• Sonuç bulunamadı

2. BÖLGESEL KALKINMA AJANSLARI, ETKİLERİ VE BAZI ÜLKE

2.5. BÖLGESEL KALKINMA AJANSLARININ ROLÜ VE KALKINMA

Kalkınma ajansları, kalkınmada yeni, aracı, eşgüdümcü, yönlendirici ve sürükleyici örgütlenmelerdir. Avrupa Birliği ülkeleri yanında bir çok ülkede

27

uygulama örnekleri bulunan kalkınma ajansları, çeşitli yöntemlerle geri kalmış bölgelerin kalkınmasını sağlamaya çalışmaktadırlar (Taş, 2008: 10).

Bölgesel Kalkınma Ajansları, Birleşik Krallık’ta olduğu gibi tamamen hükümet tarafından fonlanan bir kuruluş olabilir; özel/kamu ortaklıkları kurulabilir; ya da daha geniş politika konularını kapsayan bir şekilde kurulabilir. Avrupa genelinde EURADA üyelerine baktığımızda, bazen bir bölgede ajansın bağımsız bir ajans olarak kurulmuş olmasına rağmen birkaç yıl sonra politikacıların değişmesiyle ajanslar tekrar yerel yönetim bürokrasisi içine girmektedir. Bunun sonucunda ajans çalışanları aynı hedeflere, tamamen farklı bir yapıda ulaşmaya devam ederler.

Bu anlamda ajanslar, siyasi etkilerden ve bürokrasiden uzak bir şekilde araştırma ve bölgesindeki ekonomi ile ilgili bilginin merkezi olmalı ve ajans bölgede kalkınma ajandası ile ilgili liderlik geliştirmelidir. Doğal olarak ulusal programlara ve stratejilere uygun olmak zorundadır ve bunlardan birçoğunu kendi amaçları için yapması bölgesel kalkınmaya önemli katkılar sağlayacaktır (Walburn, 2006: :52-53).

BKA’lar, hükümetin makroekonomik bölgesel politika araçlarını ve amaçlarını desteklemek ve yerel piyasa başarısızlıklarını azaltmak amacıyla oluşturulmuş organizasyona dayalı yapılardır. Ekonomistlerin birçoğu BKA’ları bölgesel bağlamda finansal sektörde asimetrik ya da eksik bilgiden, altyapı ve eğitimde dışsallıklardan, hızlı büyüme ve teknolojik değişimin getirdiği sorunlardan kaynaklanan piyasa başarısızlıklarını azaltıcı yönde etki yapacak en iyi araçlar olarak görmektedir. Bu anlamda kalkınma ajansları eğer piyasa başarısızlıklarını bölgesel olarak iyi analiz etmesi halinde, bölgenin sorunlarına önemli derecede cevap verebilecek ve bölgesel kalkınmanın artmasına yönelik olarak politikalar geliştirebilecektir (Tiftikçigil, 2010: 64).

Bölgesel politikaların yetki ve sorumluluğunun dağıtılması (decentralization) sürecinde, kalkınma ajansları tüm bölgesel politika araçlarının eşgüdümünün sağlanması bakımından büyük bir öneme sahiptirler. Kalkınma ajansları, Yatırımları teşvik etmek için, esnek ve rekabetçi bölgesel politikalar geliştirmeye, Yenilikçiliği, teknolojik değişimi ve kalkınma araştırması sürecini desteklemeye, Bilgi bankaları oluşturarak bölgeyi izlemeye, Altyapı, yol, su ve enerji faaliyetlerini izlemeye, KOBİ’ler için finansal kaynaklar oluşturmaya ve yeni buluş ve teknolojinin tanıtılmasını sağlamaya yönelik işlevleri ve misyonları üstlenmiş bir pozisyondadır.

28

Bu işlevleri yerine getiren kalkınma ajanslarının yaratacağı etkilerinin sadece kurulu oldukları bölge ile sınırlı kalmayacağı ve ülke genelinde makroekonomik etkiler doğuracakları kesindir. Çünkü bölgesel kalkınma politikaları, topyekün olarak ülkenin kalkınması için de kullanılmaktadır (Taş, 2008: 10).

29

İKİNCİ BÖLÜM

TÜRKİYE’DE BÖLGESEL EŞİTSİZLİK, KALKINMA POLİTİKALARI VE KALKINMA AJANSLARININ YAPISI

1. TÜRKİYE’DE BÖLGESEL EŞİTSİZLİK

Tarihler boyunca bölgelerin gelişme dinamiklerinde çeşitli sebeplerden dolayı farklılıklar oluşmuştur. Bu nedenlerin en bilinenleri; yer altı ve yer üstü kaynakları, nüfus ve beşeri sermayenin ve ayrıca tarihi ve kültürel birikimlerin yersel yoğunlaşmalarındaki farklılıklardır. Ayrıca ulusal ve uluslar arası iktisat politika hedeflerinin de dolaylı ve dolaysız bölgesel boyutu söz konusudur. Son çeyrek yüzyılda yaygın uygulama alanı bulan neo-liberal politikalar ile dünyada bölgeler arası dengesizliklerin giderek arttığı gözlenmektedir.

Öncelikle, kapitalizmin bölgelerarası dengesizlikte önemli olduğunu belirtmeliyiz. Bazı çevrelerce küreselleşme olarak tanımlanan kapitalist sistemin bu evresinde gerek ülkelerin kendi iç bölgeleri arasında gerekse dünyanın çeşitli bölgelerinde bölgelerarası dengesizlik giderek artan şekilde kendini hissettirmektedir. Diğer taraftan küreselleşme süreci içerisinde, bölgelerarası dengesizliğin artışına paralel bir seyirde geliştiği gözlenen dünyada bir kutuplaşma söz konudur. Bu kutuplaşma da, sivrilen üç bölge, Kuzey Amerika, AB ve Japonya ile birlikte Asya Pasifik Ülkeleridir. Bu kutuplar içerisinde, Türkiye’nin AB ile yakın teması vardır ve olası entegrasyon ihtimali onunla söz konusudur. Aksi takdirde bu kutuplar veya organizasyonlar içerisinde yer alma şansını yakalayamamış diğer az gelişmiş ülkeler, Türkiye içinde gelişmiş ülkeler olan gelişmişlik makasının giderek açılmasının yüksek olduğu görülmektedir (Işık ve Bozdoğan, 2011: 562)

Kalkınma sürecinin ilk evrelerinde, gelişme merkezleri konumundaki büyük kentler (büyüme kutupları), sundukları mal, hizmet ve istihdam olanakları nedeniyle, üretim faktörleri için çekim odakları olmaktadır. Ancak, nüfusun düzensiz ve hızlı birikimi nedeniyle dışsal yararlar, zamanla negatif dışsallıklara dönüşerek, büyük kentlerde yaşamanın maliyetini artırmaktadır. Ülkenin diğer yerleşim birimlerinden bu tür kentsel kutuplara doğru, başta insangücü göçü olmak üzere, yoğun bir faktör hareketliliği meydana gelmektedir. Bu akım belirli bir aşamada dengelenmediği

30

takdirde, gelişme kutuplarındaki optimal ölçek aşılmakta ve yeni tür metropol sorunları gündeme gelmektedir.

Sosyo-ekonomik gelişmişlik farklılıklarından kaynaklanan yoğun göçler büyük bir nüfus baskısı oluşturarak ülke genelinde tüm mekansal birimleri etkileyen yerleşme/ kentleşme sorunlarına neden olmaktadır. Ülke ölçeğinde yaygınlaşan yerleşme sorunları ise zamanla nitelik değiştirerek iktisadi, toplumsal ve siyasal yapılara da nüfuz etmekte ve derinleşmektedir. Göç dalgalarıyla büyüyen kentlerde beliren; eğitim ve sağlık hizmetleri yetersizlikleri ile arsa ve konut ihtiyacı, su, enerji, altyapı ve genel olarak belediye hizmetlerinin yetersizliği, trafik sıkışıklığı, kalabalık, gürültü ve çevre kirliliği gibi büyükkent sorunları, kamu yatırım ihtiyacını da artırarak, kamu maliyesine ek bir yük getirmektedir. Böylece; bölgelerarası sosyo- ekonomik gelişmişlik farklılıkları, sadece geri kalmış yöreler açısından değil, gelişmiş bölgeler açısından da düzeltilmesi gereken bir sorun olmaktadır.

Bölgelerarası dengesizliğin diğer boyutunda ise, geri kalmış bölgelerin sorunları bulunmaktadır. Durgun ve geri bölgelerden gelişmiş bölgelere doğru meydana gelen göçler; bir yandan bu bölgelerde yerel efektif talep hacmini daraltırken, diğer yandan da yerel gelişmenin temel unsurları olan genç işgücü ve sermayenin bölge dışına akması anlamına gelmektedir. Bu durum, azgelişmişlik kısır döngüsü kavramını desteklercesine, zaten geri olan bölgeyi giderek durgunluğa itmekte ve kaçınılmaz olarak kamu müdahalesini gerekli kılmaktadır. Geri kalmış bölgelerin dinamik faktörlerini emme şeklinde ortaya çıkan göç olgusu, ulusal ekonomi açısından ve kaynak kullanımı bakımından olumsuz sonuçlar yaratmasa bile yerel ekonominin gelişme ivmesi kazanmasını zorlaştırmaktadır (Dincer vd., 2003: 9-10).

Gelişmiş ülkelerde bölgeler arası eşitsizlikler giderek azalırken, az gelişmiş ülkelerde ve gelişmekte olan ülkelerde artmaktadır. Buna bağlı olarak da bölgeler arası dengesizlikler giderek büyüme eğilimi göstermektedir (Gündüz, 2010: 69).

Her ülkede olduğu gibi, ülkemizde de bölgeler arasında gelişme farklılıkları vardır. Gelişmiş ülkeler almış oldukları etkin tedbirlerle bölgeler arasında nispi bir denge sağlamayı başardıkları halde, gelişmekte olan ülkelerde bu dengenin sağlanmasında ciddi eksiklikler bulunmaktadır. Ülkemizde de bölgelerarası

31

dengesizliklerin giderilmesi amacıyla çeşitli alanlarda çalışmalar sürdürülmektedir (Kulaksız, 2008: 22).

“Bölgesel eşitsizlik” kavramını, bir ülkenin bölgeleri arasında, ekonomik ve toplumsal fırsat eşitsizliklerinin sonucu olarak ortaya çıkan, farklı bölge insanlarını birbirlerinden değişik/farklı yaşam kalitelerinde yaşamak durumunda bırakan ve aynı olanaklara sahip olmalarını engelleyen, bölgelerin sosyo-ekonomik bütünleşmesini geciktirerek ayrışmalara yol açabilen, ülke kalkınma süreçlerinin bir sonucu olarak ifade edebiliriz. Gerek bölgelerin sahip olduğu özellikler gerekse ülke içi dengesiz ekonomik yatırımlar, gelişmişlik düzeyi farklı, bir tarafta zengin diğer tarafta zayıf ekonomili, düşük yaşam standartlarının ve gelirin görüldüğü bölgelerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bölgeler arası bu eşitsiz gelişme, bölgesel dengesizlik olarak nitelendirilmektedir (Çamur ve Gümüş, 2005: 181).

Benzer Belgeler