• Sonuç bulunamadı

3.7. BÖLGESELLEŞME VE DEVLET SİSTEMLERİ

3.7.2. Üniter Devlet

Üniter (merkeziyetçi) devlet, basit devlet veya tek/tekçi (monist) devlet olarak da ifade edilebilir. Üniter devlet, tek egemenlik, tek millet ve tek ülke ilkelerine göre örgütlenmektedir. Yasama, yürütme ve yargının merkezde toplandığı ve teklik gösterdiği devlet modeli olarak da belirtilmektedir. İdari yönden yönetimin gerçekleştirilmesi amacıyla ülke, il, ilçe ve diğer kademeli birimlere ayrılabilir. Oluşturulan birimlerin, kanunla belirlenmiş olan idari yetkiler dışında, yargı ve yasama yetkileri bulunmamaktadır (Çınarlı, 2011: 303). Devleti meydana getiren tüm unsurların (millet, ülke, siyasi iktidar) tek olduğu ve bölünmez olduğu ifade edilmektedir. İlk bölümde değinilen ulus-devletler, 19. Yüzyıldan bu yana ağırlıklı olarak üniter devlet olarak örgütlenmişlerdir. Bu süreçte toplumun homojen olduğu varsayılmıştır. Farklılıkların çoğunluk içinde eritilebileceği düşünülmüştür. Üniter sistemler doğası gereği demokratikleşme konusunda oldukça cimridir. Güçlü bir siyasi irade arayışı içinde sistemin merkezi biçimde oluşması sağlanmıştır (Ateş, 2015: 156-157). Küreselleşme döneminde ise yukarıda değinildiği gibi farklılıkların

86

öne çıktığı bir dönem başlamıştır ve ulus-devletler bölgeselleşme baskısıyla karşılaşmıştır. Günümüzde Fransa ve İngiltere gibi bazı üniter devletlerin etnik ve dilsel nedenlerle bölgeselleşmeye gittiği ve bölgesel özerklikten yararlandığı görülmektedir.

3.7.2.1. Fransa’da Yerel Yönetim ve Özerklik

Fransa, ulusal egemenlik kavramının doğduğu ve ulus-devlet modelinin oluşmasında etkileriyle üniter devlet modeli fikrini ortaya çıkaran ve geliştiren ülke olmanın yanında günümüz hukuk sistemine farklı ekol ve modeller sunmasıyla da bilinmektedir. Merkeziyetçi yönetim sistemi bunların en önemlilerinden biri olarak ifade edilmektedir. Merkeziyetçi yönetim sistemi, Fransa’nın şahsında somutlaştığı belirtilmektedir (Arslan, 2013: 229). Üniter devlet yapıları, geleneği nasıl ortaya çıkmış olursa olsun bu yapıların dışındaki hukuksal oluşumlara her zaman şüphe ile bakıldığı söylenmektedir. Fransa’nın merkeziyetçi bir yapıyı ya da üniter devlet modelini tercih etmesinin tesadüfi olmadığı ileri sürülmektedir. Tarihsel arka planında feodal dönemden gelen bölünmüşlüğün, parçalanmışlığı ve yerel nitelikteki güç odaklarının direncini kırmaktan geldiği belirtilmektedir (Roskin, 2009: 142). Bir başka ifadeyle; Fransa’nın üniter devlet modelini veya merkeziyetçi yapıyı seçmesinin zorunlu bir tercihten kaynaklandığı ön plana çıkmaktadır (Kayıkçı, 2003: 24-25).

24 Mart 1968’de General De Gaulle ülkenin evriminin getirdiği yeni durumun artık, merkezileşmeyi sağlayan illerin birliği ve bütünlüğü ilkesinin artık geçerli olmadığını belirtmiştir. 1981’de François Mitterand, Fransa’nın gerçekleşmesi için güçlü ve merkezi bir iktidara sahip olduğunu, bugün ise tam tersinin gerekli olduğunu belirtmiştir (Çiner, 2010: 24). 1982 yerel yönetim yasasından önce Fransa’da yerel yönetimler (collectivités locales) olarak tanımlanan bölge, il ve komün, 2003 Anayasa değişikliklerinden sonra collectivités territoriales olarak tanımlanmıştır. Bu bir yandan bu birimlerin yerel bir yandan da mülki idarenin parçası olduğu anlamına gelmektedir (Çiner, 2010: 17).

3.7.2.2. İngiltere’de Yerel Yönetim ve Özerklik

Kıta Avrupası geleneği karşısında Anglo-Sakson geleneğinin temsilcisi İngiltere’de yerel yönetimlerin tarihi 1066 Norman işgali öncesi dönemine kadar

87

uzanmaktadır. 1835 Belediye Kanununun İngiltere’de kabulüne kadar, yerel yönetim birimi olan belediyeler soylu sınıflar tarafından yönetiliyordu. Yerel yönetimleri sevk ve idare edecek olan kişiler kral tarafından atanmıştır. Sulh hukuk hâkimlerine ilk başta parlamentonun çıkarmış olduğu kanunlarla ya da kralın izni ile kısmi yerel nitelikteki görevler verilmiştir. Diğer batı ülkelerinden farklı olarak İngiltere yerel yönetimlerin gelişmiş yapıları olduğu vurgulanmaktadır (Roskin, 2009: 28-30). Sanayi Devrimi’ne kadar bu gelişmiş yapıların devam ettiği ancak, sanayi devriminin ortaya çıkarmış olduğu olumsuzluklar nedeniyle bu yapıların değişime uğradığı bilinmektedir. İngiltere’de reform sürecinin 1835 yılında başladığı belirtilmektedir. Yerel yönetimlere temsili ve demokratik bir niteliği ise 19. Yüzyılın sonlarında kazandırdığı söylenmektedir. 1888 yılında belediye ve il meclislerinin oluşturulduğu açıklanmaktadır. 1894 yılında ise bu meclisler yerel yönetimlerin karar organı haline getirilerek halk tarafından seçilmesi yoluna gidildiği belirtilmektedir. İngiltere, 1894 yılında yerel demokrasi bakımından önemli bir dönüm noktası yaşadığı ifade edilmektedir (Arslan, 2013: 38; Yamaç, 2014: 15).

İngiltere’de yerel yönetimler kanunlarla kendilerine verilmiş görev ve yetkileri yerine getirmektedirler. İngiltere’nin yazılı bir anayasası olmadığı için yerel yönetimlerin görev ve yetkilerini parlamentonun çıkardığı yasalar belirlemektedir. Yasalarla birlikte içtihatlar da önemli bir başka kaynak olarak gösterilebilir. İngiltere’de yerel yönetimler ve diğer kamu kurumları parlamentonun yoğun gözetim ve denetimi altında olduğu belirtilmektedir. Parlamento yerel yönetimlerin görev ve yetkilerini sınırlayabilir, karar organlarını görevden alabilir ve özerkliğini sınırlayabilir. Yerel yönetimlerin sunmuş olduğu hizmetler ulusal nitelikteki hizmet ve düzenlemelerin tamamlayıcısı olarak görülmekte ve bu nedenle de müdahale etme gerekli görülmektedir. Parlamentoda çoğunluğa sahip olan parti yerel yönetimlerin görev, yetki ve sorumluluklarını değiştirebilir. Bir başka ifadeyle yerel yönetimlerin örgütlenmesini, sunacakları hizmetin standardını ve işlevlerini değiştirebilir. İngiltere’de yerel yönetimlerin uzun bir geçmişi olmasına rağmen özerk ve etkin bir yönetim sisteminin oluşturulamadığı vurgulanmaktadır. Özellikle 1970’lerde Muhafazakâr Parti lideri Margaret Thatcher iktidarında refah devleti kavramına karşı çıkılarak, bugünde etkilerini gösteren neo-liberal politikalara geçilmiştir. Haklardan ziyade sorumluluklara vurgu yapan bu ekonomik modelde, kamu harcamalarının kısıldığı ve yerel yönetimlerin de bu durumdan payını aldığı belirtilmektedir. Refah

88

devleti anlayışı ile birlikte gündeme gelen ve yerel yönetimler tarafından yerine getirilen bazı hizmetlerin merkezi yönetim tarafından kurulan örgütlere aktarıldığı bilinmektedir. İngiliz yerel yönetimleri diğer Avrupa ülkelerine nazaran çok geniş mali özerkliğe sahip olmasına rağmen Margaret Thatcher iktidarında yerel yönetimlerin harcamalarının kısıldığı ifade edilmektedir (İnanç ve Ünal, 2006: 134). İngiltere’nin yerel yönetimlere çok büyük önem verdiği görülmektedir. Yerel yönetimlerin İngiltere’de güçlü olmasının nedeni köklü bir geçmişe sahip olmasından kaynaklanmaktadır.