• Sonuç bulunamadı

ANADOLU’DA MOĞOL TEHDĐDĐNĐN ARTIŞ

YASSIÇEMEN SAVAŞI VE SONRAS

III- ANADOLU’DA MOĞOL TEHDĐDĐNĐN ARTIŞ

Celaleddin’in ölümüyle, Celaleddin’in ülkesi Moğol kumandanı Curmağun Muğan ovasında karargâh kurdu ayrıca Erran’ı da ele geçirdi. Bu iki bölgenin Moğolların eline geçmesi üzerine bu bölgede ki kalabalık Türkmen grupları Anadolu’ya göç etmek zorunda kaldı.254 Bu bölgede yerleşen Curmağun, Musul ve Erbil yörelerine ve halife topraklarına yağma yapıyordu. Bu sırada Yakın Doğu’da, Moğol hâkimiyetine girmemiş üç devlet vardı. Abbasi halifeliği, Eyyubiler ve Türkiye Selçuklularıydı.

Irak, Huzistan ve çevresi Abbasi halifeliğinin elindeyken Mısır, Suriye, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ki bazı yörelerde Eyyubiler’in elindeydi. Bunların arasında en güçlü olan Devlet ise Türkiye Selçuklularıydı.

Sultan Alaaddin Keykubad, Moğol istilasını takip ediyor, sıranın kendisine de geleceğini bildiğinden büyük merkezleri ve surları tamir ettirerek önlem alıyordu. Alaaddin’in beklediği oluyordu zira Moğol akınları başlamış hatta keşif niteliğindeki ilk birlikleri Sivas’a girmişti.255

Azerbaycan ve Gürcistan’a hâkim olan Moğollar Celaleddin’i takip için yaptıkları akınlardan sonra artık Anadolu sınırlarında beklemekteydiler. Moğolların Anadolu için bu ihtiyatlı mücadelelerinde Türkiye Selçuklularının takip ettiği Moğol siyaseti etkili olmuştur tabii. Celaleddin’in ölümünden sonra Türkiye Selçuklular’ı Eyyubi Meliklikleri ve Abbasi Halifeliğinin Harezmliler’e sığınma imkânı vermeleri ve onları hizmetlerine alarak faydalanmaları, Moğolların yakın doğuda ki bu Müslüman devletlere olan bakışının değişmesinde etkili olduğunu ve müdahale için bir bahane ve gerekçe teşkil ettiğini belirtmek gerekir.256

Alaaddin Keykubad, Cengiz Han’ın bile hayran olduğu Celaleddin Mengüberti’yi yenmiş olmanın verdiği güçle Moğollar nezdinde itibarının da yükseldiğini düşünerek bir elçi gönderdi 630 (1232). Kağan ise bu elçiye: “Biz Alaaddin’in çok akıllı, sağlam görüşlü bir hükümdar olduğunu öğrendik. Kendisi bizzat gelirse, ona ikramda bulunuruz. Böylece Sultan memleketinde kalır.”257 Böylece Sultan, Cengiz’in gurur ve azametini anlamıştı.

Sultan bu arada, Moğolların Selçuklu topraklarına tecavüzlerini teşvik etmiş olan (Gürcü) kraliçenin memleketinin fethine karar vermişti. Bir süre sonrada Gürcü kaleleri Kemaleddin Kamyar tarafından fethedildi.258

254

Faruk Sümer, Oğuzlar, s.155.

255 Uyumaz, Sultan I. Alaaddin Keykubad Devri, s.63. 256 Gül, Moğol Hakimiyeti, s.82.

257 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.397. 258

Sultan daha sonra Ahlât’ı, Bitlis ve havalisini Selçuklu topraklarına kattı. Devlet adamlarına kalelerin tamiri ve inşası için emir verdi, ülkesinin nüfus, arazi ve emlak tahrirlerini yaptırdı. Dağılmış olan çiftçi ve toprak sahiplerini davet edip eski yurtlarında iskân ettirdi. Onlara hayvan, tohum ve mal dağıttırdı ve bir süre onları vergiden muaf etti.259

Sultan, memleketinde bazı tedbirleri aldıktan sonra, kışı geçirmek üzere Alaiye’ye gitti. Bu arada, yukarıda bahsettiğimiz gibi Sultanın Moğol hanına gönderdiği elçi karşılığında, Han’da, Sultan’a bir elçi gönderdi.260 Bu elçi 1237’de Oktay Han tarafından gönderilmiş olup, Erzurum’da yerleşen Emir Şemseddin Ömer adlı bir tacirdir. Aslen Azerbaycan’da Kazvin şehrinin ileri gelenlerinden olan bu kişi 633 (1236)’da yazılan bir yarlığ ile Sultanın huzuruna çıkmıştır. Bu zat elçiliğini ve seferini şöyle anlatır:

“Ben hadiselerin tesiriyle vatanımı terk edip ticarete atıldım ve hayatımı bu memlekette kazanmaya başladım. Erzurum’a gelince pek çok nimetlerle dolu, lütuflarla süslü ve ahenkli bir şehir gördüm. Burada kalmak ve cennet gibi güzel bir belde de mesken sahibi olmak istedim. Şehirde rahat edebileceğim bir ev seçip aldım. Bir müddet seferden vazgeçip bu hoş belde de oturdum. Nihayet çok mal ve kumaşlar toplayarak Türkistan yolunu tuttum; çok mücevherat, kıymetli mamuller, nefis ve zarif eşyalar elde ettim. Bir ara bunların Büyük Han hazinesine layık nesneler olduğun düşündüm. Yol çok uzak olmakla beraber o tarafa sefere çıktım. Han’ın sarayı ve hazinesi bana açıldı. Bu sayede çok para kazandım. Bir gün hazineye kumaş arz ederken Han orada bulunuyordu. Bana nereden geldiğimi sorumca Rum (Anadolu) dedim. Han ‘O memleket Sultan Alaaddin’in kudretli ve uğurlu eli midir?’ ‘Evet’ dedim. ‘Onun padişahlıkta yolu ve harekete nasıldır?’ diye buyurdu. Bende ‘dünyaca beğenilmiş ve Đslam’da misli gelmemiş bir padişahtır; dini ve görüşü sağlam; adaleti geniş, aklı kâmil, memleketi mamur, serveti çok, halkı hoşnuttur. Kendi memleketin de zalimler ve yol kesiciler onun siyaseti ve kahrı sayesinde meydana çıkamaz. Adalet tevziinde kuvvetli ve zayıf arasında fark gözetmez. Ülkesini idarede dirayetli ve düşman avlamakta uyanıktır’ dedim. Bunu üzerine buyurdu ki, ‘bu kadar yüksek hasletlere ve güzel vasıflara sahip bir hükümdarın bizim yardım ve atıfetimizden mahrum kalması yazık olur. Onun bizim padişahımızla ‘Đl’ (barış halinde) olmasını bildirelim ki, onun memleketi mamur ve halkı asude kalsın; bizim hükümdarımız zamanında süyürgamışı (Đhsan) ve izazımıza narl olması için seni ona elçi olarak göndermek istiyorum” dedi. ‘Ben tüccar bir kimseyim; elçilik işlerini ve inceliklerini

259 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.398. 260

bilmediğim için kusur işler ve yüksek eşiğinizin itaplarına uğramaktan korkarım’ diye cevap verdim…”261

Oktay Kağan, Tudavun ve Urumtay adlı iki Moğol nökerini Şemseddin Ömer ile Selçuklu Sultanına bir altın, iki gümüş payza ile birde yarlığ verdi. Bu yarlığ’da Han, Sultan’a halkın kendisinden hoşnut olduğunu, bunu haber aldığını ve memnun olduğunu bildirerek saltanatta huzur içinde kalmasını söyler ve şöyle devam eder: “Tanrı bizi yücelttiği için dünyayı bizim uruğumuza (soyumuza) layık gördü, sen beğenilen yolda bulunduğundan sizi bizimle ‘Đl’ yolunda olmaya ve ferman tutmağa faydalı buluyoruz. Zira bizim ile ‘Đl’ olmayanlara veya kafa tutanlara zararımız dokunur. Ordumuzu onların memleketine gönderir, kendini keser, kadın ve çocuklarını esir alırız; yurtlarını harap, mallarını yağma ederiz.”262* Bu yarlığ (633- 1235) Sultan’a gönderildiğinde, Sultan Alaiye’de idi. Mubarezeddin Çavlı ulak olarak Sultan’a gönderildikten sonra Kayseri’ye döndü. Sultan bu yarlığı aldıktan sonra ‘il’ olmakla Moğol hanını neyi kastettiğini elçiye sordu. Elçi burada ki ‘il’ in tama manasında olmadığını, bunun hâkimiyet ve istilanın kastedilmediğini, sadece Han’a her yıl kıymetli eşya, at gibi hediyeler göndermekten ve dostluktan ibaret bulunduğunu belirtir. Elçi, Hanın hayvanlarının, altınlarının, giyeceklerinin çok olduğunu buna ihtiyacı olmadığını belirtti”263

Sultan Alaaddin, Moğolların 1235’te ki ‘il’ olmak teklifini kabul etti. Aslında cihan hâkimiyetini benimsemiş başka bir hükümdarın varlığını sembolikte olsa kabul etmek hayret vericidir. Bu Sultanın kendisini Moğol hükümdarı karşısında güçsüz görmesiyle alakalı olabilir. Bağdat halifesinin, Musul ve Meyyafarikin ( Silvan) dahi henüz Moğol hâkimiyetine girmemişken, Sultanın Moğol hâkimiyetini kabul etmesi gerçekten çok hayret vericidir. Ancak yinede ülkesini zor duruma düşürmeden, hafif bir tabiiyeti kabul etmek ve böylece tehlikeleri uzaklaştırmak akıllıca bir hareket olabilir.

Sultan ülkesini bu şekilde huzura kavuşturmaya çalışırken, ansızın vefat etti. 8634/1237 Şevval’in 3.günü)264 Keykubad’ın yerine II. Gıyaseddin Keyhüsrev hükümdar oldu. Gıyaseddin kölelerinin sözlerine kanarak Seyfeddin Aybek, Zeyneddin Başara, Mübarizüddin Behramşah, Bahüddin Kutluca vs. gibi tecrübeli beyleri öldürttü.265 Gıyaseddin ikinci büyük hatası ise( üçüncü bölümde uzunca bahsedeceğiz) Harzem beyi

261 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.406.

262 Đbn Bibi, El Evamirü’l- Alaiye Fil-Umuri’l- Ala’iye, C. I, s.184. * Moğolların yukarıda bahsedildiği gibi

cihan hâkimiyetini tanrıdan aldıklarına inanmaları onların Türklerden etkilendiğinin göstergesidir. Ancak onlardaki bu hâkimiyet, sert uygulama, kendi mizaçlarından ve aristokratik bünyelerinden etkilenmiştir.

263 Đbn Bibi, El Evamirü’l- Alaiye Fil-Umuri’l- Ala’iye, C.I, s.185. 264 Đbn Bibi, El Evamirü’l- Alaiye Fil-Umuri’l- Ala’iye, C.I, s.185. 265

Kırhan’ı hapsettirmesiydi. Bu hatalar beraberinde 1241’de korkulu bir hal alan Baba Đshak’ın isyanıyla Anadolu kargaşaya sürüklenmişti.

Bu durum Moğolların işine geldi. Çünkü Moğollar, Anadolu içine kadar girip, şehri yağma edip, insanları katletmeye başladılar. Đlk akın Sivas’a keşif mahiyetinde yapılmıştı. Daha sonra Erzurum, Kayseri ve çevresi Moğol akınına uğradı. Selçuklularla yapılan Kösedağ savaşında Gıyaseddin’in kuvvetleri yenildi. Gıyaseddin’in vefatıyla saltanat mücadeleleri başladı. Bu dönemde çeşitli zamanlarda Moğol mücadeleleri devam etmiştir. Sonunda Selçuklu devleti Moğollar tarafından Kızılırmak sınır olmak üzere iki kısma ayrılacaktır. Doğusu IV. Rükneddin Kılıç Arslan, batısı Đzzeddin Keykavus’a verilmiştir.

Kösedağ’dan sonra saltanat mücadeleleriyle artan Moğol tesiri çekilmez oldu. Moğollardan bir kısım kuvvet Anadolu’ya yerleştirilmiş, halkta can ve mal emniyeti kalmamıştı. Sınırlara yerleştirilen aşiret kuvvetleri ise kendi başlarının çaresine bakarak uyanık duruyorlardı.