• Sonuç bulunamadı

1.6 Ġlkel Birikimin Sürekliliği ve Ekonomi DıĢı Zor

2.1.3 Yeni Üretim Ölçeği: Küresel Fabrika

Egemen iktisat öğretisinde “küreselleĢme” olarak adlandırılan kapitalizmin bu ikinci büyük geniĢleme evresinde, sermayenin en önemli kazanımlarından birisi de esnekliktir244

. Ġçinden geçtiğimiz tarihsel dönemde esneklik, yalnızca iĢgücü piyasasının sermaye lehine kuralsızlaĢtırılması, sermayenin karar alma ve uygulama süreçlerinde serbest davranabilmesini değil; aynı zamanda küresel fabrikalar aracılığıyla sermayenin maliyet esnekliğinin sağlanmasını da kapsamaktadır. Böylece tek bir mekânda ve tek bir etkinlikle üretilen mal ve hizmetler, günümüzde çok büyük oranda azalmıĢ; karmaĢık mal ve hizmet üretimi, artık çoğunlukla bir üretim zincirinin oluĢmasını gerektirir hale gelmiĢtir245

.

Neo-liberal dönemde kapitalizmin finanslaĢması, sermaye bileĢiminde para-sermaye unsurunun belirgin bir Ģekilde ağırlık kazanmasına yol açsa da, bu değiĢim, sermayenin reel sektörden koptuğu anlamına gelmemekte; finansal küreselleĢme bütün hızıyla sürerken, aynı zamanda meta üretimi de küreselleĢmektedir. Bunun nesnel koĢullarını sağlayan Ģey ise esas olarak üretici güçlerin geliĢimi değil; baĢta sömürge ülkeler olmak üzere, tüm dünyada yaĢanan proleterleĢtirme sürecidir. Büyük bir yoksullaĢtırmanın ve mülksüzleĢtirmenin eĢlik ettiği bu süreç, çokuluslu Ģirketler için düĢük ücret cennetinin kapılarını açmıĢtır.

243

Ancak AKP iktidarı altında geçen dönemde bu kurullar, artık teker teker hükümetin denetimine girmeye baĢlamıĢtır. 17 Ağustos 2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 649 sayılı kararnamenin 45‟inci maddesi ile 27/9/1984 tarihli ve 3046 sayılı kanunun 19/A maddesinin birinci fıkrasına bağlı-ilgili-iliĢkili kuruluĢların her türlü faaliyet ve iĢlemlerini denetlemeye bakanın yetkili olduğu hükmü eklenmiĢtir. Buna göre 2001 krizi sonrası özerkleĢen üst kurulların kritik olanlarında (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, Kamu Ġhale Kurumu, Telekomünikasyon Kurulu, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu, Rekabet Kurulu, Bilgi Teknolojileri ve ĠletiĢim Kurumu...) yetki, AKP‟nin eline geçmiĢtir. Seri halde çıkarılan kanun hükmünde kararnameler ile yapılan düzenlemeler, sadece üst kurullarla sınırlı değildir. Düzenlemelerin arasında teftiĢ kurullarının yürürlükten kaldırılması, kapsamı geniĢletilen imar yetkisinin belediyelerden Çevre ve Orman Bakanlığı‟na verilmesi, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢlarının (meslek odalarının) bakanlıklara bağlanması gibi konular da yer almaktadır. Böylece AKP, bir yandan çok büyük bir sermaye alanını kontrol etmekte, diğer yandan da ilkel birikim araçlarıyla metalaĢtırılacak yeni alanlar açmaktadır. Bütün bunları yaparken de her türlü izin ve denetim mekanizmalarını da bünyesinde toplamaktadır. Yani emperyalist sistem tarafından biçimlendirilen üst kurullara dayalı bu iktidar aygıtı, artık büyük oranda emperyalizmin aktif taĢeronu AKP‟nin kontrolü altına geçmiĢ durumdadır.

244 Burada esneklik, yalnızca sermaye lehine bir düzenleme bağlamında kullanılmaktadır. Çünkü akademik

yazında yaygın kullanımına ve sorgusuz kabulüne rağmen esneklik, emek ve sermayenin göreli konumlarını nesnel bir Ģekilde kavramamaktadır. Çünkü sermayenin esneklik dediği Ģeyi emek, gerilim olarak yaĢar. Ancak burada tartıĢılan, sadece sermayenin maliyet sorununa bulduğu çözüm olduğu için esneklik kavramı kullanılacaktır.

245

Özuğurlu‟nun246

dünyadan ve Türkiye‟den aktardığı Ģu örnekler, „küresel fabrika‟nın düĢük ücretle olan iliĢkisini, bütün çıplaklığıyla gözler önüne sermektedir:

 ABD‟de bir iĢçinin saat ücreti 3-5 dolar arasında değiĢirken, üçüncü dünyada aynı iĢi yapan iĢçiler, günde 3-5 dolar arasında kazanmaktadır.

 BangladeĢ‟te ileri teknoloji kullanan bir „küresel fabrika‟, Amerika menĢeli çokuluslu Nike firması için kar ceketi üretmekte ve tanesini 52 peniye satmaktadır; bu malın Ġngiltere‟deki satıĢ fiyatı ise 100 sterlindir. Kar ceketini üreten iĢçilerin günlük ücreti, bir ceketin perakende fiyatının (fabrika çıkıĢ fiyatının) yarısı kadardır.

 Denizli‟de, ABD‟nin Vakko ayarındaki bir mağazasına bornoz üreten bir ihracatçı firma, 13 dolara sattığı mala, kendi elleriyle 65 dolarlık fiyat etiketi dikmektedir; iĢçinin aylığı ise 1998 yaz ayı değeriyle 85 TL‟dir.

Esas itibariyle emek sürecinin ademi merkezileşmesine247

dayanan „küresel fabrika‟ rejimi ile sermaye, daha doğru bir ifadeyle çokuluslu Ģirketler248, üretimin coğrafi alanını

değiĢtirerek sadece düĢük ücret olanağından yararlanmamakta; aynı zamanda, sömürge ülkelerdeki taĢeron firmalar aracılığıyla yaĢayacakları riskleri de dıĢsallaĢtırmaktadırlar.

Ancak bütün bu sürecin var olabilmesi ve devam edebilmesi için “her türlü değiĢikliği emebilecek esneklikteki bir iĢgücü istihdamının gerekli olduğu”249 açıktır. Bu esnekliği kıta bazında sağlamaya en uygun bölge, Ģu an itibariyle Asya olduğu için; küresel fabrikanın temel üretim alanı sayılabilecek olan tekstil ve konfeksiyonda da en büyük merkez haline gelmiĢtir. Özuğurlu‟nun250

aktardığına göre Ġngiltere‟de konfeksiyon pazarının %40‟ını kontrolü altında bulunduran yedi büyük mağaza zinciri, konfeksiyon ihtiyacı için düĢük ücretlerin, uzun çalıĢma saatlerinin ve kötü çalıĢma koĢullarının bir arada olduğu Asya‟ya yönelmiĢlerdir.

Emperyalizmin bu yeni yayılma döneminde küresel fabrikalar sisteminin, iki önemli ayırt edici yönü bulunmaktadır:

246 Özuğurlu, 2005: 110, 115

247 Ademi merkezileĢme, neo-liberal yazında demokrasiyle eĢ anlamlı kullanılmaktadır. Oysa ademi

merkezileşme, yerelleşme, yerinden yönetimi güçlendirme gibi söylemler, esas itibariyle sermayenin

yoğunlaĢmasının ve merkezileĢmesinin hegemonik söylemsel ifadeleridir yalnızca.

248 Egemen öğretide çokuluslu Ģirketler, emperyalist ülkelerin inisiyatifinde bağımsız; hatta bütünüyle ülkeleri

kontrol eden bağımsız özneler olarak görülmektedir. Dolayısıyla Özuğurlu‟nun Ģu ifadelerine katılmamak mümkün değildir: “Çokuluslu Ģirketlerden söz ederken, emperyalist metropollerde konumlanarak küresel düzeyde faaliyet gösteren yapılardan söz edildiği gerçeği, akılda tutulmalıdır. En büyük ÇUġ‟un 244‟ü (%48) ABD‟ye, 173‟ü (%35) Avrupalılara ve sadece 58‟i (%12) Asyalılara aittir. (…) ABD menĢeli ÇUġ‟lar, 1990‟da dünya kârlarının %36‟sını, 1997‟de %44‟e çıkmıĢtır” (Özuğurlu, 2005: 109).

249 Özuğurlu, 2005: 101 250

“Birincisi, bu iliĢki ağı, sınai üretimin ulusal sermaye birikimi içindeki payını geriletip uluslararası birikimin ivme kazanmasına aracılık etmektedir. Uluslararası taĢeronluk ağı, ulusal ekonomilerin kendi iç hiyerarĢisinde yer alan ticaret ve üretim birimlerini ulusal pazar düzeneğinden koparmakta ve doğrudan doğruya sermayenin „küresel‟ birikim süreçlerine içermektedir. (…) Ġkincisi, uluslararası taĢeronluk ağı aracılığıyla „küresel sermaye‟, üretim maliyeti risklerini dıĢsallaĢtırdığı bir üretim örgütlenmesi içinde artık değere el koyabilmenin koĢullarını oluĢturmuĢtur. Bu iliĢki ağının özü, sermayenin emek sömürüsünü, emeği tazmin etmeksizin; onun yeniden üretim koĢullarıyla ilgilenmeksizin gerçekleĢtirebilmesidir. Artık değerin üretildiği toplumsal bağlam ile artığa el konulan toplumsal bağlam arasındaki mekansal kopukluk, „küresel fabrikanın‟ tanımlayıcı özelliğidir.”251

Özetle, mal ve hizmet üretimi, tek bir mekâna hapsolmaktan kurtularak sermayenin yoğunlaĢtığı ve merkezileĢtiği küresel meta zincirlerinin/küresel fabrikaların bir halkası Ģeklinde örgütlenmektedir. Küresel fabrika ile imalat üretimi (özellikle fason üretim Ģeklinde) ademi merkezileĢirken, bir yandan sermaye lehine bir maliyet esnekliği sağlanmakta; diğer yandan da ulusal sermaye birikimi gerilerken, uluslararası sermaye birikimi yükselmektedir. Böylece zenginlik, emperyalist ülkelerde toplanırken; güvencesizleĢtirilen iĢgücü ise sömürge ülkelerde yığılmaktadır.