• Sonuç bulunamadı

4. MUHASEBE VE ETİK EĞİTİMİ

4.4 Ahlaki Gelişim Süreci

Kohlberg tarafından geliştirilen ahlaki gelişim teorisinde bireyler üç düzey ve birbirini takip eden altı aşamada ahlaki gelişimlerini tamamlamaktadırlar (Türk, 2004: 12). Bu düzey ve aşamalar şunlardır:

4.4.1 Gelenek Öncesi Düzey

Ahlaki gelişim kuramının ilk düzeyi olan gelenek öncesi düzeyde ahlaki durum ve olaylar, ödül ve ceza şeklinde fiziksel sonuçlarıyla değerlendirilir (Şengün ve Kaya, 2007: 53). Aşamaları:

Ceza ve İtaat Aşaması: Bu aşamada birey için doğru olan kurallara ve otoriteye tam anlamıyla itaattir. Birey iyi ve kötü tanımlamasını kuralları belirleyen fiziksel güce göre yapmakta, doğru ve yanlış değerlendirmesi gücü elinde bulundurana göre şekillenmektedir (Türk, 2004: 12). Ben merkezli bakış açısının olduğu bu aşamada birey, diğer insanların istekleriyle ilgilenmemekte, “Yapmalıyım, çünkü ceza almak istemiyorum” ilkesiyle hareket etmektedir (Kutluk ve Ersoy, 2011: 427).

Bireysellik Aşaması: Bu aşamada birey sadece kurallara ve otoriteye dayanarak ahlaki kararlar almamakta aynı zamanda davranışlarını doğruluk temelinde değerlendirmektedir (Türk, 2004: 12). Kendi ihtiyaç ve çıkarları doğrultusunda davranan birey, diğer bireylerin de menfaatlerini dikkate alabilmektedir. Bu aşamada maddi yönden eşitlik, adalet anlayışının göstergesi olup ana içgüdü bireysel ihtiyaçların karşılanmasıdır. Birey, “Yapmamalıyım, çünkü ödül almak istiyorum”

ilkesiyle hareket eder (Kutluk ve Ersoy, 2011: 427).

4.4.2 Geleneksel Düzey

Ahlaki gelişim sürecinin ikinci aşaması olan geleneksel düzeyde toplumsal ahlak kuralları ve değerleri olduğu gibi kabul edilip benimsenmektedir. Geleneksel düzeyin ahlaki anlayışında toplum düzenine uymak yeterli olmayıp aynı zamanda düzenin desteklenmesi, savunulması, yaşatılması, korunması ve sürdürülmesi de önemlidir (Şengün ve Kaya, 2007: 53). Aşamaları:

Bireyler arası Karşılıklı Beklenti, İlişki ve Toplumsal Kabul Görme Aşaması:

Bu aşamada birey kendi yerine diğerlerine odaklanmakta, kurallara uymak motive etse de diğer bireylerin iyiliği ile ilgilenmektedir (Türk, 2004: 13). İyiliğin,

dürüstlüğün, güvenilirliğin, başkalarıyla ilgilenmenin, kurallara uymanın esas olduğu bu aşamada amaçlarına ulaşma hedefinde olan birey, diğer bireyleri kullanmadan şahsından beklenen rollere uygun davranarak empati yapar. İyi davranışın, diğer bireyleri memnun edecek ve onların onayını alacak davranış olduğu inancıyla “Böyle davranmamalıyım, çünkü insanların beni beğenmelerini istiyorum” prensibine göre davranır (Kutluk ve Ersoy, 2011: 427).

Sosyal Sistem ve Toplumsal Vicdanı Devam Ettirme Aşaması: Görev, otoriteye saygı ve sosyal düzenin devamlılığı gibi unsurların oldukça önemli olduğu bu aşamada birey, doğru olanı sadece diğer özel kişilerle ilgilenerek değil kendinin de topluma karşı görevleriyle ilgilenerek belirlemektedir (Türk, 2004: 13). Bu aşamada bireyin doğru davranmasını sağlayan sebepler, düzenin devamlılığını sağlamak, benlik saygısı ile bireyin vicdani sorumluluğudur (Kutluk ve Ersoy, 2011:

427).

4.4.3 Gelenek Ötesi Düzey

Ahlaki gelişim sürecinin en üst basamağı olan gelenek ötesi düzeyde, toplumsal ahlak kurallarıyla değer yargıları onaylanmakta ancak gerek görüldüğünde bu kurallar ve yargıların değiştirilip düzeltilebileceği değerlendirilmektedir. Bu ahlaki düzeyde vicdanı ile hareket etmeye başlayan birey, evrensel ahlak değer yargı ve ilkeleriyle ahlaki yargılarını ve davranışlarını düzenler. Geleneksel düzeyi aşarak bu düzeye gelmiş olan birey, üstün bir kişiliğe ve karakter olgunluğuna ulaşma yolundadır (Şengün ve Kaya, 2007: 53).

Öncelikli Haklar, Sosyal Anlaşma veya Toplumsal Fayda Aşaması: Bireyin toplumun temel haklarını, değerlerini ve yasal anlaşmalarını yükseltmekle ilgilendiği aşamadır (Türk, 2004: 13). Toplumun üstünde bir bakış açısının olduğu bu dönemde sosyal bir anlaşma olduğu ve çoğunluk hakları bu sayede korunduğundan kanunlara uyulur. Bu uyum dogmatik değildir, varolan kanunların genele yararlı olması, genelin görüşü olmasa da özgürlük ve yaşam kavramlarının korunması gerekliliği savunulmaktadır. Kanunlar kabul edilmekle beraber, toplumun yararı için bunların değiştirilebileceğine inanılmakta ve “Yapmamalıyım, çünkü zorunluluğum yok”

ilkesiyle hareket edilmektedir (Kutluk ve Ersoy, 2011: 427).

Evrensel Etik İlkeleri Aşaması: Bu aşamadaki birey için takip etmek durumunda olduğu evrensel ahlak ilkeleri “doğru”yu belirlemektedir. Bu aşamadaki

birey için haklar, kanunlar veya sosyal anlaşmalar belirli bir toplumun kanunu veya geleneği olduğu için değil, evrensel olduğu için geçerlidir (Türk, 2004: 14). Bu düzeyde doğruluk, denklik, eşitlik gibi evrensel ilkelerin hakimiyetindeki bireyler, başka bireylere üst düzeyde bir duygusallıkla yaklaşırlar. Doğru – yanlış kavramları toplumsal düzenin kural ve kanunlarıyla değil, bireyin içsel adalet duygusu ve kişisel ahlak prensipleriyle tanımlanmakta ve bunlar genel soyut ilkeler olan evrensel adalet ilkeleriyle hak eşitliğini ve insana saygıyı içermektedir. “Yapmamalıyım, başkaları ne derse desin bu davranış doğru davranış değil” ilkesiyle hareket edilmektedir (Kutluk ve Ersoy, 2011: 427).

Ahlaki olgunluk, ahlaki değerlerin içselleştirilerek bu değerlerin vicdanda yerleşip kökleşmesini gerektirmektedir. Ahlaki değerlerin fikir, duygu ve düşünce olarak taşınması ahlaki olgunluk için yeterli olmayıp bu değerlerin bilinç düzeyinde tutum ve davranışlara yerleşmesi, davranış ve düşünceler arasında uyum ve tutarlılık olması gerekir. Bu devamlılığın ahlaki alışkanlığa dönüşmesiyle ahlaki olgunluk oluşur (Şengün ve Kaya, 2007: 54). Kohlberg, bireylerin çoğunluğunun ahlaki olgunluk düzeyi açısından ikinci seviye olan geleneksel ahlak düzeyinde bulunduğunu ve az sayıda bireyin en üst ahlaki seviye olan gelenek ötesi ahlak düzeyine geçebildiği düşüncesindedir. Kohlberg’in kendisinden etkilendiği Kant, bireyin ahlaki olgunluk açısından en üst seviyeye çıkabilmesi için eylemlerin evrensel ilkelerle yargılanabilmesine gerek olduğunu belirtmiştir (Şengün ve Kaya, 2007: 53). Kohlberg’e göre farklı kültürlerdeki bireyler adalet, eşitlik, sevgi, saygı gibi temel ahlak kavramlarını kullanmakta ve kültürden kaynaklanan farklılıklara bakılmaksızın akıl yürütme süreçlerinden geçmektedirler. Bireylerin içinde oldukları grup veya kurumların ahlaki ortamı, ahlaki yargı ve eylemlerini çok etkilemektedir (Kutluk ve Ersoy, 2011: 428).

Ahlaki yargı, ahlaki bir olay ya da durumun doğru ya da yanlış olduğu hükmünün verilmesidir. Bir durum karşısında başkalarının bize nasıl davranması ve bizim başkalarına nasıl davranmamız gerektiğiyle ilgili olarak ortaya konan zihinsel işlem sürecidir. Ahlaki davranışlar, çoğunlukla nelerin doğru veya yanlış olduğuyla ilgili ahlaki yargılar tarafından belirlenir (Şengün ve Kaya, 2007: 53). Neyin iyi ve kötü, neyin doğru ve yanlış olduğuna karar verme aşamasında bireyler farklı ahlaki olgunluk aşamasında olabilir. Bireyler arasındaki bu farklılığı aşmada verilecek etik eğitiminin etkinliği çok fazla olacaktır.