektim, birkaç makam daha öğrenecektim. Onları zaten kitaplar aldım okudum, biraz öğrenmiş oldum. Ama daha iyi usul vurabilirdim. Eksikliğim o kaldı. Yani o 5 seneyi bitirseydim büyük usulleri de daha rahat vurmayı öğrenmiş olacaktım. Ama çok dağıldı işim, hepsine yetişemez oldum. Zaten sazım ud ya da kanun olmadığı için daha az etkisi oldu (Doğu, 2009).

İncelenen dönemin Türk Müziğinin pek az desteklenen bir dönemine denk geldiğini ve büyük usûl öğrenmenin de büyük emek gerektirdiğini hatırlatmakta fayda var. Kendi sazının ritimden en uzak saz olması da bu eksikliğin zararını azaltıyor. Bugün Büyük Usûllerde yazılmış eserlerin notalarına bakıldığında okumayı ve yazmayı kolaylaştırmak adına küçük usûllere bölünerek yazıldığını görülür. Bu pratiğin zamanla büyük usûlün aslında pek de gerekli olmadığı notanın sonuçta aynı olduğu, bir başka deyişle büyük usûllerin gereksiz bir karmaşa olduğu fikrine götürme ihtimali vardır. Bu konuda uyanık ve duyarlı olunmazsa incelediğimiz dönemde başlamış olan değişimin yerleşme ihtimali görünmektedir.

Büyük Dede Efendi’nin torununun oğlu olan Mustafa Nezih Albayrak (1871-1964) bu sakıncaları çarpıcı bir biçimde dile getiriyor. Mustafa Nezih’in şikayet ettiği konu, aslında Berefşan, Devrikebir, Hafif, Darbıfetih vs. gibi büyük usûller ile (bunlar toplam süreleri 12 ya da 15 zaman biriminin üzerinde olan usûllerdi) bestelenmiş eserlerin son zamanlarda bazı hanende ve sazendeler tarafından, daha kolay oldukları gerekçesiyle Düyek, Sofyan gibi küçük usûller vurularak okunmakta olması meselesidir. Yani bir büyük usûlün yerine iki, dört ya da sekiz adet küçük usûl vurulmasıdır. Şöyle diyor Mustafa Nezih: “ Halbuki Peşrev, Beste yani Murabba’ veya Nakış ve Kârları doğru bestelemek ve hakkiyle okumak mutlaka

kendi büyük usûllerini bilmeye mütevakkıftır [dayanır]… Çünkü böyle bir eser Düyek ile yazılır ve okunursa güfte ve beste taksimatındaki [bölünmesindeki] dörtlükler, sekizlikler, es’ler ve saire yanlış bir şekil alır ve erbabı nazarında gayrı makbul olur… Böylece birçok eserden mahrum kalınır. İşbu klasik eserler düyek ile ezbere de alınamaz, halbuki kendi usûlleriyle fevkalade kolay ezberlenilir çünkü muhtelif nağmeler muhtelif darplarla hafızada menkuş [nakşedilmiş] kalır. Bunlarla bir haftada ezber edilebilecek bir büyük eser düyek ile altı ayda ezbere alınamaz (Behar, 2006: 23).

Benzer Belgeler