• Sonuç bulunamadı

Din kelimesi, toplumlarca farklı anlamları barındırmaktadır. Evrensel olarak ‘‘Tanrı’ya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı

sistemleştiren toplumsal bir kurum, diyanet’’(TDK, 2011:668) ve bu nitelikte tasarımların kurallar, kurumlar, törenler ve simgeler biçiminde örgütlenmesini sağlayan düzen’’ (DDY, 2012:445) anlamlarına gelmektedir. Dünya üzerinde yaşayan

toplumlar birçok din ve inanç sistemi içerisinde bir kültür inşa ederek günümüze kadar gelmişlerdir.

Ahıskalı Türkler, İslam dinine bağlı ve Hanefi Mezhebine tabii bir Türk Topluluğu’dur. İslam dininin gereklerini yerine getirmek konusunda çok titiz davranmaya çalışmaktadırlar. Sovyetler döneminde yaşayan atalarından dinledikleri yaşantılarına ait anılarda, Sovyetlerin Ahıskalılar üzerindeki baskılarından ötürü dini vecibelerini tam olarak yerine getiremediklerini söyleyen Ahıskalılar; şimdilerde ibadetlerini yerine getirme konusunda hiçbir baskı hissetmediklerini söylemektedirler. Ukrayna’da yaşarlarken de devletin ve halkın kendilerine saygılı davrandığını, dini vecibelerini yerine getirmelerine izin verdiklerini söylemektedirler (Efrailoğlu,54; Mirza, 55; Zabit,61; Mustafa, 68).

Gözlemler ve yapılan mülakatlar neticesinde Ahıskalı Türkler, uzun yıllar Sovyetler Birliği yönetimi içerisinde yer almalarından ve daha sonra Ukrayna Devleti içerisinde yaşamalarından ötürü dini vecibelerden istemeden de olsa uzaklaşmak zorunda kalmışlardır. Bunun yanında bazı hurafe inançlar, yanlış dini bilgiler edinerek

31

günümüze kadar gelmişlerdir. Yapılan mülakatlarda bazı Ahıskalılar dini hayatları ile ilgili şunları söylemiştir;

‘‘Bizim ata dedelerimiz Rusya zamanında dinini çok iyi yaşayamamış.

Ramazan aylarında okullarda çocuklara su içirirlermiş ki oruçları bozulsun. Sürgünden sonra da Komünist yönetim bizim dinimiz ile çok uğraşmış. Biz Ukrayna’da biraz daha rahattık. Camimiz yoktu. Cuma günleri evlerimizden birine toplanırdık, Cuma namazlarını hep beraber kılardık. Orucumuzu tutardık. Ukraynalılar bize baskı yapmazdı Ruslar gibi. Komşularımız saygı duyardı. Türkiye’ye geldikten sonra camiye de kavuştuk, ezan sesinin duyduğumuz zaman mutlu oluyoruz. Tabi burada ibadetlerimizi daha rahat yapıyoruz. Allah devletimizden razı olsun’’ ( Mevlütoğulları, 46).

Ahıskalı Türklerin erkekleri genel olarak dini hayat dendiğinde namaz ve oruç ibadetlerini ön planda tutarak açıklama yapmaktadır. Kadınlar, namaz ve oruç dışında ramazan ve kurban bayramları ile ilgili bilgilerde vermektedir.

‘‘Bizim bildiğimiz Ramazan ve Kurban bayramları olurdu. Bayramlar

genelde küçüklerin büyükleri ziyaret etmesiyle geçer. Camiler olmadığı için erkekler evlerde toplanır bayram namazı kılardı. Biz (kadınlar) de evlerimizde bayram yemekleri yapar erkekleri beklerdik. Onlar gelince büyüklerimizi ziyaret ederdik. Herkes önce büyük akrabalarına gider, sonra komşularından büyüklerini görürdü. Kurban bayramlarında da maddi durumu iyi olanlar kurban keser, et dağıtırdı. Bizim Ahıskalılar yardımlaşmayı sever. Bayram dışında da kurban keseriz. Türkiye’ye gelince burada da adetlerimizi devam ettirdik. Namazlarımızı kılıyoruz, orucumuzu tutuyoruz, bayramlarımızı yapıyoruz. Yardımlaşıyoruz, inşallah durumlarımız iyi olunca Hac’a da gidebileceğiz’’ (Eyüp, 59).

Ahıskalı Türkler, yılın sonuna doğru Kasım, Aralık aylarını hatim ayı olarak değerlendirmektedir. Kasım ayının ortalarında başlayarak sıralı bir şekilde Ahıskalılar gün gün evlerinde yemekler hazırlatıp, komşularını misafir etmekte; yemek yenilip, Kur’an-ı Kerim okutularak, ev sahibinin ölmüşlerine dua edilmektedir. Hayır, hasenat olarak görülen bu ikram, inanışa göre ölülerinin hayrına ve günahlarının bağışlanması amacıyla yapılmaktadır (Mirza, 55; Binalioğlu, 66).

Ahıskalı Türklerin dini bir kural gibi gördükleri bazı inançlar vardır. Aslında bunlar sadece Ahıskalılar da değil tüm Müslüman toplumlarda görülen hurafe inançlardır. Dini kaynaklara dayanmadan, kültürel normlar sonucunda üzerlerine kutsiyet atfedilmiş bilgilerdir. Bunlardan bazıları şunlardır.

‘‘Gece tırnak kesilmez. Akşama doğru, ikindi vakitlerinde duş alınmaz.

Akşam vakitlerinde uyunmaz. Geceleri dışarıya kaynar su dökülmez’’ (Mustafa, 37; Mustafa, 68).

‘‘Cuma günü çamaşır yıkanmaz, Salı günleri uğursuzdur. Salı günlere ekin

32

‘‘Hastalıklardan korunmak için eskilerden kapılara zincir takılırmış. Hala

yapanlar var. Kızların çeyizine sabun koyulmaz. Acı olduğu için hoş görülmez. Komşularımızdan biri öldüğü zaman biz evlerimizde kovalarda su varsa boşaltırız, ölü suyu derler ona’’ (Mirza, 54).

Bu örneklere benzer akıllara gelmeyen nice hurafe bilgi vardır. Ahıskalı Türklerin sürgün ve göçler neticesinde, yaşadıkları coğrafyalardan aldığı yanlış dini bilgilerinde dini hayatın yanlış ilerlemesine sebep olduğunu düşündürmektedir.

Ahıskalı Türkler ile ilgili yapılan çalışmalarda dini hayatları ile ilgili verilen bilgiler çoğunlukla birbirini destekler vaziyettedir. Topçu’nun yaptığı çalışmada, Ahıskalıların İslam dinine mensup, Sünni ve Hanefi mezhebine tabii olduklarından bahsedilmiştir (Topçu, 2018:82). Yine aynı çalışmada Ahıskalılara ait bazı hurafe inançlardan bahsedilmiştir. Bunlar;

‘‘Yanan odunun üzerine su dökülmez.

Kırk günlük bebek olan eve et getirilmez. Çünkü bebeğin boynu tutmaz. Ekmek tek elle kesilmez.

Yeni doğan bebeği nazardan korumak için alnına kömür sürülür. Yeni doğum yapmış annenin ve bebeğinin yatağına demir, bıçak ve ekmek

konur.

Cenaze çıkan evde üç gün et pişirilmez. Ölen kişinin çamaşırları üç gün sonra yıkanır ve suyu temiz bir yere dökülür’’ (Topçu, 2018:84).

Saygılı’nın çalışmasında ise farklı bir bilgi olarak kada kurbanı adı verilen bir gelenekten bahsedilmiştir. Bu geleğene göre, Ahıskalılar için önemli bir gelişme olumlu bir neticeye ulaşır ya da büyük bir sıkıntıdan kurtulurlarsa kada kurbanı keserek komşularına dağıtırlar. Bizim kültürümüzde bulunan adak kurbanı uygulamasına benzer bir hal olarak görünse de, Saygılı’nın ifadesine göre adak adanmamış olsa da, bir musibetten kurtulma ve şükür vesilesi olarak da kada kurbanı kesilebilmektedir (Saygılı, 2004:204).