• Sonuç bulunamadı

4. TARTIġMA VE SONUÇ

4.2. Ana Babaların Çocuk Sevgisi ile Çocuğa Yakınlık Düzeyi ve Çocuğun

AraĢtırmanın ikinci alt problemi katılımcıların çocuğa yakınlık düzeyi ve çocuğun cinsiyeti ile ana babaların çocuk sevme düzeyleri arasında anlamlı fark olup olmadığıdır. Mevcut araĢtırmada çocuğa yakınlığın çocuk sevgisi üzerinde anlamlı bir fark oluĢturmadığı görülmüĢtür. Diğer bir ifadeyle ana babaların çocuk sevgisi üzerinde çocuğun anne ya da babası olmalarının herhangi bir avantaj ya da dezavantaj unsuru olmadığı saptanmıĢtır. AraĢtırmanın çalıĢma grubu düĢünüldüğünde çoğunluğu anne katılımcıların oluĢturduğu, araĢtırmada babaların azınlıkta kaldığı görülmektedir. AraĢtırmada yakınlık değiĢkeninin çocuk sevme düzeyleri üzerinde etkili olamamasının sebebi baba katılımcıların örneklem grubunda azınlıkta kalması olabilir. Kadın katılımcıların birer anne olduğu düĢünüldüğünde çocukları daha çok sevmeleri beklenebilir ancak unutulmamalıdır ki kadın katılımcılar her ne kadar anneyse erkek katılımcılar da babadır. Anne ve baba olma durumunun sevgi üzerinde fark oluĢturmadığı ve her iki cinsiyetin de çocukları aynı düzeyde sevebilme yetisinin olduğu düĢünülmektedir. Bu yüzden araĢtırmada yakınlık, etkili bir değiĢken olarak bulunamamıĢ olabilir. Alan yazın incelendiğinde anne babaların çocuk sevgisi üzerine yazılmıĢ çalıĢmalara rastlanmamıĢtır. Bununla birlikte Özel ve Zelyurt’a (2016) göre ebeveynlerin anne ya da baba olmasının çocuklarına karĢı gösterdikleri sıcaklık Ģefkat davranıĢlarına herhangi bir etkisinin olmadığı görülmektedir. Ancak “sıcaklık-Ģefkat” eğitiminin ebeveynlerin çocuklarına olan ilgi ve sevgi gösterme düzeylerinin arttığı, verilen ebeveyn eğitiminin anne- babaların çocuklarına olan davranıĢlarını gözden geçime fırsatı verdiği görülmüĢtür. Öğretmenlerin cinsiyetlerine göre çocuk sevme durumları incelendiğinde anlamlı bir fark bulunmadığı görülmüĢtür (Ceylan, 2017; Çay, 2015; Çay ve ġanal, 2016; Gelbal ve Duyan, 2010). Dolayısıyla alan yazın çalıĢmalarının mevcut araĢtırma sonuçlarıyla paralellik gösterdiği görülmektedir. Mevcut çalıĢmanın aksine üniversite öğrencileri ve öğretmenlerin çocuk sevme düzeylerine bakıldığında anlamlı fark bulunduğu; kadınların erkeklere göre daha yüksek çocuk sevme düzeyine sahip olduğu görülmüĢtür (Dereli Ġman, 2014; Ercan, 2014; Kaynak vd., 2015; Yazıcı, 2013). Eker’in (2011) çalıĢmasında ise erkek öğretmen adaylarının duyarlı sevgi düzeylerinin daha yüksek olduğu görülmüĢtür.

Anne ve babaların çocuk sevme puanlarının birbirlerine yakın olmasıyla birlikte annelerin babalara oranla daha fazla çocuk sevme puanına sahip olduğu görülmektedir. Toplum yapısına bakıldığında anne ve babaların çocuklarını çok sevdikleri ancak babaların daha çok koruyucu rol üstlendiği, annelerinse çocuklarına sevgisini daha fazla gösterdiği düĢünüldüğünde bu sonucun ortaya çıkması olağan görülmektedir. Babaların çocuklarına yakınlaĢmasını engelleyen etmen onun otoriter tutumudur. Ancak günümüzde baba ve çocuklar arasındaki bu sınırların kalktığı, duygusal iletiĢimin oldukça rahatladığı ve babanın rollerinin arttığı görülmektedir (Onur, 2012). Dolayısıyla annenin çocuk sevme puanı ile babanın çocuk sevme puanının birbirine yakın olması, mevcut araĢtırma sonuçlarını destekler niteliktedir. Ana baba sevgi ve Ģefkati, farklılık gösteren davranıĢ ifadelerine sahiptir (KağıtçıbaĢı, 2012). Bir araĢtırmaya göre anneler daha çok fedakârlık ve karĢılıksız sevgiyi vurgularken, babalar güven ve destek olma duygusuna dikkat çekmiĢtir (Eser, 2016). Bununla birlikte ana baba sevgi ve Ģefkati, çocuğun bakım ve korunmasını içeren biyolojik temellere dayanmaktadır (KağıtçıbaĢı, 2012). Genellikle annelerin, okul öncesi çocuklarının günlük ve rutin bakımları ile daha fazla ilgilendikleri belirlenmiĢtir (Eser, 2016; Öngider, 2013). Mevcut araĢtırmada iki katılımcının çocuk sevgisini fedakârlık olarak tanımlaması ile alan yazın çalıĢmalarının paralel olduğu düĢünülmektedir. Bu durum çocuk sevme puanlarının da yüksek olmasına neden olmuĢ olabilir. Ayrıca istatistiksel olarak anne sayısının babadan fazla olması sonuçları etkilemiĢ olabilir. Alan yazında, çalıĢanların çocuk sevgi düzeylerine bakıldığında evli ve çocuk sahibi çalıĢanların, çocuk sevme düzeyleri bekâr ve çocuk sahibi olmayan çalıĢanlara göre daha yüksek bulunduğu görülmüĢtür (Çay, 2015; Çay ve ġanal, 2016; Erdem ve Duyan, 2011; Gelbal ve Duyan, 2010; Kabaklı Çimen, 2015; Türk, KardaĢ Özdemir ve Kerimoğlu Yıldız, 2017). Dolayısıyla alan yazın çalıĢmalarının mevcut araĢtırma sonuçlarını destekler nitelikte olduğu görülmektedir. Bu çalıĢmalardan farklı olarak Kara’ya (2014) göre de çocuk sahibi olmanın çocuk sevgisi üzerinde anlamlı farklılık oluĢturmadığı görülmektedir.

Çocuğun cinsiyet değiĢkeni incelendiğinde çocuğun cinsiyetinin ana babaların çocuk sevgisi üzerinde anlamlı bir fark meydana getirmediği görülmüĢtür. Bir diğer ifadeyle ana babaların çocuklarının kız ya da erkek olması, onların çocuklarına olan

sevgilerini değiĢtirmemektedir. Günümüz toplumlarda kız çocuğunun öneminin artması ve geleneksel anlayıĢa göre ele alınan erkek çocuğun kıymetli oluĢu ile ilgili görüĢlerin azalmasıyla böyle bir sonucun meydana gelmesi olağan görülmektedir. KağıtçıbaĢı’nın (2009) yapmıĢ olduğu bir çalıĢmada eskiden erkek çocuk sahibi olmaya önem verilirken son yıllarda kız ya da erkek çocuk sahibi olmanın önemli bir fark oluĢturmadığı görülmektedir. Özel ve Zelyurt’un (2016) bir çalıĢmasında ise çocukların cinsiyeti ile ebeveyn çocuk iliĢkileri arasında anlamlı bir farklılaĢma bulunmamıĢtır. KağıtçıbaĢı ve diğerlerine (2017) göre de son otuz yıldaki ekonomik büyüme ve özel olarak da örneklemin refah düzeyinin yükselmiĢ olması bu durumun ortaya çıkmasında son derece önemlidir. Ana babaların çocuklarını cinsiyet açısından ayırmadan sevmeleri beklenen bir sonuçtur. Bununla birlikte anlamlı olmasa da ortalamalara bakıldığında erkek çocukların ana babalarının çocuk sevgisi puanı kız çocuğa sahip ana babaların çocuk sevgisi puanından biraz daha yüksek olduğu saptanmıĢtır. Geleneksel olarak Türk toplumunda kız ya da erkek çocuk sahibi olmanın çocuklarına olan sevgilerini etkilemediği bilinse de erkek çocuğa olan hassasiyetleri göz önüne alındığında bu durumun ortaya çıkması olağan görülmektedir. Eser’in (2016) çocuğun değeri araĢtırmasında Türkiye’de çocuğun ekonomik değerinin yüksek olduğu ortaya çıkmıĢtır. Günümüz anne babalarının çocuklarına psikolojik değer yüklemekle birlikte, bir yandan da çocuklarından gelecekte, kendi değerlerini yaĢatmaları, sürdürmeleri, hatta kendileri ile yaĢlılıklarında ilgilenmelerini bekledikleri sonucuna ulaĢılmıĢtır. KağıtçıbaĢı’na (1999) göre ekonomik değer erkek çocuk sahibi olmanın getirdiği sosyal bir değerdir. Dolayısıyla mevcut araĢtırma sonuçlarının alan yazınla paralellik gösterdiği düĢünülmektedir.

4.3. Ana Baba ve Aileye Ait Demografik Özellikler ile Ana Babaların Çocuk