• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

2. KURAMSAL ÇERÇEVE

2.5. Ailenin Çocuk Açsından Önemi

Toplumsal bir kurum olan aile, sosyal yapının en küçük ünitesidir. Bu ünite anne-baba ve çocuklardan teşekkül eder. Aile, insanın doğumuyla katıldığı ilk kurumdur. Üyeleri arasında kan bağı ve birbirlerine ait olma, hoşgörü, saygı, sevgi ve şefkat gibi duygu ve değerlerle ve ortak amaçları olan bir kurumdur. Aile bir dayanışma merkezidir. Aileler, evlilikle ayakta durmaktadırlar. Evlilikteki temel ileti neslin devamı anlamına gelen çocuk sahibi olmaktır.

Aile, en küçük toplumsal kurum ve yapı taşıdır. Aile, aynı çatı altında yaşayan ebeveyn ve çocuklardan meydana gelen sosyal bir yapıdır. Aile bir birine soy bağı ile bağlı bireylerin oluşturdukları topluluk olarak tanımlanabilir. Aile, en az karı koca ve çocuklardan meydana gelen kurumsallaşmış bir biyolojik guruptur. Yanı aile soy bağıyla başlayan ve evlilikle kurumsallaşan bir yapıdır. “Anne-baba ve çocuklardan oluşan bu kuruluşun, yasalarla belirlenen görevleri yanında, geleneklerle tespit edilen birçok başka işlevi vardır. Aile toplumun değer yargılarını, gelenek ve göreneklerini, beğenilerini, inançlarını, önyargılarını ve kültürünü yansıtır” (Yörükoğlu, 1993, s.125).

Toplumun kültürel ve sosyal ilkeleri aile içinde gelişir. Aile kurumu sosyalizasyon sürecinin kaynağı durumumdadır. Bireyin kazandığı kültür, gelenek, görenek, düşünce, inanç ve davranışlarının temelleri ailededir. Ailenin temel unsurlarından biri olan biyolojik unsurlar tek başına ailenin belirleyici özelliği durumunda değillerdir. Biyolojik unsurların yanı sıra ailenin psikolojik, sosyolojik unsurları vardır (Eyce, 2000, s. 224)

Aile, bireylerin içinde doğup büyüdüğü, kişiliklerini kazandığı ve çevreleriyle sosyal ilişkilere girdiği toplumsal bir kurumdur. Aile, çocukların eğitimi, yetiştirilmesi, ruhsal gelişimlerini sağlıklı bir şekilde tamamlamaları ve sosyalleşmeleri açısından en önemli müesseselerdendir. Aile toplumun temelidir. Bir toplumun varlığı, huzur ve istikrarı ailenin düzene girmesine bağlıdır. Aile hem birey, hem de toplum açısından çok yönlü bir işleve sahiptir. Bu yönü dolayısıyla, insanlık tarihinin başlangıcından günümüze kadar bütün toplumlarda önemli bir müessese olma özelliğini koruyabilmiştir (Özdemir, 2002, s.15).

Çocuk, ilk duygu ve davranış deneyimlerini, sosyal gelişimini ailede yaşamakta ve kazanmaktadır. Kendisi dışındaki insanlara karşı davranış şekli ve diğerleriyle yaşadığı problemleri çözümü aile içinde şekillenir. Bu nedenle aile, verimli bir ilişki ortamı içermesi bakımından, çocuk için önemli bir modeldir. Anne-baba ve çocuklar arasındaki ilişki bağı, toplumun inşasında temel faktörlerden biridir. Çocuğun gelişiminde ebeveynlerin kişilik özellikleri ile kültürel değerleri ve davranışları önem arz etmektedir. Anne-babalar, çocuk için rol model olduğu, çocuğun davranışlarında ve sosyalleşmesinde etkili birer modeldirler. Sosyalleşme, çocuğun içinde yaşadığı çevre ve kültür için geçerli olan tutum, davranış ve becerileri edinerek, zaman içinde kendi benliğinin oluşmasında önemli bir sürectir. Sosyalleşme sürecinde çocuk; özdeşleşme, örnek alma, pekiştirme ve öğrenme yoluyla kişiliğini geliştirir. Yanı anne- baba ile çocuk arasındaki bu etkileşim, ailenin gerçekleştirdiği eğitimdir. Bu bağlamda, ailenin çocuk yetiştirmede, ailenin içinde bulunduğu toplumun kültürü, gelenek ve göreneğı, eğiliminde son derece önemlidir.

2.5.1. Ailenin Çocuğun Gelişimindeki Rolü

Bireyin gelişim dönemleri içerisinde en önemlisi ve en etkilisi çocukluk dönemidir (Apaydın, 2001, s.319). Bu gelişimi etkileyen en önemli unsur şüphesiz ki, ailedir. Aile, bireylerin içinde doğup yaşadığı, kişiliklerini kazandığı ve çevreleriyle sosyal ilişkilere girdiği sosyal bir yapıdır.

İnsan, özünü ve kişiliğini ailesinden alır. Bu özü, ailesinden gelen değerlerle geliştirir, biçimlendirir, yapılandırır. Tüm psikologların, kişiliğin oluşmasında büyük etkisini

vurguladıkları çocukluğun ilk yılları, derin ve köklü aile ilişkileri içinde geçer (Apaydın, 2001, s.321). Bu nedenle anne ve babanın özelikle annenin, çocuk üzerinde etkisi azımsamayacak kadar etkilidir. “Anne, çocukla biyolojik ve psikolojik olarak derin bir ilişki içindedir. Özellikle ilk yıllarda onun etkisi çoktur. Öyle ki annenin iki yaşına kadar çocuk için en önemli soysal çevreyi oluşturduğu söylenmektedir. Babanın etkisi daha sonraki yaşlarda etkili olduğu söylenir” (bkz. Bulut, 1983, s. 79).

Çocuk, ilk duygu ve davranış deneyimlerini, sosyal gelişimini ailede yaşamakta ve kazanmaktadır. Kendisi dışındaki insanlara karşı davranış şekli ve diğerleriyle yaşadığı problemlerin çözümü aile içinde şekillenir. “Bu dönemdeki çocukta kişilik gelişimi ve benlik gelişimini oluşturan ahlak gelişimi, zihinsel gelişim, ruhsal ve sosyal gelişim belli bir noktaya ulaşmış bulunmaktadır” (Apaydın, 2001, s. 320). Bu nedenle aile, sağlıklı bir etkileşim ve ilişki ortamı içermesi bakımından, çocuk için güçlü bir modeldir. Zira “Erikson’nun tanımladığı, temel güven güvensizlik, özerklik- utanç, kuşku, girişkenlik-suçluluk gibi gelişim aşamaları bebeklik ve ilk çocukluk dönemlerinde aile içerisinde belli bir yönde gelişme göstermektedir” (Bayraktar, vd, 1994, s.188).Anne-baba ve çocuklar arasındaki ilişkiler sağlıklı bir toplumun oluşmasında temel ilkelerdir. Sağlıklı bir toplum ve bireyler ancak sağlıklı ve güvenilir bir ortamdan ortaya çıkarlar. Bu nedenle Çocuğun gelişiminde ebeveynlerin kişilik özellikleri ile kültürel değerleri son derece önemlidir. Yani anne-baba ile çocuk arasındaki iletişim, çocuğun ailede gerçekleştirdiği ilk eğitimdir.

Bu bağlamda, “ailenin içinde bulunduğu toplumun kültürü, geleneği, ailenin çocuk yetiştirme eğiliminde son derece önemlidir. Zira aile, küçük yaşlardan itibaren çocuklara verilen iyi alışkanlıkların ve iyi terbiyenin okul hayatında, sokakta ve arkadaş çevresinde korunmasını sağlar. Bu görevi aileden daha iyi karşılayacak bir kurum tasavvur edilemez, çünkü hiçbir kurum aile kadar çocuklarla ilgilenemez ve onları teker teker kontrol edemez “(Yavuzer, 1996, s. 43).

Birey aile ile vardır, aile de fertleriyle vardır düşüncesinden hareket ederek, birey ve aile etkileşimini ve bireylerin aileden ayrı görülemeyeceğini söyleyebiliriz. Ne bireyi aileden ne de aileyi bireyden bağımsız düşünmek mümkün değildir. Birey ve aile ruh ve vücut gibi bir bütünlük sağlar. Çünkü kişi yaşam alanı oluştururken, aile de onu

oluşturur. Bir başka deyişle kişiliği oluşturan, biçimlendiren, karakteri oluşturan ve benliği geliştiren etken aile olurken, aile de kendisini oluşturan bireylerle var olmaktadır.