• Sonuç bulunamadı

Aralıkta Vuslata Ermıs ıkı sah

Belgede Sayı: 48 - Aralık 2021 (sayfa 47-50)

Alaaddin Fersafî (k.s)’dir. O da babası Muhammed Hazin Fersafi’nin halife-sidir. O da Şah Ali Hüsameddin’in halifesi, Şah Ali Hüsameddin de Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî’nin halife-sidir. Abdullah Fârûkî (k.s), ayrıca Çin zulmünden kaçıp gelerek Kayseri’ye yerleştirilen Doğu Türkistanlılardan olan İmam-ı Rabbânî (k.s) torunlarından, Kayseri’de medfun Şeyh Abdülhalil Müceddîdi (k.s)’den de Nakşibendî-Müceddîdi ve Kadîrî silsilesine vâristir. Bu veraset, bizzat Hz. İmam-ı Rabbânî’nin emriyle olmuş-tur ve bundan sonra isminden sonra da

‘el-Müceddîdi’ nisbesini kullanmıştır.

Bu bölümden muradım, biyografik bilgileri vermekten ziyade Abdullah Fârûkî (k.s)’nin Kur’an ve sünnete bağlılığını konu edinmek…

Hz. Mevlânâ’nın Kur’an-ı Kerim ile ilgili sözüne istinaden Hz. Fârûkî’nin de şu sözünü alarak yazımızı devama çalışalım:

“Gönlüm bir Kur’an süzgeci gibidir.

Kur’an’a uymayan ve hakkı ifade etme-yen hiçbir söz oradan geçmez.” Bu söz, Abdullah Fârûkî (k.s)’nin Kur’an-ı Kerim’e bağlılığının derecesini ve ilgisini ifade eder. 63 yıllık ömründe daima Kur’an-ı Kerim’i müdafaa etmiştir ve vefatı da bu müdafaa uğruna olmuştur. Fârûkî Hazretleri, sünnet-i seniyyenin de büyük bir müttebî idi. O’nun şu meşhur sözü, Kur’an ve sünnet bütünlüğü ile beraber nefis terbiyesinin de ancak sünnet-i seniyyeye ittiba ile olacağını ifade eder:

“Bizim yolumuzun esası üçtür.

Birinci esas, tevhid akidesinin hâkimi-yetidir.

götürerek hidayetime vesile oldu. Beni ateşten kurtaran birini bu kadar anmam az bile!”

Hz. Mevlânâ, ölümü bir düğün bir kavuşma mesabesinde görmüştür. Ben nacizâne Hz. Rasûl-i Kibriya’nın

‘Refîkü’l-alâ’ diyerek Hakk’a erişi ile Hz. Mevlânâ’nın ölümü ‘şeb-i arûs/düğün gecesi’ olarak görüşünü çok bağdaştırırım. Hz. Mevlânâ’nın

‘Muhammed Muhtar (s.a.v)’ın tozuyum’

demesinden de yola çıkacak olursak bu hususta da Hz. Muhammed’e ittibâ etmiştir Hz. Mevlânâ… “Bil ki ölüm, rûhun bir başka âleme doğmasının sancısıdır. Yani bu fânî âlem için adı ölümdür, ama bâkī ve ebedî olan âlem için adı doğumdur!” diyen Hz. Mevlânâ, 17 Aralık 1273’te 66 yaşında Konya’da Rabbine kavuştu.

Kur’an âşığı, şeriat duvarının bekçisi:

Abdullah Fârûkî (k.s)

Baba tarafından Hz. İmam-ı Rabbâni ve elbet Hz. Ömer’in soyundan olan Abdullah Fârûkî Hazretleri, 1936 yılında Siirt’te doğdu. Zahirde mürşidi Hz. Mevlânâ, bu eşsiz anlamlar taşıyan

sözüyle Allah’a, Allah’ın kelâmına mutlak bağlılığını ve Rasûlullah Efendimiz (s.a.v)’e duyduğu eksiksiz muhabbetini ve itaatini ifade etmiş. Hz.

Peygamber’in yoluna, sünnetlerine, hadislerine, hâl ve hareketlerine itirazların, dahası hafife almaların, dahası sataşmaların arttığı günümüzde

‘O’nun tozu, toprağı olarak kutlu yoluna baş koymak’, anlaşılması güç bir şey olmalı, bazı cephelerde ama Hz.

Mevlânâ (k.s) hayatını bu iki esas üzerine bina etmiştir. Zaten böyle olmasaydı, bu kadar seveni olur muydu?

Hz. Mevlânâ zamanı şöyle dursun;

vefatından günümüze binlerce gayr-i Müslim Hz. Mevlânâ’dan etkilenip hidayete kavuşmuştur. Bu, tamamen Hz.

Allah (c.c)’ın, Hz. Mevlânâ’ya yüklediği te’sir etme gücünün ve Hz. Mevlânâ’nın davetinin cezbedicilğinin şavkıdır. Bu meyanda ‘Yaman Dede’ mahlasıyla tanıdığımız Abdülkadir Keçeoğlu’nu anımsatmak isterim:

Önceleri bir Hristiyan iken Hz. Mevlânâ ve baş eseri Mesnevî vesilesiyle hidayete eren ve bağrı yanık bir Allah ve Rasûlullah âşığı olan Yaman Dede, bir öğretmendir. Farsça dersini işledikten sonra Hz. Mevlânâ’nın Farsça beyitlerin-den birini tahtaya yazar ve gözyaşları içinde uzun uzun şerh edermiş. Talebel-er, hayretlerini ve meraklarını icap ettiren bu acayip hâl karşısında:

“Mevlânâ ve Mesnevî’den neden bu kadar çok bahsediyorsunuz?” diye sorduklarında Yaman Dede şu ibretli cevabı verirmiş:

“Oğlum, benim elimden Mevlânâ tuttu.

O beni Hz. Peygamber’in kapısına

Biz tek başımıza bir hiçizdir. Bu hiçliğin altını siz doldurun ama bir yandan da öyle

çok’uzdur ki; Allah bizi has sultanların şefkatli nazarlarına, sevgi dolu ve merhametli ellerine düşürmüş bizi… O eller merhametli mi merhametli, babacan

mı babacan ellerdir. Hem bu eller ki 1400 yıldan günümüze mevrus tur. Kâinatın var olma sebebi, ‘ümmetî ümmetî’ diye bizleri düşünen Hz. Rasûl-i Kibriya’dan… Sonra

‘Beni cehenneme at, cehennemde de vücudumu öyle büyüt ki; Hz. Rasûl’ün ümmetinden hiç kimse girmesin’ diyen

ashab-ı güzinden, dualarını Hz.

Peygamber’e ve ümmetine eden büyüklerden mevrus bir şefkat eli….

hastaneye kaldırılmışsa da kurtarıla-mayarak yüce Hakk’ın rahmetine kavuşur. Tarihler, 11 Aralık 1999’u gösteriyordu ve Abdullah Fârûkî, Rasû-lullah (s.a.v)’ın vefat yaşı ile aynı yaştaydı.

Böylelikle aralıkta vefat eden iki şahtan bahsetmiş, iki şahı da yâd etmiş olduk.

Allah biz sevenlerine onları anlayacak basiret ve kalp safiyeti nasip etsin.

Bizleri şefaatlerine nail eylesin. Âmin.

Dipnotlar:

1) Mevrus: Varis olan, miras kalan…

2) Şah kelimesi genellikle dünya sultanları için kullanılır farkındayım ama şahsen gönüllerimizin sultanlarına öyle yakıştırıyorum ki… O yüzden yazıda özellikle bu ifadeyi kullanmayı yeğledim.

Yararlandığım kaynaklar:

1) Hz. Mevlânâ, Osman Nûrî Topbaş, Erkam Yayınları

2) Ebediyet Yolculuğu, Osman Nûrî Topbaş, Erkam Yayınları

3) semerkanddergisi.com 4) islamveihsan.com 5) Özlenen Rehber Dergisi

6) İslam’da Zikir ve Rabıta, Abdullah Fârûkî el Müceddîdi, FİAV Yayınları, 1997 7) Son Devir Sufilerinden Abdullah Faruki'de Mevlânâ İlgi ve Sevgisi, Yusuf Turan Günaydın, Kültür Dergisi, Mevlânâ Özel Sayısı, 2005

İkinci esas sünnet-i seniyyenin yaşan-masıdır. Üçüncü esas ise ehl-i beyt sevgisidir.

Ve her bir sünnet-i seniyye bir nefis tezkiyesidir”

Şeriat duvarının bekçisi!

Abdullah Fârûkî Hazretleri, Allah’ın emirle-rine çok titiz bir vaziyette uyardı. Kendisini tanımlarken ‘şeriat adamıyım’ derdi. Şöyle bir olay, sevenleri arasında meşhûrdur. Bir gün, hac vazifesini yapıp memlekete dönen bir hocaefendiyi ziyarete gider. O hocaefen-di hanımı ve kızını çağırıp der ki:

‘Öpün bakalım hocaefendinin elini!’

Fârûkî Hazretleri’nin Ömerî damarı kabarır elbet ve sorar:

“Hocaefendi, bu haram değil mi?”

Cevap şaşırtıcıdır:

“Biz şeriat duvarını aşalı çok oldu”

Hz. Abdullah Fârûkî’nin cevabı ise müthiş:

“Hocaefendi! Ben 40 yıldır yıkılmasın diye o şeriat duvarın bekçiliğini yapıyorum!”

Hz. Mevlânâ’ya Olan İlgisi

Abdullah Fârûkî Hazretleri, Hz. Mevlânâ ile irtibat hâlinde olmakla beraber mânen Mevlevîlik’e de vâris idi. Bizzat kaleme aldığı ‘İslam’da Zikir ve Rabıta’

eserinde Hz. Mevlâna ve Semâ’ya uzun bir bölüm ayırmış, semânın delillerini izah etmiştir. Tarikatında belirlediği zikir usulleri arasında semâ da vardır.

Sıkıntısı olan, Mesnevî’ye açsın!

Abdullah Fârûkî (k.s), Hz. Mevlânâ ve Mesnevi’ye derin hürmet beslemiştir.

Hatta bir röportajında Hazret-i Mevlânâ'nın yolunu tecrübe etmek ve onunla manevi irtibat kurmak isteyenlere şöyle bir

tavsiyede bulunmuştur:

“İşte kim Mesnevi'yi ve Hazret-i Mevlanâ (k.s)’nın yolunu tecrübe etmek isterse edebilir.

Bir sıkıntısı varsa bir Fatiha, üç İhlas okusun; Rasûlullah Efendimiz (s.a.v)'in ruhuna, bütün sâdâtın ruhuna, Hazret-i Pir'in ruhuna, Hazret-i Şems'in ruhuna bağışlasın. Sonra da açsın okusun Mesnevî'yi… Görecek ki orada meseleleri gayet rahat bir şekilde çözülüyor. Bu fakir bunu yüzlerce, belki binlerce kere tecrübe ettim; her zaman da faydasını gördüm.

Böyle yapan insan Mesnevî’de reçetesini bulur.”

Abdullah Fârûkî (k.s)’nin Vefatı

Fârûkî Hazretleri, 1999 yılının son aylarında vuslatı, ölümü hem sohbetlerinde hem dualarında sık dillendirmeye başlamıştı. O yılın Ramazan’ının 3.gecesi, bir televizyon programında Duhâ Sûresi’ndeki bir âyetin ‘Rasûlullah (s.a.v)’a vahiy gelmeden önce müşrikti’ şeklinde anlamlandırılmasına dayanamayarak telefonla programa bağlanır. Şahitlerin anlatımına göre abdestini almış, sarığını sarmış, iki rekât namazını kılmış ve ‘Rasûlullah’ı savunmaya çıktığını’ ifade ederek programı aramıştır. Programda bahsi geçen ayetlerin izahlarını, açık, anlaşılır bir dille yapmış olmasına rağmen program-daki sunucu ve ilahiyat fakültesi öğretim üyesi, hatalarını kabul etmek ve Rasûlullah’tan özür dilemek yerine hem Rasûlullah (s.a.v)’a hem de kendisine sataşmaya devam ederler.

Bu duruma daha fazla dayanamayarak kalp krizi geçiren Abdullah Fârûkî (k.s)

49

Bu Çağ

Belgede Sayı: 48 - Aralık 2021 (sayfa 47-50)

Benzer Belgeler