• Sonuç bulunamadı

ĠDARĠ VESAYET YETKĠSĠNĠN DAYANAĞI VE AMAÇLARI

Ġdari vesayet yetkisi, tüm Türk Anayasalarına -çoğunda açıkça düzenlenmemiĢ olsa dahi- dayandırılabilmektedir. Özay (2004: 177) bu durumu, “ülkemiz Anayasaları ta baĢtan beri yerel yönetimlerin özerkliği sistemini ve bunlar üzerinde idarenin vesayet yetkisini kabul etmiĢtir” Ģeklinde açıklamıĢtır. Mahalli idarelerin ortaya çıkması ve Anayasalarımızda yer edinmesiyle birlikte, merkezi idarenin yerel idareler üzerinde kullandığı idari vesayet yetkisi, anayasal zeminde yer edinmiĢtir. Daha önce de değinildiği üzere idari vesayet, geçmiĢten günümüze, her yeni Anayasayla veya kanuni düzenlemelerle yerel yönetimler üzerindeki etkisini giderek yitirmektedir. Zira 1982 öncesi dönemde idari vesayet Anayasalarda açıkça düzenlenmemiĢ olmasına rağmen yerel idareler üzerinde daha „sert‟ ve „etkin‟ kullanılmıĢtır. Hatta kanunla bile kullanılmasına gerek duyulmadan; yönetmelik, genelge, sirküler, vb. gibi düzenlemelerle uygulanma olanağı bulmuĢtur.

Anayasa Mahkemesi, idari vesayet yetkisini, merkezi yönetimin yerel yönetim organları ve onların çalıĢmaları üzerinde kamu yararını korumak amacıyla üst otoritelere yasayla verilen yetkilerin bütünü olarak tanımlamıĢtır (AYM, 1990/38 E. 1991/32 K. sayılı Karar). Ġdari vesayet yetkisi, merkezle yerel yönetimler arasında bir bağ kurmak ve yerel yönetimlerin eylem ve iĢlemleriyle devletin birliğini ve kamu hizmetlerinin insicamını ihlal etmelerine mani olmak için kabul edilmiĢ hukuki bir müessesedir (Onar, 1966: 662). Bir baĢka ifadeyle, idari vesayetin amacı, yerel

yönetimlerin çıkarlarını korumaktan ziyade kamu yararını korumaktır (Chapus, 1997: 366).

1982 Anayasası‟nın “mahalli idareler” baĢlıklı 127. maddesinde “merkezi idare, mahalli idareler üzerinde, mahalli hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun Ģekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahalli ihtiyaçların gereği gibi karĢılanması amacıyla, kanunda belirtilen esas ve usuller dairesinde idari vesayet yetkisine sahiptir” denilmiĢtir. Böylece, idari vesayet yetkisi, ülkemizde ilk kez bir Anayasa‟da açıkça tanımlanmıĢtır. Anayasa‟da bu yetkinin kullanılmasındaki amaçlarda tek tek açıklanmıĢtır. Bunlar:

1- Mahalli hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun Ģekilde yürütülmesi; 2- Kamu görevlerinde birliğin sağlanması;

3- Toplum yararının korunması;

4- Mahalli ihtiyaçların gereği gibi karĢılanması amaçlarıdır.

Tabi bu amaçlara ilave birçok amaç daha sayılabilir: Kamunun genel çıkarlarını korumak, kamu hizmetlerinde uyumu sağlamak, yerel otoritelerin keyfi eylem ve iĢlemlerinin önüne geçmek, kaynakların etkin ve verimli kullanılmasını sağlamak. Bu amaçların yanında idari vesayet yetkisinin, yerel idareleri eğitici bir amaca da hizmet ettiğini Anayasa Mahkemesi‟nin, 22.06.1988 tarihli 1987/18 esas ve 1988/23 karar sayılı Kararı‟ndan öğrenilmektedir. Bu Karar‟da idari vesayet yetkisi ile ilgili olarak; “bu yetki aynı zamanda demokrasileĢme süreci içinde yerel planda katılımcı yönetim, sosyal hukuk devleti anlayıĢı doğrultusunda geliĢtirici, toplumsal dayanıĢmayı güçlendirici, Anayasa‟nın öngördüğü temel hak ve özgürlüklere saygı bilincini yükseltici, çağdaĢ ve uygar bir eğitim gündemi olarak da değerlendirilmesi” gerektiği belirtilmiĢtir.

1982 Anayasası‟nın merkezi idarenin sahip olduğu idari vesayet yetkisinin ancak “… kanunda belirtilen esas ve usuller dairesinde …” olabileceğini açıklığa kavuĢturarak idari vesayetin, herhangi bir yerel idare üzerinde kanuni düzenleme olmadan kullanılabilmesinin önüne geçmiĢtir. Ayrıca yine 1982 Anayasası‟nın “…mahalli idarelerin seçilmiĢ organlarının, organlık sıfatını kazanmalarına iliĢkin itirazların çözümü ve kaybetmeleri, konusundaki denetim yargı yolu ile olur. Ancak, görevleri ile ilgili bir suç sebebi ile hakkında soruĢturma veya kovuĢturma açılan mahalli idare organları veya bu organların üyelerini, ĠçiĢleri Bakanı, geçici bir tedbir olarak, kesin

hükme kadar uzaklaĢtırabilir …” hükmüyle mahalli idareler lehine idari vesayet yetkisinin törpülendiğini görmekteyiz. Bu hükümle, idari vesayetin en ağır biçimi olan organlık sıfatına son verme yetkisinin, ancak yargı yoluyla olabileceği anayasal güvenceye alınarak, yerel idare organların bağımsızlığı amaçlanmıĢtır.

Ġdari vesayet yetkisinin kullanımına olanak sağlayan hükümler birçok kanunda düzenlenmiĢtir. 5442 sayılı Ġl Ġdaresi Kanunu‟nun valinin görev ve yetkilerini düzenleyen 9/D maddesinin “vali, dördüncü maddenin son fıkrasında belirtilen adli ve askeri teĢkilat dıĢında kalan bütün Devlet daire, müessese ve iĢletmelerini, özel iĢyerlerini, özel idare, belediye köy idareleriyle bunlara bağlı tekmil müesseseleri denetler, teftiĢ eder” hükmü ile kaymakamın görev ve yetkilerini düzenleyen 31/Ç maddesinin “Kaymakamlar, dördüncü maddenin son fıkrasında belirtilen daire ve müesseseler dıĢında kalan bütün Devlet daire ve müessese ve iĢletmelerini ve özel iĢyerlerini, özel idare, belediye ve köy idareleriyle bunlara bağlı tekmil müesseseleri denetler ve teftiĢ ederler” hükmüne göre, mülki idare amirlerin yerel yönetimler üzerinde denetim ve teftiĢ gibi bir vesayet yetkisinin olduğu görülmektedir. Ancak Ġl Ġdaresi Kanunu‟nun vali ve kaymakamlara verdiği bu denetim yetkisinin günümüzde uygulandığı pek söylenemez.

3152 sayılı ĠçiĢleri Bakanlığı TeĢkilat ve Görevleri Hakkında Kanun‟un amacında “… mahalli idarelerin yönlendirilmesi …” gibi bir hüküm bulunması, yine aynı Kanun‟un „Görev‟ baĢlıklı 2/g maddesinin “… mahalli idareleri ve bunların merkezi idare ile olan alaka ve münasebetlerini düzenlemek” hükmüyle 11/b maddesinin “Bakanlığın mahalli idareler üzerinde sahip olduğu vesayet yetkisinin mevzuat hükümleri gereğince uygulanmasını sağlamak” hükmünün bulunması, merkezi idarenin mahalli idareler üzerindeki idari vesayet yetkisini kanuni temellere dayandıran farklı düzenlemelerdir. Ayrıca, Belediye Kanunu‟nda, BüyükĢehir Belediyesi Kanunu‟nda, Ġl Özel Ġdaresi Kanunu‟nda, Köy Kanunu‟nda, KamulaĢtırma Kanunu‟nda ve daha birçok kanunda idari vesayet yetkisinin kullanımına yönelik düzenlemeler mevcuttur.