• Sonuç bulunamadı

HATICE BETÜL COŞKUN

77

Evvela sizin gibi kıymetli film merak-lılarına üç arkadaş beraber izlemiş oldu-ğumuz filmin kısa bir tanıtımını yaparak söze başlamak istiyoruz.

2008 yılında Türkiye’de Derviş Zaim tarafından çekilen bu film bir üçlemenin ikinci filmi olarak karşımıza çıkmakta.

Filmde; hat sanatıyla ilgilenen Ahmet adlı kişinin istemeyerek de olsa Malik Mushafı’nın çalınıp yasa dışı yollarla sa-tılması suçuna karışması, birkaç insanın hayatını kaybetmesi ve bunların sonu-cunda Ahmet’in vicdan azabı çekmesi ve de artık Allah’a olan inancını günden güne yitirmesinden dolayı hat sanatına eskisi kadar kendini verememesi anlatı-lıyor.

Öncelikle filmin sinematografisini in-celeyelim. Yani kullanılan tekniklerden bahsedelim. Sinematografinin tanımını yapmamız gerekirse: Görüntü yönetimi ya da bir başka ifadeyle; sinema filmi için görüntü kaydederken ışıklandırma ve ka-mera tercihleri yapma disiplinidir. Şunu da belirtmeliyiz ki bizce bu film sanki önceden değil de çekilirken kurgulanmış.

Çünkü filmi izlerken bir sonraki sahne-yi ya da hamlesahne-yi tam olarak kestiremi-yorsunuz. Bunun nedeni aslında filmin on bir adet plan sekans denilen ayrı ayrı kesitlerden oluşması. Yani olaylar direkt olarak gösterilmemiş, kesitler halinde önümüze sunulmuştur. Yönetmen bu ke-sitleri iyi bir şekilde gizlemiş yani bizim

pek fark edemeyeceğimiz şekilde. Bunu da bir plan sekanstan diğerine geçerken kamerayı sürekli gökyüzüne kaldırıp indi-rerek başarmıştır. Bu plan sekanslar bir-biri ardına gelmelerine rağmen zamansal olarak farklıdırlar. Hem geçmiş hem de gelecek aynı anda veriliyor gibidir. İki ayrı öykü çizgisi üzerine kurulmuş denebilir.

Daha doğrusu bir öykü diğerinin geri dö-nüşleri mahiyetinde kanaatimizce.

Derviş Zaim, aynı zamanda ‘Aslına Sadık Uyarlama Tekniği’ denilen bir tek-nik kullanmıştır. Bu tektek-nik, özel edebi tekniklerin sinemasal karşılıklarını bulup kullanarak orijinalin özünü yakalayan edebi bir yapıta dayalı film yapmaktır. Bu filmde Derviş Zaim, hat sanatı üzerinden bu tekniği uygulamıştır. Bu teknik saye-sinde yönetmenin bir nevi, hat sanatı-nın özünün ilk olarak ‘Allah’a aklıselimle inanmak’ ve daha sonra bu işi yapmak için canı gönülden arzulamak gerektiği mesajını biz izleyicilere aktarmak iste-diğini görebiliyoruz. Filmin şu en can alıcı noktasına bakarak bunun kanısına vara-biliriz: Ahmet adlı kişinin çektiği vicdan azabından dolayı Allah’a olan imanının günden günde zayıflaması sonucunda

‘Afallahu anh’ cümlesinde nun harfinin noktasını koyamayışı. Her seferinde hat sanatında bu cümleyi yazmasına rağmen o noktayı bir türlü koyamadı inanç eksik-liğinin her geçen gün artmasından dolayı.

Burada asıl olarak ders çıkarılacak nokta:

78

Allah’a inanmadan, onun varlığına iman etmeden ve de bir işi yapmak için tüm kalbimizle tasdik etmeden onu yapama-yacağımızı anlamak olacaktır.

Yönetmenin kullanmış olduğu bir çe-kim tekniği daha var. O da ‘Ayrıntılı Çeçe-kim Tekniği’. Bu tekniği filmde şöyle yorumla-dık: Mesela Ahmet, filmin bazı sahnele-rinde gözüne göz damlası damlatıyordu ve yönetmen de bunu birden fazla yer-de göstermişti. Yönetmenin bu tekniği kullanmadaki asıl amacının bazı yerlere özellikle dikkat çekmek olduğunu düşün-dük ve bunun ayrıntılı çekim tekniğine uyduğunu ileri sürdük açıkçası.

Üç kafadar olarak izlemiş olduğumuz bu filmin bazı sahneleri hakkındaki gö-rüşlerimizi, yorumlarımızı, çıkardığımız dersleri ve anlama çabalarımızı siz kıy-metli film okurlarına sunarak bu film kri-tiği yazımızı sonlandırmak istiyoruz.

Evvelen filmi izlerken ki anlama ça-balarımızdan bahsetmek istiyoruz. Çün-kü ilk işimiz bunlardan bahsetmek olur-sa, sona doğru da artık filmi anlamaya başladığımızı gösteren yorumlarımızı söylersek sizlerin aklında daha iyi bir yer edinmiş olur fikirlerimiz.

Biz üç kafadar, filmi beraber izleme-dik. Hal böyle olunca tek başımıza pek anlamlandıramadık filmi. Lakin okulda film üzerine uzun uzadıya konuştuktan sonra film hakkında eleştiriler okumaya ve araştırmalar yapmaya başladık. Böy-lece yavaş yavaş filmin sahnelerine an-lam yükleyebildik. Hazır yeri gelmişken anlam yüklediğimiz yerleri sizlere sun-mak isteriz.

İlk işimiz filmin tek mekânı olan Tuz Gölü’nden bahsetmek olacak. Tuz Gölü hepimizin de bildiği üzere bembeyaz do-ğal bir mekândır. Derviş Zaim bir

röpor-tajında bu mekânı beyaz bir kâğıt olarak düşündüğünü ve de üzerinde bulunan insanları ise birer nokta olarak tasvir et-tiğini dile getirmişti. Biz de bu bağlam-da şunları düşündük: Filmin başlarınbağlam-da 13.yy’da yaşayan Malik isimli şahıs Tuz Gölü’nün üzerine ‘Afallahu anh’ yazısını yazıyor ve nun harfinin noktasını koya-madan vefat ediyor. Filmin kapak res-minde ise Malik isimli şahsın tepeden bakıldığında nun harfinin noktası olarak teşekkül ettiğini görüyoruz. Tuz Gölü dı-şında başka bir mekâna çıkılmamasını bu anlamda düşünmeye çalıştık.

Filmi izlerken değişik bir düşünce be-lirdi zihnimizde. Bu düşünce, ‘filmin kah-raman bir bakış açısıyla oynanıyor’ his-sini vermesi düşüncesiydi. Sanki olaylar Ahmet adlı kişinin gözünden görülüyor-muş gibiydi. Çünkü filmi izlerken fark et-tik ki Ahmet’in bilmediği ya da görmediği bir sahne canlandırılmamıştı. Olaylar hep Ahmet’in bilgisi dâhilindeydi kanaatimiz-ce. Onun ekseni etrafında dönüyor gibiy-di sahneler. Yani filmin merkezi aslında Ahmet idi. Ahmet burada nun harfinin noktası konumundayken diğer oyun-cular ise sanki onun etrafındaki harfler gibidirler. Aynı zamanda Ahmet’in öldük-ten sonra yerde oluşturduğu şekli ise bir noktayı andırmıyor değildi. Buna binaen de şunu düşündük: Acaba Ahmet’in o öl-dükten sonra düştüğü yer, bulunamayan

‘Afallahu anh’ yazısındaki nun harfinin noktasının yeri miydi?

Bu filmde cevabını bulamadığımız ve bizi gerçekten merak içinde bırakan bu gibi detaylar vardı. Bu detayları da gücü-müzün yettiğince yorumlamaya çalıştık.

Bu film kritiği yazımızın siz değerli film okurlarına faydalı olması dileğiyle.

Vesselam.

79

BISIKLET