• Sonuç bulunamadı

Avrupa ve Türkiye İlişkilerinin Kısa Tarihçesi

3.3. TÜRKİYE’NİN AB’YE UYUM SÜRECİ

3.3.1. Avrupa ve Türkiye İlişkilerinin Kısa Tarihçesi

Coğrafi olarak yaklaşık 10 milyon kilometrekarelik bir alanı kapsayan Avrupa kıtası üzerinde yer alan Avrupa ülkeleri, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 20’sini oluşturmaktadır. Fakat Avrupa ülkelerinin coğrafi olarak hangi ülkelerden oluştuğu kesin olarak belirli değildir. Güneyde Türkiye ile komşu olan Avrupa ülkeleri ile Türkiye arasında ilişkiler tarihsel süreç içerisinde son derece çalkantılı bir seyir izlemiştir. 12. yüzyıldan itibaren Avrupa devletlerinin başlattıkları haçlı seferleri sonucunda Osmanlı Devleti’nin kazandığı başarılar, Avrupa kapılarını Türklere açmıştır. Üst üste kazanılan savaşlar sonucunda Osmanlı Devleti’nin sınırları Avrupa’nın içlerine kadar genişlemiştir. (http://www.canaktan.org.)

Osmanlı Devleti’nin duraklama ve gerileme dönemlerinde girişilen ıslahat hareketlerinde Avrupa ülkeleri ile olan ilişkilerin ayrı bir yeri bulunmaktadır. 1839 yılında ilan edilen Tanzimat Fermanı ile birlikte batılılaşma hareketini başlatan Osmanlı

Devleti, bu süreci 1856 yılında ilan edilen Islahat Fermanı ve Meşrutiyet’in ilanı ile devam ettirmiştir. Tanzimat Fermanı, Sultan Abdülmecid'in sadrazamı Mustafa Reşid Paşa tarafından Gülhane Parkı'nda yabancı devletlerin elçileri ve büyük bir halk topluluğunun huzurunda okunan, kişilerle devlet arasındaki ilişkilere hukuki yönden yenilikler getiren, şeriata dayanan eski yasaları tamamen değiştirmeyi öngören, ıslahat hareketini siyasal ve hukuki yönden teminat altına alan belgedir (Coşkun, Vd., 2002: 274)

Tanzimat Fermanı’nın ortaya çıkışında imparatorlukta yaşayan Ortodoksların korunması ve Mısır sorunu yüzünden, devletin iç ve dış işlerine karışan Rus tehlikesini kırmak amacında olan batılı ülkelerin büyük etkisi olmuştur. Bir yandan devletin varlığını sürdürebilmesi için köklü reformlara duyulan ihtiyaç, diğer yandan batılı ülkelerin Hıristiyan halka eşitlik ve güvence tanınması yolundaki istekleri, Tanzimat döneminin açılmasıyla sonuçlanmıştır ( Sencer, 1984: s.46).

Osmanlı Devleti’nde Avrupalı ülkelerin etkili olduğu bir başka ıslahat hareketi 18 Şubat 1856 tarihinde ilan edilen Islahat Fermanı’dır. Islahat Fermanı’nın ilanında rol oynayan en önemli gelişme Osmanlı-Rus ilişkilerinde yaşanan gerginliktir. Bu gerginlik, Rusya’nın Osmanlı Devleti’ni ortadan kaldırarak sıcak denizlere inmeyi amaçlaması ile doruk noktasına ulaşmıştır. Ancak Rusya'nın sıcak denizlere inmesini, özellikle Akdeniz'e inerek Hindistan yolunda tehlike teşkil etmesini istemeyen İngiltere Rusya’ya karşı çıkmış ve Osmanlı Devleti'ni destekler görünmüştür. Fransa da benzer nedenlerle Rusya’nın siyasetine karşı çıkmış ve bu iki devlet 4 Ekim 1853’de patlak veren Kırım Savaşı’nda Osmanlı Devleti’ni desteklemişlerdir. Bu savaşta galip gelen Osmanlı Devleti, Rusya ile Paris Antlaşması’nı imzalamıştır. Bu dönemde Avrupa devletlerinden gelen baskılar sonucunda Osmanlı topraklarındaki azınlıklara tanınan hakları genişletici hükümler içeren Islahat Fermanı ilan edilmiştir. Bu hükümler genel olarak kanun önünde eşitlik, dini fark gözetmeksizin herkese memur olabilme ve askerlik yapabilme hakkının tanınması, karma mahkemelerin kurulması, dini yetkililerin sivil otoritelerinin kaldırılması ve rüşvetle mücadele gibi konuları kapsamıştır (Bülbül, 1989: 166-169).

Avrupa devletleri ile Osmanlı Devleti arasındaki ilişkileri düzenleyen bir başka gelişme de, ilk kez Kırım savaşı ile başlayan dış borçların Avrupa devletleri tarafından takibi ve tasfiyesi amacıyla 1881 yılında Düyun-u Umumiye İdaresi’nin kurulmasıdır.

Özellikle Sultan II. Abdülhamid dönemine gelindiğinde ağır dış borç yükü altına giren Osmanlı Devleti, 1877-1878 yıllarında Rusya ile yapılan Doksanüç Harbi’nin yenilgiyle sonuçlanması sonucunda iflasın eşiğine gelmiştir. Bunun üzerine 20 Aralık 1881 tarihinde İngiltere, Fransa, Almanya, Avusturya, İtalya, Hollanda ve Belçika’dan oluşan alacaklı devletlerle Muharrem Kararnamesi imzalanmıştır. Bu kararnameye göre Osmanlı devletinin dış borçlarında indirime gidilmiş ve kalan borçların takibi amacıyla içinde söz konusu ülkelerin temsilcilerinin de bulunduğu Düyun-u Umumiye İdaresi oluşturulmuştur. Bu idareye Osmanlı Devleti’nin belirli vergilerini toplama yetkisi verilmiştir (http://www.canaktan.org).

1914 yılında Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle birlikte Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan’ın oluşturduğu İttifak devletleri içerisinde yer alan Osmanlı Devleti, içinde Fransa, Rusya, İngiltere, ABD, Belçika, Sırbistan, Romanya, Karadağ, Yunanistan, İtalya ve Portekiz’in yer aldığı İtilaf devletleri karşısında ağır bir yenilgiye uğramıştır. İngilizlerle Mondros Anlaşması’nı imzalayan Osmanlı Devleti’nin toprakları savaş sonrasında Rusya, Fransa, İngiltere, İtalya ve Yunanistan tarafından işgal edilmiştir. Çoğunu Avrupa devletlerinin oluşturduğu İtilaf devletlerine karşı kazanılan Kurtuluş Savaşı sonucunda Lozan Antlaşması (1923) imzalanmıştır. Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası platformda resmen tanındığı anlaşma olması nedeniyle özel bir nitelik taşıyan bu antlaşma, Türkiye ile İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, Japonya, Romanya, Portekiz, Bulgaristan, Belçika, Yugoslavya ve Rusya arasında gerçekleşmiştir. 20 Kasım 1922 tarihinde başlayan I. Lozan Konferansı ile 23 Nisan 1923 tarihinde başlayan II. Lozan Konferansı’da Türkiye ile Yunanistan ve diğer Avrupa devletleri (özellikle Fransa, İngiltere ve İtalya) arasında özellikle sınırlar konusunda yoğun tartışmalar yaşanmıştır. Sonuçta, Trakya sınırı ve batı Trakya’daki Türkler, adalar, boğazlar, Suriye ve Irak sınırlarına ilişkin sorunlar çözüme kavuşturulmuştur. Kanuni Sultan Süleyman döneminde başlayan ve Avrupa devletlerine (Fransa, İtalya, İngiltere) tanınan kapitülasyonlar bu antlaşma sonucunda kaldırılmıştır. Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte Avrupa devletleri ve Türkiye arasındaki ilişkiler yeni bir boyut kazanmıştır. Birçok alanda reform hareketlerine girişen genç Türkiye Cumhuriyeti, “Yurt sulh, cihanda sulh” ilkesini benimseyerek birçok ülkeyle çeşitli konularda anlaşmalar imzalamıştır. Türkiye her ne kadar İngiltere, Fransa, Rusya ve Almanya tarafından 1939 yılında patlak veren İkinci Dünya Savaşı’na çekilmek

istendiyse de fiilen savaş içerisinde yer almamış, fakat bu savaştan önemli ölçüde etkilenmiştir (http://www.canaktan.org).

Türkiye Cumhuriyeti daha ilk yıllardan Batılı Devletlere benzer bir model oluşturmayı hedeflemiş ve bu amaç çerçevesinde İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa kıtasında hızla gelişmekte olan uluslararası örgütlenme çabaları içerisinde yer almıştır. Türkiye, Batılılaşma hedefine yönelik olarak 1949 yılında Avrupa Konseyi’ne, 1952 yılında ise Kuzey Atlantik İttifakı Örgütü (NATO)’ne katılmıştır. Önemli ölçüde Avrupa devletlerinden oluşan her iki teşkilattan Avrupa Konseyi, üye ülkeler arasında barışı tesis etmek, milletlerin özgürlük içinde yaşayacakları demokratik bir ortam oluşturmak ve üye ülkeler arasındaki işbirliğini geliştirmek amacıyla, NATO ise barış ve milletlerarası güvenliği sağlamak gayesiyle kurulmuştur ( Erçin, 2002: 100).