• Sonuç bulunamadı

Gazete, dergi, radyo, televizyon gibi kitle iletişim araçlarından her gün milyonlarca insan enformasyon ihtiyacını karşıladığını söyleyen Tokgöz (2003: 101), “Toplumsal hayatta bu araçların adının geçmediği gün ve saat yok gibidir. Günlük yaşantımızın ayrılmaz birer parçasıdır. Gazetelerin büyük bir güç olarak belirmesi, dünyada okuma yazma oranının artmasıyla gerçekleşmektedir. Radyo ve televizyonun izlenilmek için izleyicilerden okuma yazma gibi bir beceri istememesi,

34 gazetelere oranla bu araçların daha kolay izlenilmesine neden olmuştur” diye ifade etmektedir. Ama kitle iletişim araçlarına ulaşılmasının kolaylaşması ‘şiddet’ gibi takibi sıklıkla yapılan enformasyonları da gündeme getirmektedir. Çünkü şiddet, medyanın her türlü çıktısında bulunmaktadır. Haberlerin, dizilerin, filmlerin, magazin programlarının hatta reklamların dahi içerisinde şiddet, bireyleri etkilemek, haberin okunurluğunu artırmak ve sansasyon yaratmak için sıklıkla kullanılmaktadır. Geniş kitlelere oldukça kolaylıkla ulaşan kitle iletişim araçlarının yaydığı bilginin tüketimi de oldukça kolay olduğundan sıklıkla tercih edilir. Çocuklar bile henüz okuma yazmayı öğrenmeden bile televizyon ve radyo gibi araçlardan aynı anda çok geniş kitlelere ulaşabilen şiddete maruz kalmaktadır.

Şiddet, hemen hemen her alanda hikaye anlatımının önemli bir parçası olmuştur. Amerika Birleşik Devletleri’nde halkın şiddet suçu hikayelerine olan açlığını gidermek için ilk kez 1833’te basılan The National Police Gazette (Ulusal Polis Gazetesi) de buna örnek olacak niteliktedir (Trend, 2008: 23). Günlük yaşamın hemen her kesiminde, yazılı basında, trafikte, kitapta, video oyunlarında, sokakta, evde, beyazperdede ya da beyaz camdaki imgesel yaşamla gerçek yaşamdaki şiddet, artık iç içe geçmiş ve birbirinden ayrılamayacak durumdadır. İmgesel ve gerçek şiddetin ayırt edilmesinde güçlük yaşandığı için özellikle çocuklar, diğer çocuklara filmlerde ya da televizyonda izledikleri bir şiddet olayından esinlenerek zarar vermektedir (Öngören, 1994: 15-16).

Medyanın, özellikle de televizyonun şiddet açısından önemli bir neden olması, tartışmaya açık olmasının yanında şiddeti teşvik edici, destekleyici etkisi de yadsınmamaktadır. Medyada sürekli gündeme gelen kanlı sahneler, bıçaklı, silahlı, kavgalı, dövüşlü konuların canlı tutulması etkili bir şekilde şiddeti pekiştirmektedir (Tezcan, 1996: 106). Kitle iletişim araçlarında şiddeti, sorunları çözmede ilk başvurulması gereken yöntem olarak sunulması şiddete olumlu bir imaj yükleyerek daha sıklıkla görülmesine yol açmaktadır.

Şiddete olumlu bir imaj yüklenmesi ise en çok çocuklar ve gençler arasında uygulamaya geçirilmektedir. Televizyonlardaki hayatlardan şiddetin uygun bir davranış olduğunu gördüklerini aile ortamında ve oyunlarında da uygulamaktadırlar.

35 Yaşları ilerlediğinde ise şiddetin boyutu daha da artmakta ve saldırganlaşmakta bu da onları şiddet kullanan ve bunu normalleştiren bireyler haline getirmektedir (Kocadaş vd., 2010: 110-112).

Kitle iletişim araçlarında şiddetin bu kadar yoğun işlenmesi kar amacı güdülmesi de sebep olarak gösterilmektedir. Çünkü izlenme oranları, tiraj kaygısı gibi nedenlerden dolayı şiddet kitle iletişim araçlarında daha yoğun olarak yer almaktadır. Bilgisayar oyunları bile şiddeti kullanarak kar elde etme noktasında birbirleriyle yarışır durumdadır. Bilgisayar oyunları, şiddet içerikli eğlencenin başını çekmektedir. Medyada şiddet araştırmacılarının bazıları, bilgisayar oyunlarının interaktif olma özelliğinin bu oyunları filmlerden ve televizyonlardan daha etkili bir ‘saldırganlık öğretmeni’ olduğunu ileri sürmektedir (Trend, 2008: 8-15). Hatta yoğun şiddetin yer aldığı filmlerin ülkeler arası piyasası bile daha karlı olarak kabul edilmektedir. Kar oranının yüksek olması da gittikçe medyada şiddet oranını artırmaktadır (Özer ve Özer, 2010: 52). Kitle iletişim araçlarında şiddet içerikli yayınlara ilgi duyulması da beraberinde şiddeti daha fazla gündeme taşımakta ve içeriklerdeki şiddet oranını daha fazla artırmaktadır.

Medya ve insan davranışından söz ederken ‘etki’ konusunun derinliği ve karmaşıklığı da göz önüne alınmalıdır. Etki konusu da sürekli direk etkiler üzerinden işlenmektedir. Oysa dolaylı etkileri üzerinde çok az durulmaktadır. Medyadaki şiddetin insanları güvensiz ve içe dönük hale getirici, yabancılaşmayı arttırıcı etkisinin saldırganlığı direkt olarak arttırıcı etkisinden çok daha yaygındır. Örneğin izlenen bir filmde geçen asansörde işlenmiş vahşi bir cinayet sahnesinin, bunu izleyen insanları katil ya da saldırgan hale getirmesi son derece olanaksızdır. En azından pek çok insanı sadece bu görüntüler katil yapmaya yetmeyecektir. Ama şiddete eğimli kişiler açısından kışkırtıcı bir rol üstlenebilmesi de mümkündür. Her iki etkinin yanında bir de bu tür şiddet içerikli filmlerden etkilenerek tanımadıkları insanlarla asansörde bulundukları saatleri gergin geçirme, bu süre içinde karşılarındaki kişiyi filmdeki asansör katiliyle özdeşleştirme, genel korku-endişe güvensizlik duygularını arttırma gibi olasılıkların daha yüksek olduğu ileri sürülmektedir (Özerkan, 2002: 332-334).

36 Hem ülkemizde hem de dünyada bu alanda araştırma yapan uzmanların da genel yargısı kitle iletişim araçlarındaki şiddetin saldırgan davranışları artırdığı yönündedir. Amerikan Psikiyatri Derneği’nin açıklaması şu şekildedir:

“Tartışma bitmiştir. Son otuz yılı aşkın bir süreçte, kitle iletişim üzerine yapılan araştırmalardaki ezici bir bulgu, medyadaki şiddet sahnelerine maruz kalmanın, çocuklarda saldırgan davranışları arttırdığı olmuştur.”

Ülkemizdeki psikiyatri hekimlerinin hepsini bünyesinde barındıran Türkiye Psikiyatri Derneği ise:

“Televizyonun günlük yaşamda gittikçe daha çok yer kaplamaya başladığı, bu nedenle de bireylerin dünyayı kavrayışları ve verecekleri tepkinin belirlenmesi üzerinde her gün biraz daha etkili olduğu, genel kabul gören bir gerçektir. Bu etkililiği nedeniyle televizyon programlarında açık şiddete, günlük yaşamda yer aldığından daha yüksek oranda yer verilmesinin, genel olarak bireylerin ruhsal yönden daha çok travmayla karşılaşmasına yol açmakta olduğu da bilinmektedir. Öte yandan, televizyonun izleyenlere davranış kalıpları oluşturucu etkisi, toplumda bazı davranışların yaygınlaşmasına yol açabilmektedir. Bu durumun, şiddet içeren programların çocukların da televizyon izleyebildiği saatlerde yayımlanmasıyla, çocuklar üzerinde daha da zararlı etkilere yol açacağı kolayca anlaşılabilir. Aynı şekilde, yoğun cinsel ilişki sahneleri içeren programları çocukların izlemesiyle doğacak zarar da tahmin edilebilir. Bu bağlamda, şiddet ve yoğun cinsel ilişki içeren programların, öncelikle çocuklar olmak üzere, izleyiciler üzerinde olumsuz etkileri olduğu kanısındayız.” şeklinde ortak bir kanıya varmaktadır (RTÜK, 2005: 18-19).

Şiddet ve saldırganlığın bu kadar yoğun yaşandığı toplumlarda özellikle de görsel medyada film, dizi film, şiddet içerikli müzik yapan topluluklar, reality showlar vb. içerikli yayınlar gençleri intihara sürüklemektedir. Örneğin, gençler arasında popüler olan starların intiharları sonrasında ortaya çıkan intihar artışları tehlikenin boyutunu göstermektedir. Son yıllarda gençler arasında popüler hale gelen ‘Nirvana’ grubunun solisti Curt Kobain örneğinde olduğu gibi bir rock veya sinema yıldızının intiharının ardından başlayan intihar olayları, medyanın çocuklar ve gençler üzerindeki etkilerini açık bir şekilde ortaya koymaktadır (Batur, 1998: 65).

37 Medya çeşitli program içeriklerinde şiddeti işlemektedir. Haber ve haber programları, film, dizi, magazin programı, reality show gibi değişik platformlarda şiddete yer vermektedir.

2.2.1. Haberler

Medyada şiddet; haber ve haber programları, film, dizi, reality showlar, magazin programları gibi çok geniş bir yelpazede ve farklı şekillerde karşımıza çıkmaktadır. Bunların en önemlisi de haber ve haber programlarıdır. Çünkü insanların yakın çevresinden ya da ülke ve dünyadaki gelişmeleri en önce takip ettiği yerdir. Hem yazılı basın hem de görsel basın içeriklerini 7’den 70’e her yaş grubundan bireyin takip ettiğini ve maruz kaldığını düşünecek olursak medyanın ne kadar önemli bir görevi üstlendiği ortaya çıkmaktadır. Bireylerin enformasyon ihtiyacını karşılarken, özellikle de şiddet gibi toplumun sık takip ettiği ve önemli derecede etkilendiği haberler konusundaki hassasiyeti bir kez daha önemi kazanmaktadır. Keane (1998: 163), özel hayatın gittikçe silikleştiğini, ‘kamu’ ve ‘özel’ alan sınırlarının artık belirsizleştiğini ileri sürmektedir ve hatta politikleşmenin özelin geleneksel tanımlarındaki gelişigüzel ve gizli şiddeti açığa çıkardığını, bireylerin herhangi bir şiddet meselesini başkasının meselesi diye geçiştirip onaylamasının da olanaksızlaştığını ortaya çıkarmıştır.

‘Kamu’ ve ‘özel’ alan sınırlarının kalkmasıyla bireylerde gerek yakın gerekse uzak çevrelerinde olup bitenler hakkında daha çok bilgi alma isteği doğmaktadır. Bireylerin bilgi almalarını, günümüzde özellikle bu amaçla geliştirilmiş ve uzmanlaşmış kitle iletişim araçlarıyla öğrenmektedir. Bu araçlar kitleleri iletişim ağıyla birbirine bağlamaktadır (Tokgöz, 2003: 100). Bireylerin enformasyon ihtiyacını kitle iletişim araçlarıyla kolaylıkla karşılaşması şiddet gibi toplumu önemli ölçüde etkileyen haberlerin dolaşımını da etkilemektedir. Şiddet haberleri daha okunur kılması kitle iletişim araçlarında etkiyi artırmak için sıkça kullanılmasının önünü açmıştır.

İldeş’ e göre ise (2002: 66); pek çok felaketi birbirinden bağımsız ve çözümü imkansız karabasanlar olarak veren haber bültenleri nedeniyle insanlar, dünyayı şiddetin kucağında hızla felakete giden bir gezegen olarak algılamaya

38 başlamaktadırlar. Bu da izleyenlerin kafasında korkutucu ve ürkülmesi gereken bir dünyada yaşıyoruz, hiçbir umut yok fikrini oluşturmaktadır. Umutsuzluk duygusunun toplumda ve ailedeki yansımaları ise insanların sorunların mevcut çözümlerini göremeyecek kadar karamsarlığa sürüklemelerine neden olmakta ve onları çıkmaza, çözümsüzlüğe itmektedir. Ekranlardan yansıyan şiddet, büyüklere yönelik inanılmaz sıklıkla mesaj, görüntü ve psikolojik uyaranlarla yüklü olduğu gözlemlenmektedir. Bunun sonucunda ise insanlar aşırı korku, içine kapanıklık ya da aşırı saldırganlık, aşırı cinsellik, aşırı tepki ve kısacası aşırı olan her şeyi farkında olmadan yüklemektedir. Zaten insanın içinde güdüsel olarak var olan şiddet böylelikle öne çıkıp yaşamın içinde vazgeçilemez ve giderek genişleyen bir alan oluşturmaya devam etmektedir. Bu açıdan hem haberi oluşturanların hem de yazılı ya da görsel basında yayınlayanların toplumu göz önünde bulundurarak sorumlu davranmaları gerekmektedir. Her ne kadar medya açısından baktığımızda şiddet ve intihar haberlerinin hep sevilen, cazip gelen haberler olduğu ve sansasyonel tarafının ağır bastığı gözlemlense de toplumsal açıdan bu tür haberlerin oluştururken özen gösterilmesi gerekmektedir.

Kitle iletişim araçlarında şiddet gösteriminin artması beraberinde şiddetin yaygınlaşmasında etkili olduğu çeşitli araştırmalar ortaya koymaktadır. İzleyen, okuyan, ve dinleyenlerin şiddet içeriklerinden birebir etkilenmiş olmasa da şiddet kodlarını yeniden üretip kazandırdığını ve gündelik yaşamdaki gerilim anlarında bu öykülerden öğrenilen davranış biçimlerinin kişisel eylemlere etkisinin olduğu belirlenmiştir (Yıldırım, 1998: 41). Güleryüz (2002: 88-89); Marilyn Monroe’nun intiharının medyada nasıl yer aldığıyla ilgili yapılan araştırmalar, haberlerle birlikte intihar olaylarının da aynı doğrultuda arttığını göstermektedir. Medyada intihar haberleri ne kadar çok yayınlanırsa, taklit intihar vakalarının da arttığını ifade etmektedir. Haberlerde intiharın ne kadar uzun ve detaylı yer alması ertesi günlerde bu intihardan kopya çeken bir başkası aynı yöntemleri kullanarak yaşamına son vermeye kalkışmaktadır. Yavuzer (1996: 243), gazete ve dergilerin suçluluğu yaygınlaştırmak konusundaki etkilerini şöyle özetlemektedir: “Suç tekniğini öğretmek; suçu olağan, çekici, hatta heyecanlı, yararlı bir faaliyet olarak göstermek; suçluya saygın bir kişilik vermek; suçluyu canayakın, sempatik bir kişi olarak

39 sunmak; adaletten kurtulmanın kolay olduğunu telkin etmek; adalet mekanizmasının ve polisi gülünç şekillerde göstermek; suçun adeta reklamını yapmak ve ücret aracı haline getirmek vb.”

Şiddetin bu kadar yoğun bir şekilde kullanılmasının en önemli sebeplerinden biri de ekonomik çıkardır. Küresel medya sisteminin özellikle 1980’li yıllardan başlayarak dünya ölçeğinde geçirdiği değişimin mutlaka göz önüne alınması zorunludur. Çünkü günümüz medya kuruluşları, piyasaya hakim olma ve sadece kar elde etme amacıyla hareket etmektedir. Bu nedenle, şiddet gibi nispeten az maliyetli; ama çok ve kolay satan bir konuyu sürekli gündemde tutmaları bu bağlamda daha kolay anlaşılabilmektedir. Ama ekonomik çıkar tek başına yeterli değildir. Şiddetin ideolojisi ve yetiştirme kuramı bağlamında da değerlendirilmesi gerekmektedir (Özer, 2017: 5).

Şiddetin haber değerinin her zaman olması, ölüm, yaralama, kaza gibi insan hayatının birinci derecede ilgilendiren olayların gündemde taze tutulmasının bir sebebidir. Yine Özer’in (2010: 66) ulusal ajansta çalışan polis/adliye muhabirleriyle yaptığı araştırmada ‘Şiddet içeren her türlü olay haberdir’, ‘Türk halkı şiddeti seviyor’, ‘Medya şiddet haberleriyle prim yapıyor’ gibi bulgular ortaya koyarak “Şiddet, özendirici bir şekilde verilmemelidir. Medya şiddeti vermekte, özendirmede, daha sonra da özenen insanların şiddet olaylarını haberleştirmektedir. Bu, nasıl aklanabilir? Ayrıca medya, belki de en önemli etki olarak şiddeti meşrulaştırmakta, olağanlaştırmakta ve kanıksattırmaktadır. Kapkaç olaylarına ne oldu? Neden 1990’lı yıllardan beri verilen bu olaylar kesildi? Çünkü, sıradanlaştı. İzleyici sıkıldı, kanıksadı, meşrulaştı. İzleyici artık, farklı şiddet olaylarını ister hale getirildi.” şeklinde açıklamıştır.

Şiddet haberlerinin giderek magazinleştiği ve sansasyonelleştiği bir ortamda bireyler de artık haberleri enformasyon ihtiyacını karşılamanın yanında eğlenmek ve can sıkıntısını gidermek için kullanmaktadır. Özellikle can sıkıntısını giderme noktasında bireylerin şiddete yönelmesini tehlikeli bulan Fromm (1995: 314-315), medya içeriklerinde bireylerin enformasyon ihtiyacından çok can sıkıntısını gidermek için başvurduğunu söylemektedir. Kitle iletişim araçlarında sıklıkla

40 rastlanan ölüm, kaza, kan içerikli haberlere olumlu destek veren bireyler, bu içerikleri can sıkıntılarını gidermek amacıyla kullanmakta hatta kimi zaman eğlence unsuru olarak bile düşünmektedirler.

Kitle iletişim araçları, özellikle de televizyon eğlenceli temalar sunmasının yanında bütün temaları eğlence olarak sunması önemli bir sorun oluşturmaktadır. Eğlence, televizyondaki her türlü söylemin üst-ideolojisidir. Neyin gösterildiğinin ya da hangi bakış açısının yansıtıldığının hiçbir önemi yoktur. Her şeyin üstünde tutulan varsayım, hepsinin bizim eğlenmemiz ve haz almamız gözetilerek sunulmasıdır. Her gün haber kanallarında verilen trajedi ve barbarlık örnekleri bile muhabirler tarafından eğlenceye çevrilerek sunulmaktadır. Haber programlarına yerleştirilen iyi görüntüler, program ekibinin sevimliliği, hoş esprileri, programın açılıp kapanışındaki etkileyici müzikler, canlı yayınlar, dikkat çekici reklamlarla asıl içerik süslenmektedir (Postman, 2014: 101-102).

2.2.2. Filmler

Televizyon ve sinemada şiddet içerikli dizi, film, çizgi film, televizyon programı, haberler ve haber programları gibi çok geniş bir yelpazede şiddet içeriğinin yaygın bir şekilde artmış, şiddet arttıkça rekabet oranı da paralel bir seyir izlemiştir. Toplumun ve bireylerin şiddete yoğun ilgi göstermesi sonucu şiddet sürekli farklı gerekçe ve şekillerle sunulmaktadır. Televizyona göre sinemada şiddet daha da yoğun bir şekilde karşımıza çıkmaktadır. Çünkü televizyon gibi ulaşımı kolay ve maliyeti az olmadığından ‘şiddet’ içeriğine daha yoğun bir şekilde yer verir. Televizyona göre daha özgür olması da şiddetin dozunu daha da artırmaktadır.

Medyada şiddetin yoğun bir şekilde kullanılması polisiye diziler, terörün konu edildiği dizler, mafya ve şiddet olmadan öykü kurulamaması, dizi karakterlerinin neredeyse hepsinin ölümle burun buruna yaşaması, hayatlarında defalarca ciddi ölümcül tehlikeler atlatması da sıradan hale gelmiştir. Kurtlar Vadisi, Arka Sokaklar, Adanalı, Behzat Ç., Sakarya Fırat, Tek Türkiye, Şefkat Tepe, Ezel gibi dizilerde şiddetin tek çözüm olarak gösterilmesi ve işkence sahnelerine açıkça yer verilmesi; Katil Doğanlar, Rambo, Barda, Düşüş gibi filmlerde şiddetin

41 dozundan etkilenerek çeşitli suçlara karışan izleyicilerin sayısının artması; Tom ve Jerry, He-Man, Ninja Kaplumbağalar, Pokemonlar gibi çizgi filmlerde gerçekle illüstrasyonu ayırt edemeyecek yaştaki çocukların izlediklerinden etkilenerek kendine ve çevresine zarar vermesi medyadaki şiddetin bireylerin davranışları üzerindeki etkilerine örnek olarak gösterilebilir (Işıker, 2011: 91-103). Televizyonda ya da sinemada izlenen karakterlerin rol model olarak benimsemesi beraberinde onların davranışlarını gerçek hayatta taklit ettirmektedir. Özellikle ekrandaki karakterin kişisel özelliklerinin benimsenmesi ve içselleştirilmesiyle bu oran daha da artmaktadır.

Can Dündar’ın ‘Televizyon ve Şiddet’ isimli araştırmasında özellikle de ‘Katil Doğanlar’ filminin etkisi açıkça görülmektedir. Fransa’da iki sevgili 16 yaşındaki Tunuslu bir genci 40 bıçak darbesiyle öldüğü cinayetin ardından polise verdikleri ifadede Oliver Stone’un ‘Katil Doğanlar’ filminden etkilenerek işlediklerini itiraf ettikleri ortaya çıkmıştır. Yine iki Fransız genç, 3 polisle bir taksi şoförünü aynı filmin etkisinde kalarak cinayeti işlemişlerdir. Yine aynı filmin etkisiyle İskoçya’da bir ilkokulu basılıp 16 çocukla 2 öğretmen katledilince İngilizler Stone’un şiddet yüklü filminin videokaset dağıtımını yasaklamışlardır. ITV de aynı gece James Bond serisinden Licence to Kill filmini yayından kaldırmıştır (1996: 385).

Çocukların daha okula gitmeden medya içeriklerine maruz kalması, parlak, canlı öğeler ve hızla değişen, hareketli karakterler, kuvvetli ses ya da ışığın olması etki oranını daha da artırmaktadır. Çok küçük yaşlarda şiddetle tanışmasında, izledikleri içerikler sonucu şiddete hazır hale gelmesinde medya içeriklerinin bu özelliklerinin payı oldukça büyüktür. Okul çağı döneminde ise gördüklerinden sonuç çıkarma, karakterleri onaylama ve taklit etme süreci yaşanır. Bu dönemde izlenen şiddet içerikli programlar, çocukların kendisine şiddet eğilimli bir kahraman seçmesiyle ve saldırgan davranışlarının artmasıyla sonuçlanmaktadır (RTÜK, 2006: 20-21). UNESCO Courier’in yazarı Yeni Zelandalı Gordon Mirams, Danimarka’da yapılmış bir araştırmayı şöyle anlatmaktadır: “Kimi çizgi filmler ve Tarzan türündeki sinema yapıtları küçük çocuklarda büyük korkular yaratmaktadır. Bu filmleri izleyen çocukların kimi ağlamış, kimi de sinema salonundan kaçmaya çalışmıştır.

42 Ebeveynler ise çocuklarının gece yataklarını ıslattığını ya da kötü düşler gördüklerini söylemişlerdir” (Öngören, 1994: 16).

Medya, özellikle de televizyon ve online oyunlarla şiddeti görsel ve seyirlik bir şölene dönüştürmektedir. İçerikteki şiddetin artması, şiddete karşı duyarsızlaşmayı da beraberinde getirmektedir. Özellikle çocuklar ve gençler saldırganlığı ve şiddeti meşru görmeye, gerçek hayatta da sorunların şiddet ile çözülebileceğini düşünmesine yol açmaktadır. Bu sebeple sorunları çözmede ve hedeflere ulaşmada şiddet, bir yöntem olarak kullanılmaya başlanmıştır (Zorlu, 2016: 29).

İzlenen programların niteliği, içeriği, programın izlenme süresi, programın sunuşundaki yönlendirmeler programın etkisinin olumlu ya da olumsuz olması üzerinde etkilidir. Ülkemizde RTÜK tarafından 5. 360 kişi ile yapılan araştırmalarda, günlük televizyon izleme süresinin, ortalama 4 saat olduğunu göstermektedir. Çocukların en fazla ekran başında olduğu saatlerde beş özel televizyon kanalında, hafta içi 16.00-21.30 ve hafta sonu 09.00-21.30 saatleri arasında yayınlanan 80 filmden, toplam 5. 600 saniyenin yüzde 33.1’inin şiddet içerikli olduğu tespit edilmiştir. Toplam sürenin yüzde 13.8’ini fiziksel şiddetin (vurma, yaralama, öldürme), yüzde 10.9’unu sözel şiddetin, yüzde 8.4’ünü ise psikolojik şiddetin oluşturduğu görülmüştür (RTÜK, 2006: 21-25). Yine Türkiye’de yapılan bir başka araştırmada ise televizyonlardaki şiddet eylemlerinin yarıya yakını ‘silah’ içermektedir (Adak, 2004: 32). Amerikan Pediatri Akademisi’nin (AAP) bu alanda yaptığı araştırmalara göre şiddet içerikli yayınların saldırgan davranışlara, şiddete yönelik duyarsızlaştırmaya, gece kabuslarına ve mağdur olma korkusuna neden olabileceğini göstermektedir. Araştırma Amerikalı bir gencin 18 yaşına kadar ortalama 200.000 şiddet içerikli medyaya maruz kaldığını göstermektedir. Amerikan medyasının özellikle çatışma çözücü ve başkalarından üstün olmanın meşru yolu haline gelmektedir (AAP, 2009). Amerika ve Avrupa’da ise yüzlerce yargıç, cezaevi yöneticisi, doktor, ruhbilimci, din adamı ve eğitimci, gençler ve yetişkinler ile suç işleme eğilimini TV yayınlarının ve filmlerin pekiştirdiği konusunda hemfikirler (Öngören, 1994: 15).

43 İlgi gördüğü için şiddet sinemada sıklıkla kullanılır hale gelmiştir. Sessiz film dönemlerinde bile güldürünün etkisini yükseltmek ve izleyicinin heyecanını sürekli canlı tutmak için şiddet unsurları oldukça sık kullanılmıştır. Daha sonra ortaya çıkan ilk komedi filmlerinde kavga, felaket ve yıkım kullanılarak heyecan hep taze tutulmuştur. Örneğin Charlie Chaplin, Harold Lloyd ve Buster Keaton’un komedi tarzlarında kolay anlaşılacak basit düşüşler, çarpışmalar, kazalar, ve diğer talihsizlikler sıklıkla işlenmiştir. Daha sonraları da Kampüs’te Şenlik (1978), Eski Süper Sevgilim (2006) gibi gençlik filmlerinde ve Bak Şu Köpeğe (2006) ve Canavar Ev (2006) gibi aile komedi filmlerinde de kullanılmıştır (Trend, 2008: 70-71). Ülkemizde ise Özer ve Üçer’in (2010: 288-291) ‘Kurtlar Vadisi Irak’ ve ‘Baba 1’ filmlerindeki şiddet incelemeleri sonucunda filmlerdeki şiddet sahnelerinin ikna

Benzer Belgeler