• Sonuç bulunamadı

2-4-ŞER’İYYE SİCİLLERİ’NİN İHTİVA ETTİĞİ BELGE TÜRLERİ

Türkiye’deki şer’iyye sicilleri ilgili arşivler hakkında bilgi vermek gerekirse, bu konuda en önemlisi 1312 h./1894 m. Tarihinde sultan II. Abdülhamid’in emriyle kurulan İstanbul Müftülüğü Şer’iyye Sicilleri Arşivi’dir. Bu arşivin dışında kalan diğer siciller Ankara Etnografya Müzesi’ndedir126

.

Bu arşivlerdeki sicil defterleri genelde dar ve uzun defterler olup (15x45 cm gibi) sayfa sayıları 10-20’den 200-300’e kadar çıkabilmektedir. Defterler ortalama 100 sayfa civarındadır ve 400-500 kaydı içermektedir. XV ve XVI. yüzyıl şer’iyye sicillerinin önemli bir kısmı Arapça kaleme alınmıştır. XVI. yüzyıldan itibaren Arap coğrafyası dışındaki defter çoğunlukla Osmanlı Türkçesi ile yazılmış olsada her iki dildeki kayıtlarda benzer olaylar için kullanılan hukuki terminoloji aynıdır. Kayıtlardaki konular çok çeşitlidir. Mesela cinayet, evlenme, vergi kayıtları, narh usulü, lonca davaları, vakfiye ve vakıf muhasebesi, miras vb. her türlü konuyla ilgili olduğundan Osmanlı devletinin tarihi, sosyal, ekonomik ve hukuki yapısı hakkında çok fazla bilgi vermektedir127

.

2-4-ŞER’İYYE SİCİLLERİ’NİN İHTİVA ETTİĞİ BELGE TÜRLERİ

Şer’iyye sicil defterlerinde mevcut olan yazılı kayıtları önce iki gruba ayırabiliriz. Birincisi; kadılar tarafından inşa edilerek yazılan kayıtlardır. Bunlar da kendi aralarında hüccetler, ilamlar, maruzlar, müraseleler ve diğer kayıtlar diye beşe ayrılır. İkincisi; kadıların kendilerinin inşa etmedikleri, bekli kendilerine hitaben gönderildiği için sicile kaydedilen ferman, tayin beratları, buyrultular ve diğer hüküm çeşitleridir128

.

İlk tür belgeler genellikle sicil defterinin ön kısmına (sicill-i mahfuz), merkezden gelen belgelerin suretleri ise arka kısmına (sicil-i mahfuz defterlü) kayıt edilmiştir. Fetva örnekleri ve kadıların şahsi notları da sicillerde bulunabilmektedir. Bu belgelerin hacmi sicil defterinin ait olduğu şehre veya kazaya göre değişmektedir. İstanbul, Bursa, Edirne, Şam gibi büyük şehirlerde belgeler türlerine göre ayrı defterlerde tutulurken daha küçük kazalarda bütün belgeler aynı defterde bir arada yer almaktadır. Edirne örneğinde görüldüğü gibi sadece terekeleri içeren defterler bile askeri kassam ve beledi kassam defterleri şeklinde ayrı ayrı tutulabilmektedir129

.

2-4-1-Kadı Tarafından Kaleme Alınan Belgeler 2-4-1-1-Hüccetler (Senedât-ı Şer’iye)

Sözlükte delil ve bir fiilin sabit olduğuna vesile olan şey demektir. Osmanlı hukuk terminolojisinde ise hüccetin iki manası vardır. İlki şahitlik, ikrar, yemin veya yeminden nükûl gibi bir davayı ispat eden hukuki delillere denir. İkincisi ise, kadının hükmünü (kararını) ihtiva etmeyen, taraflardan birinin ikrarını diğerinin bu ikrarı tasdikini havi bulunan ve üst tarafında bunu düzenleyen kadının mühür ve imzasını taşıyan yazılı belgeye hüccet denir. Tanzimat’tan sonraki Osmanlı mevzuatında hüccet tabiri yerine senet mefhumu da kullanılmıştır. Şer’i hüccetlere Senedat-ı Şer’iyye denmiştir. Ancak bu mana hukuk terimi olarak zikredilen anlamıdır. Halkın dilinde hükmü ihtiva etsin etmesin üst tarafında kadının imza ve mührünü taşıyan her belgeye hüccet denilmiştir130.

126 Bayındır. Osmanlı, a.g.e. s.432. 127Uğur. a.g.e. s.9.

128Akgündüz. a.g.e. s.59. 129Uğur. a.g.e. s.9. 130Akgündüz. a.g.e. s.60.

24

2-4-1-2-İ’lâmlar

Arapça “ilm” kökünden gelen “i’lâm” ın kelime manası “bildirme, anlatma” demektir. Hukuk terimi ise i’lâm, bir davanın mahkemece nasıl bir hükme bağlandığını gösteren belgeyi ifade eder. Ancak, Osmanlı diplomatiğinde kadıların şer’i mahkemeye intikal eden bir davanın tasdikini temin maksadıyla şeyhülislamlığa veya herhangi bir konuda bilgi vermek üzere üst makamlara yazdıkları resmi yazılar içinde i’lâm tabiri kullanılmıştır. Bir konuda bilgi vermek için üst makamlara yazılan i’lâmlar arz mahiyetindedir131

.

2-4-1-3-Ma’rûzlar

Mahkemelere yapılan şikâyetler, kadının emriyle görevliler tarafından yapılan keşif ve tahkikat raporları ve naiblerin daha çok ceza konularında yürüttükleri soruşturma ve kadının onayına sundukları kararlar ile kadıların üst makamlara arz ettikleri konular maruz başlığı altında sicil defterlerine kaydedilmişlerdir. Ma’rûzlar, bazı ilam ve hüccet sicillerinin ortasında veya sonunda bulunurlar. Bu konuda müstakil sicillerin tutulduğuma görülür132

.

2-4-1-4-Mûrâseleler

Kadının kendisine denk veya daha aşağı rütbedeki şahıs yahut makamlara hitaben kaleme aldığı yazılı belgelere mürasele veya çoğulu olan müraselat adı verilmektedir. Mesela herhangi bir sanığın yakalanması için mahallin voyvodasına veya kethüdasına resmi bir yazı yazabilirler. Yahut tayin edildikleri kadılık görevini yine resmi bir yazı ile herhangi bir naibe devredebilirler133

.

2-4-1-5-Vakfiyeler

Vakıf kelimesi Arapça'da durdurmak, alıkoymak manalarına gelmektedir. Terim olarak ise vakıf, bir kimsenin Allah'a yakın olmak gayesiyle menkul ya da gayrimenkul mal ve mülkünü dini ve sosyal bir amaç için tahsis etmesidir. Osmanlı topraklarında yaşayan hür, aklı başında ve ergin olan herkes malını vakf edebilirdi. Vakfiyelerde, vakıf gelirinin devamlı olması ve vakfedilen şeyin tam mülkiyete haiz olması gibi özellikler de aranırdı. Bu şartların mevcut olması halinde vâkıf denilen vakıf sahibi, vakf ettiği şeylerin listesini ve şartnamesini bütün ayrıntılarıyla kaydettirdiği bir vakıfnâme ya da vakfiye tanzim ettirirdi134

.

Vakfedilen şeyin nitelikleri ve vakfedilme şartlarını ihtiva eden, hȃkimin hükmünü havi tanzim olunan ve bir nevi vakfın anayasası niteliğindeki hüccetlere “vakfiye” denir. Vakfiyeler sadece hukukȋ bir belge değil, dönemin toplumsal yapısı ve fikrȋ durumu hakkında önemli bilgiler veren kaynaklardır135

.

131Mübahat S.Kütükoğlu.(1994), Osmanlı Belgelerin Dili (Diplomatik), Kubbealtı Neşriyat, İstanbul, s.345.

132Bayındır. Osmanlı, a.g.e. s.432-433. 133Akgündüz. a.g.e. s.66.

134

Mehmet Karasakal.(2010), 109 Numaralı Ayntab Şer’iyye Sicili Transkripsiyonu ve Değerlendirmesi (Yüksek Lisans Tezi), Gaziantep ünv. S.B.E. Gaziantep, s.32.

25

2-4-2-Başka Makamlardan Sadır Olan ve Sicile Kaydedilen Belgeler 2-4-2-1-Padişahtan Gelen Ferman ve Beratlar

Fermanlar

Ferman, genel anlamda divan-ı hümayun veya paşakapısı’ndaki divanlarda alınan kararlara uygun olarak yazılan ve tuğra bulunan padişah emirlerine verilen addır. Ferman kelimesi tek başına değil, padişaha ait olduğunu ifade eden unvanlarla kullanılır136

.

Kelimenin kökenine indiğimizde ise, Ferman; farsça "fermüden" masdarıdan alınmış bir kelime olup, emir, irade ve buyruk anlamındadır.

Ferman; Osmanlı Diplomatiğinde;

Her hangi bir iş hakkında ısdar olunan, Padişahın alamet-i şerife adı verilen tuğraIı emri demektir.

Bu emre sultandan sadır olduğu için genellikle, ferman-ı hümayun ve emr-i şerif denilmiştir. Osmanlı vesikalarında; hüküm, biti, misal, teki', nişan, berat, menşur ve yarIığ terimleri zaman zaman "sultanın yazılı ve tuğralı emri" olması noktasından hareket edilerek bir birlerinin yerine ve ferman-buyruk anlamında kullanılmıştır.

Ferman kelimesi belgelerde yalın halde değil, sürekli olarak, emrin padişaha ait olduğunu, onun hükmüne ve kuvvetine cihanın boyun eğdiğini, çok yüce ve itaat edilmesinin zorunluluğu olduğunu belirten övücü ve yüceltici sıfatlarla birlikte kullanılmıştır. Bunlara örnek vermek gerekirse, bu sıfatlar şöyledir;

Ferman-ı aIi-şan, ferman-ı hümayun, ferman-ı şerif, ferman-ı padişahî, ferman-ı saadet-unvan, ferman-ı beşaret-unvan, ferman-ı şeref-ıktıran, ferman-ı vacibü'l-izan, ferman-ı vacibü'l-imtisal, ferman-ı cihan-muta', ferman-ı kadr-tüvan, kaza-cereyan137.

Beratlar

Berat kelimesi “yazılı kâğıt ve mektup” anlamına gelen Arapça bir kelimedir. Osmanlı devlet teşkilatında bazı vazife, hizmet ve memuriyetlere tayin edilenlere vazifelerini yapmak yetkisini tevdi etmek üzere, padişahın tuğrası ile verilen izin, mezuniyet ya da atama emirleri hakkında kullanılan bir terimdir. Beratlı, müsaadeli ve imtiyazlı demektir; eli beratlı, salahiyetli demektir. Osmanlı vesikalarında berata biti, berat-ı şerif, nişan, nişan-ı şerif denildiği gibi hüküm ve misal de denilmektedir ve bazen aynı vesikanın bir yerinde nişan başka bir yerinde barat terimi kullanılmaktadır138

.

136Kütükoğlu. a.g.e. s.99.

137Nejdet Gök.”Osmanlı Diplomatikasında Ferman ve Berat Arasındaki Benzerlik ve Farklılıklar”, ngok.Konya.edu.tr, s.215.

138M.Tayyib Gökbilgin.(1992),Osmanlı Paleografya ve Diplomatika İlmi, 2.Baskı, Enderun Kitabevi, İstanbul, s.85.

26 Beratların hangi sebepden dolayı hazırlanıp verildiği berat metinlerinde belirtilmekle beraber genel olarak şu şekilde gruplandınlabilir;

1. Devlete ait her hangi bir memuriyete tayin için verilen beratlar (vezirlik, beylerbeyilik vs idarecilere verilen beratlar),

2. Devlete ait mal ve mülklerden faydalanma veya bu mallar üzerinde tasarrufta bulunabilme veya mülkiyete geçirebilme amacıyla verilen beratlar (temliknameler, malikâne, ocaklık vs. beratlar),

3. Vakıflar gibi kamu menfaatine kurulmuş bazı kuruluşlarda görev yapabilme yetkisini kazanmak.

Tarifte de belirttiğimiz gibi beratların hazırlanma sebebi, çeşitlerine göre, kısaca yetki, imtiyaz, tasarruf ve mülkiyet kazandırmaktır139

.

2-4-2-2-Sadrazam, Beylerbeyi ve Kazaskerden gelen Buyrultular

Buyruldu ya da buyuruldu kelimesi, Türkçe buyurmak kelimesinden

gelmektedir. Buy(u)ruldu, Osmanlı diplomatiğinde sadrazam, vezir, defterdar, kazasker, kaptan paşa, beylerbeyi gibi yüksek rütbeli görevlilerin kendilerinden aşağı mevkide bulunan kişilere gönderdikleri emirler için kullanılan bir terimdir. Buyruldular, beyaz üzerine yazılanlar ile arz, telhis ve sair evrak üzerine yazılanlar olmak üzere iki türdür. Bunun yanı sıra merkeze ve taşraya yazılanlar olarak da ayrıma tâbi tutulabilirler. Fatih Kanunnamesi’ne göre padişahın tuğrasını taşıyan hükümler sadrazam, defterdar ve kazaskerlerin buyruldularıyla yazılabilirdi. Babıâli’nin Mektubi Kalemi’nden yazılanlara buyruldu-yı sâmi veya buyruldu-yı âli denilirdi. Buyruldularda elkabın (lakaplar) ilk kelimesinin üzerine doğruluğunu göstermek amacıyla “sah” işareti konulurdu140

.

2-4-2-3-Tezkereler

Osmanlı devletinde daha ziyade üstten alta veya aynı seviyedeki makamlar arası yazılan ve resmi bir konuyu ihtiva eden belgeler tezkire denir. Aslında aynı şehir ve kasabada bulunan resmi dairelerin birinden diğerine yazdıkları yazılara tezkire, şehirlerarasındaki yazışmalara ise tahrirat denmesi son zamanlarda adet haline gelmiştir.

Şer’iyye sicillerinde yer alan birinci manadaki tezkereler başta sadrazam olmak üzere yüksek devlet memurlarının özel kalem müdürü demek olan tezkireciler tarafından kaleme alınırdı. Mesela Anadolu defterdarlığına bağlı maliye kalemlerinden olup Anadolu eyaletlerindeki mali hükümleri kaleme alan makama Tezkire-i Ahkâm-ı Anadolu, Rumeli’ye ait mali işleri kaleme alan makama da Tezkire-i Ahkâm-ı Rumeli denilirdi. Haremeyn muhasebeciliği veya evkaf muhasebeciliği de evkafa ait mali konularda tezkire verirlerdi141

.

139Gök. a.g.m. s.218.

140Mehmet Güneş.”19.yüzyıl Osmanlı Tarihinin Ana Kaynakları: Buyruldu ve İlmühaber Defterlerinin Tarihi”, BOA, İstanbul, s.209.