• Sonuç bulunamadı

Çalışma, finansal sistemde yaşanacak gelişmelerin sermaye dağıtımına etkisini analiz etmeyi amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda izlenecek ilk adım sermaye dağıtım etkinliği için bir ölçüt belirlemektir. Çalışma kapsamında sermaye dağıtım etkinliğinin ölçümü için Wurgler (2000: 194) tarafından geliştirilen yaklaşım benimsenmiştir. Finansal gelişmenin ölçümünde ise hem güvenilir bir kaynak tarafından üretildiği hem de birçok ülke ve geniş bir zaman dilimi için mevcut olduğundan IMF Finansal Gelişme Endeksleri kullanılmıştır. Finansal gelişme endeksleri ile ilgili verilere, IMF Finansal Gelişme Endeksi Veritabanı’ndan ulaşılmıştır. IMF Finansal Gelişme Endeksleri, finansal kurumlar ve finansal piyasalar için etkinlik, derinlik ve erişim ana başlıklarını içeren dokuz endeksten oluşmaktadır.

Sermaye Dağıtım Etkinliği

Wurgler (2000) etkin sermaye dağıtımının, büyüyen sektörlere olan yatırımları artırarak, gerileyen sektörlere olan yatırımları ise azaltarak sağlanacağını ileri sürmüştür. Bir ekonomideki tüm firmaların katma değerlerinin toplamının GSYİH olmasından ve ekonomik büyümenin genellikle GSYİH’deki büyüme olarak ölçülmesinden hareketle, bir sektördeki büyümeyi ölçmenin en iyi yolunun sektörün katma değerindeki büyüme olduğunu belirtmiştir. Yatırımlardaki büyümeyi ölçmek için ise gayri safi sabit sermaye oluşumundaki artışı kullanmış ve aşağıdaki modeli geliştirmiştir (Eşitlik 8).

ln

𝐼𝑖𝑐𝑡

𝐼𝑖𝑐𝑡−1

= α

c

+ η

c

ln

𝑉𝑖𝑐𝑡

𝑉𝑖𝑐𝑡−1

+ ε

ict (8)

Burada I gayri safi sabit sermaye oluşumunu, V katma değeri, i indisi imalat sektörünü, c indisi ülkeyi, t indisi ise yılı göstermektedir. Eşitlikte tahmin edilen eğim η ise esneklik olup, ülkenin ne ölçüde gelişen sektörlere olan yatırımlarını artırdığını ne ölçüde gerileyen sektörlere olan yatırımlarını azaltığını ölçmektedir. Esneklik ne kadar büyük ise kaynaklar o kadar verimli dağılmaktadır. Yatırım esnekliğinin sermaye dağıtım etkinliği için ölçüt olarak kullanılmasının arkasında yatan gerekçe şu şekilde açıklanabilir. Etkin sermaye dağıtımı, gelişen sektörlere daha fazla, gerileyen sektörlere ise daha az sermaye ayırmak suretiyle sağlanacaktır.

Bir diğer ifadeyle, etkin sermaye dağıtımı, yatırımların katma değerdeki artış ile ölçülen büyüme potansiyeline yüksek tepki vermesi anlamına gelmektedir. Tobin’in q modeli bu varsayımı desteklemektedir. Tobin (1969) sürtünmelerinin olmadığı bir piyasada, marginal q’nun yatırımları tahmin ettiğini ortaya çıkarmıştır. Benzer şekilde, Brainard ve Tobin (1968: 103-104) hisse senetlerinin piyasa değerlemesinin yeni yatırımlarının ana belirleyecisi olduğunu belirtmektedir. Bu çerçevede, yüksek marjinal q değerine sahip firmalar, diğer şeyler sabitken, daha çok yatırım yaptıkları için daha fazla sermaye artışına ihtiyaç duymaktadırlar. Dolayısıyla eğim katsayısının yüksek olması yatırımın büyüme potansiyeline daha fazla tepki verdiğini göstermekte ve sermayenin etkin dağıldığını ifade etmektedir.

Burada açıklanması gereken iki önemli husus bulunmaktadır. Birincisi, eşitlikte gayri safi sabit sermaye oluşumunun ve katma değerin aynı deflatöre sahip olduğu kabul edilmektedir. Ancak bu varsayım her zaman geçerli olmayabilir. Daha açık bir ifadeyle, yatırımlar firmanın üretim girdilerine katkıda bulunurken, katma değer firmanın çıktılarına katkıda bulunmaktadır. Dolayısıyla, bu iki değişken farklı fiyat dinamiklerine sahip olabilir. Bu durum, yaklaşımın geçerliliğini etkileyecektir. Ancak, çoğu fiyat aynı yönde hareket ettiğinden ve hesaplamalar yıllık büyüme oranına göre yapıldığından yaklaşımın geçerliliği ile ilgili endişelerin bir dereceye kadar azalacağı söylenebilir. Bu yöntemde dikkat edilmesi gereken diğer husus, yatırımın büyüme fırsatlarının kaynağını hesaba katmadan, katma değerdeki değişimlere aynı şekilde cevap verdiğini kabul etmesidir. Oysa firmaların talep şoklarına verdiği yanıt, arz şokuna verdiği yanıttan farklı olabilecektir.

Yukarıda açıklanan tüm hususlara rağmen, Wurgler (2000: 194-196) modelin kullanımı ile ilgili ayrıntılı açıklamalar ve gerekçeler sunmuştur. Wurgler modelin geçerliliği ile ilgili ilk gerekçesi Hubbard’da dayanmaktadır. Hubbard (1998) sermaye düzeltme maliyetlerinin karasel ve yatırımın q’ya duyarlılığının ise çarpımsal düzeltme maliyetine ters olduğu yaygın olarak kullanılan bir firma yatırım modeli ele almaktadır. Bu modeldeki önsezi, yatırımın yatırım fırsatlarına olan duyarlılığının yüksek, uyarlama maliyetlerine olan duyarlılığının ise düşük olduğudur. Buna göre, eğim katsayılarının finansal gelişme ile güçlü bir şekilde ilişkili olduğu gerçeği bir ekipmanı kurmak için gereken zaman ve çaba gibi

teknolojik uyum maliyetlerinin aksine sermaye piyasası sürtünmelerini işaret etmektedir.

İkinci olarak, katma değer artışının yatırım fırsatlarını yansıttığı varsayımı dikkate alındığında, katma değer artışı geleneksel yatırım fırsatı ölçütleri ile ilişkili olmalıdır. Bu doğrultuda, Wurgler katma değer artışı ile ABD’li firmaların ortalama q değerleri, Fiyat-Kazanç oranları ve satışlardaki artışı karşılaştırmış ve katma değer artışı ile üç değişken arasında yüksek korelasyon olduğunu tespit etmiştir2.

Üçüncüsü, ters nedensellik, diğer bir ifadeyle yatırımın katma değerde eşzamanlı bir değişikliğe neden olabileceği, modele şüphe ile yaklaşılmasına neden olabilecektir. Ancak ilgili literatür, yatırım kararı alınmasını takiben ortalama iki yıl sonra sabit sermayenin üretken hale geldiğini ortaya çıkarmıştır (Mayer 1960: 127). Ayrıca, yatırımların eşzamanlı olarak katma değeri etkilemesi için sabit sermaye harcamalarının hemen üretken hale gelmesi gerekmektedir.

Dördüncüsü, veri kalitesi ve raporlama standartlarındaki uluslararası farklılıklar verilerin karşılaştırılabilirliğini etkileyecektir. Ancak çalışmada kullanılan yöntem muhasebe uygulamalarındaki farklılıkların potansiyel etkisini ortadan kaldırmaktadır. Çalışma kapsamında, katma değer ve yatırımın sektör seviyesinde bir araya getirilmesiyle firmaların raporlama prosedürlerindeki farklılıklar azaltılmaktadır. Buna ek olarak, büyüme oranlarının kullanılması, bazı ülkeler temel ekonomik göstergeleri hesaplamalarda farklı muhasebe uygulamaları benimsemiş olsalar dahi (bu uygulamalar zaman içinde tutarlı olduğu sürece), ülkeler arası karşılaştırılabilirliği sağlamaktadır.

Beşinci olarak, bazı ülkelerdeki firmalar finansal olarak kısıtlanmış olabilir ve bu durum yatırımların nakit akışına daha yüksek tepki vermesi şeklinde kendini gösterebilir. Eğer katma değer artışı, iç nakit akışını yatırım fırsatlarından daha fazla etkiliyorsa bu bir sorun olabilir. Ancak Wurgler ülkeler arasındaki esneklik tahminlerinin bu yorum ile tutarsız olduğunu göstermiştir. Son olarak, Wurgler bu

2 Katma değer artışı ile Q, Fiyat-Kazanç oranı ve satış artışı arasındaki korelasyonlar sırasıyla 0,344, 0,513

basit spesifikasyona benzer sonuçları veren daha ayrıntılı tahminlerden sonra ulaştığını belirtmektedir.

Finansal Gelişme

Finansal gelişme en yalın şekilde finansal sistemin unsurlarında yaşanacak ilerlemedir. Daha geniş anlamda finansal gelişme, finansal sistemin hacminde ve yapısında yaşanan olumlu değişimdir (Afşar, 2007: 190). Bir başka tanımda finansal gelişme, finansal aracılık hizmetlerinde nicelik, nitelik ve etkinlik açısından yaşanan gelişmeler süreci olarak nitelendirilmektedir (Abu-Bader ve Abu-Qarn, 2006: 7). Çalışma kapsamında IMF tarafından Čihák ve diğerlerinin (2012) finansal gelişme matrisi temel alınarak oluşturulan finansal gelişme endeksleri kullanılmıştır. Finansal gelişme göstergeleri derinlik, etkinlik ve erişim alt başlıklarını içermektedir. Bu alt başlıklar hem finansal kurumlar hem de finansal piyasalar için mevcuttur:

▪ Genel Finansal Gelişme Endeksi (fd) ▪ Finansal Kurumlar Gelişme Endeksi (fi)

- Finansal Kurumlar Derinlik Endeksi (fid) - Finansal Kurumlar Erişim Endeksi (fia) - Finansal Kurumlar Etkinlik Endeksi (fie) ▪ Finansal Piyasalar Gelişme Endeksi (fm)

- Finansal Piyasalar Derinlik Endeksi (fmd) - Finansal Piyasalar Erişim Endeksi (fma) - Finansal Piyasalar Etkinlik Endeksi (fme)

Her bir alt başlık finansal gelişmenin farklı bir yönüne odaklanmaktadır. Derinlik alt başlığı, finansal sistemin büyüklüğünü ele almakta, özel sektöre verilen krediler, sermaye piyasası kapitalizasyonu gibi geleneksel büyüklük göstergeleri dikkate alınarak oluşturulmaktadır. Erişim boyutu, firmaların ve hanehalkının finansal piyasalara ve hizmetlere erişimini değerlendirmek için oluşturulmuş olup, kişi başına düşen banka şubesi ve ATM sayısı, en büyük 10 firmanın piyasa değerinin tüm firmaların piyasa değerine oranı gibi göstergelerle ölçülmektedir. Son boyut olan etkinlik boyutu ise finansal kurumların ve finansal piyasaların ne derece verimli çalıştığını değerlendirmekte, net faiz marjı, banka karlılığı, borsa devir hızı gibi göstergelerle ölçülmektedir.

Benzer Belgeler