• Sonuç bulunamadı

Aydınlanma ve Aydınlanma Felsefesinin

Aydınlanmanın bütün kültür alanlarını aklın süzgecinden geçirmek isteyişine karşı XIX. y.y.da tepkiler başlamıştır. Gerçi daha önce J.J Rousseau (1712-1778) ilerlemenin kültürü yozlaştırdığını ileri sürmüş; Kant da kendisine sonsuz güvenilen aklın yapabileceklerinin sınırlı olduğunu göstermiştir.

Günümüzde aydınlanmış bir çağda değil, fakat aklımızı kullanabildiğimiz, kararlarımızı başkalarının rehberliği olmaksızın verebildiğimiz bir aydınlanma yolunda geliştiğimiz bir dönemde yaşıyoruz diyebiliriz. Aydınlanmacı düşüncenin getirdiği ilkeler, bütün yeryüzüne yayılmaya ve bütün insanlığı kapsamaya doğru gitmektedir. Günümüzün özgürlük, eşitlik, sosyal adalet, insan onuru gibi aydınlanmacı dünya görüşünden gelen değerleri, hemen her devletin anayasasında yer almıştır.

reform dediğimiz kültür yapımızdaki meydana gelen değişmeler, aydınlanma akımı içinde yer alır. Türkiye'nin bu akıma katılması ise, Atatürk inkılapları ile en tutarlı biçimini almıştır. Çünkü bu aydınlanmanın temel ideası olan laikliği getirmiştir.

Aydınlanma dünya görüşünün XX. y.y.da yine ağırlığını koymaya başlamasında, XIX. y.y. ortalarından beri hızla ilerleyen modern teknolojinin büyük payı vardır. Rönesans'ta, matematik - fizik ile temelleri atılan çağdaş teknoloji, günümüzde yeryüzünün her yerine ulaşmış ve gittiği yerlere de kendisini oluşturan ve sürekli gelişmesini sağlayan akılcı düşünceyi götürmüştür. Bu gerçek de, yüzyıllar boyunca birbirine kapalı kalmış olan, uygarlık çemberlerini kırarak, tüm insanlığa dünyasını ve kendisini aklın ışığı ile anlamak yolunu açmıştır.

“Onsekizinci yüzyılda Batı ülkelerinde, Felsefe ve kültür alanında, 'Aydınlanma' diye adlandırılan bir akım ortaya çıktı. Bu düşünme biçiminin temeli, insan aklına karşı sınırsız bir güven duyulması; her şeyin akıl süzgecinden geçirilerek eleştirilmesi; ölçülüp, biçilmesidir. Aydınlanma Felsefesi, insan aklının, bağımsız bir güç olduğunu, kendinden başka hiçbir şeye hesap vermek durumunda bulunmadığını, kendi kendine yettiğini ileri sürer. Akla karşı duyulan bu kesin inanç, toplum yaşamına, devlete, ahlaka, dine ve insan aklını sınırlayarak boyunduruk altına almak isteyen her türlü otoriteye karşı şiddetli bir eleştiri ve mücadeleye girişilmesine yol açtı. Özellikle Fransa'da büyük temsilciler yetiştirmiş olan bu düşünce biçimi, onsekizinci yüzyılın ünlü maddeci Fransız filozoflarının ortaya çıkmasına zemin hazırladı" (Hilâv, 1993: 88).

Feodalite adını verdiğimiz ekonomik ve sosyal ortamın ürünü olan düşünce biçimi; Hıristiyanlığa, kiliseye, öteki dünyaya dönük, insandan kopmuş, gerçek dünyanın dışında kalan bir düşünce biçimidir.

Feodal düzen içinde yavaş yavaş gelişerek iktisadi ve sosyal alanda üstünlüğü ele geçiren sınıfın, burjuva olduğunu biliyoruz (Öktem, 1995: 275).

Burjuva, Ortaçağın sonlarına doğru zenginleşerek ortaya çıkan ve soylu olmayan bir orta sınıftır. Burjuvanın başka bir tanımı da şöyledir:

"Geniş bir çerçeve içinde, Modern Avrupa toplumunun, yeni Kapitalist sistemde girişimci olarak ortaya çıkan ve böylelikle eski ekonomik sistemin egemen sınıfın olduğu kadar, yeni endüstri düzeninin işçi sınıfının da karşısında yer alan orta sınıfın; kapitalist toplumda, orta ya da daha çok yönetici sınıfı göstermek için kullanılan terim" (Cevizci, 1999: 164-165).

Aslında, on sekizinci yüzyıla hakim olan tek bir felsefe ve siyaset doktrininden söz etmek mümkün olmamakla birlikte, bu alanda genel bir eğilimin varlığı da inkar edilemez. Bu eğilim, peşin yargılara dayanan geçmişin değerlerine karşı çıkan, evrensel akla dayanan bir düşüncenin ürünü olan, genel yararı ön plana alan bir eğilimdir.

XVIII. y.y. Fransız burjuvazisi, akla öncelik tanıyan bu dünya görüşüne dayanarak, eski rejimi sıkı bir eleştiri süzgecinden geçiriyordu. Kendi amaç ve isteklerine uygun olarak biçimlendirilmiş bulunan bu dünya görüşünü, bütün Fransızlara, bunun da üstünde ona evrensel bir nitelik kazandırarak bütün insanlara seslenen bir felsefe haline getirmeyi başarıyordu.

XVIII. y.y. felsefesinin amacı insanın mutluluğunu pekiştirmek ve insanın rol üstlendiği hayatın her alanında bu mutluluğu hakim kılmaktı. Bu da ancak "aklın" rehber edinilmesiyle gerçekleşebilirdi.

Görüldüğü gibi, aydınlanma felsefesinin İlerlemeden yana oluşu, insanın mutluluğa yeryüzünde kavuşabileceğini kabul etmesi, akılcılığın, o dönemde burjuvazinin olduğu kadar bütün insanlığın da çıkarlarına uygun düşmektedir.

"Aydınlanma'nın toplumsal tarihi, bir bakıma onyedinci yüzyılın sonundan, onsekizinci yüzyılın sonuna kadar olan bir zaman diliminin toplumsal tarihi demektir ve bu zaman diliminde 1789 Fransız Devrimi'ne kadar manidar, özellikle ekonomik ve onyedinci yüzyılda kurumsallaşmış bulunan anelen regime'in yerinden oynatılmasına yol açacak bir dönüşüm gerçekleşmemiştir. İngiliz Devrimi, Ütopyanizm ve Liberalizm ekseninde daha çok varolanı sürdürmeye yönelik bir hareketti ve zaten "devrim" olarak eksik ve sinirli bir devrimdi. İngiltere de dahil olmak üzere kıta Avrupası'nın bütününde Korporasyonlar esasında örgütlenmiş, hiyerarşik bir toplumsal yapıda geleneğin ve çoğu kutsal ya da dînî değer ve ritüelin insan hayatının bütün toplumsal görünümlerine karşılık verme esasında işlevselleşen bir kurumsal mekanizma, siyasal olarak bireylerin ancak çeşitli tabakalara dahil oluşu ya da olmayışı esasında tanınan haklar ve sahip olunan öncelik ve ayrıcalıklar, köylü toplumunun ya da kentsel loncanın belirlendiği bir mesleki tabakalaşma ve Aristokrasi ile kilise ikilisinin kullandığı siyasal ve kamusal otoriteyle belirlenen bir toplumsal yapının varlığı söz konusuydu" (Çiğdem, 1992: 23-24).

Voltaire' in Montesquieu'nun hayran kaldıkları İngiliz aydınlanması, daha sonra Fransa'yı da etkileyecektir. Fransa’ dan sonra bütün Avrupa'ya yayılacaktır.

Aydınlanma felsefesinin amacı, insanları baskı altında tutan tüm boyunduruklara karşı çıkmaktı. (Boyunduruklardan kastımız din, gelenek, devlet ve her türlü otoriteldir). Bu boyundurukları fikir alanında dile getirmek mümkündür. Aydınlanma felsefesinin amacı, peşin yargıları yıkmaktır. Aydınlanma felsefesi akla, doğaya, insanın mutluluğuna aykırı tüm peşin yargılara ve boş inançlara karşıdır.

2.4. Aydınlanmacı Filozofların Sosyolojinin Doğuşuna Katkıları