• Sonuç bulunamadı

Dİ-N BÜTİL FİTALAT’IN BÖBREK ÜZERİNE ETKİSİ VE RESVERATROL’ÜN OLASI KORUYUCU ÖZELLİĞİ

Ç. Elmas*, D. Şener***, D. Erdoğan*, G. Göktaş*, T. Göktaş**, G. N. Saraç* *Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji AD, Ankara

**Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji AD, Ankara

***Doğu Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Bilim Dalı, Kıbrıs dila.senerr@gmail.com

AMAÇ: Di-n bütil fitalat (DBP), plastikleştirici olarak kullanılan fitalik asit esteridir ve endokrin bozucu kimyasallar içinde yer alır. Birçok organ ve böbrek üzerinde hasara neden olduğu belirtilmiştir. DBP’nin böbreklerde biriktirilmesine bağlı olarak doku ağırlığını arttırdığı, kist oluşumlarına neden olabileceği ve renal peroksizom proliferasyonunu sağladığı belirtilmiştir. Resveratrol, doğada üzüm kabuğunda yüksek miktarda bulunan, antioksidan özelliği güçlü bir bileşiktir. Organizma üzerinde birçok olumlu biyolojik etkileri bulunan Resveratrol’ün, gliserol uyarımı ile oluşan renal hasarı, inflamatuar süreci baskılayarak ve lipid peroksidasyonunu inhibe ederek iyileştirdiği, iskemi/reperfüzyon hasarından sonra oluşan renal işlev bozukluğunu azalttığı bildirilmiştir. Çalışmamızda, endokrin bir bozucu olan DBP’ nin böbrekte oluşturabileceği hasarlarda Resveratrol’ün olası koruyucu etkilerinin elektron mikroskopik yöntemlerle incelenmesi amaçlanmıştır.

GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmamızda 20 günlük 36 adet Wistar albino cinsi dişi sıçan kullanıldı. Her grupta 6 denek olacak şekilde 6 grup oluşturuldu. I. Grup: Kontrol, II. Grup: 500 mg/kg/gün DBP, III. Grup: 1000 mg/kg/gün DBP, IV. Grup: Çözücü (Karboksimetilselüloz, CMC 10 ml/kg) , V. Grup: 500 mg/kg/gün DBP+20 mg/kg/gün Resveratrol, VI. Grup: 1000 mg/kg/gün DBP+20 mg/kg/gün Resveratrol olarak belirlendi. Süre sonunda alınan böbrek dokuları, alışılmış TEM ve SEM elektron mikroskop izleme yöntemlerinden geçirildi. Kortikal böbrek dokuları Carl Zeiss EVO LS 10 TEM-SEM mikroskobunda incelendi.

BULGULAR: Yapılan SEM ve TEM değerlendirmesinde düşük doz DBP uygulanan grupta glomerüler bazal membranda kalınlaşma ve katlanma, podositlerin silinmesi, sitoplazmada büyük vakuoller, renal korpüskülde intramembranöz ve mesangial yerleşimli elektron yoğun depositler, podosit çevresinde fitalat kristali birikimi gibi dejeneratif bulgular izlendi. Dejeneratif etkilerin artan DBP dozuna koşut olarak, bu bölgelerde de arttığı görüldü. Resveratrol uygulaması yapılan gruplar incelendiğinde düşük doz DBP ve Resveratrol uygulanan gruptaki dejeneratif bulguların önemli ölçüde düzeldiği buna karşın, yüksek doz DBP ve Resveratrol grubunda, Resveratrol’ ün daha az koruyucu etki gösterdiği saptandı. SONUÇ: Elde edilen bulguların sonucunda DBP’ nin doza bağımlı olarak lipid peroksidasyonu ve morfolojik değişimler aracılığıyla renal toksisite oluşturabileceği kanısına varıldı. DBP uyarımlı nefrotoksisitede Resveratrol’ ün, uygulanan DBP dozuna bağımlı olarak kısmi koruyucu etki gösterdiği belirlendi. Sonuçta, Resveratrol’ ün oluşturulan hasara karşın olumlu etkilerinin olabileceği ancak yeterli dozun belirlenebilmesi ve böbrek dokusundaki DBP toksisitesinde ki daha ileri mekanizmaların anlaşılması için ileri çalışmalara ihtiyaç olduğu kanısına varıldı.

İSKEMI/REPERFÜZYON HASARININ AKCİĞER DOKUSUNDA SÜREYE BAĞIMLI ETKİSİ

Ç. Elmas*, D. Şener**, D. Erdoğan*, A. Yeğinsu***

*Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji AD, Ankara

**Doğu Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji AD, Kıbrıs ***Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Cerrahisi AD, Tokat dila.senerr@gmail.com

AMAÇ: Dokularda İskemi/Reperfüzyon(I/R) hasarı klinik olarak transplantasyon cerrahisi, turnike uygulaması, serbest doku transferleri, akut kompartman sendromu ve ampute ekstremitenin replantasyonu gibi durumlarda ortaya çıkabilir. Hasarın şiddeti iskeminin süresine, dokunun ısısına ve dokuya özgün faktörlere bağlı olarak değişir. İskemi sırasında iskemik dokuda toksik oksijen radikalleri üretilir. Reperfüzyondan sonra serbest oksijen radikalleri ve süperoksit radikalleri endotel hasarına ve vasküler geçirgenliğin artmasına neden olur. Akciğerler lökositlerin ve sitokinlerin aktivasyonu süresince ana hedef organlardan bir tanesidir. Çalışmamızda I/R’un akciğer dokusu üzerinde süreye bağımlı oluşturacağı hasar düzeyinin elektron mikroskopik yöntemle incelenmesi amaçlanmıştır. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmamızda 48 Wistar albino sıçan kullanılarak 6 grup oluşturuldu. I. Grup: Kontrol (2sa iskemi), II. Grup: I/R-4sa, III. Grup: I/R-24sa, IV. Grup: I/R-72sa, V. Grup: I/R-1hafta, VI. Grup: I/R-1ay olarak belirlendi. Sıçanlar uyutulduktan sonra orotrakeal entübasyon ile ventilatöre bağlandı ve ventilasyona devam edildi. Sol bacak kasık bölgesinden turnike ile bağlanarak 2 saat iskemi sonrasında turnike açıldı. Reperfüzyondan 4,24,72 saat, 1 hafta ve 1 ay sonra laparosternotomi yapıldı. Deneklerin akciğer dokuları, alışılagelmiş elektron mikroskop izleme yönteminden geçirilerek; DM 4000 B Leica fotoışık mikroskopta incelenerek fotoğraflandırıldı.

BULGULAR: Yarı ince kesit düzeyinde yapılan değerlendirmede, kontrol grubuna ait akciğer dokusunun normal histolojik yapı sergilediği izlendi. I/R’ dan sonra 4 saat grubunda bazı alanlarda alveolar debris, mast hücre infiltrasyonu ve yer yer interstisyel bağ dokuda kalınlaşma, alveolar makrofajlarda artış gibi dejeneratif bulgular izlendi. 24 saat grubunda interalveolar septa ve interstisyel bağ dokuda belirgin kalınlaşma, alveolar debris, makrofajlarda belirgin artış gibi belirgin dejeneratif bulgular izlenirken, tip II alveoler hücrelerde belirgin dev vakuoler yapılar dikkati çekti. Alveol bütünlüğü yer yer bozulmuştu. 72 saat grubunda, 24 saat grubu ile koşut olarak yoğun dejenerasyon bulguları dikkati çekti. Bu grupta 24 saat grubuna ek olarak alveollerin sayıca azaldığı, alveol bütünlüğünün kaybolduğu, bunu yerine bağ dokunun oldukça arttığı izlendi. Alveolar yapıların tekrar şekillenmesi, debrisin azalması, interstisyel bağ dokunun azalması gibi ilk rejeneratif belirtiler 1 hafta grubunda gözlemlenirken, 1 ay grubuna ait akciğer dokuları kontrol grubuna eşdeş görüntü sergilemekteydi.

SONUÇ: İskemi/Reperfüzyon uygulamasında, akciğer dokusunun 24 saat ve 72 saat gruplarında en yoğun şekilde etkilendiği bununla birlikte ilk dejeneratif bulguların 4. Saatte izlenmesinin ise I/R uygulamasında dokunun akut olarak da etkilenebileceğini düşündürdü. 1. Hafta grubu ilk rejeneratif bulgular ile karşımıza çıkarken, 1. Ayda I/R uygulaması ardından dokunun yarı ince kesit düzeyinde normale döndüğü görüldü. Çalışmamız elektron mikroskobik olarak ince yapı düzeyinde kan-hava bariyeri gibi önemli akciğer yapılarının incelenmesiyle ve immünohistokimyasal olarak aquaporin primer antikoru ile değerlendirilerek geliştirilecektir.

RADYASYONLA HAZIRLANAN POLİ(AKRİLAMİD/MALEİK ASİT) HİDROJELİNİN