• Sonuç bulunamadı

f adim (ATS) is 1 Hizmetçi, hizmet eden 2 Herhangi bir sosyal sahada

sürtük 2 (ATS) is Bel kısmı dar, etekleri uzun erkek elbisesi.

sürtüklük (TS) is. Sürtük olma durumu. sürtüklük (ATS) is. 1. Sürtülmüş şeyin hali. 2. mec. Yüzsüzlük, utanmazlık.

kadın.

sütlü (TS) s. 1. İçinde süt bulunan, sütle yapılan. 2. Süt veren, sağmal. 3. Taneleri sertleşmemiş, yumuşak taneli (mısır, buğday vb.). 4. is. Sütlaç.

südlü (ATS) s. 1. Sütü bol olan. 2. Birleşiminde süt olan.

süt ET Süt

sütun (TS) is. 1. Herhangi bir maddeden yapılan, üstünde sütun başlığı denilen çıkıntılı bir bölüm olan, genellikle bir altlığa, bazen doğrudan doğruya yere dayalı silindir biçiminde düşey destek, kolon. 2. Gazete, dergi, kitap vb. yazılı şeylerde, sayfanın yukarıdan aşağıya doğru ayrılmış olduğu dar bölümlerden her biri, kolon. 3. Alt alta sıralanmış şeyler dizisi. 4. mec. Oldukça yükseğe çıkan ve silindire benzeyen şey. 5. matematik Bir tablo veya grafikte düşey durumdaki yüzey.

sütun (ATS) is. 1. mimari Herhangi bir maddeden yapılan, üstünde sütun başlığı denilen çıkıntılı bir bölüm olan, genellikle bir altlığa, bazen doğrudan doğruya yere dayalı silindir şeklinde direk, kolon. 2. Gazete, dergi veya kitapta sayfanın yukarıdan aşağı doğru ayrılmış

bölümlerinden her biri. 3. mec. Yerden oldukça yükse çıkan ve silindire benzer şey.

dikme.

süzgün (TS) s. Biraz zayıflamış, güçsüzleşmiş.

süzgün (ATS) s. Yarı açık, yarı kapalı (göz) nazlı nazlı bakan, baygın bakış.

süzmek (TS) (-i) 1. Bir sıvıyı, içindeki katı maddelerden ayırmak için bez veya delikli bir kaptan geçirmek. 3. Gözle inceleyerek dikkatle bakmak. 4. Göz baygın ve anlamlı bakmak.

süzmek (ATS) f. 1. Bir sıvı süzgeçten geçirilerek saf hale getirilmek.2. Bardağa çay koymak. 3. mec. Oynamak, dans etmek. 4. Yarı kapalı, baygın gözlerle nazlı nazlı bakmak. 5. Kanat çırpmadan

süzülerek uçmak (kuşlar).

süzmek ET süzmek1 1. Filtre etmek,

arıtmak. 2. Kısık gözle bakmak.

süzülmek (TS) (nsz) 1. Süzme işine konu olmak. 2. Akmak. 3. Kuş kanatları gerili olarak görünür bir hareket yapmadan havada ilerlemek. 4. mec. Sessizce ve görünür bir hareket yapmadan ilerlemek. 5. mec. İnsan sessiz, gizlice ve kayıyormuş gibi gitmek. 6. mec. Göz baygınlaşmak, mahmurlaşmak. 7. mec. Uyumlu bir biçimde ve salınarak yürümek. 8. mec. Yüzüne nazlı bir anlam vermek. 9. mec. Çok zayıflamak.

olmak. 2. Akmak, damla damla dökülmek, sızmak. 3. Yarı kapalı, baygın, uykulu gibi olmak (göz), mahmurlaşmak. 4. İncelmek, yırtılacak noktaya gelmek (elbise).

süzüntü (TS) is. 1. Bir sıvıyı süzerek elde edilen tortu. 2. biyoloji Vücut suyunun dışarı atılması sırasında böbrekte kıvrımlı kanalcıklara geçen ve içinde çeşitli kimyasal maddeler bulunan sıvı.

süzüntü (ATS) is Bir sıvıyı süzerek elde edilen tortu.

süzülmek ET süzmek2 Suda veya havada

Ş

şahlanmak (TS) (nsz) 1. At, ön ayaklarını yerden keserek arka ayakları üstünde durmak, şaha kalkmak. 2. mec. Taşkınlık göstermek, coşmak, kükremek. 3. mec. Parlamak, ışıldamak.

şa f

lanmaġ (ATS) f. 1. Kibirlenmek, gururlanmak, kasılmak. 2. Dümdüz durmak.

şah Ar. 1. Padişah. 2. İran veya Efgan hükümdarı. 3. Satranç taşlarından en mühimi.

şak1 (TS ) is. Eni geniş bir şeyle vurulduğunda çıkan ses.

şak2 (TS) is. 1. Yarma, yarılma. 2. Yarık, çatlak.

şaġ(ġ) (ATS) ses taklidi Atılan toptan, silahtan, kırılan ağaçtan kısa ses. şak, şakır, şakşak ET Su sesi, el vurma sesi.

şan 1 (TS ) is. 1. Ün, san, şöhret. 2.

Gösteriş, gösterişlilik.

şan 2 (TS ) is. müz. İnsan gırtlağından

makamla çıkan ve perde ayrımlarıyla çeşitli duyumlar uyandıran ses dizisi. şan1 (ATS) is. Şöhret, şan, şeref, ün, isim.

şan2 (ATS) Arı peteği.

şan1 Ar. şā'n Durum, vaziyet, statü, rütbe, prestij.

şan2 Fr. chant Şarkı, şarkı eğitimi / Lat. cantus → kanto.

şap1 (TS) is. 1. İstekle öperken çıkan ses.

2. Birden yere düşme veya çarpma sırasında çıkan ses.

şap2 (TS) is. kimya Alüminyum ve potasyum sülfatından veya amonyum alüminyum sülfatından oluşan, sıcak suda eriyen, tadı buruk, antiseptik bir madde. şap3 (TS) is. mimarlik İnce kum ve

çimentoyla yapılan düzgün döşeme sıvası. şab (ATS) is. Aliminyum ve potasyum sülfatından veya amonyum aliminyum sülfatından oluşan, sıcak suda eriyen tadı buruk antiseptik bir madde şap.

şap şap (TS) z. Üst üste (öpmek). şap-şap (ATS) is. Terlik.

şap1 şapır ET Cilde veya ıslak bir yere

vurma ve öpme sesi.

şap2 Far. şāb / Ar. şebb Şap maddesi, alüminyum veya potasyum sülfat.

şaibe (TS) is. 1. Art düşünce. 2. Hile. 3. Eksiklik, kusur, ayıp. 4. Kir, leke. şaibe (ATS) is. 1. Leke, kusur. 2. Bela, kötülük. 3. Şüphe.

şaibe Ar. şā،ibe(t) Dedikodu, dallanıp budaklanma. → şube.

şair (TS) is.1. Şiir söyleyen veya yazan kimse. 2. s. mec. Hayal gücü geniş olan, duyarlı, duygulu (kimse).

yeteneğine sahip olan, şiir yapan.

şarap (TS) is. Üzüm veya başka meyve sularını türlü yöntemlerle mayalandırarak elde edilen alkollü içki, mey.

şarap (ATS) is. Ağır bir şeyin bütün ağırlığı ile yere düşmesinden oluşan ses. şarap Far. şerāb Mayalanmış üzüm içkisi. şarap / Ar. şerāb Her türlü içecek. [msd. şürb/meşreb] içme.

şatır (TS) is. 1. Neşeli, keyifli, şen. 2. tarih Tören ve alaylarda padişahın, vezirin yanında yürüyen görevliler.

şatir (ATS) s. ve zf. klâs. Şen, şuh, neşeli. şatır Ar. şetaret, şuttar 1. Neşeli, keyifli, şen. 2. is. Büyük bir kimsenin atı yanında gitmekle vazifeli ağa.

şebeke (TS) is. 1. Ülke çapında

yaygınlaştırılmış ulaşım ve iletişim örgüsü, ağ. 2. Üniversite öğrencilerinin kimlik kartı. 3. mec. Birbiriyle bağlantılı ve gizli çalışan kimselerin tümü.

şebeke (ATS) is. 1. Ağaçtan, telden, metalden yapılan ağ, parmaklık vs. 2. Herhangi bir yerde çeşitli yönlerde yolların, kanalların vs. toplamı. 3.

Herhangi bir yerde olan benzer idarelerin, kuruluşların vs. toplamı.

şebeke Ar. şebeke(t) Ağ, ızgara, network [msd. şebk] 1. Kollarıyla sıkıca sarma. 2.

hafif şaşı (göz)

şehla (ATS) s. İri koyu mavi.

şehla Ar. şehlā Koyu mavi gözlü kadın, koyu mavi gözlü olma.

şekerleme (TS) is. 1. Şekerlemek işi. 2. Toz şekerin içine meyve özleri konduktan sonra kaynatılmasıyla yapılan her türlü şeker. 3. mec. Oturduğu yerde hafif ve kısa süreli uyuma.

şekerleme (ATS) is. 1. Şeker serpme veya şeker karıştırılmış. 2. Şekerli suda

kaynatılıp harlanmış meyve.

şeker Far. şeker / Sans çarkarā Çakıltaşı, şeker / Ar. sükker, Fr. sucre, İng. sugar vb.

şekilci (TS) s. Alışılmış kural, tutum veya davranış dışına çıkamayan, biçimci, formaliteci, formalist.

şekilçi (ATS) is. gr. Sözcüklerin köküne takılan yapım ve çekim ekleri.

şekilli (TS ) Şekli olan

şekilli (ATS) s. 1. İçinde resimler

fotoğraflar olan; fotoğraflı, resimli. 2. mec. Güzel, alımlı, hoş. 3. Tiyatro sahnesinde veya sinemada gösterimde olan eserin kaç suretli olduğunu bildirir.

şekilsiz (TS) s. 1. Belirli biçimi olmayan. 2. Biçimi bozuk.

olmayan, resimsiz. 2. mec. Biçimsiz, görünüşsüz, görünüş olarak pek göze çarpmayan.

şekil / şekl Ar. şekl Biçim, görünüm, oluşum.1. Biçimlenme, düzenlenme, oluşma. 2. Karmaşık ve zor olma, ayrıntılı ve sofistike hale gelme.

şeş (TS) is. Altı. şéş1 (ATS) s. Altı.

şéş2 (ATS) is. Top, tüfek vs. içindeki yivlerin her biri.

şeş Far. şeş Altı.

şeytanlık (TS) is. 1. Şeytan olma durumu. 2. mec. Hile, kurnazlık.

şéytanlıġ (ATS) is. Casusluk, haber verme (gizlice)

şeytan Ar. şeytān / İbr. sātān Düşman, şeytan, düşman olma, savaşma / Lat. satan (şeytan).

şişe1 (TS) is. 1. İçerisine sıvı konulan, cam veya plastikten yapılmış, dar ağızlı uzun kap. 2. s. Bu kabın aldığı miktarda olan. 3. Gaz lambasında fitil çevresine konulan cam koruyucu.

şişe2 (TS) is. hlk. Tavan tahtaları arasındaki açıklığı kapatmak için uzunluğuna çakılan çıta.

şüşe (ATS) is. 1. Cam. Şüşe kimi (tek). / Kendi parıltısı, şeffaflığı vs. yönünden cama benzeyen / mec. Durgun, hareketsiz,

tabakaları veya başka şekilde yapılan ağaçlar. Cam kırığı, parçası.

şişeci (TS) is. Şişe alan veya satan kimse. şüşeci (ATS) is. 1. Cam sanayinde çalışan işçi, cam üreten kimse. 2. Eriyik haldeki camdan çeşitli kaplar, araçlar yapan usta. 3. (şüşesalan) is. Cam takmakla meşgul olan kimse, camcı; ayna yapan usta.

şişelemek (TS) Şişeye doldurmak. şüşelemek (ATS) f. Camlamak, cam takmak.

şişelenmek (TS) (nsz) Şişeye doldurulmak. şüşelenmek (ATS) f. Cam takılmak, camlanmak.

şişe Far. şīşe Cam, kristal, şişe.

şişlenmek (TS) (nsz) 1. Şiş saplanmak, şişle yaralanmak. 2. Kama, çakı vb. bir araçla yaralanmak.

şişlenmek (ATS) f. 1. Şişmiş halde durmak, kabarmak. 2. Gittikçe daralmak, ensizleşmek.

şiş1 ET sış1 / şış Çatal, ince ve ucu sivri

çubuk.

şiş2 ET sış2 Yumru, şişmiş olan nesne.

şom (TS) s. Uğursuz.

şum1 (ATS) s. Uğursuz, kötü, me’şum, bedbahtlık getiren.

olma. → şeamet.

şor (TS) is. Batı Sibirya'da yaşayan bir Türk topluluğunun adı.

şor 1 (ATS) is. Çökelek, çürütülüp süzülen

ayrandan yapılan yiyecek.

şor 2 (ATS) s. 1. İçinde, birleşiminde çok tuz olan, tuzlu. 2. Çorak.

şor ET Tuzlu.

şura (TS) is. Anlatana veya söyleyene göre biraz uzakta olan yer, şu yer.

şura (ATS) is. 1. Herhangi bir meseleyi vs. müzakere etmek için bir yerde toplanma, müşavere. 2. Herhangi bir teşkilat, idarede üçüncü dernekte danışma organı, meclisi.

şura1 ET İşaret zamiri şu + ora.

şura2 Ar. şūrā 1. Danışma, meşveret. 2. Danışma meclisi, danışma → meşveret.

T

Benzer Belgeler