• Sonuç bulunamadı

Şimdi de Güney Kafkasya

İbrahim Okçuoğlu Her iki ülke burjuvazisi ve emperyalist güçler açısından gerici olan bu savaşta, Karabağ/Artsakh halkının kendi kaderini belirleme, bağımsız kalma veya serbestçe düzenlenmiş ve düzenlenecek referandumla hangi

ülke halklarıyla yaşamak istiyorsa kendisinin belirlemesi hakkı olmalıdır.

Azerbaycan’ın bunu tanımaması ilhakçılıktır. Öte yandan Karabağ ile Ermenistan arasında kalan veya Karabağ’ın etrafında Ermenistan’ın işgal

ettiği topraklarda yaşamış şimdi sürgün olan Müslüman Kürt ve Azeri halklarının geri dönme ve kaderini özgürce kendisinin belirlemesi hakkı

olmalıdır. Ermenistan devletinin bunu tanımaması işgalciliktir.

Kürdistan’da, Rojava’da işgalci adımlarını sürdürürken, Libya’da Trablus hükümetinin yanında sa-vaşta saldırgan olarak yer aldı. Do-ğu Akdeniz’in paylaşımına Libya hükumeti ile imzaladığı anlaşmaya dayanarak Kıta Sahanlığını belirle-di; Ege Denizi’nde adalar sorununu gündemleştirdi ve şimdi de Erme-nistan-Azerbaycan savaşını yeniden başlatan güç olarak Azerbaycan ya-nında aktif olarak katılıyor.

Ermenistan ve Azerbaycan arasın-daki Dağlık Karabağ üzerine çatış-ma, revizyonist Sovyetler Birliği’nin çöküşü sonrası milliyetçiliğinin doğ-rudan bir ifadesidir.

Sorunun Tarihçesi

Dağlık Karabağ’da iki toplum ara-sındaki çatışmanın tarihi yeni değil-dir. Aslında bu bölgede Ermeniler ve Azeriler yüzyıllarca barış içinde be-raber yaşadılar.

Tarihsel geçmişinde Ermeni halkı-nın yurdu olan bölge değişik impa-ratorlukların hakimiyeti altında ka-larak nüfus yerleşiminde değişiklere sahne oldu.

1826-1828 savaşında İran’ın Rusya’ya yenilmesi sonucunda bü-tün Kafkasya’da halklar, etnik grup-lar, Osmanlı Devleti ve Rusya arasın-da hakimiyet arasın-dalaşının “malzeme”si oldular.

Ekim Devrimi’nden sonra iç sa-vaş, doğudaki müdahaleler sonlan-dığında birbirinden bağımsız olan Sovyet Cumhuriyetlerinin birliğinin nasıl sağlanacağı ve Sosyalist Sov-yet CumhuriSov-yetleri Birliği’nin nasıl kurulacağı, ekonomik inşanın yanı sıra Bolşevik Parti’nin en önemli sorunu olmuştu. Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri Birliği’nin (SSCB) el yordamıyla, deneme-yanılma yöntemiyle süreç içinde kurulduğu-nu diyebiliriz. Böyle bir cumhuriyet konusunda Bolşeviklerin önünde ya-rarlanabilecekleri bir tecrübe yoktu.

Diğer taraftan ülke çok büyüktü; ya-ni farklı ulusların, ulusal toplulukla-rın yaşadıkları, politik ve ekonomik gelişmenin oldukça farklı olduğu bir coğrafya. Bu nedenle SSCB’yi oluşturan cumhuriyetler, gelişme-lerinin belli bir aşamasından sonra, SSCB’ye katılmışlardır.

1920’de Bolşevik Parti, mevcut federatif ittifakın güçlendirilmesi sorununu gündeme getirir. Lenin, Komintern’in 2. Kongresi için hazır-ladığı ulusal ve sömürge sorunu üze-rine tezlerinde “giderek daha sıkıla-şan, yakınlaşan bir ittifakı” amaçlama görevini gündeme getirir. (Lenin; cilt 31, sayfa 135). Aynı yıl içinde Rusya Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuri-yeti (RSFSC) ile Ukrayna Sosyalist Sovyet Cumhuriyeti arasında, çeşitli alanlarda iş birliğini öngören bir itti-fak anlaşması imzalanır.

Aynı amaçlı anlaşmalar 1920-1921 yıllarında RSFSC ile Bela-rus Sosyalist Sovyet Cumhuriyeti ve Transkafkasya Sovyet Cumhu-riyetleri arasında imzalanır. Mart 1922’de Transkafkasya Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri Federasyonu kurulur. Bu cumhuriyetin temel gö-revi şuydu: Transkafkasya halkları (Ermenistan, Gürcistan ve Azerbay-can) arasında kardeşçe iş birliğini güçlendirmek ve tekil uluslar ve ulusal topluluklar arasında burjuva milliyetçilerin ve emperyalistlerin

kışkırttığı düşmanlığı alt etmek. O dönem Sovyet halklarının birleşme, birlik kurma eğilimleri, ayrılıkçı, milliyetçi eğilimler karşısında sınav veriyordu; bu eğilimlerin savunu-cuları burjuva milliyetçilerdi, ikti-dardan alaşağı edilmiş sömürücü sınıfların temsilcileriydi. Bunlar, işçi sınıfı ve köylülük içinde yalpalayan unsurları etkileyerek, kendi saflarına çekerek uluslar ve ulusal topluluklar arasında gerginlik ve çatışmaları kö-rüklüyorlardı. Bu unsurların yıkıcı faaliyetleri, YEP’in ilk döneminde sınırlı da olsa güçlenmişti.

10 Aralık 1922’de 1. Transkaf-kasya Sovyet Kongresi’nde kabul edilen bildirgede şöyle deniyordu:

“SSCB’ye şu cumhuriyetler katılıyor:

RSFSC, Ukrayna, Belarus ve Gürcis-tan, Ermenistan ve Azerbaycan’dan oluşan Transkafkasya Federasyonu”.

Kongre, “Sosyalist Sovyet Cumhuri-yetleri Transkafkasya Federasyonu”

tanımlamasını “Sovyet Cumhuriyet-leri Transkafkasya Sosyalist Federas-yonu” olarak değiştirme kararını da aldı.

23 Aralık 1922’de, RSFSC’nin X.

Sovyet Kongresi çalışmasına başlar.

Bu kongreye, müttefik Sovyet Cum-huriyetlerinden 1. Birlik Sovyeti Kongresi için Moskova’ya gelen 488 delege misafir olarak katılır.

Kongrede Sovyet Cumhuriyetle-rinin birliği üzerine Raporu, RKP (B)’nin oluşturduğu komisyonun başkanı olan Stalin sunar. Stalin yaptığı konuşmada “RSFSC’nin, Ukrayna SSC’nin, Belarus SSC’nin ve Transkafkasya SSC’nin siyasi ve sosyal düzeninin birbirinin aynısı ol-duğunu analiz eder.

Sovyetler Birliği’nin dört kurucu üyesinden biri olan Transkafkasya SSC, kuruluşunda söz konusu olan temel görevlerinin yerine getirilme-sinden dolayı 3 Aralık 1936’da dağı-tılır ve Gürcü SSC, Ermeni SSC ve Azeri SSC olarak SSCB’yi oluşturan tekil cumhuriyetlere dönüşürler.

Ancak, 1956’dan sonra, SBKP (B)’nin 20. kongresinde iktidara gelen Kruşçev revizyonistlerinin kapitalizmi yeniden inşa adımları, bu adımların Brejnev döneminde derinleşmesi ve kapsamlaşması, ül-kede kaçınılmaz olarak başta Rus milliyetçiliği olmak üzere SSCB’yi oluşturan diğer cumhuriyetlerde de ulusalcılık, etnik ayrımcılık körük-lenir. Revizyonist Sovyetler Birliği dağıldığında (1991/’92) iktidarı elde tutmaya çalışan revizyonist klikler milliyetçiliği kışkırtmaktan geri kal-mazlar. Dağlık Karabağ sorunu da bunlardan biridir. Daha Gorbaçov döneminde Dağlık Karabağ eksenli Azerbaycan ve Ermenistan arasın-daki çelişkiler, kısa zamanda silahlı çatışmalara ve her iki ülke arasında savaşa dönüştü. Ermenistan, sadece Dağlık Karabağ’ın bağımsız kalma/

Ermenistan’la birleşme yönünde

kaderini belirlemeyi desteklemekle kalmadı, etrafındaki Azeri ve Müs-lüman Kürtlerin topraklarını da iş-gal etti. 27 Eylül 2020’de başlayan savaş, yeni değil, 1990’lı yıllardaki savaşın sadece şiddetlenmiş bir de-vamıdır.

Dağlık Karabağ sorununun çözümü için kurulan Minks grubu ve bu gru-bun sözcüleri konumunda olan ABD, Rusya ve Fransa, 30’yıla yakın bir zamandır, sorunu çözmek için değil, idare etmek için uğraştılar. Bu soru-nu çözemezlerdi; çünkü her birinin Güney Kafkasya’ya, Ermenistan ve

Azerbaycan’a bakışları onların jeopo-litik çıkarlarından bağımsız değildi.

Bu sefer Azerbaycan, karşılıklı ta-ciz atışlarıyla sınırlı kalmadı. Doğru-dan saldırıya geçti.

Bunun böyle olacağından Rusya’nın haberi var mıydı, yok muydu, bu ayrı bir soru. Rusya, Ermenistan ile bu ülkeyi korumayı içeren bir anlaşma yaptı, Rus as-kerleri Dağlık Karabağ’da varlar.

Rusya aslında Kafkasya’da olup bi-tenlerden haberdardır. Rusya, Azer-baycan ordusunun yıllardır savaşa hazırlandığını, saldırı planını Türk ordusuyla birlikte tatbikat olarak uyguladığını ve saldıracağını bilmi-yor olmaz.

R evizyonist Sovyetler