• Sonuç bulunamadı

ALEVLER İÇİNDE

Belgede YAZDIKÇA VAR OLANLAR (sayfa 71-77)

MÜREKKEP DÜNYA

ALEVLER İÇİNDE

ALEVLER İÇİNDE

Gözlerimi açtım. Başta gözbebeklerimi delercesine keskin gelen beyaz ışık saniyeler içinde yumuşadı ve etrafımdakileri soluk da olsa görmeye başladım. Birtakım sesler ilişti kulağıma, ardından hayretle bakan iki surat belirdi karşımda. Yavaş yavaş kendime gelmeye başlamıştım. Ve o “can alıcı” soruyu sordum: “Ne oldu bana

?”

Az önce karşımda duran iki surat kollarımdan tutup beni oturtmaya çalışıyorlardı. “Sonunda kendine geldin.

Korkuttun bizi, Yonca.” Kızlardan kıvırcık olanı buz gibi bakışlarını gözlerime dikti. “Aloo! Yonca bir şey söylesene.”

Bu kızlar kimdi, neden buradalardı, ben neden onların yanındaydım ve neden bir hastane odasında oturuyorduk?

Hiçbir fikrim yoktu. Cevap vermedim, sustum. Sadece duvara bakıyor ve bu şekilde ölmek istiyordum. Hiçbir şey hatırlamıyor, hatırlamak da istemiyordum. Yeniden doğmuştum sanki. Ama bir farkla. O da korkunç alevlerin arasında annemin acı çığlıklarla can verişiydi.

Nereye baksam o sahneyi görüyordum. Bir ara kıvırcığın, diğerine fısıldadığını duydum: “Kızım buna bir şeyler oldu galiba. Baksana her zamanki konuşkan, cıvı cıvıl Yonca değil bu.”

“Ne bileyim Begüm, görüyorsun işte bir şey söylemiyor ki anlayalım.”

“Serra, Yonca biraz boş bakıyor sanki. Hiçbir şey bilmiyormuş gibi… Sence de öyle değil mi?”

“Yani bir gariplik var ama… Şoktadır şimdi. Dersin ortasında birden bayıldı. Gözlerini açtığında da hastanede buldu kendini. Normaldir, bence birkaç dakikaya kalmaz düzelir.”

“Peki, öyle diyorsan…”

Bir süre konuşmadılar. Benimle birlikte oturdular.

Saatler geçiyordu ve ben bu kızları tanımıyordum. Neden benim yanımdaydılar? Bu sorunun cevabını öğrenme zamanı gelmişti:

“Şey… Sizi tanıyor muyum?” İkisi de aynı anda bana baktılar. Kıvırcık: “İki saat durdun, durdun. Şimdi ilk söylediğin şey bu mu yani?” Diğeri: “Kızım sen bizimle alay mı ediyorsun? İki saattir başında konuşmanı bekliyoruz.

Belki bir şeye ihtiyacın vardır diye… Sen gayet iyisin

- 72 -

bakıyorum. Haydi Begüm, kalk gidelim. Yonca’nın bize ihtiyacı yok.”

Ne yapacağımı bilemedim. Kızları tanımıyordum ama o an onlara ihtiyacım olduğunu hissettim. Tam kapıdan çıkıyorlardı ki birden “Durun!” diye bağırdım. “Ben, gerçekten hiçbir şey bilmiyorum. Kimseyi tanımıyorum.” Bu sözlerimi duyduklarında kapıyı kapattılar ve kalktıkları yere yavaşça oturdular. “Sen, senin ismin Begüm mü?” Begüm mahcup bir şekilde yere bakarak, ince bir sesle: “Evet.”

dedi. Diğerine dönerek ekledim: “ Peki, ya sen?”

“Serra.”

Serra telaşlı bir sesle: “ Doktoru getiriyorum.” dedi ve koşarak odadan çıktı. Begüm’e baktım. Başını eğmiş, dudağını ısırıyor, gözyaşları yanaklarından teker teker süzülüp birbirine kenetlediği ellerine düşüyordu. Odada saatin tiktakları ve Begüm’ün teniyle bütünleşen gözyaşlarının pıtırtılarından başka hiçbir ses yoktu. Ama bunlar sadece odadaki seslerdi. Benim ise kulaklarımda annemin son anlarındaki çığlıkları ve yalvarışları yankılanıyordu.

Gözlerimi sıkı sıkı yumuyorum, başımı diğer yana çeviriyorum. Ama sesler bir türlü dinmiyor aksine daha da şiddetleniyordu. Kurtulmak istiyordum. Ama bir türlü kurtulamıyordum. Tam çığlık attığım sırada Serra yanında doktorla içeri girdi.

Çığlığımı duyan doktor hemen yanıma koştu.

Omuzlarımdan tuttu. “Tamam, sakinleş. Geldim işte, korkacak bir şey yok.” Gözlerimi açtım. Karşımda bir çift kara göz duruyordu. Ama ben o kara gözlerin içinde kıpkırmızı alevler görüyordum. Kendimi tutamayıp ağlamaya başladım. Begüm ve Serra yanıma geldiler. Bir süre beni sakinleştirmeye çalıştılar.

“Tamam canım. Geçti, geçti.”

“Haydi, toparlan biraz. Bak, Doktor Bey seni bekliyor.”

Hiçbir şey demedim. Sadece başımı sallayıp onaylarcasına belli belirsiz bir ses çıkardım. Kirpiklerimin arasında biriken birkaç damlayı elimin tersiyle sildim ve ayağa kalktım.

Doktor iki gözümü eliyle açarak ışık tuttu. Daha sonra kafamın bazı yerlerine dokunarak beni muayene etti. Bir

- 73 -

süre durdu, düşündü. Sonra kızlara dönerek: “Kafasına aldığı darbenin etkisiyle beyni şokta. Maalesef hastada hafıza kaybı söz konusu.”

Doktorun bu sözlerinin kızları çok etkilediği belliydi. O an yüzlerindeki o ifade anlatılamazdı. Şaşkınlık ve hüzün, karmaşık duygular… Begüm hızlıca kendini toparladı: “Peki, bu ne kadar sürer?”

“Şimdilik kesin bir şey söyleyemem. Ancak yapılan testlerden anlaşılır hasarın kalıcı ya da geçici olduğu.”

“Yapabileceğimiz bir şey yok mu?”

“Sadece yazdığım ilaçları düzenli olarak kullansın. Hastanın bir şeyler hatırlaması için üzerine gitmeyin. Bir de yapılan kan tahlili ve diğer testlerin sonuçlarını haftaya gelip alabilirsiniz. Geçmiş olsun.”

“Sağ olun.”

Serra gülümsemeye çalıştı: “Haydi Yonca, montunu al da çıkalım.” Kalkıp montumu elime aldım. Ama bir sorun vardı.

Ben bu tanımadığım kızlarla nereye gidecektim?

“Ben sizinle gelemem. Sizi tanımıyorum.”

Begüm yaklaştı. Serra’ya eliyle beklemesini işaret etti ve beni bir kenara oturtup konuşmaya başladı:

“Bak Yonca. Doktoru duydun, hafıza kaybı dedi. Sen şimdi hiçbir şey hatırlamıyorsun ama biz çok iyi arkadaştık. Serra ve ben senin en yakın arkadaşlarınız. Biz birlikte büyüdük.

Birçok anı paylaştık. Biliyorum, sana yabancı gibi geliyoruz ama…”

Begüm’ün o buz gibi mavi gözlerinden yeniden yaşlar damlamaya başlamıştı. Burnu kızardı. Dudaklarının titremesini engellemeye çalışıyordu.

“Yonca, bana inanıyor musun?”

Biraz düşündüm. Bu kızlara güvenmekten başka çarem yoktu.

“Beni evime götürün.”

Arkadan bizi izleyen Serra’yla göz göze geldik. Serra derin bir nefes aldı, Begüm hafifçe gülümsedi.

“Tamam, haydi o zaman seni evine götürelim.”

Taksiye bindik. Akşam olmuştu. Yol boyunca arka arkaya dizilen ışıkları ve yanımızdan hızlıca geçen arabaları izledim. Yaklaşık yirmi dakika sonra taksi küçük bir apartmanın yanında durdu. Begüm:

“İşte geldik. Evini hatırladın mı?”

- 74

“Tamam o zaman. Bir ihtiyacınız olursa ararsınız. Bu arada Yonca, ikimizin de numarası telefonunda kayıtlı.”

Begüm’le içeri girdik. Evim bana çok yabancı geliyordu.

Hiçbir şey hatırlamıyordum. Bir süre ışıkları açmadan karanlıkta oturduk.

İkimiz de üşümeye başlamıştık. Begüm: “Burası soğumaya başladı. Ben en iyisi sobayı yakayım.”

Yorgundum. Uykum gelmişti. Oturduğum kanepeye uzandım ve derin bir uykuya daldım. Çok derin. Bir daha hissediyordum. Hareket etmeye çalışıyor ama edemiyordum. En sonunda pes etti. Alevler gittikçe yükseliyordu. Begüm’ün evden çıktığını hissettim. Artık ecelimle baş başaydım.

Kızların kaderi annelerine benzermiş. Yıllar önce annemi benden koparan alevlerin kucağında şimdi ben duruyordum. Yanıyordum! Alevler beni içine çekiyor, kalp atışlarım yavaşlıyordu. Kalan tüm gücümü toplayıp son kez bağırdım: “ANNE!”

Helin HOPİKOĞLU

- 75 -

“Edebi eserler, insanı yeni ve mesut, başka iyi ve güzel bir dünyaya götürmeye yardım etmiyorlarsa neye yarar?”

Sait Faik Abasıyanık

- 76

-

- 77

banyoya gittim. Musluğu açacakken elimin olmadığını fark ettim. Evet elim yoktu, hem de ikisi birden. Tabii ki bunu önceden biliyordum, sadece unutmuştum. Hemen anneme seslendim. Annem yanıma geldiğinde yardıma ihtiyacım olduğunu anladı ve yardım etti. Kendimi o kadar kötü hissetmiştim ki bu tarif bile edilemezdi. Düşünsenize yüzünüzü yıkamak için bile yardıma ihtiyaç duyduğunuzu, ne kadar da kötü bir his. Normal olan insanlar bu duyguyu anlayamazlar. Sabah kalkıp ellerini ve yüzlerini yıkadıklarında ne kadar büyük bir şansa sahip olduklarını bilmezler.

Annem bana “Giyinmek için yardıma ihtiyacın var mı?”

diye sordu. Ben de “Hayır.” dedim. Kendi kendime “Bu kadarını da başarabilirim herhalde.” diye söylenmeye başladım. Annem kahvaltıyı hazırlamak için aşağı indi. Ben bir süre daha ellerime baktım. Birden kendimi avutmaya sordu. Oysaki ben her gün geldiğim saatte gelmiştim. Ama bu da babamın bahanelerinden biriydi işte. Sustum, cevap vermedim. Çünkü cevap versem bile yine aynı şeylerin olacağını biliyordum. Tam da tahmin ettiğim gibi oldu.

Yanıma geldi ve bana her gün uyguladığı şiddeti uygulamaya başladı. Alışmıştım artık, hiçbir darbesi acıtmıyordu canımı. Birden durdu ve mutfağa doğru ilerlemeye başladı. Ben bu eziyetin bittiğini düşünürken o elinde bıçakla geri geldi. Üstüme doğru yürümeye başladı.

Belgede YAZDIKÇA VAR OLANLAR (sayfa 71-77)

Benzer Belgeler