• Sonuç bulunamadı

Burhan Felek Ne zaman birinde bir züppelik gözüme çarpsa aklıma gelir.

Köylü çocuk Avrupada tahsilden dönmüş. Köydeki babasını ziyarete gitmiş. Ba­ bası çift işleriyle meşgul., yerde bir tırmık yatıyormuş. Avrupada kaldı ya!.. Türkçe- yi unuttuğunu anlatacak., babasına sormuş:

— Baba! Şu yerde yatan şeyin adı ne idi? Babası içerlemiş:

__ Bas ucuna sana söylesin! demiş... Züppelik havası içinde salaklaşmış oğlan babasının bu sözündeki niyetini sezemeden tırmığın yukarı duran sivri dişlerine aya- ğiyle birdenbire basınca sap tarafı havaya kalkıp alnına çarpmasiyle oğlanın aklı başına gelmiş:

— Vay geçmişi kandilli tırmık! diye âletin admı hatırlamış. Böyle asimi fasimi, dilini damağını, anasım ninesini unutanlara rastgeldiğim zaman:

— Ah bir tırmık olsa idi de., diye yerlere bakarım. Aklıma neden geldi? Bir genç arkadaşımız, Belediyede havadis toplarken bana:

— H ocam : "M azbata” nın türkçesi nedir?, diye sordu. Çocuk bir haberi meş­ hur bağımsız, sade bağım sız değil; tasasız, habersiz T.R.T. ye götürecek. E T.R.T. de türkçe konuşulur. Mazbatayı anlatmazlar, ne yapsın bana soruyor.

— Mazbatanın türkçesi mazbatadır, dedim. Çocuk da:

— Peki! dedi. Halbuki o benden basanak, tasanak, kopanak, sapanak gibi bir kelime bekliyordu, bulamayınca meyus oldu, idaredeki "yeni öz türkçe uzmanları­ nın olası kınamasından ötürü” !

Ben karikatürü severim., ama her gün draaam, her gün draaam.. oldu mu bı­ kılır.. her gün Amerikaaaan, her gün Süleymaaaan! olmuyor; çünkü karikatürün esası, mizahta olduğu gibi sürprizdir. Beklenmedik söz fikir ve mânâdır. O da her gün olunca "şey” ini kaybeder! ama geçende bir tanesi hoşuma gitti. Bir adam., her halde “ millet” olacak., başmda bir kazan., tamam!.. Seçim kampanyasının bilânço- su bundan ibarettir.

Milletin başı kazan oldu. Kazan olunca ne olu r? Aklıma geldi. Haddehaneli çark­ çıları imtihana tâbi tutmak istemişler. İçlerinde “ irade-i seniyye” ile çarkçıbaşı maaşı alan; fakat ne makine ile, ne kazanla hiçbir ilgisi bulunmıyan Ali Bey isminde bir biçare varmış, imtihanda m uvaffak olamazsa aylığı kesilecek. Şuna buna rica etmiş, imtihan komisyonu reisi olan amirale iltimas geçmişler:

— Aman şu bizim A li Beyi hafif bir sualle geçiriverin diye. A li Bey imtihana girmiş.. Reis sormuş:

— Ali Bey! Söyle bakalım: Kazan patlarsa ne olur?

A li Bey farkında değil., ateşçi olsa ocakları söndürürüm., diyecek., ama onun da farkında değil. A z düşündükten sonra içini çekip:

— Allah o günleri göstermesin paşam., cevabmı vermiş, işte milletin başı ka­ zan, olur da patlarsa ne yaparsın A li B e y ? ! Sualini soruyorum. Ali Beyin:

— Allah o günleri göstermesin! dediğini işitir gibi oluyorum., çarkçıbaşıların imtihanı iyi geçmedi doğrusu.

insan sanıyor ki bütün bu Anayasa, babatasadan maksat seçim, seçimden mak­ sat da birbirimizin ne kadar kötü niyetli adamlar olduğumuzun dünyaya duyurul­ masıdır. Memleketimizde pek sık rastlanan “ vasıtaların gaye olması” fenomeni — bu sefer parlmanterizmde — trajik bir şekilde belirdi ve her şey seçim için oldu.. Ben diyorum ki; haftada bir gün mühim işlere tahsis edilsin., geri kalan günler şim­ diki gibi 598 sahifelik takrirler, geceleyin arama taramalar ve esyanen de yaralama­ lara ayrılsın., belki daha iyi olur.

Yeni seçilen ve bu yazıyı çiziklerken şahısları henüz malûmumuz olmıyan sena­ törlerimizi tebrik eder, kendilerine üstün başarılar dilerim. Eskiden beri âdet oldu­ ğu üzere artık bundan sonra kendilerinin politikaya karışmaları menjnudur. Yegâne işleri Anayasanın sıhhatini korumak ve babatasa tarafmdan hırpalanmasına mahal vermemektir.

Şimdi — malûm — Millet Meclisinin sayısı “ donuk” dur: 450 sandalye.. Sena­ tonun esas sayısı 150 sandalye.. 22 de tabiî senatörümüz var., etti 172.. aklım ka­ rıştı; 15 Cumhurbaşkanlığı kontenjanı 150 ye dahil mi, değil m i? Bir de — Allah şifa versin — Cemal Gürsel Paşa var. ik i yüze yaklaşıyor, az da değil. Ne var ki: Senatörlerin bir zayıf tarafları var: Okur - yazar, tecrübeli ve yaşlı olmaları şart.. E bu kadan da olm az değil m İ? Tecrübe de ne dem ek? Tahsil de ne dem ek?

Onsekiz yaşında bir adam kadar k im ? N e? Nasıl — BUir ve yapabilir? K afa­ larımıza hâlâ örümcekten kurtaramadık., vesselâm. Yaşın ne ehemmiyeti v a r? îsa beşikte konuştu., ama çarmıha gerildi., pek orasını da karıştırmayalım,.

Mazbatanın türkçesi ne idi? Basanak? Olmaz., yazalak.. olmaz., kozalak., ha­ yır.. m ozalak? Tahkir mi ediyorsun m azbatayı?!

— Hâşâ...

— Bas ucuna öyle ise! Ne olduğunu söylesin.. Basmam kardeşim., o hikâyeyi ben anlattım..

(Cumhuriyet, 9.6.1966)

d i l v e m î l l î b ü t ü n l ü k

Dr. Necmettin Hacıeminoğlu Millet varlığını ayakta tutan ve millî bütünlüğü temin eden başlıca unsur ana dildir. Çünkü milleti meydana getiren fertlerin ayrılmaz bir birlik halinde yaşama­ ları, birbirlerini tanımalarına, anlamalarına ve sevmelerine bağlıdır. Millet bütün­ lüğünün gittikçe artan bir sağlamlık kazanması da nesillerin ve fertlerin birbirlerini “ tamamlamaları” ile mümkündür. Bu da, millete ait manevî servetlerin, dil yolu ile, nesilden nesile ziyan edilmeden aktarılmasına bağlıdır. Böylece, her yeni nesil, önce, atalarından miras kalan sanat ve düşünce yadigârlarını tanır, sonra da o anıtlar üze­ rine kendi payına düşen "yapı taşlan ” nı koyar. A ncak bu sayededir ki, millet ha­ yatı, hiçbir kesintiye uğramadan, tarih içinde devam edip gider, işte bütün bunlan sağlayan millî dildir.

Nitekim, tarih gösterm iştir ki, bir milletin kurmuş olduğu devlet yıkılabilir, oturduğu vatan elinden alınabilir, fakat, eğer dili yaşıyorsa, o millet dağılmamıştır, kaybolmamıştır, ayaktadır. Zira dil, fertlerin, "millî şuuru” , "millî hafızası” dır. Ha­ fızasını ve şuurunu kaybetmiş bir insan, evinde, çocuklarının arasında da olsa, mânen ölmüş demektir. Aksine, hâfızası ve şuuru yerinde bir insan, evinden, vatanından uzaklarda, çok uzaklarda olsa bile, yaşıyor demektir. Ferdi yaşatan şuuru olduğu gibi, milleti ayakta tutan da, millî şuur demek olan millî dildir. Onun için, millet bütünlüğü üzerine titreyenler, millî dil üzerine de titrerler. Millet bütünlüğünü par­ çalamak isteyen İç ve dış düşmanlar ise, önce dili yıkmağa çalışırlar, dili parçala­ mağa çalışırlar. Bu mesele, Türk milleti için çok mühimdir. Çünkü, yeryüzünün dört kıtasında devletler kurmuş, fethettiği toprakları “ vatan” yapmış olan milletimiz, bu ülkelerin herbirinde bir kısım evlâdmı da bırakmıştır. Böylece, çeşitli ülkelerde Türk milletinden bir parça yaşamaktadır. A yrı vatanlarda ve yabancı boyunduruğu al­ tında yaşamak bahtsızlığına uğrayan ırktaşlarımızla bizim aramızdaki en kuvvetli bağ, dilimizdir. Biz Türkiye Türkleri ile diğer Ttirkler, aynı milletin evlâtları, aynı tarihin çocukları, aynı düşünce ve ülkünün insanlarıyız. Ve aynı dili konuşuruz. Fa­ kat, bu vatanın dışında kalmış olanlara, emperyalist devletler binbir çeşit baskı yap­ maktadırlar. Bu baskı, onlara, bilhassa millî dillerini, türkçeyi, unutturmak gayesini gütmektedir. Irktaşlarımız ise, her zaman olduğu gibi, bütün bu baskılara mukave­ met etmektedirler. Çünkü düşmanlarının niyetlerini çok iyi biliyorlar. Çünkü, dille­ rini kaybederlerse, her şeylerini kaybedeceklerinin farkındadırlar.

işte bu yüzdendir ki, Türkiye Türklüğünün dilini yıkmak isteyenler, bilerek veya bilmeyerek, yabancı emellere hizmet etmektedirler. Yeryüzündeki bütün Türklerin

konuştuğu ve anladığı bir dili yıkıp, yerine ne idüğü belirsiz kimselerin uydurduk­ ları “ sun’î dili” koym ağa kalkışanları başka türlü değerlendirmek mümkün değil­ dir. Eski türkçede bulunup da, bugün unutulmuş olan kelimeleri diriltmeğe çalışan samimi Türkçüleri - imkânsızın peşinde koştuklarını belirtmekle beraber - bir dere­ ceye kadar mazur görüyoruz. Fakat, Türk milletinin asırlardan beri işlediği ve bu­ günkü olgun hale getirdiği türkçeyi yıkmak isteyenleri millî vicdan affetm iyecek- tir. Çünkü bu hareket, şu veya bu yabancı kelimeye değil, aslında millî bütünlüğe indirilmek istenen bir darbedir. Türk milletinin tarihini ancak elli yıl önceden baş­ latmak gayreti içinde bulunanlarm, millî tarihimize vurmak istedikleri bir “ tekme” dir. Türk milletini 30 milyondan ibaretmiş gibi gösterm ek isteyenlerin ve öyle ol­ masını temenni eden bedbahtlarm millî kültürümüze salladığı hoyrat bir çekiçtir.

Türk milletinin bütünlüğüne kasteden bu kirli eller elbette kırılacaktır. (Yol, Sayı 28, 22.6.1966)

Benzer Belgeler