• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: ATASÖZLERİ VE DEYİMLER

1.1. Atasözü Nedir?

1.1.2. Atasözlerinin Biçim ve Anlam Özellikleri

söz vardır (Özön, 1963: X). Ahmet Vefik Paşa değerli eserinde sekiz bine yakın atasözü ve deyim derlemiştir. İstanbul aydınlarına “Millet kitaphanesi” adı ile zengin bir kitaplık armağan etmiş olan Ali Emîrî Efendi, Şinasi’nin “Durûb-i Emsâl-i Osmaniyye”sini esas alarak bir atasözleri kitabı yazmıştır. Şinasi’nin ve Ebû Ziya Tevfik’in derlediği atasözlerini aynen yazarak bunların altına ilaveler yapmış, eskilerin ve kendisinin beyit ve mısraları ile süslemiştir. Eserde beş bine yakın atasözü ve deyim vardır (Tülbentçi, 1977: 11).

Ahmet Mithat Efendi, atasözü derleme çalışması yapmamıştır; Şinasi’nin Durûb-ı Emsâl-i Osmaniyye’sini çok beğendiği için, atasözlerinden on yedi tanesini seçmiş ve onların anlattığı düşünceye uygun birer hikâye yazmıştır (Duymaz, 2007: 22). Ahmet Mithat Efendi’nin bu hikâyeleri yazma amacı, atasözlerinin nereden geldiklerini anlatmak değil, hangi durumda kullanılabileceklerini açıklamak istemesidir.

Türk yazarları, roman ve öykülerde olduğu gibi, tiyatro yapıtlarında da atasözlerini kullanmaya önem ve değer vermişlerdir. Bunların ilk ve en önemli örneklerinden biri, Tanzimat dönemi ozanlarından Abdülhak Hamit Tarhan’ın 1875 yılınca beş bölümlük bir düz yazı oyun olarak yazdığı “Sabr u Sebat” adlı oyundur. Ahmet Vefik Paşa, Tarhan’a atasözlerinden yararlanarak “milli ve mahalli bir tiyatro” yazmasını istemiş, o da bu oyunu kaleme almıştır. Oyun, “Sabrın sonu selamettir” atasözünü doğrular niteliktedir. Recaizade Mahmut Ekrem’in yazdığı “Çok bilen çok yanılır” komedyası da, “Kadının fendi, erkeği yendi” ya da “Ayyar tilki, kıç ayağından tutulur” atasözleriyle özetlenebilir (Acaroğlu, 1992: 42-43).

1.1.2. Atasözlerinin Biçim ve Anlam Özellikleri

Atasözleri ve deyimler sözcükbilim (leksikoloji) dilbilim dalının inceleme alanında yer almaktadır. Sözcükbilim (leksikoloji), bir dilin söz varlığını oluşturan birimleri ve bu birimlerin yapılarını ve anlamlarını, birbirleriyle ilişkilerini, zaman içinde yaşadığı

değişim ve gelişmeleri araştıran dilbilimi dalı olarak tanımlanmıştır (www.tdk.gov.tr,

2014). Sözcük bilim, dilin söz varlığını, yani sözcüklerini, türetmede görev alan biçimbirimlerini, bileşik sözcük, deyim, atasözü, kalıplaşmış söz gibi öğelerini incelemeye yönelen, bu öğelerin kökenlerini, oluşumlarını araştırarak biçim ve anlam açısından gelişmelerini saptamaya çalışan bir dilbilim dalıdır (Aksan, 2003: 13).

16

Aksoy’a (1988a: 15) göre, atasözü belli bir kalıp içinde, belli sözcüklerle söylenmiş olan donmuş bir biçimdir. Sözcükler değiştirilip yerlerine -aynı anlamda da olsa- başka sözcükler konulamayacağı gibi sözdiziminin biçimi de bozulamaz. Böyle değiştirmeler yapılsa ortaya çıkan söz, -anlam değişmese dahi- atalarsözü diye anılmaz. Eserde kati olarak atasözlerindeki sözcüklerin ve sözcük sıralarının değişmesinin mümkün olmadığı, böyle bir durum olsa dahi o sözlerin, atasözü sayılamayacağı vurgulandıktan sonra, kimi atasözlerinin birkaç kalıbının bulunduğu da ifade edilmiştir. Bu kalıplardan her biri ayrı ayrı atalarsözü olarak tanındığından değişikliklerin “donmuş olma” kuralına aykırı sayılamayacağı söylenmiştir. Ayrıca, kimi atasözlerinin, ayrı ayrı bölgelerde değişik biçimler almasının da kuralın bozulmuş olduğu anlamına gelmeyeceği, bu gibi atasözlerinin o bölgelerin kalıplaşmış özel biçimi olduğu belirtilmiştir (Keskin sirke küpüne zarar- Keskin sirke kabına zarardır, Aç tavuk kendini buğday ambarında sanır- Aç tavuk düşünde -rüyasında- darı görür) Yine aynı eserde yüzlerce yıl halk potasında kaynadıktan sonra atasözü niteliği kazanmış olan bir sözün sözcüklerinde sözdiziminde zamanla değişikliklerin olabileceğini söylenmiştir.

Atasözlerinin toplumun ortak olarak kullandığı kalıplaşmış sözler olması sebebiyle herhangi bir kimsenin, atasözlerindeki sözcükleri ya da sözcüklerin sırasını değiştiremeyeceğini belirten Hengirmen örnek olarak ise “Dikensiz gül olmaz” atasözünün “Gül dikensiz olmaz” biçiminde, sözcüklerinin sırası değiştirilerek söylenemeyeceğini vurgulamıştır. Ancak bugün Türk Dil Kurumu’nun çevrimiçi Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü’ nde her iki şekil de bulunmaktadır ve atasözünün her iki şekli de halk arasında kullanılmaktadır. Ayrıca atasözlerindeki sözcüklerin ya da sözcük sıralarının değiştirilemeyeceğini belirtildikten sonra, bazı atasözlerinin tarihsel süreç içinde değişikliğe uğradığı (Ayağını yorganına göre köskıl- Güvahi-16.yüzyıl; Ayağını yorganına göre uzat) ve ayrı bölgelerde değişik biçimlerde söylendiği eklenmiştir (Mum dibine ışık vermez/ Çıra dibine ışık vermez / Çıra dibi karanlık olur) (Hengirmen, 2007a: 55-59).

Elçin’e (1997: 422) göre, dil ve düşüncenin birbirine tesiri sonunda sabit bir karakter kazanan söz dizimini değiştirmek, söyleyiş tarzını bozar. “Derdini saklayan derman bulamaz” cümlesinde “derman” yerine “ilaç” kelimesini koyduğumuz takdirde söz, tesir kudretini kaybeder. Ancak aynı atasözünün “Derdini söylemeyen derman bulamaz” şekli de kullanılmaktadır. Türk Dil Kurumu’nun çevrimiçi Atasözleri ve Deyimler

17

Sözlüğü’ne bakıldığında her iki şeklin de kullanıldığı görülmektedir. “İlaç” kelimesinin kullanılması atasözünün etki gücünü bozarken, “söylemeyen” kelimesinin kullanılması atasözünün etki gücünü değiştirmez.

Görüldüğü üzere, atasözlerinin sahip olduğu kelimeler ya da kelimelerin sıralanışı -atasözünün etki gücünü kaybetmeyeceği şekilde- değişiklik gösterebilmektedir. Ancak burada önemli olan husus, şeklen bir takım değişiklikler olsa da, atasözlerinin bize vermiş olduğu düşünce, felsefe ve dünya görüşünde değişme görülmemesidir. İlle de bir kalıplaşmadan söz edilecekse bu anlam kalıplaşmasıdır. Atasözü, yerine geçen kelimeyle de aynı manâyı ve aynı tesiri veriyorsa sorun gözükmemektedir. Kaldı ki yörelere göre bir takım farklılıkların olmasının doğal olduğu vurgulanmıştır. Muhtelif şekilleri olan bir atasözünün bize anlatmak istediği ana fikir, vermek istediği öğüt birbirinin aynı olmalıdır.

Yöresel olarak farklılık gösteren atasözleri, aynı zamanda, yüzyıllar içerisinde bir takım değişikliklere uğrayabilmektedir. Tamamen unutulan atasözleri olduğu gibi, başka şekillere giren ya da yeni kelimelerin eklendiği şekilleri görmek mümkündür. Örneğin, “Tama tama göl olur, düşman gözü kör olur” atasözü, “Damlaya damlaya göl olur” şeklini almıştır. “Dîvân-ü Lügat-it Türk”deki “İyiliği şu ayağında, yanında dile” meseli de “İyilik et, denize at, balık bilmezse, Hâlik bilir” şekline girmiştir (Tülbentçi, 1977: 6). Düşüncelerin ifadesine hizmet etmekten başka vazifesi olmayan kelime ve ek gibi söz kalıplarının değişmesiyle manâya ve savın aslındaki hükme halel gelmiş değildir (Dilçin, 1945: XVI).

Atasözleri bir toplumun ve bütün insanlığın yaşam felsefesidir. İnsanlarda bulunan sevgi, kıskançlık, bencillik, dostluk, düşmanlık gibi içgüdüler evrenseldir. Bu nedenle bu içgüdüleri yansıtan atasözleri de evrenseldir. Atasözleri evrensel değerler yanında bir ulusa özgün kültürel değerleri de yansıtır (Hengirmen, 2007a: 34). Türk milletine özgü bazı konular ve kavramlar atasözlerinde sıklıkla kullanılmıştır. Aile, misafirperverlik, yiğitlik, cesaret, akıl, komşuluk, arkadaşlık, dostluk, görgü kuralları, sabırlı olma, kanaatkâr olma, çalışkanlık, söz verme, sözünde durma, onur, doğa, âlim ve ilim bu konu ve kavramlardan bazılarıdır. “Atasözleri, halkın meydana getirdiği bir sanat eseridir. Bu bakımdan her birinde bir doğruyu tespit, bir gerçeği ifade, haksız bir davranışı, bir kötülüğü eleştirme vardır. “Parayı veren düdüğü çalar” atasözüne

18

baktığımızda, bir durum, bir gerçek anlatılıyor. “Ne üzücü şey ki, parayı veren düdüğü çalıyor, öbür değerlere önem verilmiyor” denmek isteniyor. Para her şey demek olmadığı halde, her şeyden üstün tutulduğu gerçeği anlatılıyor” (Su, 1992: 8). Çok geniş ve çeşitli alanlarda kullanılan atasözleri, günlük hayatta en çok başvurduğumuz sözlerdendir. Öğüt vermek , örnek göstermek, sözümüze güç katmak, düşüncelerimize delil bulmak, duygu ve görüşlerimizi en kısa yoldan belirtmek istediğimiz zaman atasözlerinden yararlanırız (Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C1: 215).

Atasözleri, ulustan ulusa geçebilir. Hemen hemen her ulus tarihsel, toplumsal, kültürel ilişkiler sonucunda, başka uluslardan atasözleri almış, öteki uluslara da atasözleri vermiştir. Türkler de yabancı uluslardan atasözleri ve deyimler almıştır. Örneğin, İsa’dan önceki Yunan kaynaklarında “Balık baştan kokar” atasözü var. XIV. yüzyılın başında, Erasmus “Piscis primum a capite foetet” diye bunu Latinceye çevirmiş. Türkçeye nereden ne zaman geldiği, özgün olup olmadığı belli değil (Acaroğlu, 1989: 6).

Atasözleri, “Türk dilini konuşan ve yazanların yaygın olarak kullandığı cümle yapılarını yansıtmaları bakımından da önemli bir inceleme alanıdır” (Altun, 2004: 90). Devrik cümle ile kurulan atasözlerinde güçlü bir anlatım gücü görülmektedir. Genellikle geniş zaman kipi kullanılmakla beraber, doğrudan tavsiye veren atasözlerinde ise emir kipi kullanılmıştır. “Damlaya damlaya göl olur” misalinde görüleceği üzere umumiyetle geniş zamanlı fiillerle kurulurlar. Bazen bu sözler, ikinci şahıs emir kipini alırlar. “Ayağını yorganına göre uzat” misalinde olduğu gibi (Elçin, 1997: 422).

Dil ekonomisi veya kelime seçimi yönüyle bakıldığında, atasözlerinde kısalık, düşünceyi mümkün olan en az kelime ile en olgun ölçüler içinde vermek âdeta şaşmaz bir kuraldır. Bu nedenle atasözlerinde gereksiz bir kelimeye bile rastlanmaz (Çobanoğlu, 2004: 22). Atasözlerimiz tıpkı deyimler gibi, anlatımı etkileyici ve kalıcı kılan birtakım şiir öğelerinden yararlanmaktadır. Bunlar arasında, arka arkaya gelen sıralı tümcelerde ya da önermelerde hece sayısı eşliğiyle bir tür ölçü (vezin) ve ritm sağlama, uyaklardan yararlanma, çeşitli yinelemelere başvurma gibi öğeler bulunmaktadır (Aksan, 2001: 146). Saz eşliğinde söz söylemeyi Asya’dan beri gelenek halinde sürdüren atalar, o zamanlar “sav” dedikleri bu ince, nükteli öğüt ve yorumları belki de koşuklar arasında söylüyorlardı (Ergüzel, 2007: 204).

Benzer Belgeler