• Sonuç bulunamadı

2. GENEL BİLGİLER

2.1. Otizm Spektrum Bozukluğu

2.1.10. Gidiş Ve Tedavi

2.1.10.3. Tedavi

2.1.10.3.2. Alternatif Tedaviler

OSB’nin tedavisinde eğitsel ve farmakolojik tedavilere ek olarak uygulanan bir diğer yöntem ise genelde kronik hastalığı olan bireyler ve aileleri tarafından sıkça kullanılan alternatif tedavi yöntemleridir. OSB’nin temel belirtilerini tamamen tedavi eden bir yöntem olmaması sebebiyle OSB’li bireylerin aileleri tarafından çeşitli alternatif yöntemler eğitsel ve ilaç tedavilerine ek olarak uygulanmaktadır (Tanıdır ve Mukaddes 2018).

Uyku sorunu yaşayanlarda melatonin kullanımı, eğitimi engellememek koşuluyla masaj ve beslenme problemi olanlarda multivitamin kullanımı tavsiye edilebilir yöntemler, düşük dozda yani 200 mg altında B6/Mg, folik asit, omega-3, akupunktur, müzik terapisi ve hayvan tedavisi kabul edilebilir yöntemler ve B12, yüksek dozda C vitamini, siproheptadin, immun terapiler ve nörofeedback tavsiye edilmeyen yöntemler olarak belirtilmiştir. Ayrıca çalışmada hiperbarik oksijen tedavisi, diyet, işitsel entegrasyonun ve sekretin in etkisiz olduklarını tespit ederek bu yaklaşımları üç kategorinin de dışında tutmuştur (Lofthouse ve ark. 2012). Yukarıdaki yöntemlere ek olarak OSB’lilerde hiperaktivite ve stereotipik davranışların azaltılmasında bütünleştirici bir yaklaşım olan sporun etkili olabileceği düşünülmektedir. Özellikle yıkıcı davranışların bulunduğu çocuklarda etkili bir baş etme yoludur (Tanıdır ve Mukaddes 2018). Ucuz, kolay uygulanabilir olması ve OSB riskini azaltma açısından gebelerde gerektiğinde vitaminsel ek tedaviler kullanılabilir (Demirkaya 2018).

33

2.2. Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu 2.2.1. Tanım

Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu çocukluk çağında başlayan, toplumda yüksek oranda görülen, sıklıkla psikiyatrik birlikteliğin eşlik ettiği ve hayatın tüm alanlarında problemlere yol açan nörogelişimsel bir bozukluktur (Balkan ve ark. 2018). DEHB tanılı bireylerde aşırı hareketlik, işlevsel olmayan davranışı engelleme eşiğinin çok düşük olması, dikkatini gerektiği yere, gerektiği kadar yönlendirememe, akademik başarısızlık ve ilişkilerinde uyumsuzluk vb özellikler görülmektedir (Kiriş ve Binokay 2010).

DEHB dikkat eksikliği belirtilerinin ağırlıklı olduğu, hiperaktivite impulsivite belirtilerinin ağırlıklı olduğu ve dikkat ve hiperaktivite belirtilerinin birlikte görüldüğü bileşik tip olmak üzere 3 tipi vardır (Tahiroğlu ve ark. 2005). Dikkat eksikliği belirtilerinin ağırlıklı olduğu tipte, hareketlilik belirtileri ya hiç yoktur ya da çok belirgin olmayan şekilde vardır. Bu tipte başlıca belirtiler, dikkati vermede güçlük, dikkati belli uyaranda devam ettirmede güçlük ve dikkatin kısa sürede dağılmasıdır. Hiperaktivite belirtilerinin ağırlıklı olduğu DEHB de, dürtüsellikle ilgili problemler ön plana çıkmıştır. Dikkat eksikliğine dair belirtiler ya hiç yoktur ya da çok az görülmektedir. Dikkat ve hiperaktivite belirtilerinin birlikte yer aldığı Bileşik tipte temel bulguların üçü de aynı anda bulunur. Hem dikkat dağınıklığına özgü semptomlar hem de hiperaktiviteye özgü semptomlar belirgin olarak görülmektedir. Dışarıdan tanınması kolay hiperaktif çocuklar genelde bu alt gruba girer (Hayta 2011).

DSM-5’e göre çocuk ve ergenlerde dikkat eksikliği ve/veya aşırı hareketlilik/dürtüsellik temel alanlarında iki farklı sosyal ortamda (ev, okul) gelişim dönemiyle uyumsuz en az 6 belirtinin en az 6 ay süreyle görülmesi, bireyin işlevselliğini bozması ve bu belirti kümesinin 12 yaşından önce başlaması koşulu ile DEHB tanısı konulabilmektedir. 17 yaş ve sonrası başvurularda belirti sayısı 5 olarak belirtilmiştir (APA 2013).

2.2.2. Tarihçe

DEHB ilk defa dikkatsizlik, aşırı hareketlilik kurallara uymama, saldırganlık vb özellikleri ifade etmek amacıyla George still tarafından 1902 yılında tanımlanmıştır (Hechtman 2007). 1920’li yıllarda ABD de yaşanan bir salgından

34 etkilenen bireylerde DEHB belirtilerinin gözlenmesi sonucu bu konuya ilgi artmış ve bu tablo ‘minimal beyin lezyonu’ olarak isimlendirilmiştir (Hechtman 2007; Irmak 2014). 1940’lı yıllarda yapılan çalışmalarda bu bozukluğa sahip kişilerde beyin hasarına yönelik bir sebebin bulunamamış ve beynin işleyişinde aksamaların olduğu ileri sürülmüş Stilin tanımladığı bu tablo ‘Minimal Beyin Disfonksiyonu olarak tanımlanmıştır (Hechtman 2007; Irmak 2014). DSM-1’de DEHB belirtileri ve tanısından söz edilmemiş, ilk kez 1968 yılında Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabının ikinci baskısının yayınlanmasıyla bu belirtiler ‘çocukluk çağı hiperkinetik sendromu’ olarak isimlendirilmiştir (Hechtman 2007; Şenol 2008; Ünsel Bolat ve Ercan 2018). 1980 yılında Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı’nın üçüncü baskısının (DSM-III) yayınlanmasıyla bu belirtiler, dikkat eksikliği bozukluğu olarak ele alınmış, aşırı hareketliliğin eşlik ettiği dikkat eksikliği, eşlik etmediği dikkat eksikliği şeklinde iki alt kategoride değerlendirilmiştir. Belirtilere dürtüsellik ve aşırı hareketli olmanın yanında dikkat eksikliği de eklenmiştir (Hechtman 2007; Aktaş 2011).

DSM III’ün yeniden düzenlenmiş hali olan DSM-III-R’de ise dikkat eksikliği bozukluğu ismi yerine dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu ismi kullanılmış ve tanı ölçütlerinde belirgin değişiklikler yapılmıştır. Buna göre, tanı konan hastaların 14 olası hiperaktivite, dürtüsellik ve/veya dikkatsizlik belirtisinden en az sekiz tanesini karşılaması, bu davranışların 7 yaşından önce var olması, aynı zihinsel gelişimdeki çocuklardan belirgin olarak daha sık olması ve en az 6 ay süreyle devam etmesi gerekliliği ifade edilmiştir. DSM-IV'de ise DEHB, Yıkıcı Davranım Bozuklukları ana başlığı altında Davranım Bozukluğu (DB) ve Karşıt Olma Karşıt Gelme (KOKGB) bozukluğu ile aynı kategoride yer almış, bu durumlar yüksek birlikteliklerine karşın farklı klinik durumlar olarak ifade edilmiştir. DSM-IV-R’de DEHB 3 alt başlık altında “Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu” ve “Başka Türlü Adlandırılamayan Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu” şeklinde sınıflandırılmıştır (Aktaş 2011).

2013 yılında Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından yayınlanan DSM-5 ile birlikte DEHB, yapılan beyin görüntüleme çalışmalarında kortikal maturasyonda gecikme görülmesi sebebiyle DSM-IV-R’den farklı olarak Nörogelişimsel Bozukluklar başlığı altında yer almıştır. Ayrıca Semptomların başlangıç yaşı 7 den

35 12 ye çıkarılmış ve OSB dışlama kriteri olmaktan çıkarılmıştır (Ünsel Bolat ve Ercan 2018).

2.2.3. Epidemiyoloji

DEHB klinikte sık görülen bir bozukluk olmasına rağmen çalışmalardaki farklı yöntem ve değerlendirme kriterleri nedeniyle literatürde sıklık ve yaygınlığıyla ilgili farklı veriler vardır (Özcan ve Öğülmüş 2010). DEHB çocuklarda %5-12, yetişkinlerde ise %4.4 görülme oranıyla dünya çapında çocukluk çağında en sık tanı konulan nöropsikiyatrik hastalıklardan biridir (APA 2013). Ülkemizde yapılan bir çalışmada da DEHB’in prevalansı %13.38 oranında bulunmuştur (Ercan 2010). Çocukluk çağının en sık görülen psikiyatrik bozukluklarından olan DEHB’in ilköğretim çağındaki çocuklarda görülme oranı yüzde 3-5 dir. Ortalama her sınıfta DEHB tanılı en az 1-2 öğrenci bulunmaktadır (Şenol 2006). Ülkemizde DEHB’in yaygınlığıyla ilgili yapılan çalışmada toplumdaki yaygınlığının %8.6-%8.1, klinikteki yaygınlığının ise %8.6 ile %29.44 aralığında bildirilmiştir (Albayrak 1998; Tahiroğlu 2003). DEHB’in sıklığıyla ilgili yapılan başka bir çalışmada %13,8 bulunmuştur. Yine ülkemizde ilköğretim 2, 3, 4 ve 5. sınıflarda DEHB’in yaygınlığıyla iligili uzunlamasına planlanmış bir çalışmada 2. sınıflarda %13,4, 3. sınıflarda %12,5, 4. sınıflarda %12,2 ve 5. sınıflarda %12,9 oranında bulunmuştur (Ercan 2010).

Başka bir çalışmada DEHB’in erkeklerde kızlara oranla daha fazla görüldüğü ve erkek/kız oranının 3-5/1 olduğu belirtilmiştir. Kızlarda erkeklere oranla saldırganlık ve dürtüsellik belirtilerin daha az olması, daha çok dikkatsizlik ve bilişsel zorlukların eşlik etmesi kızlarda DEHB tanısının gözden kaçmasına sebep olabilir (Şenol 2008). DEHB’in kız erkek oranıyla ilgili yapılan başka bir çalışmada ise erkeklerde kızlara oranla 2 kat fazla görüldüğü bulunmuş, ülkemizde yapılan çalışmada ise bu oran 3,23 bulunmuştur (Ercan 2010; DSM-V). DEHB ile ilgili yapılan ikiz çalışmalarında ise MZ de %59-92, DZ de %29-42 aralığında bulunmuştur (Akgün ve ark. 2011).

Ülkemizde DSM-IV tanı ölçütlerine göre aile, çocuklar ve öğretmenlerden alınan bilgilerle uygulanan yarı yapılandırılmış tanı görüşmesi ile yapılan boylamsal bir izlem çalışmasında dört yıl üst üste DEHB prevalansı sırasıyla ilk yıl %13,38, ikinci yıl %12.53, üçüncü yıl %12.22 ve dördüncü yıl ise %12.91 bulunmuştur. DEHB’in prevalansının Dünya genelinde %5 olarak düşünüldüğünde bu çalışmada

36 oldukça yüksek oranda çıkmıştır (Ünsel Bolat ve Ercan 2018). DEHB olan çocukların çoğunluğu tedaviye 6-12 yaşları arasında başvuruda bulunmaktadır. Belirtiler sıklıkla ergenlik döneminde de vardır ve DEHB tanısı almış bireylerin % 60’ında problemler erişkin yaşamda da devam etmektedir (Aktaş 2011).

2.2.4. Etiyoloji

Erken çocukluk çağında başlayan, etkilenen bireylerde ve çevrelerinde yaşam boyu yeti yitimine sebep olan, topluma tedaviye ek maliyetler getiren, ülkemizde ve dünyada sıklığı her geçen gün artan nörogelişimsel bir bozukluk olan DEHB’in etiyolojisinin aydınlatılması büyük önem arz etmektedir (Tufan ve Yaluğ 2009). DEHB’in etiyolojisiyle ilgili çok fazla araştırma yapılmış olmasına rağmen DEHB’in heterojen bir bozukluk olması gibi sebeplerden dolayı DEHB etiyolojisi henüz tam olarak aydınlatılamamıştır (Mukaddes 2015; Ercan 2018). Ancak bozukluğun nörobiyolojik alt yapısının olduğu, ayrıca biyolojik ve psikososyal faktörlerin birlikte etkili olduğu düşüncesi üzerinde genel bir uzlaşı vardır (Aktaş 2011). DEHB’in sebebine yönelik yapılan çalışmalar da genetik etkenler, çevresel etkenler, nörokimyasal değişiklikler ve beyin görüntüleme çalışmalarına odaklanılmıştır (Ercan 2009; Utku Yazıcı ve Perçinel Yazıcı 2018).

Benzer Belgeler