• Sonuç bulunamadı

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Mülkiyet Hakkı Konusunda Türkiye İle

3.3. Bir Temel Hak Olup Olmama Noktasında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin

3.3.2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Mülkiyet Hakkı Konusunda Türkiye İle

AİHM’ nin Türkiye ile ilgili verdiği kararlara bakıldığında ise, konumuzla doğrudan alakalı bir karar çıkmadığını görmekteyiz. Başka bir değişle, yapılan araştırmalar sonucunda, özellikle 18. madde uygulamasına ilişkin AİHM tarafından verilen herhangi bir karara ulaşılamamıştır.

Ancak Türkiye hakkında mülkiyet hakkını ihlal ettiği gerekçesi ile yapıldığı tespit edilen 231 başvurudan büyük bir çoğunluğu mahkumiyet ile sonuçlanmış ise de, alınan bu mahkumiyet kararlarının çoğunluğu “kamulaştırma tazminatının geç ödenmesi ve aradaki farkın arazisi kamulaştırılan taşınmaz maliklerine ödenmemesi” gerekçesine dayanmakta iken, bunu “köy boşaltmaları dolayısıyla mülkiyet hakkına yapılan müdahaleler” takip etmiş nihayet Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Rumların kendilerine ait malları koruyamaması ve kullanamaması dolayısıyla sorumluluğun, bu ülkeye hakim olan Türkiye Cumhuriyeti’ne ait olduğu gerekçesi ile de devletimiz birkaç kez tazminata mahkum edilmiştir.

Bununla birlikte, doğrudan bağlantılı olmasa dahi, AİHM’ nin Türkiye ile ilgili vermiş olduğu bazı kararlar vardır ki, Mahkeme’nin mülkiyet hakkına bakışını göstermesi açısından bu kararların son derece önemli olduğu kanısındayız:

Bu duruma örnek gösterilecek kararların başında KOZACIOĞLU / Türkiye’ye Karşı davasıdır274

. Başvuru sahibi İbrahim Kozacıoğlu’ na ait arsa, 2000 yılında kamulaştırılmıştır. Ancak bedel konusunda idarenin verdiği miktarı düşük bulan KOCACIĞLU, bedel tespiti için dava açmış ve kamulaştırılan taşınmazın tarihi niteliği bulunması dolayısıyla bedelinin daha fazla olması gerektiği yönünde itirazda bulunmuş, yapılan bilirkişi incelemesi sonrasında da malın tarihi vasfı ve nadirliği de dikkate alınarak, belirlenen bedel konusunda %100’lük bir artırım yapılması konusunda görüş çıkmıştır. Ancak mahkeme, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu275’nun 15. maddesindeki “Kamulaştırmalarda bedel

takdirinde, taşınmaz kültür varlıklarının eskilik, enderlik ve sanat değeri dikkate alınmaz.” hükmü gereği bilirkişi raporunu dikkate almamıştır. Bunun sonucunda iç hukuk yolları tüketilmiş ve mahkeme, “Mülkiyet hakkına müdahale ile izlenen kamu yararı amacı arasında

orantılılık şartının yerine getirilebilmesi için, kamulaştırılan taşınmazın kültürel özelliklerini yansıtan makul bir bedelin tayin edilmesi gerekir.” diyerek Türkiye’nin bu hususu dikkate

almayarak mülkiyet hakkını ihlal ettiğine karar vermiştir.

Dolayısıyla Türkiye hakkında vermiş olduğu bu kararla AİHM, bedeli ödenmek suretiyle dahi olsa mülkiyet hakkına müdahale durumunda, salt bu durumun müdahaleyi haklı kılmak için yeterli olmayacağını, bedelin belirlenirken malın hususi özelliklerinin de dikkate alınmaması durumunda da, mülkiyet hakkına müdahalede sözleşmede öngörülen meşru sınırın aşılacağını ifade etmiştir.

Yine mülkiyet hakkına müdahale konusunda verilen ve AİHM’ nin bu konudaki “hassasiyetinin” boyutlarını gösteren bir başka dava da, N.A ve Diğerleri / Türkiye’ye karşı davasıdır276

. Başvuruya konu olay şöyle gelişmiştir: Antalya’nın Alanya ilinde, N.A ve diğer dört kardeşi, babalarının ölümü üzerine, başvuruya konu arsaya miras yoluyla sahip olmuşlar ve bu arsayı tapuda kendi üstlerine kaydettirdikten sonra, arsa üstüne otel yaptırma taleplerini Turizm ve Kültür Bakanlığı’na iletmişler ve Bakanlık tarafından kendilerine, “turizm yatırım belgesi” verilmiştir. Bunun üstüne kardeşler de bu arsa üstüne inşaat yapmaya başlamışlardır. Ancak, başvurucular otel inşaatına başladıktan sonra, hazine, 28 Ekim 1986’da, söz konusu arazinin kıyı kapsamında bulunduğu, dolayısıyla özel mülkiyete konu olamayacağını belirterek, Asliye Hukuk Mahkemesi’nde tapu iptali ve otel inşaatının yıkılması talebiyle dava açmıştır. Yargılama süreci sonunda, bu arazinin kıyı bölgesi olduğu dolayısıyla özel

274 B.N. 2334 / 03, KT. 31.07.2007. Kararın Türkçe çevirisi için bkz. https://aihm.anadolu.edu.tr/aihmgoster.asp?id=8466, ET. 24.07.2012. 275

RG. 21.07.1983, No: 8466.

276 B.N. 37451 / 97, KT. 11.10.2005. Kararın Türkçe çevirisi için bkz. https://aihm.anadolu.edu.tr/aihmgoster.asp?id=5593, ET. 24.07.2012.

mülkiyete konu olamayacağından bahisle arsa üzerinde bulunan başvuruculara dair tapu iptal edilmiş, inşaatına başlanan otel yıkılmış, bu yıkım bedellerini de başvurucular ödemiştir. Bunun üstüne başvurucular, mülkiyetin kaybı ve kısmen inşaatına başladıkları otelin yıkılması nedeniyle uğradıkları zararın tazmini talebiyle yargıya başvurmuş, mahkeme de, olayın en başından beri hukuka aykırı olduğu, bunun tapu kayıtlarının yanlışlığından kaynaklanmadığını ve dolayısıyla da zarardan devletin sorumlu tutulamayacağını, kusursuz sorumluluk ilkesinden yararlanılamayacağını belirterek davayı reddetmiştir.

İç hukuk yolları tüketildikten sonra, N.A ve diğerleri mülkiyet hakkının barışçıl yollarla kullanılması ilkesinin ihlal edildiği gerekçesiyle AİHM’ ye başvurmuştur. Mahkeme,

“İç hukukta tazminatla ilgili hükümler, tartışma konusu tedbirin uyulması gereken adil denge ilkesine saygı gösterip göstermediğini ve özellikle bu tedbirin başvuruculara orantısız bir külfet yükleyip yüklemediğini değerlendirirken büyük önem taşımaktadır. Mahkeme daha önce bu bağlamda mülkün değeriyle makul orantıda bir ödeme yapılmadan mülkün elden alınmasının, normal olarak orantısız bir müdahale oluşturacağına ve hiç tazminat ödenmemesinin ancak çok istisnai durumlarda Birinci Protokolün 1. maddesi bakımından haklı görülebileceğine karar vermiştir. Mevcut olayda başvurucular tazminat için Türk mahkemelerinde dava açmış olmalarına rağmen, mülklerinin Hazineye intikali veya otelin yıktırılması nedeniyle bir tazminat almamışlardır. Mahkeme, Hükümetin hiç tazminat ödenmemesini haklı gösterecek istisnai bir durumdan söz etmediğini kaydeder.” diyerek,

devletin haklı olduğu konuda bile, mülkiyet hakkının kaybından dolayı kişilerin uğradıkları zararların tazmin edilmemesini mülkiyet hakkının ihlali şeklinde değerlendirmiştir.

Kanımızca, asla özel mülkiyete konu olamayacak bir arsanın özel bir kişi adına tescil edilmesinde ve bunun yanında, aynı arsa için daha sonra otel yapılması için izin belgesi çıkartılmasında devletin sorumluluğu vardır ve dolayısıyla da, gerek tapuda başvuruculara mülkiyetin devri gerekse sonrasında çıkartılan izin dolayısıyla otel inşaatının yıkılması dolayısıyla maliklerin uğradıkları zararın tazmini gereklidir. Bununla birlikte, kanımızca bu durum AİHS 1 Nolu Ek Protokol m.1’in ihlali anlamına gelmeyecektir. Çünkü olayın m.1 kapsamında değerlendirilmesi için öncelikle meşru bir mülkiyet hakkının varlığı gerekmektedir. Burada yapısı gereği zaten özel mülkiyete konu olamayacak bir yerin her nasılsa tapuda özel kişi adına tescili sonrasındaki süreçte kişilerin yapmış oldukları işlemler söz konusudur. Dolayısıyla tekrar etmek gerekirse, tazminat sorumluluğunun yerine getirilmemesi meşru olmayan bir mülkiyetin ihlali olarak değerlendirilmemelidir.

Bu karar, mülkiyet hakkı konusunun AİHM tarafından ne ölçüde geniş yorumlandığını göstermek açısından önem arz etmektedir.

Bu başlıkta incelediğimiz kararlar da DOP veya imar uygulamaları ile ilgili bir karar olmamakla beraber, ülkemiz hakkında verilen ve AİHM’ nin mülkiyet hakkına bakışını gösteren kararlar olması bakımından anlamlıdır.

3.4. Hukuka Aykırılık İddiasının Ortadan Kalkması İçin Doktrinde Tartışılan Çözüm