• Sonuç bulunamadı

AYIRT ETME GÜCÜNDEN GEÇİCİ YOKSUNLUK

Belgede Evlenmenin iptali (sayfa 63-137)

Bir akit olan evlenme muamelesi; iki nişanlının birbiriyle evlenme arzu ve iradelerini gösteren, birbirine uygun bu isteklerini evlendirme memuru önünde açık biçimde beyan etmeleriyle oluşan bir hukukî işlemdir. Bilindiği gibi; iki tarafın karşılıklı ve birbirine uygun surette iradelerini açıklamalarıyla oluşan akit, borçlar hukuku genel teorisi içinde temellendirilen bir kavramdır. Borçlar hukukunun akitlerin kuruluşuna ilişkin temel kurallarının evlilik hukuku bakımından da geçerli olacağı düşünülebilirse de, akitlerin hükümsüzlüğü ve sona erdirilmesi bakımından durum farklıdır.

198

Ayırt etme gücü, psikolojik süreçleri olan bir kavramdır. Normâl ve akla uygun bir harekette bulunan kişi hakkında, “ayırt etme gücüne sahiptir” denilebilmesi için, onun fiil ve hareketinin şu üç psikolojik aşamadan geçmiş olması lazımdır. Birincisi, kişinin yapacağı fiilîn nedenini ve saikini düşünmüş olması yani düşünce ve muhakeme aşaması; ikincisi, bu saike uygun olanını istemiş ve arzulamış bulunması yani istek ve irade aşaması; üçüncüsü ise, nihayet bu doğrultuda harekete geçmiş olması yani icra aşamasıdır.

199

197Akıntürk, Aile, 221; Zevkliler / Havutçu, 269. TEKİNAY, bu üç sebebe bir dördüncü olarak “Bazı mutlak

butlan sebeplerinin zayıflayarak yerini nispi butlana bırakması” nı da eklemektedir.

198 Tutumlu, Evliliğin Butlanı, 56. 199 Akıntürk, Aile, 65; Zevkliler, 204.

Bu üç aşamadan yola çıkarak, Medenî Kanun anlamında ayırt etme gücü bir kişinin, fiil ve

hareketlerinin saiklerini ve sonuçlarını, kapsam ve etkilerini doğru olarak kavrayıp seçme ve bunlara uygun olarak hareket etme iktidarı olarak tanımlanabilir.200

Evlenme yönünden aranan ayırt etme gücü, evlenecek olan kişinin evlenmenin anlam ve önemini ve kendisine yüklediği ödev ve sorumlulukların kapsamını anlayabilecek yeteneğe sahip bulunmasıdır. Evlenecek olan kimse, evliliğin ahlakî değerini anlayamıyorsa, birlikte olma ile evliliğin beraberinde getirdiği yükümlülükleri ayırt edemiyor demektir ki; bu durumda ki bir kişinin evlenme ehliyetinin varlığından söz edilemez.

Medenî Kanunumuz ayırt etme gücünü açıkça tanımlamamakla birlikte m. 13’de bu güce sahip kişiyi olumsuz bir biçimde tanımlamaktadır. Bu maddeye göre, “Yaşının

küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.”

201 Ayırt etme gücü evlenme ehliyetinin mutlak ve en önemli koşuludur. Bu nedenle geçici de olsa, ayırt etme gücünden yoksun biçimde yapılan evlilikler, geçersizlik müeyyidesi ile karşılaşır. Ayrıca, önemli olan kişinin evlenme işlemini yaptığı, yani bu yöndeki iradesini açıkladığı anda ayırt etme gücüne sahip olup olmadığıdır.202

Ayırt etme gücü, mutlak ve sürekli olmayıp, nisbî (göreceli) bir kavramdır. Ayrıca şunu da ifade etmek gerekir ki, makul biçimde davranma ölçüsü, ayırt etme gücünü

belirlemeye yeterli değildir. Zira, kişi her davranış ve fiilinde bu yeteneği sergilemeyebilir.

Örneğin, genelde sağlıklı düşünen, makul davranan biri, bir olay veya olgunun etkisiyle (kızgınlık, öfke, aşırı sevinç) makul olmayan bir tasarrufta bulunabilir. Başka bir anlatımla,

ayırt etme gücünü sürekli olarak kişisel bir yeti olarak düşünmemek gerekir. Bu yüzden her evlenmede evlenecek olanların ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığını ayrı ayrı incelemek gerekir.203Yargıtay’ın da kararları bu yöndedir.204

200 Tutumlu, Evliliğin Butlanı, 41; Akıntürk, Aile, 65. 201

Öztan, Aile, 66.

202

Zevkliler, 684.

203 Zevkliler, 203; Öztan, Aile,102; Tutumlu, Evliliğin Butlanı, 41, 42. Ayırt etme gücü, göreceli bir kavram

olduğu için hâkimin her somut olayda, bunun bulunup bulunmadığını araştırmalıdır. Ayırtım gücüne ilişkin araştırmasında hâkim, hem belli bir fiil ve davranışta bulunan kişinin kendi hareket tarzı hakkında kendi kendisine makul biçimde hesap verebilecek durumda olup olmadığını incelemeli; hem de bu kimsenin, üçüncü kişilerin onun iradesi üzerinde yapacakları etkilere karşı koyabilmek için normal bir direnme yeteneğine sahip bulunup bulunmadığını araştırmalıdır. (Bk. Tutumlu, Evliliğin Butlanı, 42 ).

204Yüksek Mahkeme kararında, “Kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü

bulunmayan kimsenin yapacağı fiilleri hukuki sonuç doğurmayacağından karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Ayırt etme gücünün nisbî bir kavram olması kişiye, eylem ve işleme göre

Evlenme sırasında eşlerden birinin sürekli bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun bulunması MK. m. 145/ 2 uyarınca mutlak butlan sebebi iken, geçici olarak yoksun bulunması m. 148’e göre bir iptal (nisbî butlan) sebebidir. Acaba ayırt etme gücünün

yokluğu ne zaman devamlı ne zaman geçici bir sebepten doğmuş sayılacaktır? Bu konuda ölçü, eşlerden birinin evlenme merasimi sırasında ayırt etme gücünden yoksun

bulunması, olağanüstü bir olay gibi karşılanıyorsa geçici bir sebep söz konusudur. Oysa, ayırt etme gücünün bulunmaması, evlenme işlemini içine alan zaman devresinde ilgilinin süregelmekte olan haline uyuyor ve sadece evlenme merasimini kuşatan bir veya iki günlük dar süreye inhisar etmiyorsa, devamlı bir sebep var demektir.205

Ayırt etme gücünün geçici kaybıyla ilgili olarak, doktrinde yazarlar genellikle, sarhoşluk, uyuşturucu madde tesiri, yüksek ateş ve neticesinde ortaya çıkan bilinç ve irade bozuklukları, çok fazla ilaç almış olmak ve hipnotizma tesiri altında olmak,

Medenî Kanun m. 148’ in “evlenme sırasında geçici bir sebeple ayırt etme

gücünden yoksun olan eş, evlenmenin iptalini dava edebilir” şeklindeki hükmü önceki

MK. m. 115.’i karşılamaktadır. Maddenin önceki şeklinde “temyiz kudretinden mahrumiyet” şeklindeki kenar başlığı “ayırt etme gücünden geçici yoksunluk” olarak değiştirilmiştir. Yapılan bu değişiklik ile, temyiz kudretinden her yoksunluk halinin değil, sadece geçici yoksunluk hallerinin bu madde kapsamına girdiği ifade edilmek istenilmiştir.

206 uyurgezerlik, aşırı hiddet,207

Buna göre, ayırt etme gücünden geçici olarak yoksun olmaya neden olabilecek tıbbi durumlar arasında beyinde kitle yapan tümör, kanama, abse, travma, epilepsi, enfeksiyon, gibi yaygın ve metabolik beyin hastalıkları ve deliryum gibi durumlar sayılabilir.

gibi örnekleri vermiş olsalar da bir takım tıbbi durumları da bu başlık altında sayabiliriz.

208

Deliryum, beyni etkileyen çeşitli nedenlere bağlı olarak saatler veya günler gibi kısa bir sürede ortaya çıkan ve çoğu zaman 4 haftadan kısa bir süre içinde düzelen ruhsal

değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp kurumundan rapor alınmasını gerektirmektedir.”demektedir. (Y.1.H.D.05.03.2003 t.; E.1674; K.2292; Sinerji Mevzuat ve İçtihat Proğramları ).

205

Tekinay, 133, 134.

206 Arsebük, 636; Oğuzman / Dural, 98; Zevkliler, 769; Akıntürk, Aile, 221; Oğuzoğlu, 66; Velidedeoğlu,

255; Gönensay, 56; Göktürk, 303.

207

Öncü, ( http://www.istanbulsaglik.gov.tr).

208

bozukluktur. Kişide dikkati belli bir konu üzerinde odaklama, sürdürme, yeni bir konuya kaydırma yetisinde azalmayla giden bilinç bozukluğu hali söz konusu olur. Sırasıyla zaman, yer ve kişi yönelimi bozulur. Ayırt edebilme, geçmiş deneyimlerle şimdiki algıları birleştirebilme, düzenleyebilme yetisi bozulur. 209

Netice itibariyle, bir kimse aşırı sarhoşken, bir uyuşturucu maddenin tesiri altında iken ya da geçici bir travma halinde iken evlenme sözleşmesine muvafakat etmişse, ayırt etme gücünü devamlı değil, bu durum devam ettiği sürece geçici olarak kaybetmiştir. Böyle bir durumda bulunan eş, evlenme sözleşmesinin kurulmasından sonra ayırt etme gücüne tekrar sahip olduğu zaman, yaptığı evlenmenin iptali için dava açabilir. Bu hak, sadece ayırt etme gücünü işaret olunan şekilde geçici olarak kaybeden ve bu durumdayken de evlenen eşe tanınmıştır.

210Diğer eş veya başkaları iptal davası açamaz. 211

Acaba ağır sarhoşluk, ateş nöbeti veya hipnotizma gibi sebepler yüzünden şuurunu kaybeden ve bu halde iken evlenen kimse, bir daha kendine gelmeden ölürse ne olacaktır? Bu durumda iptal davası açmak hakkını hiç kimseye tanımamak doğru olur mu? Böyle bir durumda, “ayırt etme gücünün geçici bir sebeple kaybedilmesinden” söz edilemez. Ayırt etme gücünden sürekli yoksun olmaya dair MK. m. 145/ 2. bendi uygulanmalıdır. Fakat bu halde evlenme, butlan kararından önce ölüm sebebiyle ortadan kalkmış olduğu için Cumhuriyet Savcısı dava hakkına sahip bulunmamaktadır.

Bize göre, evlenme sözleşmesine muvafakat edildiği anda ayırt etme gücünden mahrum olunan her durumu net bir ifadeyle iptal sebebi saymak bazen yanılgıya sebep olabilir. Örneğin, tam ehliyetli olan nişanlı çift evlenmeye karar vermişler ve düğün günü nikahın kıyılacağı salonda damat içkiyi fazla kaçırmıştır. Ayırt etme gücünden geçici yoksunluk diye nitelendirdiğimiz bir halde de nikah masasına oturmuş ve memurun sorusuna olumlu cevap vermiştir. Elbette ki, burada damadın içkinin tesiri geçtikten sonra bir iptal davası açmayacağı kuvvetle muhtemeldir. Ancak, bu örnekten de açıkça anlaşılacağı üzere, MK. m. 148’e göre, evlenmeye muvafakat edildiği her ayırt etme gücünden geçici yoksunluk hali bir iptal sebebi olmayıp bazı hallerde de evlenmeye karar verildiği andaki ehliyet hali göz önünde bulundurulmalıdır.

212

209 Köroğlu / Güleç, 87.

210 Zevkliler / Acabey / Gökyayla, 853; Özuğur, Boşanma, 33. 211 Özuğur, Boşanma, 33.

212 Akıntürk, Aile, 222; Tekinay, 134; Öztan, Aile, 337.

Medenî Kanun m. 147/1 ‘de, Cumhuriyet Savcısı dışında her ilgilinin sona ermiş olan bir evliliğin

mutlak butlanla sakat olduğundan bahisle iptalini isteyebileceği hüküm altına almıştır. Geçici bir sebeple temyiz kudretini kaybeden eş, evlenmeden sonra kendine gelmiş, temyiz kudretini yeniden kazanmış olmakla beraber dava açmak fırsatını bulmadan ölürse yapacak bir şey olmadığı ve kimsenin dava açamayacağı doktrinde genellikle kabul edilen görüştür. 213

Burada belirtilmesi gereken bir diğer husus ise, dava açma hakkının bir mükellefiyet olmadığıdır. Hak sahibi olan eş dava açmak zorunda değildir. Dilerse evliliği sürdürebilir. Bu durumda evlenme akdi geçerli bir biçimde mevcudiyetini korur.

214 Zira dava açma hakkına sahip olan eşin ayırt etme gücüne kavuşmasıyla, kamu düzenine ilişkin normların engelleyici etkisi ortadan kalkmaktadır.215

Eşin bu sebeple evlenmenin iptalini dava edebilmesi için, evlenme töreninin yapılması sırasında geçici bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun bulunduğunu ispat edebilmesi gerekir. Evlenme akdinin icrası sırasında, nişanlılardan birinin örneğin aşırı

derecede sarhoş olduğunu gören evlendirme memuru zaten böyle bir akdi icra etmez. Zira, Evlendirme Yönetmeliği m. 29’a göre, “Evlenmenin yapılacağı sırada taraflardan

birinin iradesinin serbestçe açıklanmasını engelleyici ruh hali içinde bulunduğunun davranışlarından açıkça anlaşılması halinde evlendirme memuru bu durumu taraflara bildirerek evlenmeyi erteleyebilir.” Görüldüğü üzere bu madde, evlendirme memuruna

evlenmeyi erteleme yetkisi tanımıştır.

216

Bu nedenledir ki, böyle bir halde iken evlendirme akdine muvafakat etmiş bulunduğunu iddia eden tarafın bu iddiasını ispatlaması son derece zordur. Bu nedenledir ki, Yargıtay’ın bu maddeyle ilgili herhangi bir kararına rastlanmamaktadır. Ancak, evlenme gibi son derece önemli bir akitle ilgili herhangi bir boşluk olmaması açısından kanun koyucu her türlü ihtimali göz önünde bulundurarak bu maddeyi tesis etmiştir.217Davacıda ayırt etme gücünü geçici olarak ortadan kaldıran sebep tıbbi nitelikte ise bunun resmi sağlık kurulu veya muteber sayılabilecek bir uzman hekim raporu ile kanıtlanması gerekir.218Diğer sebeplerde (aldatma, tehdit ve korkutma iddiaları) ise tanık beyanı, mektup, telefon kaydı gibi her türlü delile dayanılabilir.219

213 Oğuzman / Dural, 99; Tekinay, 145.

214 Tekinay, 144; Öztan, Aile, 337; Özuğur, Boşanma, 33. 215 Tutumlu, Evliliğin Butlanı, 56.

216 Özuğur, Boşanma, 12. 217

Arsebük, 636; Gönensay, 56, 57.

218 Şahin, 105.

Böyle bir halde iken evlenme akdine muvafakat etmiş bulunduğunu iddia eden tarafın sahip olduğu dava hakkı, iptal sebebini öğrendiği tarihten itibaren 6 ay ve herhalde akdin yapıldığı tarihten itibaren 5 senedir ( MK. m. 152 ). Bu süre hak düşürücü süredir.220

Burada öncelikle irade bozukluğu kavramının ne anlama geldiğinden bahsetmek gerekmektedir. Borçlar Kanunu m. 1’e göre, sözleşme karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarından meydana gelir. Bir sözleşme yapılırken taraflardan birinin işlem iradesinin oluşum veya beyanı aşamasında ortaya çıkan bozukluklara irade sakatlığı denir. Bu tanım geniş anlamda irade sakatlığını ifade etmektedir. Aslında dar ve teknik anlamda irade sakatlığı sadece sözleşme iradesinin oluşumu safhasında ortaya çıkan bozukluklarla ilgilidir. Oysa geniş anlamda irade sakatlığının içine beyandaki bozukluklar da girer. Doktrin ve uygulamada irade sakatlığı kavramı geniş anlamda kullanılmaktadır.

B) İRADE BOZUKLUĞU HALLERİ

221

İrade bozukluğu halleri genel olarak Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiştir. Borçlar Kanunu’nun irade sakatlığı “rızada ki fesatlık” başlığı altında ve m. 23 ile m. 31 arasında

düzenlenen hata (yanılma - aldanma), hile (yanıltma - aldatma) ve ikrah (tehdit – korkutma) halleri sözleşme iradesinin oluşum veya bildirimi sırasındaki

sakatlıkları ifade eder.

222

Her ne kadar, irade sakatlığına dar anlam verilerek, sözleşme iradesinin oluşum aşamasındaki sakatlık mânasında kullanıldığı bazı hukukçularca ifade edilmekte ise de, gerek uygulama gerekse bilimsel alandaki baskın görüş, irade sakatlığını, daha geniş anlamda hem iradenin oluşum hem de bildirimi sırasındaki sakatlık olarak kabul etmektedir. Buna göre, Borçlar Kanunu’ndaki “rızadaki fesat” tabirini sözleşmenin kurulmasındaki sakatlık olarak tarif eden görüşe katılmak uygun değildir. Çünkü, saik hatasında, hile ve ikrahta sözleşme iradesi daha oluşum aşamasında sakatlanmaktadır. Bu tür sakatlıklarda iradenin bildirimi sırasındaki bir uyumsuzluktan (sakatlıktan) söz edilemez. Bildirim iradeye uygundur. Ancak bildirilen irade sakattır. Başka bir anlatımla bildirim, sakatlanmış iradeye tamamen uygun olarak ortaya konmaktadır. Bildirimdeki

220 Öztan, Aile, 337; Feyzioğlu, 121; Özuğur, Boşanma, 33; Zevkliler / Acabey / Gökyayla, 853. 221

Eren, 347.

222

sakatlıkta ise, irade doğru, sağlıklı bir şekilde oluştuğu halde bildirim yanlış yapılmakta bu suretle bildirim ve irade arasında bir uygunsuzluk doğmaktadır. 223

Evlenmeyi meydana getiren, kadınla erkeğin resmi şekle uygun olarak yaptıkları rıza bildirimleridir. Kadınla erkek resmi memurun önünde evlenme iradelerini açıklamadıkça bir evlenmeden söz edilemez. Ancak taraflarca resmi memura yapılan bildirimler, onların gerçek iradelerine uymayabilir. Sözü edilen uygunsuzluğun her iki tarafça bilinmesi ve istenmesi halinde muvazaa durumu söz konusu olur. Muvazaada, kadınla erkeğin resmi memur önündeki bildirimleri gerçek rızalarına uymaktadır. Zira onlar resmi memura “evet” demelerine rağmen evli olmayı değil evli gibi görünmeyi istemektedirler. Ancak, kanun muvazaayı bir butlan nedeni saymamıştır.

224

Her ne kadar MK. m. 149, 150 ve 151, irade fesadı hali olarak yanılma, aldatma ve tehdidi hükme bağlamışsa da, buraya Borçlar Kanunu’ndaki irade fesadı ile ilgili genel hükümleri (BK. m. 23 – 31) uygulama imkânı yoktur. Kanun koyucu, Borçlar Kanunu’nun konuya ilişkin hükümlerinin evlenmedeki irade bozukluğu hallerinde de aynen uygulanmasını evlenmenin mâhiyeti ile bağdaşmadığını düşündüğü için, farklı bir düzenleme getirmiştir.

İrade ile beyan arasındaki uygunsuzluk, bilerek ve istenerek meydana getirildiği taktirde evlenmenin hükümsüzlüğü söz konusu olamaz. Ancak, bu uygunsuzluğun bilinmemesi (hata) ve istenmemesi (hile ve tehdit) hallerinde iradesi sakatlanan eş isterse evlenmeyi iptal ettirebilir.

225 Zira, evlenme, diğer akitlere nazaran kendine has bir takım özellikleri olan bir akittir. Aile Hukukundaki hükümlerin çoğu amir hükümlerdir. Borçlar Kanunu’nda şahsın menfaatleri ön planda iken, burada ön planda olan kamu menfaatidir. Bu nedenle, Evlilik Hukukundaki irade fesadı hallerine, Borçlar Hukuku’nun genel hükümleri esas itibariyle uygulanmaz.226

Evlenme akdinde yanılma, aldatma, korkutma gibi irade fesadı halleri, kendine özgü hüküm ve neticeler taşır ve ayrı esaslara tabîdir. Evlenme akdini yaparken kişinin iradesi ile beyanı arasında bilmediği veya istemediği bir uygunsuzluğun bulunması halinde, akdin nisbî butlanla sona erdirileceği kanun koyucu tarafından kabul edilmiştir.

223

Özkaya, 21.

224

Tekinay, 145, 146.

225 Schwarz, 109; Öztan, Aile, 338; Akıntürk, Aile, 222. 226

Ancak, Medenî Kanun’da öngörülen nisbî butlan halinde, evlilik, hâkim hükmüne kadar geçerli bir evlilik olarak kalır.227 Borçlar Hukuku’nda yanılarak, hile veya tehdide uğrayarak akit yapan kimse bu akitle bağlı olmadığı gibi bunun için hâkimden karar almasına da gerek yoktur. Fakat, bu kimse isterse böyle bir akitle bağlanabilir. Oysa, aynı sebeplerden birinin etkisi altında evlenen kimse, önce bu evlenme ile bağlıdır; fakat isterse bu evlenmeyi hâkim kararıyla iptal ettirebilir. 228

Evlenmedeki irade bozukluğu halleri, yani eşlerden birinin bu husustaki iradesi ile bunun açıklanması arasında kendisinin hiç de bilmediği ve istemediği bir uyumsuzluk, yapılan evliliğin açılacak bir iptal davası ile ortadan kaldırılmasını mümkün kılar. Bu durumda boşanmaya karar verilemez.229

Sonuç olarak, bir kimsenin iç iradesi ile bu iradenin dışa açıklanması arasında bilmeden ve istemeden bir uyumsuzluk meydana gelmişse, o kimsenin iradesinin bozukluğundan söz edilir. Bu istenmeyen uyumsuzluğu doğuran hallere “irade bozukluğu halleri” denir.

230

Borçlar Kanunu’nda hata tarif edilmemiştir. Ancak, m. 24’de sınırlı olmamak üzere bazı hata halleri sayılmıştır. Pek çok hata halinin bulunduğu göz önünde tutulursa hatayı tam ve doğru olarak bir tarif altında toplamak oldukça zordur.

Medenî Kanun evlenmedeki bu irade bozukluğu hallerini, m. 149, 150 ve 151’de ayrı ayrı düzenlemiştir.

1) HATA ( YANILMA - ALDANMA ) a) Kavram ve Tanım

231

Dar ve teknik anlamda hata, bir durum veya olay, kısaca gerçek hakkında bilinçli olmayan yanlış veya eksik tasavvurdur. Diğer bir söyleyişle, hatada tasavvur edilen şey, gerçeğe, hakikate uymamaktadır.232

227 Öztan, Aile, 338, 339. 228 Tekinay, 146. 229

Y. 2. HD. 25.4.1996 t.; E.3764; K.4613; Öztan, Aile, 338.

230 Akıntürk, Aile, 222. 231 Özkaya, 25. 232 Eren, 350.

Genel anlamıyla hata, gerçeğe uymayan bir bilgi ve düşünceye sahip olmayı ifade eder. Başka bir anlatımla hata kişinin subjektif bilgi ve düşüncesiyle objektif hakikat arasındaki uyuşmazlıktır. Ancak kişinin bu yanlış bilgi ve düşüncesi ile bir hukukî muamele yapmadığı sürece bu durum uygulama pek önem taşımamaktadır. Kişinin yanlış bilgi ve düşüncesi eylem ve işleme yansıdığı takdirde hukukun önemli bir konusu haline gelmektedir.233 Hatada, irade ile irade açıklaması arasındaki uyumsuzluk, iradesini açıklayan tarafın dikkatsizliğinden ileri gelir.234

O halde hatayı gerek sözleşme, daha geniş anlamda hukukî muamele iradesinin oluşumu, gerekse beyan sırasındaki yanılmayı kapsar şekilde anlamak gerekir. İradenin

oluşumu sırasındaki hata eksik ya da yanlış bilgi ve düşünceden ileri gelebilir. Bildirim (beyan) hataları ise, irade beyanının, hakiki iç iradeye, beyan sahibinin

dikkatsizliği veya dalgınlığı sebebiyle uygun olmaması sonucu meydana gelmesidir. Örneğin, 100 İsviçre Frangı diyeceğine 100 Fransız Frangı demesi, 10 ton buğday satın almak istediği halde, yanlışlıkla iradesini 10 ton arpa alacağı şeklinde açıklaması, kiraya vermek istemesine rağmen satacağını söylemesi, bir kimsenin portresini meşhur ressam A’ya yaptırmak istemesine rağmen isim benzerliğinden dolayı yanılarak bu husustaki iradesini Y’ye açıklaması hallerinde beyanda hata mevcuttur.235

Evlenme konusundaki iradesini açıklamakta hataya düşmüş olan eş, evlenmeyi iptal ettirebilir. Medenî Kanun m. 149, kişinin hataya düşmesinde karşı tarafın kusurunu aramadığı gibi, davayı açan tarafın kusurunun mazur görülebilir olması noktasında da net bir ifade kullanmamıştır. Ancak her yanılma evliliğin iptaline neden olmaz. Çünkü her evlilik bir rizikoyu beraberinde getirmektedir. Bu nedenle, kanun koyucu, sınırlı bir şekilde, hangi hallerde evlenmede hatadan bahsedilebileceğini belirtmiştir.

b) Evlilik Hukukunda Hata

236

233

Özkaya, 25.

234 Akıntürk, Borçlar, 49.

235 Önen, 55; Akıntürk, Borçlar, 49. 236

Öztan, Aile, 339.

Medenî Kanun m. 149’ da, hangi tür hataların eşlerden birinin evlenmenin iptali davası açabileceğini hüküm altına almıştır.

a. Evlenmeyi hiç istemediği halde yanılarak bu evlenmeye razı olmuşsa,

b. Evlendiği kişi ile evlenmeyi düşünmediği halde yanılarak bu evlenmeye razı olmuşsa,

c. Eşinde bulunmaması onunla birlikte yaşamayı kendisi için çekilmez bir duruma sokacak derecede önemli bir nitelikte yanılarak evlenmişse, evlenmenin iptalini dava edebilir.

Bu hallerden birincisinde, kişinin evlenme iradesinin objektif şartı yoktur. İkinci halde ise, kişinin evlenme iradesinin subjektif şartı gerçekleşmemiştir. Bu nedenlerle, söz konusu hallerde, şahsiyet haklarının korunması amacıyla, hataya düşen eşe akdi iptal

Belgede Evlenmenin iptali (sayfa 63-137)

Benzer Belgeler