• Sonuç bulunamadı

1. YAZAR, ANLATICI, OKUR VE HİKÂYE KAVRAMLARI ÜZERİNE

1.1. YAZAR, ANLATICI VE OKUR KAVRAMLARI ÜZERİNE BİR

1.1.3. Anlatı ve Anlatıcının Gücü Üzerine

“Anlatı” (narrative), son yıllarda sıkça kullanılan ve edebiyat dışında sanatın

hatta dünya siyaset dilinin moda kelimelerinden biri haline gelmiştir.46

En basit tanımıyla “anlatı”, bir hikâye anlatan türdür. “Anlatı metni, bir aktarıcının bir hikâyeyi anlattığı metindir. Bu aynı zamanda anlatıyı diğer sanat formlarından ayıran

en belirgin özelliktir.”47 Burada akla Türkçedeki “tahkiye” kelimesi gelmektedir. Her

iki kavram ‘hikâyelemeyi’ kastediyor olsa da tahkiye, “gelenek” ile “hikâye etme,

anlatma”48 manasındadır, fakat Türk Dil Kurumu tahkiyenin karşılığını (“eskimiş

kelime” olarak) 1. “Bir olayı anlatmadaki düzen, anlatış düzeni” olarak ve (“eskimiş,

edebiyat olarak” da) 2. “Anlatı”49şeklinde açıklamaktadır.50

Görüldüğü üzere kelimenin karşılığını vermekte bir fikir ayrılığı

yaşanmaktadır.51 Fikir ayrılığına rağmen şu kadarını söylemek mümkündür:

“Anlatı”yla “tahkiye”nin farkı, gelenek unsurudur. Gelenek işin içinde değilse o

zaman bir tahkiyeden söz etmek isabetli olmaz.

46Star Wars yönetmeni George Lucas 2021 yılında “The Lucas Museum of Narrative Art” isimli bir

müzenin açılış çalışmaları içerisinde.

47 F. K. Stanzel, A Theory of Narrative, Cambridge Press, London 1984, s. 4. (Kitabın orijinal adı

“Theorie des Erzählens” yani “hikâye anlatmanın/hikâyelemenin teorisi” manasındadır. Fakat yerel edebiyatlar “narrative” kelimesini dillerine dâhil edince kelimenin gerçek anlamı arka plana itildi ve “anlatı” olarak çevrilen kelime ortaya çıktı. Hâlbuki “hikâyeleme/hikâye etme/hikâye aktaran” gibi tanımlar kullanılabilirdi.

48 Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi Yayınları, Ankara

1995, s. 1020.

49 http://sozluk.gov.tr/ Erişim tarihi: 21.08.2019.

50 Necati Tonga’nın “Hikâye’ye Terminolojik Bir Yaklaşım” adlı makalesinde tahkiyeye dair birçok

tanımı karşılaştırırken aslında “hikâye” ve “tahkiye” arasında pek de farkın olmadığını ortaya koymaktadır. Fethi Naci’nin tahkiye kelimesi yerine anlatıyı tercih ettiği görülmektedir.

51 Ayrıntılı olarak tahkiye konusu için bkz. Bedia Koçakoğlu, “Postmodernizm Sorunsalı Ve Türk

Anlatısında Geleneksel Tahkiyenin İzleri” (Doktora Tezi), Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü, Konya 2010.

23

Özellikle görsel sanatlar alanında son derece elverişli bir kelime olan anlatıyı, edebiyattan uzak düşünmek mümkün değildir. “Modern sanatta eser, siyasi,

toplumsal ya da kişisel kodlamalar içerir”52

demekle, sunulan nesnenin/eserin içinde barınan ve onun asli yönü olan hikâyesi öne çıkarılmış olmaktadır. Roland Barthes’ın ifadesiyle:

“Anlatı, insanlık tarihi ile başlar. Anlatı, sonsuz çeşitlilikte; jestler ve mimiklerle, sözlü-yazılı, hareketli ya da durağan, görsel ya da işitsel; masal, hikaye, dram, komedi, roman, heykel, vitray, film, video, resim, pandomim, illüstrasyon, çizgi roman olabilecek her formda her türlü aracı kullanır. Hayatın kendisi gibi uluslararası, tarihöncesi, kültürlerarasıdır.”53

Yukarıdaki örnek ele alınacak olursa “anlatı” kelimesinin yerine “hikâye” kullanıldığında metin çok daha anlaşılır hâle gelmektedir. Alıntıdan yola çıkılarak, hikâye anlatan her eserin bir anlatı olduğu görüşü ağırlık kazanmaktadır fakat kelime, farklı alanların kullanım sahasına girdiği için her sanat dalının kavramın kendilerindeki yansımasını tanımlamaları gerekmektedir. Aksi takdirde anlatı, belirsiz bir kavram olarak asıl tabiatından uzaklaşacaktır.

Anlatı, bir entrik’e ihtiyaç duyar ama sadece ondan ibaret de değildir. Bir hikâyeye ve devamında sebep-sonuç ilişkisine yani okurun ‘Neden?’ ya da ‘Sonra ne oldu?’ sorusuna ihtiyaç duymaktadır. Anlatı veya diğer bir ifadeyle hikâye, “anlatı bildirimini, bir olayı ya da olaylar dizisini anlatmayı üstlenen sözlü ya da yazılı

söylemi ifade eder.”54

52 Açelya Betül Gönüllü, “Resimsel ‘Anlatı Sanatı’ Yapıları Üzerine”, İdil Dergisi 2017, C. 6, S. 34. 53

Roland Barthes, “An Introduction to the Structural Analysis of Narrative”, New Literary History, On Narrative and Narratives, Vol. 6.2., 1975, s. 237; içinde: Açelya Betül Gönüllü, “Resimsel ‘Anlatı Sanatı’ Yapıları Üzerine”, İdil Dergisi 2017, C. 6, S. 35.

54

Gérard Genette, Anlatının Söylemi: Yöntem Hakkında Bir Deneme, çev. Ferit Burak Aydar, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, İstanbul, 2011, s. 13.

24

Genette’in ifadesine göre “Bir anlatılama edimi olmadan bildirim de

olmaz,”55 sözleri, anlatıda ikili bir yolu ortaya koymaktadır. Nitekim bir hikâyenin

ya da en basitiyle bir bildirimin kurgu haline dönüşmesi için iki ögenin bir araya gelmesi gerekmektedir:

a) Zamana ait dizileme (hikâye)

b) Sebep-sonuç (entrik, olay örgüsü)56

Bir hikâyenin anlatıya bürünebilmesi için birtakım yollardan geçmesi gerekmektedir:

a) Hikâye olayları kronolojik diziden farklı bir biçimde düzenlenirler.

b) Hikâyenin elementleri arasında zaman miktarı farklı şekilde

paylaştırılır.

c) Aktörler farklı özelliklerle karşımıza çıkarılır. Bu bağlamda onlar

ferdileştirilerek karakterlere dönüştürülür.

d) Olayların geçtiği mekânlara farklı boyutlar kazandırılabilir.

e) Aktör, yer, zaman, olay arasında sembolik, imalı ilişkiler oluşturulur.

f) Bütün bu elementlerin sunulduğu farklı bakış açıları arasından seçim

yapılır.57

55

A.g.e., s. 14.

56 Yavuz Demir, “Anlatı Biliminin Temel Terimleri Üzerine”, On Dokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim

Fakültesi Dergisi, C. 7, 1992, s. 22.

25

Bu konuda en meşhur örnek Amerikalı romancı E. M. Forster’a aittir:

“‘Kral öldü ve sonra kraliçe öldü’ bir hikâye; ‘Kral öldü ve sonra onun acısına dayanamayan kraliçe de öldü’ ise bir kurgudur. Zamana ait dizileme burada muhafaza edilirken sebep sonuç ilişkisi onun üzerini örterek ağırlık kazanır.”58

Örnekte görüldüğü üzere eğer bir hikâye okurda merak duygusu uyandırıp onu kelimelerin peşinden gitmeye ikna ediyorsa o zaman orada bir anlatıdan söz etmek mümkündür. Artık burada anlatıcı ve okur arasında bir oyun, bir kovalamaca başlamaktadır. Yola koyulmuş olan okur, o vakitten sonra bir yalanla ya da uydurulmuş bir hikâyeyle karşı karşıya olduğunu düşünmez. O, anlatıcının

söylediklerine itimat ederek karşısına çıkacak her şeye hazırlıklıdır.

Salt hakikatin kendisi yazılmaya müsait değildir. Hakikat, kurgulandığı zaman okuru cezbedebilir çünkü burada hakikatin farklı bir boyutu ortaya çıkmakta, dolayısıyla okur, her ne kadar benzer bazı ayrıntıları gerçek hayatta görmüş, duymuş ya da bizzat yaşamış olsa da burada eşsiz bir tecrübenin kapısını araladığını hissetmektedir.

Anlatının gücü, yazarın okurunu kelimeler labirentine götürebilmesinde ve gönüllü olarak tek başına bırakılma, yolunu bulma isteklerini kabul etmesindedir. Yazar, bir adamın sabahleyin uyandığında bir böceğe dönüştüğünü söylerse okur bunu saçmalık olarak görmez, aksine neden ve nasıl bir böceğe dönüştüğünün merakıyla kurmaca dünyanın içine bırakır kendini. Yazarın ihtiyaç duyduğu tek şey sahici bir okurdur.

57

A.g.m., s. 22.

58

E. M. Forster, Aspects of the Novel, Cambridge Press, London 1974, s. 87.

26

Roman, hikâye, resim, şarkı vs. bütün sanat türleri, eğer bir hikâye barındırıyorsa, okuruna/alıcısına bir hikâye aktarıyorsa o zaman bütün bu eserlerin birer anlatı olduğu görülmektedir.