• Sonuç bulunamadı

AVRUPA’DA DİN ve MİLLİYETÇİLİK İLİŞKİSİ

A. Smith modernist görüşü eleştirerek “eğer modernistler haklıysalar o zaman modern öncesi dönemlerde ne millletlerin ne de milliyetçiliğin olması mümkündür”

2. WESTPHALIA SÜRECİ ve TARİHSEL GELİŞİM

3.1. AVRUPA’DA DİN ve MİLLİYETÇİLİK İLİŞKİSİ

1648 yılında imzalanan Münster ve Osnabrück Anlaşmaları ile ortaya çıkan Westphalia Barışı, milliyetçilik ve ulus gibi konularda Papalık şahsında temsil edilen dini kesimlerin etkinliğinin azaldığı ve seküler kesimin etkinliğinin arttığı bir süreci başlatması itibariyle önemlidir.

Modern milliyetçilik, insanlar arasındaki grup ilişkilerinde baş faktör olarak dinin yerini almıştır. Dinler bağlılarının vatanperver, etnik ve kültürel sadakatlerinden büyük güç alırken, lehte ve aleyhte, hem ulusallaşmanın hem de uluşçuluğun ortadan kalkmasının en önemli aracı olmuştur. İlk sıradaki yerini yitirmiş olan din, hem çeşitli şekillerde devletin kontrolünde, devlet destekli ya da devletten ayrı faaliyet gösteren kiliseler hem de uluslarüstü, siyasal olmayan etik öğretiler vasıtasıyla ulusal yaşamda önemli derecede rol almaya devam etmiştir.87

Din Savaşları olarak adlandırılan Otuz Yıl Savaşları sonrasında imzalanmış olmasına rağmen Münster ve Osnabrück Antlaşmaları, daha önceki uluslararası toplantılardan farklı olarak, savaş ve iktidar sorunlarının tartışıldığı, Papa’nın ve temsilcilerinin yer almadığı/imzalamadığı daha seküler niteliği haiz bir müzakere

35

sürecidir.88 Din Savaşları, geçmişe dayanan din-devlet ilişkilerinde bağları iyice kopartıp modern seküler milliyetçiliğe yol açmıştır.

Hugh Seton-Watson’a göre milliyetçilik dini cemiyete ve dolayısıyla hükümdara olan bağlılığı tamamıyla ortadan kaldırmıyorsa bile, bir millet iradesi kavramı getirerek yavaşça onların yerini almaktadır. Nitekim 19. yüzyılda Volga vadisinde Hıristiyanlar ile Müslümanlar arasındaki mücadelenin, yavaş yavaş değişerek Ruslar ve Tatarlar arasındaki mücadele şeklini aldığını belirtir.89

Harita 3: 1600 Yılında Avrupa’da Sınırlar, Dinler ve Mezhepler

Josep Llobera, modern devletin köklerini, yapısını, anlamını ve sonuçlarını tam olarak anlayan ilk modern düşünürün Machiavelli (1469-1527) olduğunu düşünmektedir. Onun teokratik ilkelere önem vermemekle kalmayıp, devletin bütünde laik türde bir iktidarla ilişkili olduğunu düşündüğünü söyler. Machiavelli’ye göre din, iktidarın bir aracı olarak tali bir role sahip olmak demektir.90 1513 yılında kaleme aldığı

88Erdem Özlük, a.g.e., s.136-137

89Hugh Seton-Watson, ‘Milliyetçilik ve Çok Milletli İmparatorluklar’, der. Mümtazer Türköne,

Milletler ve Milliyetçilikler, Etkileşim Yayınları, İstanbul, 2012, s.150

36

‘Prens’ (The Prince)’in son bölümü İtalya’yı barbarlardan kurtarmak için yankılanan bir uyarı içermektedir. İtalya’nın birliği için tek ümidi, akıllı ve güçlü bir prenste görür.91

Yahudi kökenli Ortadoğu uzmanı olan Elie Kedourie, milliyetçiliğin bir entelektüel hastalık olduğunu, kökeni olan Avrupa’da dahi geleneklerin çözüldüğü, dinin otoritesinin yıkıldığı bir dönemde sabırsız gençlerin eski kuşaklara karşı isyanının kalkanı olduğunu yazar. Kedorie, ortaya çıktığı dönemde milliyetçiliğin en başta dini otoriteyle çatışma ve halkın sadakati için mücadele halinde olduğunu, Siyonizmi lanetleyen hahamlardan ve Balkan milliyetçiliklerine karşı çıkan patriklerden verdiği örneklerle açıklar. Bu minvalde Gellner de milliyetçilik öncesi dönemde insanların din kisvesi altında topluma taptığını söyler.92

Kiliseye ve papalığa karşı yürütülen muhalefet, tam anlamıyla mezhepçilikle sonuçlanmasa bile, Ortaçağ milliyetçiliğinin temel noktasını oluşturuyordu. Ortak bir kontrol bloğunun oluşturulması konusunda, Ortaçağ devleti ve kilise arasındaki mücadele sadece İmparatorluk ve Papalık arasında değil, aynı zamanda ülke içi konuları da kapsayacak boyutta çeşitlilik arz etmektedir. İmparator I. Frederick, 1157 yılında Besanço’da papanın meşruiyeti konusunda kaleme aldığı ünlü deklerasyonu, aynı zamanda Almanya’da milliyetçi ruhun uyanmasında önemli bir faktör olarak rol almıştır.93 Fransa’da da din (Katoliklik) ve milliyetçilik farklı yollar izlemişlerdir. Fransız devleti yalnızca günah çıkartma karşıtı değil aynı zamanda açıkça laik hatta ruhban sınıfı karşıtıydı. Fransız Devrimi’nden sonra vatan, akıl, özgürlük gibi soyut kavramlar tanrılaştırılıp, bunlara tanrılar gibi tapınılmaya başlandı. Yeni bir dinin bütün detayları ortaya çıktı; doğmalar, bayramlar, ayinler, mitoloji, azizler, tapınaklar…94

91 Niccolo Machiavelli, Prens, çev. Alev Tolga, Say Yayınları, İstanbul, 2015 92 Şener Aktürk, a.g.m., 2014, s.422-423

93Salo Wittmayer Baron, a.g.e., 2007, s. 23 94 Josep R. Llobera, a.g.e., s.157

37

Modern öncesi çağda dünyaya, hayata, insani varoluşa ilişkin anlam haritasının koordinatlarını belirleyen din; milliyetçi tasavvurun şekillenmesinde etkili olmuştur. Tersine olarak da; milliyetçilik ve millet inşaları, dinin modern toplumsal şekillenmesini belirlemiştir. Dinin, milliyetçilik mecrası içinde ideolojileştiği; daha doğrusu dini duyuş ve düşünüşün, diğerleri gibi bir dünya görüşü ve ideoloji olarak konumlanmasına öncelikle milliyetçiliğin tavassut ettiği söylenebilir.95

Westphalia sürecinin öncesinde Almanya, İtalya ve Fransa gibi ülkelerde papalık özelinde dine karşı gelişen hoşnutsuzluk etkinliğini yavaştan göstermeye başlamıştı. 1648 tarihi ile sonlanan bu süreç ile birlikte bu etkileşim gözle görülür bir hale gelmiştir. Dini kişi ve kurumların devlet yönetimlerinde etkilerinin azalmasıyla milliyetçiliğin ilerlemiş olduğu anlamına gelen bu görüşün yanı sıra dinin milliyetçilik üzerinde olumlu etkisinin olduğunu savunan görüşler de mevcuttur.

Modern çağlarda milliyetçiliğin yükselişinden önce, din belirli bir güç olarak mevcuttu. Doğu Hıristiyanlığı, İslam ve Hindistan’da olduğu gibi bu Batı Hıristiyanlığı için de geçerliydi. Ayırıcı çizgiler milliyetlere göre değil, din esasına göre çekiliyordu. Milletlerin ve milliyetçiliğin doğuşu dinlerin bazen yardımı bazen de engellemesi ile ama her zaman dine yaklaşımın değişimi ile birlikte ortaya çıktı. Dini farklılıklar bazen milliyetlerin bölünmesine ve zayıflamasına yol açtı. Hatta Katolik Hırvatlar ve Ortodoks Sırplar durumunda olduğu gibi yeni ulusların doğmasına bile sebebiyet verdi. Diğer bir yandan da milli kiliseler milliyetçiliğin yükselişinde önemli bir rol oynamışlardır.96 Bulgar Kilisesi, Sırp Kilisesi, Ermeni ve Gürcü Kiliselerinin de ortaya çıkışları ve bu halkların bağımsızlıklarına giden süreçteki rolleri kiliselerin milliyetçilik üzerinde etkilerini görmemiz açısından incelenmeye değerdir.

95 Tanıl Bora, Türk Sağının Üç Hali, Birikim Yayınları, İstanbul, 1998, s.98 96 Hans Kohn, a.g.m., 2012, s.140

38

Ortaçağ’da, din sadece siyasal rejimlerin bölünmüşlüğüne hoşgörü göstermekle kalmamış, aynı zamanda İncil’in ve dini hikayelerin yerel dillere tercümesiyle yeni milliyetçi oluşumlara da zemin hazırlamıştır. Ortaçağ’da meydana gelen siyasal ve hanedan savaşlarının büyük çoğunluğu dini inançlardan kaynaklanmıştır.97

Dinsel topluluklar etnik kimliklerle de çoğu zaman yakından ilgilidir. ‘Dünya Dinleri’, etnik sınırları aşmaya ve kaldırmaya çalışırken, belli etnik gruplar en dindar cemaatler haline gelirler. Ermeniler, Yahudiler ve Habeşliler, tıpkı Mısır’ın Araplar tarafından fethinden önce Kıptilerde olduğu gibi, bu etnik-dini çakışmanın klasik örneklerindendir.98 Polonya ve İrlanda örneklerinin de kanıtladığı gibi, din ile milli bilinç arasındaki bağlar çok sıkı olabilir.99

Smith’e göre etnisite ile birlikte dinin birleşmesinin üç görünümünü öne çıkarmamız faydalı olacaktır. İlki, ‘ethnie’nin doğuş mitleri ile yaradılış hakkındaki dinsel inançları arasındaki yakın ilişkidir. En açık örnekler Yunanlılar’ın ve Yahudiler’in yaradılış mitleridir. Aynı inanış Sümerler’in yaradılış destanı olan Enuma Eliş ve Gılgamış destanında bulunur. Dinsel mezheplerin yükselişi etno-dinsel topluluk için ikinci verimli alanı sağlar. Üçüncü olarak kurumsallaşmış din etnik mitlerin ve sembollerin yayılması için gereken insan kaynağının ve iletişim kanallarının çoğunu sağlamıştır.100

Llobera’ya göre dinin ve ulusal siyasetin beraberliği de 14. ve 15. yüzyıllarda açıkça görülebilir bir hale gelmiştir. Ama Hıristiyanlık ve yurtseverliğin birlikteliği, çok daha önce sağlanmıştır. Ona göre bir ülke ile Tanrı arasındaki bağlantı, genellikle bir aziz ve bir ulus arasındaki yakın ilişki ile kurulur. Aziz James’in Hispanya’nın şefaatçisi olduğu gibi, Aziz Denis ve Aziz Michael da Galya’yı korumaktadır.101

97 Salo Wittmayer Baron, a.g.e., 2007, s.35 98 Anthony D. Smith, a.g.e., 2003, s.21 99 Eric J. Hobsbawm, a.g.e., 2010, s.88-89 100 Anthony D. Smith, a.g.e., 2002, s.61-63 101 Josep R. Llobera, a.g.e., 2007, s.92

39

Etnik kategorilerin diğer tüm toplumsal kategorilerle çakıştığı, etnik kategorinin sınırlarının başka bir toplumsal kategorinin sınırlarıyla örtüştüğü örnekler pek çoktur. Örneğin; Dürzi, Parsi (Hint Zerdüştü) gibi bazı etnik kategoriler aynı zamanda birer dini kategoridir. Bir din olarak Dürzilik, mensubu olan erkek ve kadınlara sadece birbirleriyle evlenmeyi zorunlu kıldığından, Dürzilik hem bir din hem de bir etnisite olarak görülmektedir.102 Aynı şekilde Yahudilikte de din ve etnisite iç içe geçmiştir.103

Kökenleri Slav topluluğuna dayanan Sırp ve Hırvatlar arasındaki en belirgin fark dinsel farklılıklardır. Hırvatlar Roma Katolikliği’ni benimsemiş ve Latin alfabesini kullanırken, Sırplar İstanbul’daki Ortodoks kiliseye mensup olmuş ve özel Slav alfabesini kullanmışlardır.

Din ve milliyetçiliğin karşılıklı etkileşimi Balkan Yarımadası’ndan başka hiçbir yerde bu denli canlı olmamıştır. Türk İmparatorluğu’nda yaşayan bir vatandaş ilke olarak Müslüman, Hıristiyan ya da Yahudi ve sadece ikincil bağlamda Türk, Ermeni, Yunan ya da Sırp kabul ediliyordu.104 Hepsi Slav olan Boşnak, Makedon, Hırvat, Sırp ve Slovenleri Slav kimliğinde değilde din ve mezhep milliyetçiliği üzerinden kategorize edebiliriz. Boşnaklar Müslüman iken, Sırp ve Makedonlar Ortodoks Hıristiyan, Hırvatlar ve Slovenler ise Katolik Hıristiyanlar’dır. Birbirleri ile olan savaşlarında etkin olan şey ırk değil başta mezhep olmak üzere dindir.

İngiltere ve İrlanda arasındaki düşmanlığın da kökenlerinde İngilizlerin Katolik İrlanda’yı kontrolü altına almaya başlaması ve iki devlet arasındaki mezhep farklılıkları bulunmaktadır. Hollanda’nın Bağımsızlık süreci de örnek olarak gösterilebilir. Bu savaş, İspanya egemenliğine karşı girişilen ulusal bir mücadele olduğu kadar, Katoliklere karşı verilen Protestan bir isyandır.

Hollanda Özgürlük Savaşı, açıkcası hem milli hem de dini hedefleri elde etmeye yönelik olarak gerçekleştirildi. İspanya Katolikliği’nin ve Engizizyon Mahkemesi’nin,

102 Şener Aktürk, a.g.m., 2014, s.420

103 Altan Tan, Hz.İbrahim’in Ayak İzlerinde Ortadoğu, Çıra Yayınevi, İstanbul, 2016, s.109 104 Salo Wittmayer Baron, a.g.e., s. 223

40

Reforma duydukları kin, Protestanlığın büyük yol katettiği güneydeki yedi eyalette gerçekleşen bağımsızlık mücadelesini güçlendirdi. Belçika ulus bilinci ise çok daha sonra, II. Joseph’in Almanlaştırma çabaları ve Fransız Devrim rejimine bir tepki olarak ortaya çıktı.105

Doğu Avrupa dinleri ve modern milliyetçilik arasındaki ilişkilerin kendine özgü pek çok yönleri vardı. Hıristiyanlığın İslamla giderek artan mücadelesi sonunda, Arapların sürekli Suriyelilere, Kıptilere ve diğer Hıristiyanlara egemen olması, Türklerin Balkan Slavları üzerinde yaklaşık 500 yıl süren hakimiyetleri ve Tatarlar’ın Ruslar üzerinde yaklaşık 250 yıl süren egemenlikleri Doğu Avrupa evriminde derin izler bırakmıştır.106

Günümüz toplumlarında dinsel inançların devamlılığı, dinin hala kimlik inşasında baskın bir belirleyen olduğunu ortaya koymaktadır. Fakat din, ortaya çıktığı dönem itibariyle milliyetçilikle birlikte artık kimlik inşa süreçlerinin tek belirleyeni de değildir. Milliyetçilik dinden farklı bir sadakat odağı olarak Allah (Tanrı) yerine ulusu koyduğu andan itibaren aslında toplumsal ve siyasal alanda dine rakip olarak yükselmiştir. Milliyetçilik çoğu zaman insanların dine duydukları sadakate taliptir ve zaman zaman farklı örneklerde din karşıtı niteliklere de sahip olabilir. Çoğu zaman daha seküler ve daha eşitlikçi bir toplum ve devlet tahayyülü sunarak, özellikle Avrupa’da eski rejim ve Kilise’ye bir alternatif olarak kendini şekillendirmiştir.107

Araştırmacı yazar Naci Kutlay’a göre de dinin kimlik oluşumunda büyük önemi vardır. Polonyalıların Katolikliği’nin, Polonya milliyetçiliğinde bugün de bir öğe olduğunu ve İrlanda milliyetçiliğinin Protestan İngiltere karşıtlığındaki etkisinin yadsınamaz olduğunu belirtir. Bunun gibi Kürt kimliğinin oluşumunda da Kürtler’in

105 Salo Wittmayer Baron, a.g.e., s.156 106 Salo Wittmayer Baron, a.g.e., s. 201 107

Elçin Aktoprak, ‘Din Ve Millet: Kuzey İrlanda Örneğinde Bir Azınlık Milliyetçiliği Olarak Katoliklik’, Alternatif Politika Dergisi, Cilt 7, Sayı 2, Ankara, 2015, s.330

41

‘Şafiliğinin’ ve ayaklanma önderlerinin Nakşibendiliğinin de etkili olduğuna inandığını vurgular. 108

Benzer Belgeler