• Sonuç bulunamadı

2. TEORİK ÇERÇEVE

2.1 Bütçe Açıkları

2.1.2 Bütçe Açıklarının Finansman Yöntemleri

Bütçe açıklarının kapatılmasına yönelik çeşitli finansman yöntemleri mevcuttur. Söz konusu açıklar monetizasyon yoluyla merkez bankasından borçlanarak finanse edilebildiği gibi, yurtiçi özel kesimce finansmanına yönelik borçlanma kâğıtlarının ihraç edilmesi şeklindeki iç borçlanma ya da yurtdışı kaynaklardan borçlanılması şeklindeki dış borçlanma yoluyla da finanse edilebilmektedir.

2.1.2.1 Monetizasyon

Monetizasyon bütçe açıklarının finansmanı amacıyla hazineye ait borçlanma kâğıtlarının merkez bankasınca satın alınması anlamına gelmektedir.

Monetizasyon, aslında devletin para basma konusundaki hükümranlık hakkına ve

Hazine merkez bankasından iki şekilde borçlanabilir. Birincisi, parasal avans ya da hazineye avans adı verilen, hazinenin merkez bankasına doğrudan doğruya nakit borçlanmasıdır. İkincisi ise, merkez bankasının açık piyasa işlemleri ile hazinenin çıkardığı borçlanma kâğıtlarını satın alması suretiyle olur (Eğilmez ve Kumcu, 2010, s. 150).

Sönmez (1998), monetizasyonun kolay erişilebilen bir finansman kaynağı olması nedeniyle hükümetler tarafından bazen çok zorda kalınması, bazense kısa vadeli politik çıkarlar nedeniyle kullanılabildiğini belirtmektedir. Monetizasyon, iç borç stokunun çok yükseldiği ekonomilerde hükümetler tarafından artan iç borç baskısını hafifletmek amacıyla kullanılmaktadır.

Kamu mali sistemleri zayıf olan ülkelerde, monetizasyon bir zorunluluk olarak hükümetlerin karşısına çıkmaktadır. Bunda, gelişmekte olan ülkelerde rastlanılan ekonomide büyük orandaki kayıt dışılık, vergi tabanının genişletilememesi, yüksek vergi toplama maliyeti, etkin olmayan vergi idaresi, mevcut kaynaklar üzerindeki vergi oranlarının yüksekliği gibi unsurlar kamu açıklarına neden olmaktadır. Kamu gelirleri ile karşılanamayan yüksek seviyelerdeki kamu harcamaları, bütçe açıklarının her geçen gün büyümesine ve kronik bir hal almasına neden olmaktadır. Tüm bu olumsuz görüntünün yanında sermaye piyasalarının gelişmemişliği ve yetersiz özel tasarruf oranları ile dış finansmanın yer alması neticesinde monetizasyona başvurulması olağan karşılanmaktadır (Şen vd., 2007, s. 91-92).

Monetizasyon ile bütçe açıklarının finansmanını sağlarken, enflasyon ile borçların eritilmesinin yanında vergi hâsılatlarının reel değerinin de düştüğünün

hesaba katılması gerekir. Literatürde Oliver-Tanzi etkisi olarak geçen bu kavram, enflasyonun hızlandığı dönemlerde vergi tahsilatındaki gecikmelerin uzun olması ve vergi sisteminin esnek olmaması durumunda vergi gelirlerinin reel değerinin azalmasına yol açacaktır (Şen vd., 2007, s. 94).

2.1.2.2 İç Borçlanma

İç borçlanma, kamu kesiminin tahvil, bono gibi araçlarla iç piyasadan yani; özel kişi ve kuruluşlardan, sosyal güvenlik kuruluşu ve ekonomik kuruluşlardan (zorunlu tasarruflar ve KİT’lerin yedek akçeleri ve benzeri), ticari bankalardan ve sigorta şirketlerinden borçlanmasıdır (Saatçi, 2007, s. 95).

Bir borcun iç borç olup olmadığını belirleyen temel unsur borcun ihraç yeri ve borcun milli sermaye ile karşılanıp karşılanmadığıdır. Borç iç sermaye piyasalarına ihraç edilip milli sermaye ile karşılanıyorsa borç iç borçtur (Türk, 2008, s. 292).

Hazineye ait borçlanma kağıtları vade yapıları dikkate alınarak kısa ve uzun vadeli olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Vadesi bir yıldan az olan kağıtlar kısa vadeli olarak nitelendirilip “Hazine Bonosu” adını alırken, bir yıl ve üzerinde vadeye sahip kağıtlar ise uzun vadeli olarak değerlendirilip “Devlet Tahvili” olarak tanımlanmaktadır. Bir devletin borçlanma yapısında kısa vadeli borçların ağırlıklı olması, devletin uzun vadeli borçlanamadığı, yani yatırımcılarca mali sürdürülebilirlik hususunun şüpheye düşerek hazinenin temerrüt riskinin arttığı ve piyasadaki fonların devlete olan güveninin azaldığı anlamına gelmektedir.

Kamu açıklarının finansmanında iç borçlanma yöntemine başvurulması özellikle gelişmekte olan ülkelerde yoğun biçimde görülmektedir. Sürekli bütçe

açığına sahip ülkelerde açık finansmanı noktasında dış borçlanmanın zorluğu ve yüksek maliyetinin yanında monetizasyon neticesinde ortaya çıkan enflasyon ve diğer olumsuzluklar dikkate alındığında iç borçlanma en önemli finansman yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır.

İç borçlanma yoluyla finansman yöntemi her ne kadar diğer finansman yöntemlerine göre avantajlar barındırsa da sürekli olarak iç borçlanmaya devam edilmesi durumunda ekonomide bazı bozulmalar görülecektir. Bunların başında piyasaları birçok yönden olumsuz etkileyen, faiz oranlarında ortaya çıkacak olan artış gelmektedir. İç borçlanmanın aşırı ölçüde kullanılması, özel sektörün kullanacağı fonları daraltmakta, faiz oranlarını artırmaktadır. Yükselen faiz oranları neticesinde üretim ve yatırım maliyetleri artmakta, bu da fiyatlara yansıyarak enflasyona neden olmaktadır. Diğer yandan kronik olarak yüksek seyreden faizler, vadelerin de kısalmasıyla birlikte özel kesimin kredi imkânlarını daraltacak ve özel yatırımları dışlayacaktır. Yüksek faizler reel ekonomide yatırım yapmayı güçleştirirken, rant ekonomisine doğru bir kayma ve sermaye birikimini yavaşlatmakta, uzun dönemde ekonomik büyüme hızını kesmekte ve işsizliğin artmasına yol açmaktadır (Şen vd., 2007, s. 102-103).

Bu teorik yaklaşımlara karşın yapılmış olan birçok ampirik çalışmada bütçe açıkları ile faiz oranları arasında bir ilişkiye rastlanamamıştır. Bu duruma neden olan en büyük etken ise, gelişmekte olan ülkelerde yüksek ve değişken enflasyon olmasına karşın son zamanlara kadar nominal faiz oranlarının hükümetlerce kontrol edilmiş olmasıdır. Bu uygulama neticesinde reel faiz oranlarında ciddi dalgalanmalar meydana gelmiştir. Bütçe açıklarının kısa dönemde enflasyon üzerindeki etkisi kesin olmadığından, bütçe açıkları ile reel faiz oranları

arasında kısa dönemli bir ilişki beklemek zordur (Hossain ve Chowdurry’den aktaran Şen vd., 2007, s. 105).

2.1.2.3 Dış Borçlanma

Dış borçlanma ile ekonomiye dışarıdan kaynak girişi sağlandığından dolayı ekonomide kısa sürede olumlu etki gözlenecektir. Ancak, borç vadesi geldiğinde alınan borç ile birlikte faizler de ödeneceğinden ekonomiden bir anda büyük miktarda bir kaynak çıkışı olacaktır. Dolayısıyla dış borçlanmadan sağlanan kaynakların çok iyi şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir.

Dış borçlanma, cari harcamaların finansmanı amacıyla kullanıldığında bütçe açığı sorunu dış borç sorununa dönüşmektedir. Bu durumda dış borç krizi kaçınılmaz olmaktadır. Dış borçlanmaya yatırım harcamalarının finansmanı için başvurulduğunda ise yatırım getirileri dış borçlanmanın etkisini belirleyecektir. Dış borçlanma ile finanse edilen yatırımın ekonomik ve teknik ömrü boyunca sağlayacağı getiri toplamının bugünkü değeri dış borçlanmanın anapara ve faiz ödemelerinin bugünkü değerine eşit veya fazla olduğu sürece ilave dış borçlanmaya başvurulmasında bir sakınca bulunmamaktadır (Şen vd., 2007, s. 99).

Dış borçlanmanın yurtiçi faiz oranları ve enflasyon üzerinde artış baskısı yaratmaması dış borçlanmayı bütçe açıklarının finansmanı hususunda tercih edilebilir kılabilir ancak aşırı şekilde dış borçlanmaya başvurulması neticesinde ülke ekonomisi dış şoklara karşı daha kırılgan bir hale gelecektir.

Dış borçlanma, ulusal para biriminin değerinin yabancı para birimleri karşısında yükselmesine neden olmak suretiyle ihraç mallarının fiyatlarının yükselerek ihracatın azalmasına, ithal mallarının fiyatlarını düşürerek ithalatın

artmasına yol açacaktır. Dolayısıyla, dış borçlanmanın artmasının cari işlemler dengesini bozucu yönde etkilediğini söyleyebiliriz.