• Sonuç bulunamadı

Allah'ın Âlemde Tasarrufu

B. Şah Veliyyullah'ın Hayatı Eserleri ve Hakkında Yapılan Çalışmalar

3. Dihlevî Hakkında Yapılan Çalışmalar

2.2. Allah-Âlem Münâsebeti

2.2.2. Allah'ın Âlemde Tasarrufu

Şah Veliyyullah, Allah’ın âlemle münâsebetinin gerçekleşmesi için çok sa- yıda yol bulunsa da bunları dört başlıkta toplamanın mümkün olduğunu belirtir: İbdâ, halk, tedbir ve tedellî.50 İbdâ yoktan yaratma, bir şeyi mutlak yokluk saha- sından varlık sahasına getirmek anlamındadır.51 Halk, Hz. Âdem'in topraktan yara- tılması gibi, bir şeyi başka bir şeyden yaratmaktır. Tedbîr, "varlık âleminde (âlem-i mevâlid) meydana gelen hâdiselerin Yüce Allah'ın hikmetinin gerektirdiği nizâma uygun, cömertliğinin gereği olan Küllî Maslahata ulaştırıcı tarzda yürümesi";52

tedellî ise "insan ruhunun bedeni idâre ettiği gibi Allah'ın da âlemin Müdebbiri olarak tezahür etmesi" anlamındadır. Halk, ibdâyı; tedellî de tedbiri tamamlamak- tadır. 53 Şah Veliyyullah bu durumu şöyle anlatır:

"Evvelin fiilleri bellidir ve ilişkileri sabittir. Bunun hakkında genel kural ise şudur: Şâyet bu fiiller ve ilişkiler ibdâya isnad edilirse, ilk tecellî onla- rın hepsine yeter. Çünkü Evvele yakın addedilmesi itibarıyla, onun tecellî- si bütün âlemin bizzat tecellîsidir. Eğer halk'a isnad edilirse 'Bütün avlar yaban eşeğinin karnındadır' 54 darb-ı meselinde de denildiği gibi Şahs-ı Ekber'in55 tecellîsi istisnâsız her şeyi içerir. Fakat tedbir ve tedellîye isnad edilirse, o takdirde şu şartla olur: Ya onlar (fiiller ve ilişkiler) Allah tara- fından halk edilmişlerdir ya da O onlara doğru tezâhür etmiştir. Bu durum

49 el-Budûr, s. 18-19.

50 İlk üçünü Huccetullahi'l-Bâliğa ve Lemehât'ta müşterek olarak zikrederken tedellî kavramını yalnızca Lemehât'ta zikretmektedir. Bkz. Huccet, I, 37-39 (47-51); Lemehât, s. 38.

51

Dihlevî’ye göre ibdâya ilk konu olan şeyler sırasıyla kalem, levh, arş ve Hûd sûresi 7. âyetinde işaret edildiği üzere sudur. Diğer varlıkları ise Allah sudan halk etmiştir. et-Tefhîmât, I, 75. 52 Huccet, I, 37-39 (47-50); Lemehât, s. 38-39.

53 Lemehât, s. 39.

54 Bu diğer avların yaban eşeğine göre ikincil öneme sahip olduğunu ifade eder. 55 Şahs-ı Ekber ile Dihlevî kâinâtı kasdeder.

gemide bulunan ve geminin hareketiyle birlikte mecbûren hareket eden gemicinin veya yazdığı takdirde mecburen elini kımıldatan hattatın duru- muna benzer.”56

Şah Veliyyullah’ın düşünce sistemine göre tedbir, âlemde olup bitenlerin küllî maslahata uygun olarak cereyan etmesini sağlayan ve Allah ile kesret âle- minde yer alan türler ve fertler arasında cereyan eden bir kanundur. Tedbirin gere- ği, kuvvetlerin uygun biçimde karışmasıdır. Ortada tedbîr olmasaydı, bu karışma, ilahî hikmete göre reddedilmesi gereken kötülüğe götürürdü. Halbuki tedbir saye- sinde bu, hayır nizamına hizmet etmektedir.57 Âlemde işleyen bu tür bir hayır ni- zâmının olduğunu görmesi Dihlevî’nin Allah’ın kudret ve rahmetini bir görmesiyle bağlantılı olarak değerlendirilebilir. Çünkü ona göre Allah her makdûru rahmetiyle var etmiştir.58 Buradan hareketle Dihlevî’nin, Allah’ın her şeyi belli bir düzen içe-

risinde yaratmış olmasını, O’nun rahmetinin ve kudretinin bir gereği olarak düşün- düğünü söylemek mümkündür.

Allah'ın âlemdeki tedbiri kabz, bast, ilham ve ihâle gibi yollarla gerçekle- şir. Bütün bu tasarrufları da yine Allah’ın kullarına olan rahmeti, lütûf ve keremi ile derinden alâkalıdır. Kabz; bir şeyin sebebinin olmasına rağmen gerçekleşmesini engellemek veya sebepten, ondan beklenenden daha az bir etkinin doğmasını sağ- lamak şeklinde gerçekleşir. Meselâ bir kötülüğün sebepleri tam olarak bulunsa bile Allah Teâlâ'nın rahmeti, lütuf ve keremi, o kötülüğün sevdiği bir kuluna yapılma- sını engelleyebilir ki bu kabza örnek olarak verilebilir. Bast ise, normal şartlarda belli bir tesiri olabilecek bir fiilin bu tesirinin Allah tarafından arttırılmasıdır. Dihlevi buna örnek olarak Hz. Eyyûb'a ayağını yere vurma emri verildiğinde ora- dan bir pınarın fışkırmasını hatırlatır. Zira ayağın yere vurulmasının normal şartlar altında böyle bir sonucu doğurması beklenmez.59 Olağanüstü hallerle ilgili bir baş-

56 Lemehât, s. 3-4.

57 Lemehât, s. 39.

58 el-Hayru’l-Kesîr, s. 217.

59 Sata’ât’ta bu konuyu şöyle özetlemektedir: Allah hem Kâbız hem de Bâsıt’tır. O bazı sebepleri kabzeder. Böylece son derecede önemsiz ve vasat etkiler meydana gelir. Bazı sebepleri de bast eder ve böylece ziyâdesiyle muhteşem ve fevkalâde bir etki zuhûr eder." Sata’ât, 8-9.

ka şekil de ihaledir. Bu durumda, tıpkı Hz. İbrahim için ateşin lâtif bir havaya çev- rilmesi gibi madde veya enerji başka bir madde ya da hale bürünür.60

Tedellînin rüyada, yakaza halinde ya da âhirette yansımaları ortaya çıkabi- lir. Şah Veliyyullah, tedellîyi esasen iki kısımda kabul etmektedir. İlki âlemin ted- biri anlamındadır. İkincisi, aynı zamanda bunun bir uzantısı olarak, Allah ile in- sanlar arasında vuku bulur. İnsanların bilgi edinebilmesi, ilâhî rehberliğe, hidâyete mazhar olması, nefisleri kemale erdirecek yolları öğrenmeleri bu tedellî neticesin- de gerçekleşmektedir. Bunun bir gereği olarak insanlara şer'î hükümler farz kılın- mış ve onların o gün itibarıyla ancak bu ilahî tedellî ile tam hale gelen küllî masla- hat sâyesinde kemale ermeleri sağlanmıştır. Burada tedellînin fâili Allah’tır ve tüm insanlar da bu tedellîyi kabul etmiştir.61

Allah, âlemde türler ve cinsler yaratmış, her birine de belli özellikler ver- miştir. Şah Veliyyullah'ın düşüncesinde Allah'ın âlem ve insanla ilgili tasarrufun- da, O’nun tabiat içerisine yerleştirdiği kuvvetlerin62 vasıta olması önemlidir.63 Â- lemde bulunan bu kuvvetler şunlardır:

a- Cisimlerin karakterleri, istidadları ile Allah’ın türlere ait olarak koyduğu hususiyetler, herhangi bir varlıkta saklı bulunan istidadların ortaya çıkması. Mese- lâ ateşe yakma özelliği yerleştirilmiştir ve bu yüzden ateş değdiğini yakar. Bu özellikleri Şah Veliyyullah, tabiî kuvvetler olarak adlandırır. Bir başka sebep ise Allah’ın temessül eden isminin özelliğidir. Meselâ Hayy ismi, mazharının (tezahür

60 Huccet, I, 39-40 (49-50); aynı konuda bkz. Lemehât, s. 53-57; Te'vîlu'l-Ahâdis, s. 5. 61 Lemehât, s. 39- 40.

62 Meselâ Dihlevî, yıldızların bazı atmosferik olayları tetiklemek sûretiyle insanlara etkisi olabi- leceğini kabul eder. Buna göre güneş ve dünyanın hareketlerine göre mevsimlerin, gece ve gündüzün meydana gelmesi, ay hareketlerine göre med-cezir oluşması gibi hallerin etkileri zo- runlu olarak kabul edilmelidir. Fakat kıtlık-bolluk ya da fakirlik-zenginlik gibi hallerin yıldız- ların ya da gezegenlerin durumlarına bağlanmasının şer'î bakımdan sahih kabul edilmesi müm- kün değildir. Huccet, I, 55-56 (65).

ettiği şeyin), o türe has şekilde hayat özelliğine bürünmesini sağlar. Veli isminin zuhûru, mazharının mukaddes bir sevgiyle sevilmiş olmasını gerektirir.64

b- Âlem-i misâl’e ait haller ve eşyanın âlem-i mevâlid, yani gözle görülür âlemde meydana gelmeden önce buradaki mevcûdiyeti;

c- Mele-i a’lâ sâkinlerinin, yeryüzünde kendisini düzelten veya insanların ıslahı için çalışan kimseler için hayır dua etmeleri; aksine hareket edenlere de lânet etmeleri;

d- Allah’ın insanların uymaları için göndermiş olduğu şeriatlara uymak, in- sanın Allah’ın göndermiş olduğu nizama uymasına ve böylece Allah’ın rızasını kazanmasına, bunlara aykırı davranmak da O’nun gazabına ve azabına müstehak olmayı gerektirir.

e- Sünnetullah'ta bulunan ayrılmazlık (lüzûm) ilişkisi: Allah’ın yarattığı bir şey yanında başka bir şeyin de var olmasını gerektirebilir. Allah bu şekilde varlık- lar arasında bir ayrılmazlık veya birbirine bağlılık münasebeti, yani lüzûm ilişkisi koymuştur ve O, bu nizâmın bozulmasını istemez.65

Yukarıda sayılan çeşitli kuvvetlerden meydana gelen bir sebep varsa,

Sünnetullah dairesinde, ona göre bir sonuç meydana gelir. Birbiriyle çatışan sebep- ler varsa ve bunlar eşit derecede bir etkiye sahipse, yani bu sebeplerin sonucu bir arada meydana gelemeyecek ise, neticede ilâhî hikmet hayır nizâmına daha uygun olan sonucun gerçekleşmesini sağlar. Çünkü âlemin işleyişinde mutlak mânâda gözetilen şey hayır nizâmıdır. Böylece Allah sürekli olarak âleme bu doğrultuda

64 el-Hayru'l-Kesîr, s. 49.

65 Huccet, I, 54 (63-64). Bu hususu Lemehât’ta şöyle açıklamaktadır: "Âlemde gözetilen temel sebep küllî maslahattır. Eşyanın oluşu, sebeplerinin gereklerine bağlı zorunluluk yoluyla cere- yan eder. Bize göre, zorunlu niyete veya sebeplerin gereklerine göre bir oluş olursa herhangi bir çatışma meydana gelmez. Bu tıpkı bir bitkinin bünyesinde vücuda faydalı gıdaya veya belli şekilde yapraklara, çiçeklere, dallara ve meyvelere dönüşme yahut belli ölçüler dâhilinde bü- yüyüp gelişme sonra da solup kuruma kuvvelerinin bulunması gibidir. Hepsinin tesiri, fayda vermek yararlı olmaktır. Benzer şekilde şahs-ı kebirde de bedenin azalarının belli türde ve şe- kilde olmalarını gerektiren küllî tabiat bulunmaktadır. Ardından o şey bundan hiçbir şekilde ayrılmaz." Lemehât, s. 41.

müdahalede bulunmaktadır. "O her gün bir şe'n (tasarruf, iş)dedir"66 âyetinde ge- çen şe'n ve "Mîzân O'nun elindedir; indirir, kaldırır"67 hadisinde geçen mîzan ile

bu anlamı Şah Veliyyullah bu mânada yorumlamaktadır. İlâhî hayır nizâmına göre sonucun meydana gelmesinde bazen güçlü olan sebep bazen ise neticesi hayırlı olan sebep tercih edilebilir.68 Takdir edilen şey için zayıf bir sebep varsa,

Sünnetullah bu sebebin etkisinin arttırılması ve o güçlü bir sebepmiş gibi etki et- mesi doğrultusunda tecellî eder.69 Zira Şah Veliyyullah'a göre "Olan bir şey varsa

o mutlaka olmaya en lâyık olduğu için olmuştur." 70 Böylece o, bu konuda

s rF

"pq

s2

q

p[

s

p+

q#

r

t]

s

q8t%

r

p-

p+ rC

uO

r

p-

p+

vl

r

w

"

: Var olandan daha iyisi tam ve mükemmeli imkân

dâhilinde değildir” cümlesiyle özetlenen görüşü71 benimsediğini açık bir şekilde ifade etmiş olmaktadır.