• Sonuç bulunamadı

ADNAN TURANĠ’DEN GELECEĞĠN SANATI ÜZERĠNE

Çalışmanın bu bölümünde Adnan Turani‟nin günümüz sanatı ile ilgili görüşlerine ve Çağdaş Türk sanatı hakkındaki fikirlerine yer verilmiştir. Bu bölüm Adnan Turani‟nin yayına hazır olan ancak henüz yayınlanmamış “Sanatın Arka Yüzü” adlı çalışması esas alınarak yazılmıştır.

1990‟lı yıllardan günümüze bakıldığında Adnan Turani, lirik soyutlama çabalarında, soyut resme soktuğu optik derinlik ve espas boşlukların görüntülerini ayıkamaya çalışır ve boya plastitesinin ön plana çıkmasına çabalar. Anacak bu çabaları uzun yıllarını alır. Bu uğraşlarının paralelinde, literatürde karşılaştığı batılı denemelerin de genelde hep, kendi resimlerinde çözümlemeye çalıştığı biçimleme sorunlarıyla ilgili olduğunu görür. Ancak onun çalışmaları o tarihlerde ABD ve Avrupa‟da yürütülen pop ya da post modern biçimleme mantıkları ile ilgili değildir. Ona göre; popun resme fotoğrafı sokma çabası plastik sanatların içeriğine ters düşer. Çünkü fotoğrafın boyasal işlem içinde yer alması heyecan verici olmadığı gibi iticidir de aynı zamanda. Hatta fotoğrafın resme monte edilmesi ona göre, resim için gerekli olan bir kontrastlık bile yaratmaz.

Turani, Popart‟ın boyasal resme karşı çıktığını 1970‟li yıllarda okur. Ona göre Popart, piktürel resim anlayışını en başından reddeder. Çünkü, ileri endüstri ülkelerindeki ortamda doğmuş olan popart anlayışı, moderniste karşı ortaya atılan ABD‟deki “Post Painterly Abstraction” gibi boyasal yani piktürel mantığı reddeden bir görüşe dayanıyordu. Ona göre bu durumun en ilginç yanı, doğadaki nesne biçimini resimselleştirerek sanatsal bir yaratma anlayışını, New York‟un pop anlayışı paralelinde nesneyi değiştirmeden ele alan ve tuvale yerleştiren bir tabela resmi mantığını benimseyenlerin, bu görüşlerini, bir ABD yeniliği olarak Avrupa‟nın modernist ülkelerine kabul ettirmeleridir. Bu durum ülkemizde, 150 yıldır Paris‟in izinde olan Türk ressamlarının bile ilgisini çekmemişti. Çünkü bu sanatçılar, savaştan sonra gittikleri Paris‟te ve Almanya‟da, artık Avrupa‟nın soyut anlayışını anlıyor ve o paralelde eser veriyor ve de Batı‟ya yetiştiklerini düşünüyorlardı. 50 li yılların sonunda ABD, kendi savaş sonrası ressamlarına yeni “sanatsız sanat görüşünü” yenik Avrupa ülkelerine kendi idealleri doğrultusunda ihraç ediyordu.

Ayrıca ABD, yeni kültür ve sanat anlayışını, hükümet desteği ile 60‟lardan sonra Avrupa ülkelerine ihraç etmeye çalışıyordu. Bu sırada bizim sanatçılarımızda artık gözlerini sanatın yeni merkezi olan New York‟a çevirirler ve esas önemli olan, ABD‟li sanatçılara ait anlayışların hangi toplumsal toprakta doğduğunu araştırmıyorlardı.

Kendini farklı sanat görüşlerini Avrupa‟nın entelektüel sanat çevrelerine kabul ettiren II. Dünya Savaşı‟nın galibi ABD‟nin esas amacı, Avrupa‟nın dünyaya yaydığı modernist anlayışı kabul ettirmek ve postmodern kültür ve sanatı yaymaktı.

Türk sanatçılar böyle bir ortamda, Paris‟in modernist mantığını çözdüklerine inandıklarına inanırlar. Ancak bu kez da karşılarına Avrupa modernizmini reddeden New York‟un soyut ekspresyonistleri çıkmıştı. New York ekolü kendi yaptıklarına “non-art” diyordu. Onlar sanatta kişiliği, sanatın yetenek işi olduğu gibi görüşleri, piktürel biçimlendirmeyi, kısacası Avrupa‟nın 500 yıldır elde ettiği estetik değerleri tamamen reddediyordu.

Özellikle 1980 sonrasında Adnan Turani, ABD‟ni Avrupa modernizmine sırt çeviren postmodern anlayışının, uluslar arası sergilere atadığı küratörleriyle Avrupa ülkelerine ihraç etmeye başladığını tespit eder. Bu konudaki tereddütleri aydınlandıktan sonra, 2004 yılında “Ne Oldu Bu Sanat Denen Gizemli İşe” adlı makalesinde giderir.

Aşağı yukarı 1980‟lerde, Avrupa‟daki akademilerde ABD‟deki gibi resim, heykel bölümlerinde, plastik sanatlarda ki modernist plastisite mantığından vazgeçiliyor ve popun resme soktuğu basılmış fotoğraf resimlerini kullanma büyük bir buluş gibi gösteriliyordu. Nesnenin bizzat kendisini, gerçekçi olma mantığıyla resme sokma girişimi ile heykel sanatındaki, model karşısında yapılan biçimleme mantığı yok ediliyor ve tasarıma dayalı soyut obje üretimi mantığı öne çıkarılıyordu. Özellikle milenyum sonrası, GSF‟ lerdeki resim heykel bölümlerinde güzel sanatlar adı yerine “görsel sanatlar” sözcüğü kullanılmaya başlıyordu.

Adnan Turani‟ye göre Batı sanatının iki yüz yıl arkasından koştuktan sonra yakalamıştık. Ama neyi yakalamıştık, sanata sırt çevirmiş Yeni Batı‟nın sanatsız

sanatını. Ona göre, son zamanlarda dikkat edilirse, büyük ve gösterişli mekanlarda yapılan enstalasyon çalışmaları da artık Türk sanatçılar arasında avangart bir görüş olduğunun kanıtıdır.

Türk resminde benimsenen bir durumda Batı‟da görülen biçimlemelerle ilgili anlayışlara değişmez doğrular gibi bağlanılmasıdır. Sanatsal doğrular yukarıda da belirtildiği gibi sürekli değişmektedir. Bu noktada sanatçılara düşen, kendilerine özgü sanatsal biçimleme mantıklarını oluşturmalaradır.

Sonuç olarak Adnan Turani‟ye göre, insana yaşam sevinci vermeyen, sanatçı algısına, sanatın yüceltici değerlerine sırt çeviren 1970 sonrasındaki Batı Dünyasının acımasız kapitalist sisteminde, sanatçıları dışlayanların sanatçı ilan edildiği hatta yüceltildiği görülür. 1913 yılında “Acaba sanatsız bir sanat olamaz mı?” diyen Marcel Duchamp, daha sonraları “Endüstriyel ülkelerde artık eskisi gibi yüceltici bir

sanat kalmayacak. Eğer aranırsa, ancak, endüstride fazla ilerleyememiş toplumlarda gerçek sanatın yapılacağı görülebilecektir” demiştir. Kısacası günümüzde, sanatsız

sanatın ortaya çıktığı ve de itibar gördüğü spekülatif bir dönem yaşandığı açıktır. Ancak bu durumun değişmeyeceğinin hiçbir garantisi yoktur.