• Sonuç bulunamadı

Ben Fine148, Marksist Düşünce Sözlüğü‟nde ilkel birikim maddesini açıklarken, Marx‟ın bu kavramı, kapitalizmin tarihsel olarak ortaya çıktığı süreçle ilgili ele aldığını belirterek, yaygın kabul gören bir anlayıĢı dile getirir. Aslında bu bakıĢ açısı yanlıĢ değildir. Çünkü Marx149

, ilkel birikimi incelediği bölümün hemen giriĢinde kapitalizmin artı-değerin varlığını, artı-değerin varlığının kapitalist üretimi, kapitalist üretimin de büyük bir emek ve sermaye kitlesinin varlığını gerektirdiğini belirterek bir tarihsel geliĢime iĢaret eder.

145

Wood, 2003a: 22-23

146 Brenner, 1986: 16

147 Her ne kadar ilkel birikim kavramı, Marx‟la birlikte anılsa da aslında bu kavramın kökeni, klasik ekonomi

politiğin kurucusu olarak görülen Adam Smith‟te de mevcuttur. Michael Perelman‟ın147 aktarımına göre Marx,

Smith‟in, “önceki” (previous) anlamında kullandığı kavramı Almancaya “ursprunglich”(asıl, başlangıç, doğal) Ģeklinde çevirmiĢ; ancak Marx‟ın çalıĢmalarını Ġngilizceye çevirenler, bunu primitive (ilkel) Ģeklinde yeniden kavramsallaĢtırmıĢlardır (Perelman, 2010: 25).

148 Bottomore, 2005: 298-299 149

Kapital‟in geneline ters düĢen bir Ģekilde bu kısımda Marx, sermaye birikimini açıklarken kullandığı soyutlamaları ilkel birikimde kullanmaz; tarihsel bir anlatımı tercih eder.

Marx, toplam sekiz kısımdan (otuz üç bölümden) oluĢan Kapital'in150

sekizinci kısmını, ilkel birikime ayırır ve bunu da sekiz alt bölümde inceler. İlkel Birikimin Sırrı151

baĢlıklı yirmi altıncı bölümde, kapitalizmin oluĢumuna dair burjuva iktisatçılarının anlattıkları “kapitalizmin barıĢçıl oluĢumu” masalını eleĢtirerek, bu süreci, üretim ve geçim araçlarının sermaye, emek gücünün de meta haline geliĢi sorunsalı etrafında inceler. Marx‟a göre para, üretim aracı ve geçim aracı sahipleri ile emeklerini satan özgür emekçilerin karĢı karĢıya gelmesiyle; yani meta pazarındaki kutuplaĢma ile kapitalist üretimin temel koĢulları sağlanmıĢ olur:

“Kapitalist sistem, emekçilerin, emeklerini gerçekleĢtirebilecekleri araçlar üzerinde her türlü mülkiyet hakkından tamamen ayrılmıĢ ve kopmuĢ olmalarını öngörür. Kapitalist üretim, ayakları üstünde doğrulur doğrulmaz, yalnız bu ayrılığı sürdürmekle kalmaz, bunu gitgide artan boyutta yeniden-üretir de. Bu nedenle, kapitalist sistemin yolunu açan süreç, emekçinin elinden üretim araçlarının sahipliğini alan süreçten baĢkası olamaz; bu süreç, bir yandan toplumsal geçim araçlarını sermayeye dönüĢtürür, öte yandan, doğrudan üreticileri ücretli emekçilere dönüĢtürür. Ġlkel birikim denilen Ģey, bu nedenle, üreticiyi üretim araçlarından ayıran tarihsel süreçten baĢka bir Ģey değildir. ilkel olarak görünür, çünkü, sermaye ve buna uygun düĢen üretim tarzının tarih-öncesi aĢamasını oluĢturur.”152

En kritik ifadelerinden olan bu alıntıda da görüldüğü gibi Marx, ilkel birikimi, toplumsal geçim araçlarının sermayeye, doğrudan üreticilerin de ücretli emekçilere dönüĢüm süreci olarak görür ve çok net bir tarif yapar: İlkel birikim, üreticiyi üretim araçlarından

koparan tarihsel süreçtir. Marx‟a göre bu sürecin temeli, toplumsal üreticilerin (köylülerin)

mülksüzleĢtirilmeleri; topraktan ayrılmalarıdır. Ancak sermaye iliĢkisinin kurulabilmesi için üreticinin üretim araçlarından ayrılması yetmez; bunların sermayeye de dönüĢtürülmeleri gerekir.

Marx'a göre tarım emekçileri, ortak topraklardan sökülüp atılmıĢ ve toprak sermayenin bir parçası haline getirilmiĢ, bu sayede sadece kent sanayileri için gerekli “özgür ve yasa- dıĢı”153

proletarya sağlanmamıĢ; aynı zamanda emek araçları ve emek maddesi de serbest hale gelerek, sanayi sermayesi için bir iç pazar yaratmıĢtır. Kapitalist çiftçinin doğuĢu anlamına da gelen bu süreçte mülksüzleĢtirme, sömürgecilik, zor, devlet borçları sistemi, vergilendirme,

150 Aksi belirtilmedikçe Kapital‟in 1.cildinden yapılan alıntılarda Sol Yayınları (Marx: 2000) tarafından yapılan

Türkçe çeviri esas alınmıĢtır.

151 Marx, 2000: 677-680 152 Marx, 2000: 678-679 153

himayecilik...vb temel araçlar olmuĢtur154. "Sermayenin tarihsel doğuĢu"155

olan bu süreç,

sahibinin emeğine dayanan özel mülkiyetin çözülüp yok olmasına neden olmuĢ; küçük

üreticilerin elinde yok olan bu özel mülkiyet, kapitalistlerin elinde yeniden toplanmıĢtır. Marx‟a göre bu koparma süreci, sadece doğrudan üreticilerle üretim araçlarının birbirinden ayrılması değil, aynı zamanda parayı sermayeye dönüĢtüren süreçtir de:

“Parayı sermayeye dönüĢtürmek için meta üretiminin ve meta dolaĢımının varlığı yetmiyordu. Bir yanda değer, yanı para sahibinin, öte yanda değer yaratan özün sahibinin; bir yanda üretim ve geçim araçlarına sahip bulunun bir kimsenin, öte yanda emek gücünden baĢka hiçbir Ģeyi olmayan bir kimsenin, birbirlerinin karĢısında alıcı ve satıcı olarak yer almaları gerekiyordu”156

Kapital‟de ilkel birikimi incelediği sekizinci kısmın son bölümü olan Modern

Sömürgecilik Teorisi‟nde157

Marx, E.G. Wakefield‟ın sömürgecilik teorisi üzerine odaklanır. Marx‟a göre Wakefield, sömürgecilik konusunda yeni bir Ģey söylememiĢ de olsa, sermayenin

bir şey olmayıp Ģeylerin aracılığıyla kiĢiler arasında kurulan bir toplumsal ilişki olduğunu

keĢfetmiĢtir.

Marx‟ın ifadelerini toparlamak gerekirse, ilkel birikim, üreticiyi üretim araçlarından

koparan; toplumsal geçim araçlarını sermayeye, doğrudan üreticileri de ücretli emekçilere

dönüĢtüren tarihsel bir süreçtir158. Ancak üretim ve geçim araçlarının sermaye olabilmeleri

154

“Her yerde barbarca bir kayıtsızlık; bir tarafta katı bir bencillik, diğer tarafta ise isimsiz bir sefalet ve her yerde sosyal bir savaĢ. Herkesin evi kuĢatma altında. Her yerde yasalara bürünerek yapılan karĢılıklı bir yağma var ve bunların tümü öylesine yüzsüzce, öylesine açıkça yapılıyor ki, insan burada açıkça kendini gösteren bu sosyal durumun sonuçları altında eziliyor; bu çılgın bünyenin hâlâ bir arada durabilmesine sadece ĢaĢıp kalabiliyor” (Engels, 2013: 63).

155 Marx, 2000: 725-728 156 Marx, 2011: 551 157

Marx, 2000: 729-738

158 Kapitalizmin baĢlangıcına dair belirsizliğin -bugüne dair pek tartıĢılmayan- bir diğer nedeni de emek ve

sermaye arasındaki iliĢkinin niteliği ile ilgilidir. Marx, Dolaysız Üretim Sürecinin Sonuçları baĢlıklı çalıĢmasında emek sürecinin sermayeye tabi kılınıĢının ilkin gerçek üretim tarzında hiçbir değiĢiklik yapmayacağını; sadece sermayecinin emri, yönetimi ve gözetimi altına girdiğini belirtir. Emek süreci sermayenin boyunduruğu altına girer (bu onun öz sürecidir); sermayeci ise yönetmen/yönetici olarak sürece dâhil olur. Sermayenin emek üzerinde biçimsel boyunduruğu olan bu süreç, her türlü kapitalist üretim sürecinin genel biçimi, ama aynı zamanda geliĢmiĢ özgül-kapitalist üretim tarzının yanında özel bir biçimdir. Kapitalizme özgü üretim tarzı, biçimsel boyunduruğu iĢin içine katsa da ikincisinin birincisini iĢin içine katması zorunlu değildir. Sermayenin emek üzerinde biçimsel boyunduruğunda tek artı-değer üretme biçimi, mutlak artı-değer üretimi; yani iĢgünü süresinin uzatılmasıdır. Mutlak artı-değere dayalı sermayenin emek üzerindeki biçimsel

boyunduruğu, eski üretim tarzlarından yalnızca biçimsel olarak ayrılır. Artı-emeği mülk edinen ile onu sağlayan

arasındaki salt para iliĢkisi; tabiiyet doğuyorsa bu, satıĢın özel içeriğinden doğuyordur. Üreticiyi emeğinin sömürücüsü karĢısında para iliĢkisinden baĢka bir iliĢkiye sokan, bir tabiiyetten değil; alıcının satıcıyı iktisadi bağımlılığına sokması, yalnızca emek koĢullarının sahibi olması sayesindedir. Siyasi ve toplumsal olarak sabitleĢmiĢ bir üstünlük ve tabiiyet iliĢkisi söz konusu değildir. Üstünlük ve tabiiyet iliĢkisi kölelik, serflik, vasallık, ataerkil vb. üstünlük biçimlerinin yerine geçince iliĢkinin sadece biçiminde bir dönüşüm yer alır. Biçim, artık yalnızca nesnel nitelikte, biçimsel olarak gönüllü, salt iktisadi olduğu için daha özgür hâle gelir. Üretim sürecindeki üstlük ve astlık iliĢkisi, üretim sürecindeki eski bağımsızlığın yerine geçer. Burada üretim sürecindeki eski bağımsızlığın yitirilmesi söz konusu olup üstlük ve astlık iliĢkisi, bizzat, kapitalist üretim tarzına geçilmesinin ürünüdür

için hem sömürme hem de boyunduruk altına alma aracı olarak hizmet etmeleri gerekir. Bu sürecin temeli, halk yığınlarının topraktan mülksüzleştirilmeleri olsa da bunu sağlayan birden çok araç (sömürgecilik, zor, devlet borçları sistemi, vergilendirme, himayecilik...vb) vardır. Sermaye, bir Ģey olmayıp Ģeylerin aracılığıyla kiĢiler arasında kurulan bir toplumsal ilişki olduğundan; kapitalist üretim, üreticileri üretim araçlarından koparan süreci hem sürdürür ve hem de artan boyutta yeniden-üretir.

Marx'ın ulaĢtığı bu sonuçlara, muhtemelen takipçileri içinde kimsenin itirazı olmayacaktır. Ancak ulaĢılan bu sonuçların süreklilik çerçevesine oturtulması, Marksistler arasında uzun zamandır tartıĢma konusu olmuĢtur. Oysa Marx‟ın ilkel birikime dair tarihsellik vurgusu kadar açık olmasa da süreklilik de belirgin bir biçimde vurgulanmıĢtır. Bunu, her toplumsal üretim sürecinin aynı zamanda bir yeniden üretim süreci olduğunu, üretim koĢullarının aynı zamanda yeniden üretimin koĢulları Ģeklinde görülmesi gerektiğini ilkel birikimi incelediği bölümden önce net bir Ģekilde ifade eder:

“ĠĢçinin kendisi durmaksızın nesnel zenginliği sermaye olarak, kendisine yabancılaĢmıĢ, kendisine hükmeden ve kendisini sömüren bir güç olarak üretir; aynı Ģekilde kapitalist de yine durmadan, öznel, kendini nesneleĢtirme ve kendine gerçeklik kazandırma araçlarından ayrılmıĢ, soyut, yalnızca iĢçinin bedensel varoluĢunda mevcut bulunan bir zenginlik kaynağı olarak emek gücünü; kısaca ücretli iĢçi olarak iĢçiyi üretir. ĠĢçinin bu biçimde sürekli yeniden üretilmesi ya da ebedileĢtirilmesi, kapitalist üretimin sine quanon‟udur (vazgeçilmez koĢuludur).”159

Biçimsel boyunduruğun genel karakteristiği, teknolojik olarak hangi tarzda iĢletilirse iĢletilsin, emek sürecinin

doğrudan doğruya sermayeye tabi kılınışı değiĢmez. Ama bu temel üzerinde teknolojik ve baĢka açılardan özgül,

emek sürecinin gerçek doğasını ve gerçek koşullarını dönüştüren bir üretim tarzı –kapitalist üretim tarzı–

yükselir. Ancak bunun iĢin içine girmesiyledir ki sermayenin emek üzerinde gerçek boyunduruğu ortaya çıkar. Sermayenin emek üzerinde gerçek boyunduruğu, mutlak artı-değerden farklı olan göreceli artı-değeri geliĢtiren bütün biçimlerde geliĢtirilir. Sermayenin emek üzerinde gerçek boyunduruğuyla birlikte üretim tarzının kendisinde, emeğin üretkenliğinde ve sermayeci ile iĢçi iliĢkisinde tam -ve sürgit ilerleyerek yinelenen- bir devrim meydana gelir. Sermayenin emek üzerinde gerçek boyunduruğunda, emek sürecinin kendisinde meydana gelmekte olan bütün değişimler devreye girer. Emeğin toplumsal üretici güçleri, büyük ölçekli emekle birlikte, bilim ile makinelerin dolaysız üretime uygulanması geliĢtirilir. Bir yandan, Ģimdi sui generis bir üretim tarzı olarak biçimlenmekte olan kapitalist üretim tarzı maddi üretimin değiĢik bir biçimini yaratır. Öte yandan maddi biçimde meydana gelen bu değiĢim sermaye iliĢkisinin geliĢmesinin temelini oluĢturur ki o nedenle bu iliĢkinin upuygun biçimi, emeğin üretici güçlerinin belirli bir geliĢme derecesine uygun düĢer.

“Üretim için üretim”, daha sermayenin emek üzerinde biçimsel boyunduruğuyla birlikte, mümkün olduğu kadar büyük ve mümkün olduğu kadar çok artı-değer üretmek, doğrudan doğruya üretimin amacı hâline gelir gelmez

(ürünün mübadele değeri belirleyici amaç hâline gelir gelmez) ortaya çıkar. Böyle olmakla birlikte sermaye iliĢkisine içkin bu eğilim, ancak, kapitalizme özgü üretim tarzı ve onunla birlikte sermayenin emek üzerinde

gerçek boyunduruğu geliĢmiĢ olduğunda upuygun bir tarzda gerçekleşir ve teknolojik açıdan da bizzat bir gerekli koşul hâline gelir.

Görüldüğü gibi Marx, sermayenin emek üzerindeki boyunduruğunu biçimsel ve gerçek olarak ikiye ayırmıĢ; birincisi mutlak artı-değer, ikincisi ise göreli artı-değer ile özdeĢ görülmüĢtür. Kapitalizmin baĢlangıcına dair analizler, genelde -sadece- sermayenin emek üzerindeki biçimsel boyunduruğu esas alınmakta; gerçek boyunduruk ise pek tartıĢılmamaktadır. Ayrıntılı bilgi için bkz: Marx, 2011: 741-860

159

Dolayısıyla,

“kapitalist üretim süreci, kendi seyri aracılığıyla, emek gücü ile emeğin koĢulları arasındaki ayrılmayı yeniden üretir. Böylece iĢçinin sömürülmesinin koĢullarını yeniden üretir ve ebedileĢtirir. ĠĢçiyi, sürekli olarak, yaĢayabilmek için emek gücünü satmaya zorlar ve kapitalist, sürekli olarak zenginleĢmek için bu emek gücünü satın alabilecek duruma getirir.”160

Görüldüğü gibi Marx161

için kapitalist üretim süreci, sadece meta, sadece artı-değer üretmekle kalmaz, sermaye iliĢkisinin bizzat kendisini, bir tarafta kapitalisti, diğer tarafta ücretli iĢçiyi üretir ve yeniden üretir; bunlar, birbirlerini gerektirdikleri için, karĢılıklı olarak birbirlerini yaratır.

Kapital‟in oluĢumu üzerine eserinde Rosdolski, benzer bir noktaya dikkat çeker ve süreklilik vurgusunu Ģöyle yapar:

“Elbette kapitalist üretim biçiminin var olabilmesinin koĢullarından biri, üreticiler ile üretim koĢulları arasındaki baĢlangıçtaki birliğin parçalanması ve üreticilerin kendi üretim koĢullarını ve „emek fonlarını‟ kaybetmeleriyle birlikte „biriktirme iĢlevi‟ni de kaybetmeleridir. Bu Ģekilde bakıldığında,

ilksel birikim, bizzat sermaye iliĢkisini oluĢturan öğelerden birisidir ve bu yüzden „sermaye kavramında

içerilmiĢ durumdadır‟. Ama bu, iĢçinin üretim araçlarından ayrılması sürecinin bir seferde olup bitmiĢ bir süreç olarak görülmesi gerektiği anlamına gelmez. Bundan, onun sadece tarihsel bir olgu olarak görülmesi gerektiği sonucu çıkmaz! Tersine, „sermaye var olur olmaz, kapitalist üretim biçiminin kendisi de, tarihsel bir tersyüz oluĢ gerçekleĢene kadar, bu ayrımı giderek geniĢleyen bir ölçekte sürdürecek ve yeniden üretecek Ģekilde evrilir. Bu süreç, „aynı zamanda emeğin nesnel koĢullarını ve yeniden üretim koĢullarını oluĢturan emeğin artan ürünlerinin, emeğin karĢısına sürekli olarak sermaye Ģeklinde, yani –kapitalistte kiĢileĢen- emeğe yabancılaĢmıĢ ve ona egemen olan güçler Ģeklinde çıkmasına neden olan‟, artı-değerin sürekli sermayeye dönüĢmesi yoluyla gerçekleĢir. „Sonuç olarak biriktirmek, yani artı-ürünün bir kısmını yeniden üretim araçlarına çevirmek kapitalistin özgün bir iĢlevi haline gelir‟. (…) Ama bu birikim, sadece „ilksel birikim içerisinde ayrı bir tarihsel süreç, sermayenin oluĢum süreci olarak ve bir üretim biçiminden diğerine geçiĢ olarak görünen Ģeyi, daimi bir süreç olarak sunar‟”162

.

Bu sürecin –kapitalist üretim biçiminin daha da ilerlemesinin- sonucunda;

“El zanaatlarının ve bizzat üreticinin, küçük ölçekli toprak mülkiyetinin vb. giderek yok oluĢu değil, aynı zamanda „küçük kapitalistlerin büyükler tarafından yutulması ve ilkinin sermayeden yoksunlaĢtırılması‟dir. Bir kez daha “ilksel birikimle baĢlayan, sermayenin birikimi ve merkezileĢmesinde daimi bir süreç olarak görünen ve kendini en sonu mevcut sermayelerin birkaç elde toplanması ve birçok kimsenin sermayelerinden yoksun bırakılması Ģeklinde ifade eden‟ aynı ayrılma süreciyle karĢı karĢıyayız. Bu, ancak kapitalizmin kendisinin ortadan kalkmasıyla, yani üreticilerle

160 Marx, 2011: 558 161 Marx, 2011: 559 162

nesnel üretim koĢulları arasındaki baĢlangıçtaki birliğin yeniden kurulmasıyla sonlanabilecek bir süreçtir”163.

Tam da burada, Marx‟ın ilkel birikim konusundaki hangi ifadelerini esas almak gerektiği sorusu ortaya çıkmaktadır. Çünkü Marx‟ın eserlerinde, her iki yaklaĢımı da destekleyecek ifadeler mevcuttur. Örneğin ilkel birikimin “kapitalizmin tarih öncesi aĢamasını oluĢturduğu”164ifadesi, geleneksel görüĢü; koparma ve dönüştürme sürecinin “artan boyutta

yeniden üretildiği”165

ifadesi, süreklilik görüĢünü destekler niteliktedir. Bu sorunun doğru yanıtı, Marx‟ın çalıĢmalarıyla kurulması gereken iliĢkinin nasıl olması gerektiğiyle ilgilidir.

Marksizm ile kurulması gereken iliĢkinin kuramsal mı, yoksa metodolojik mi olması gerektiği; sürekli tartıĢma konusu olan baĢlıklardandır. Her ne kadar bu ikisinin birbirinden ayrılması mümkün olmasa da özellikle güncel tarihsel-toplumsal olaylarda ya da kuramsal olarak Marx‟ın katkılarının yetersiz kaldığı noktalarda ikincisinin referansına baĢvurmanın zorunlu olduğu söylenebilir. Çünkü her Ģeyden önce Marksizm bir dogma değil, Özuğurlu‟nun166

da vurguladığı gibi tarihsel kapitalizmin devrimci eleĢtirisine yönelmiĢ bir dünya görüĢüdür. EleĢtiridir, çünkü mevcut düzenin kendisini sunuĢ biçiminin arkasındaki gerçekleri deĢifre eder; devrimcidir, çünkü sömürü ve baskıdan uzak bir dünyanın mümkün olduğu tezini ve pratiğini ortaya koyar. Dolayısıyla “Marksizm ile kurulması gereken iliĢki, doktriner değil, politik olmak durumundadır”167. Çünkü “Marksizm, devrimci bir dünya

görüĢüdür; yeni açılımlar için uğraĢmak zorundadır; bir dönemin geçerli tezlerine takılıp kalmayı tümüyle yadsır. Onun yaĢayan gücü en iyi Ģekilde entelektüel öz-eleĢtiri çabaları ile tarihin iniĢ çıkıĢları ve karmaĢasında korunur.”168