1
Varnet'ın dükkanında çıraklığa geldiği pazartesi sabahı Flem Snopes'un sırtında yepyeni bir ak gömlek vardı. Henüz yıkanmamıştı bile; bir rafta atılmış dururken kumaşta yer etmiş kırışıklıklar ve her bir ardıl katın üstünde zebra gibi yol yol yi
nelenen güneşten sararmış çizgiler, hepsi ortadaydı. Yalnız onu görmeye gelen kadınlar değil, Ratliffin kendisi bile (boşu boşu
na satmazdı dikiş makinelerini; nasıl kullanıldığını gösterirken o da bunlardan birini çalıştırmasını çok iyi öğrenmişti ve söy
lentilere bakılırsa, giydiği mavi gömlekleri kendisi dikiyordu) biliyordu ki bu gömlek elle kesilip dikilmişti, hem de işe yatkın olmayan kaba bir elle. O gömleği bütün hafta giydi Flem. Cu
martesi gecesi artık iyice kirlenmişti gömlek, ama derken pa
zartesi sabahı Flem tıpkısı bir başka gömlekle çıktı ortaya; zeb
ra gibi yol yol çizgilerine kadar tıpkısı. İkinci cumartesi gecesi o da kirlenmişti, tam da öbürlerinin kirlendiği yerlerinden. Sanki gömleği giyen; oraya gelişinden çok önce kalıplaşmış birtakım zorunluluklarla ve törelerle koşullanmış yeni bir yaşam ve çev
reye girerken, daha ilk günden kendine özgü kirlenme alışkan
lığını edinmişti.
Sıska bir katıra binmişti. Oturduğu eyerin Varnet'lara ait olduğu daha ilk bakışta fark edilmişti ve eyere bağlı bir de te
neke kova sallanıyordu. Dükkanın arkasında bir ağaca bağladı katın, kovayı çözdü, aralarında Ratliffin de bulunduğu bir
dü-60
zine adamın oturduğu sundurmaya çıktı. Hiç konuşmadı. On
lara teker teker bakmış olsaydı bile bu sezilemezdi hiç - yir
miyle otuz arası belirsiz bir yaşta, kalın, bodur, yumuşak bir adam, sakin, geniş bir yüz üstünde kenarları tütünden hafifçe sararmış, ince, sıkı bir ağız, durgun su rengi gözler ve ansızın şaşırtıcı bir karşıtlıkla öbür bütün yüz çizgileri arasından fırla
yan bir yavru atmaca gagası gibi minik, yırtıcı bir burun. Öyle ki sanki yaratıcısı ya da sanatçısı, özgün burnu bitirmeden bir yana bırakınıştı da o bitmemiş iş ya tümüyle apayrı bir akıma inanan birisince ele alınmış, ya da belki hain, çılgın bir karika
türcü, ya da belki yüzün tam orta yerine ancak umarsız bir uyarı takabilecek kadar zaman bulabiimiş birisi tarafından ta
mamlanmıştı.
Kova elinde, dükkana girdi Flem. Ratliff ve arkadaşlan bü
tün gün sundurmada oturdular, çömeldiler ve yalnız kasaba halkının değil bütün o yörenin insanlarının teker teker, çifter çifter, öbek öbek, erkek kadın, çocuk, ufak tefek alışveriş yap
mak ve yeni çırağa bakmak için gelip gidişlerini seyrettiler. Sal
dırgan bir tavırla gelmediler de oldukça sakıngan, ağırbaşlı, sü
rülerine doğru yaklaşmakta olan garip bir canavarın haberinin ardından giden yarı-yabanıl sığırlar gibi geldiler; un, patentli ilaç, saban ipi, tütün almaya ve bir hafta önce adını hiç duyma
dıkları ama gelecekte yaşamın gereksinimleri için iş yapmak zorunda olacakları bu adama bakmaya geldiler. Sonra geldikle
ri gibi sessizce ayrıldılar oradan. Dokuz dolaylarında Jody Var
ner demir kın bineğiyle geldi, dükkana girdi. İçeride onun sesi
nin bas ınınltısını duyabiliyorlardı, ama aldığı yanıtlara kulak kabartanlara göre sanki kendi kendine konuşuyordu. Öğlen dı
şarı çıktı, atma bindi gitti, ama çırak onu izlemedi. Sundurma
dakiler aslında biliyorlardı teneke kovada ne olduğunu. Öğlene doğru onlar da birer ikişer dağılmaya başladılar. Kapıdan ge
çerken dükkanın içini gözlediler, ama hiçbir şey göremediler.
Çırak eğer öğle yemeğini yiyorduysa bile iyi saklanmıştı. Ratliff sundurmaya saat birden önce dönmüştü, çünkü sadece yüz metre uzağa yürümüştü yemek için. Ama öbürleri de çok ge
cikmediler. Ve o gün hiç kalkmadan, bazen sessizce şundan bundan birkaç söz ederek oturdular, çömeldiler orada ve
dük-6 1
kana yiliünebilir yakınlıkta oturan herkes geldi, beş on kuruş
larla alışveriş yapıp gitti.
İlk haftanın sonuna kadar hepsi gelip görmüşlerdi onu. Sa
dece gelecekte yiyecek ve başka gereksinimleri için onun aracılı
ğıyla alışveriş etmek zorunda olacak olanlar değil, Varneı'larla bugüne dek hiç alışverişi olmamış ve hiç olmayacak olan bazıla
rı da -erkekler, kadınlar, çocuklar, doğdukları evin eşiğini şim
diye dek hiç geçmemiş bebeler, gelecekte bir kezden fazla eşik
ten dışarı adım atacakları olanaksız gibi görünen hastalar ve yaşlılar- at, kahr sırhnda ve arabalar dolusu gelmişlerdi. Ratliff hala oradaydı; laterna ile dili bir tahta parçası ile desteklenmiş el değmemiş tırmık dişleri takımı hala arabada yüklüyken, da
yanıklı ama uyumsuz çift Bayan Littlejohn'un bahçesinde işsiz
likten huysuzlaşmış beklerken, Ratliff her sabah çırağın katır ve ödünç eyer üstünde dükkana gelişini gözlüyordu. Çırak ise, sır
tındaki yeni ak gömlek azar azar ve düzenli olarak her günbalı
mında biraz daha kirlenirken, elinde şimdiye dek kimsenin için
den yediğini görmediği teneke yemek kovası, kahrını ağaca bağlayıp en azından birkaç günden önce eline geçirebileceğine kimsenin inanmadığı anahtarla dükkanı açıp giriyordu. İlk bir
kaç günden sonra Ratliff ve öbürleri daha sundurmaya gelme
den açmaya başlamıştı dükkanı. Dokuza doğru Jody Varner atı üstünde görünüyor, attan inip basamakları çıkıyor, onları dobra dobra selamlıyor, dükkana giriyordu; ama ilk sabahtan sonra yalnızca on beş dakika kadar kalmaya başlamışh. Eğer Ratliff ve arkadaşları genç Varnet'la çırak arasında gizli bir kıvılam ya da akım bulmayı umuyorlardıysa yanılmışlardı. Her sabah o ağır, bas, olağan mırılh duyuluyordu. İşitilir bir yanıt almadığından hep kendi kendine konuşur gibiydi. O ve çırak kapıya geliyor
lar, Varner buyruklarını bitirene dek orada duruyorlardı. Sonra Varner dişlerini emiyor ve ayrılıyordu; kapıya yeniden dönüp bakhklarında orada kimse görünmüyordu.
Sonunda, bir cuma öğle sonrası Will Varner kendisi görün
dü. Belki de Ratliff ve arkadaşları bunun için bekliyorlardı.
Bekledikleri buysa bile, Ratliff öbürleri gibi burada herhangi bir şeyin açığa vurulmasını umanlardan değildi. Böylece orada tek şaşmayan Ratliff oldu; çünkü diğerlerinin hepsinin umutla
bek-lediğinin tam tersi açığa çıkmıştı; kimin için çalıştığını en son öğrenen çırak değil, kimin kendisi için çalıştığını son gören Will Varner olmuştu. Yaşlı beyaz atıyla geldi. En üst basamakta çö
melmiş genç bir adam kalktı, aşağı indi, dizginleri aldı, atı bağ
ladı ve Varner indi. Onların saygılı mırıltılarını neşeyle yanıtla
yarak basamakları çıktı ve Ratliff e adıyla: "Allah kahretsin, da
ha işine dönmedin mi sen?" diye sordu. Aralarından ikisi daha kalkıp, kimi yeri bıçakla çentiklemiş ahşap sırayı boşalttılar, ama Varner hemen gidip oturmadı. İnce uzun bedeni ve hindi gibi biraz uzarruş boynuyla, oraya gelen öbür insanlar gibi, açık kapı önünde duraladı. Dükkanın içine baktı ama çok kısa bir süre için, çünkü hemen o an bağırdı. "Hey, sen! Adın ne? F1em.
Tütünümden bir tutarn getir. Jody göstermiştir sana nerede ol
duğunu." Dönüp oturanlara yaklaştı, aralarından ikisinin bo
şaltmış olduğu, çakı ile çentikli ahşap sıraya oturdu, bıçağını çı
kardı ve tam tütün içenlere ayrılmış vagon öyküsünü o neşeli, ağır, piskopos sesiyle anlatmaya başlamıştı ki çırak (Ratliff onun ayak sesini bile duymadı) tütünle dirseğinin dibinde be
lirdi. Varner hala konuşarak topağı aldı, bir tutarn kesti, baş parmağıyla çakıyı kapattı ve çakıyı gerisin geri cebine koymak için bacağını uzatrruştı ki birden konuşmasını kesip sertçe yu
karı baktı. Çırak hala dirseğinin dibinde duruyordu. "Hey!"
dedi Varner. "Ne var?"
"Parasını ödemediniz," dedi çırak. Varner bir süre hiç kı
mıldamadı; bacağı hala uzanmış, topak ve kesik tutarn bir elin
de, çakı öbüründe, tam cebine girmek üzereydi. Sundurmada
kilerin hiçbiri kımıldamıyordu; sessizce ama dikkatle ellerine, ya da Varner kendi sözünü kestiğinde gözleri nereye takılı kal
mışsa oraya bakıyorlardı. "Tütün," dedi çırak.
"Ha," dedi Varner. Çakıyı cebine koydu, kalçasından bir patlıcan boyunda ve biçiminde deri bir cüzdan çıkardı. İçinden bir beş kuruş aldı, çırağa verdi. Ratliff çırağın geldiğini duyma
mıştı, gittiğini de duymadı. Ama şimdi anladı neden duymadı
ğını. Çırak kauçuk tabanlı yeni bir çift tenis ayakkabısı giymiş
ti. "Nerede kalmıştım?" dedi Varner.
"Adam pantolonunun düğmelerini çözmeye başlamıştı,"
dedi Ratliff, yumuşakça.
63
Ertesi gün Ratliff oradan ayrıldı. Yerinden kıpırdaması, ek
mek parası kazanmak için değildi. O yörede elini bir kez cebi
ne sokmadan altı ay gezebilirdi masadan masaya. Gezi tasarı
ları, kurulmuş ve gelişmiş habereilik işi, o haberleri satmanın büyük mutluluğu ve özellikle son iki haftadır gözlemekte ol
d uğu elindeki malın şimdiye dek taşıdıklarının en tazesi ve en yoğunu olduğu için yola çıkmıştı. Kasabaya yeniden ulaştığın
da beş ay geçmişti. Yolu dört ilçeyi kapsıyordu. Ne olursa ol
sun değişmezdi o yol; sadece kendi içinde esnekti. On yıldır bir kez olsun bu dört ilçenin sınırlarını aşmamıştı, ama bu yaz bir gün kendisini Tennessee' de bulmuştu. Kendini yalnız ya
bancı topraklarda bulmamış, anayurdundan da altın bir engel
le ayrılmıştı; düzenli olarak birikmekte olan altın paralardan bir duvar.
O ilkbahar ve yaz biraz iyice gitmişti işi. Sattıkları kendini bile aşıp geçmişti. Parasını hasat zamanı almak koşuluyla dikiş makineleri satıyor ve teslim ediyor, ücretin toplayabildiği kada
rıyla ya da değiş tokuş karşılığı aldığı şeyleri satıp elde ettiği paraları Memphis'teki toptancıya başka makineler için peşin olarak yatırıyor, bunları da ücreti sonbaharda ödenmek üzere teslim ediyor ve senetleri imzayla onaylıyordu, sonunda bir gün gördü ki kendini neredeyse kendi borsasında iflasa sürük
lemiş. Toptancı, sonbahara kalmış yirmi dolarlık senetlerden payına düşen yarısını istemeye başladı. Bunun üstüne Ratliff kendi borçlularını şöyle çabucak bir gözden geçirdi. Her za
manki gibi saygılı, hoş, nükteli ve görünüşte kaygısızdı; ama onları tek tek iyice bir taradı. Şu gerçekti ki daha pamuk yeni çiçeklenmeye başlamıştı ve topraktan para çıkması için aylar geçmesi gerekiyordu. Birkaç dolar toplayabildi, bir de kullanıl
mış araba koşum takımı ve sekiz tane ak Leghorn tavuğu. Top
tancıya 120 dolar borcu vardı. Uzaktan akrabası olan on ikinci alıasının kapısını da çalınıştı ki, onun bir hafta önce bir dizi ka
tır satmak için Tennessee eyaletinde Columbia'ya, katır pazarı
na gittiğini öğrendi.
Hemen arabasıyla ardına düştü; koşum takımı ve tavuklar
la birlikte. Yalnız akrabasının senet borcunu alabileceğinden değil, bir başkası akrabasına başka katırlar satmadan oraya
va-rabilirse, toptancıya olan bütün borcu için de ondan ödünç ala
bilirdi belki diye umutlanmıştı. Columbia'ya dört günde ·ulaştı.
İlk şaşkınlığı atlattıktan sonra, fildişi kaynayan bir Afrika ova
sının yalın ve arı ıssızlığına yanlışlıkla dalan ilk beyaz avcının mutlu beklentileriyle çevresine bakındı. Kuzeninin nerede ko
nakladığını sorduğu adama bir dikiş makinesi sattı. Geeelernek için akrabasıyla gittiği akrabasının karısının kuzeninin Colum
bia' dan on mil uzaktaki evinde de bir makine sattı. İlk dört günde üç makine sattı; bir ay kaldı ve sekiz makine satarak 80 dolar kazandı; 80 doları, araba koşum takımını ve sekiz tavuğu vererek bir ka tır aldı; katın Memphis' e götürdü, açık artırınayla 135 dolara sattı; toptancıya 120 dolar borcunu ödedi ve Missis
sippi' deki eski senetlerden vazgeçtiğini gösterir yeni senetler verdi. Ürün toplama zamanı eve döndüğünde cebinde 2 dolar 53 sent ve pamuk çırçırdan geçip satıldığında müşterilerinden toplayacağı ve tümüyle kendi cebine kalacak 12 tane yirmi do
larlık senet vardı.
Kasımda Frenchman's Bend'e ulaştığında her şey eskisi gi
biydi. Çırağı kabullenmeseler de varlığını benimsemişti yöre halkı. Ama Varner'lar, çırağı hem kabullenmiş hem de benimse
mişlerdi. Jody geçmişte çoğunlukla dükkanda durur, ayrıldı
ğında da fazla uzaklaşmazdı. Ratliff şimdi gördü ki, Jody aylar
ca dükkana uğramıyordu bile ve oradan yıllarca alışveriş etmiş, genellikle kendi işini kendi görmeye ve ücreti eksiksiz olarak peynir kafesindeki puro kutusuna koymaya alışmış müşteriler, şimdi her bir önemsiz şey için iki ay öncesine kadar adını bile duymadıkları, belli soruları 'Evet' ya da 'Hayır' diye yanıtlayan ve görünüşte hiçbir yüze adını amınsayacak kadar bile bakma
yan, ama parayla ilgili konularda hiç yanlış yapmayan bir adamla iş görmek zorundaydılar. Jody Varner eskiden bu tür yanlışları sık sık yapardı. Kuşkusuz kendi yararına olurdu bun
lar genellikle; ara sıra bir müşterinin bir iplik yumağı ya da bir kutu enfiye alıp gitmesine göz yumar, ama er geç ondan bunun acısını çıkarırdı. Ondan bu tür yanlışlıkları görmeye alışmışlar
dı; yakalandığında da yürekten bir sevimlilikle, dobra dobra işi şakaya vurarak yaniışı düzelteceğini bildikleri gibi. Bu hali müşteriyi hesabın geri kalanını da biraz kuşkuyla düşünmeye
65
iterdi. Ama onlar bunu da umarlardı, çünkü gereksindiklerinde Jody onlara yiyecek ve saban takımı için kredi verirdi; uzun va
deli bir kredi olurdu bu, ancak yüzeyde eliaçıklık gibi görünen bu yardıma, son ödemede görünse de görünmese de faiz öde
yeceklerini bilirlerdi. Oysa çırak hiç yanlış yapmıyordu.
"Saçma," dedi Ratliff. "Er geç birisi yakalar onu. Yirmi beş millik çevre içinde hiçbir adam, kadın ya da çocuk yoktur ki dükkanda neyin var neyin yok olduğunu ve neyin kaça oldu
ğunu Will ya da Jody Varner kadar bilmesin."
"Hah," dedi öteki -adı Odum Bookwright olan, güçlü, kı
sa-bacaklı, kara-kaşlı, hazır-yüzlü bir adam. "İşte tam öyle de
diğin gibi."
"Yani, kimse onu bir kez olsun yakalayamadı mı?"
"Hayır," dedi Bookwright. "Ve kimse hoşlanmıyor bundan.
Yoksa nasıl bilebilirsin ki?"
"Tabii ya," dedi Ratliff. "Nasıl?"
"Şu kredi konusu da vardı," dedi bir başkası - dışarı uğra
mış, dalgın, solgun, miyop gözleri, seyrek saçlı bir başı olan Quick adlı ince ve boylu bir adam. Kasabacia bıçkıcılık yapardı.
Anlattı: Çırağın kimseye hiçbir şey için veresiye vermek iste
mediğini nasıl hemen anladıklarını. Son on beş yıldır dükkana yılda en azından bir kez borçlanıp borcunu ödemiş bir adama bundan böyle veresiye vermeyi nasıl düpedüz reddettiğini ve o gün öğleden sonra Will V arn er' ın kendisinin o yaşlı, ş işman, guruldayan-bağırsaklı beyaz atma atlayıp, nasıl doludizgin ge
lip, fırtına gibi dükkana girip, yolun karşısındaki demirci dük
kanından duyulacak kadar bağırdığını: "Hangi cehennemin di
binden çıkmışın dükkanı sandın burasını?"
"Buranın hala kimin dükkanı olduğunu biliyoruz hiç ol
mazsa," dedi Ratliff.
"Ya da bazı kimselerin hala kimin olduğunu sandıklannı,"
dedi Bookwright. "Her neyse, daha Varnet'ın evine taşınmadı."
Çünkü çırak şimdi kasabacia oturuyordu. Bir cumartesi sa
bahı birisi eyerli katırıtı dükkanın arkasında olmadığını gördü.
Dükkan akşamları saat onda ve cumartesileri daha da geç ka
panıyor ve her an kalabalıkla dolup taşıyordu ve birçok kişi onun lambaları söndürüp kapıyı kilitlediğini, sonra oradan
yü-rüyerek ayrıldığını gördüler. Ve ertesi sabah, kasahada cumar
tesi akşamından pazartesi sabahına değin görünmeyen çırak kilisede belirdi. Onu orada görenler inanılmaz bir şaşkınlıkla bir an bakakaldılar. Gri bez kasketi ve gri pantolonunun yanı sıra temiz ak bir gömlek giymekle kalmamış, bir de boyunbağı takınıştı -makineden çıkmış ufacık kara bir fiyonk. Beş santim uzunluğunda bile yoktu bu fiyonk ve Will Varner'm kendisinin kiliseye giderken taktığının dışında bütün Frechmen's Bend yö
resindeki tek boyunbağıydı. O pazar sabahından başlayarak öl
düğü güne değin, onu ya da aynı ona benzer bir başkasını hiç boynundan çıkarmadı (sonraki söylentilere göre, J efferson' da kendi bankasının müdürü olduktan sonra bu boyunbağların
dan on iki düzine yaptırmış) - Jody Varner'ın törensel aykırılık görünümünü on katına çıkarılmış biçimiyle ona da veren ak gömleğin geniş alanı üstünde anlaşılmaz bir noktalama simgesi gibi derinliği olmayan, gizemlke dengeli ufacık bir leke. Bu fi
yonk, o ilkbahar öğle sonrası dükkanın sundurmasında varolan herkese, babasının tutuk ayağından çıkan sesin döşeme tahtala
rında yapmış olduğu aşırı abartılmış fiziksel yer değişimi nite
liğini ispatsız kabul ettirmişti. Yürüyerek ayrılınıştı kiliseden Flem; ertesi sabah dükkana yine yürüyerek geldi ve boyunbağı hala boynundaydı. O akşam ortalık kararmadan bütün kasabalı öğrendi ki, geçen cumartesiden beri d ükkandan bir mil ötede oturan bir ailenin evinde yatıp kalkıyormuş.
Will Varner eski aylak, meşgul, neşeli yaşamına çoktan dönmüştü - biraz olsun uzaklaştıysa bile. Dört temmuz bayra
mından bu yana dükkanda görülmemişti. Şimdi ağustosun şu ölü, gevşek günlerinde pamuk olgunlaşırken ve kimsenin ya
pacak işi yokken, Jody de uğramaz olmuştu dükkana. Gerçek
ten öyle görünüyordu ki, şimdi yalnızca yöneten güç değil, mal sahipliği ve gelir sağlama işi de o soğan gibi sarışın, her şeyi yiyen, ama ağusuz türden bir örümceğin bütün nitelikleri
ni taşıyan ve bu askıda kalmış günlerde terk edilmiş ağır-ko
kulu dükkanın en dip gölgelerinin arasında gizli gizli kımılda
nan, sürekli kirlenen ak gömleklerin ve küçücük incitilemez boyunbağının içindeki o bodur, sıkı-ağızlı yaratıkta yoğunlaş
mıştı.
67
Sonra eylülde bir şey oldu. Başladı daha doğrusu, gerçi önce ne olduğunu kimse arılayamamıştı. Pamuk açmıştı ve toplanı
yordu. Bir sabah ilk gelen adam, Jody Vamer'ı dükkanda buldu.
Çırçınn kilidi açılmıştı. Varner'ın demireisi Trumbull, onun çırağı ve zenci ateşçi, makineyi gözden geçiriyorlar, mevsimlik iş için hazırlıyorlardı. Az sonra Snopes dükkandan çıktı, karşıya çırçıra yürüdü, içeri girdi ve gözden kayboldu. Hiç olmazsa o an için anılardan da yitti. Ancak öğle sonrası, dükkanın kapanmasından sonra sezmişlerdi ki Jody Varner bütün günü dükkanda geçir
mişti. Ama gene de buna çok önem vermemişlerdi. Kuşkusuz J od y, çıra ğı çırçırın açılışını gözetmek için kendisi yollamıştı.
Otururken çalışabiieceği için, tembellikten, dükkandaki görevi geçici olarak kendisi benimserniştir, diye düşünmüşlerdi. Çırçı
rın iyice ateşlenmesiyle ve ilk yüklü arabalann sıraya dizilmesiy
le onların da gözleri açıldı. Sonra gördüler ki dükkana bakan şimdi yine Jody'ydi. O, dükkanda beş on sent için getir götür ya
parken, çırak bütün gün tartı kolunun arkasındaki taburede otu
rup arabaların sıra sıra tartının üstüne çıkıp sonra emme borusu
nun altından geçişini gözetliyordu. Önceden Jody bu işlerin iki
sini de yapardı. Öyle ki, kendisi genellikle tartının arkasında olur, dükkan da her zaman olduğu gibi kendi kendine bakardı.
Gerçi ara sıra yalnızca dinlenmek için bir arabayı tartının üstün
de bırakır, on beş dakika ya da kırk beş dakika işi durdurur, dük
kana giderdi; belki o an hiç müşteri bile olmazdı dükkanda, yal
nızca aylaklar, konuşabileceği dinleyiciler olurdu, ama bir sakın
ca yoktu bunda. Her şey yolunda yürüyüp giderdi. Şimdi iki kişi olduklarına göre, hiçbir neden yoktu birinin dükkanda kalıp öbürünün tartma işini görmemesi için ve yine hiçbir neden yok
tu J od y' nin tartma işine çıra ğı atamaması için. Hepsinin belleğin
de aydırılanmaya başlayan o soğuk sanı şuydu ki
-"Öyle ya," dedi Ratliff. "Biliyorum, Jody'nin enikonu ora
da oturması olağan. Ne var ki, orada oturmasını ona söyleyen
da oturması olağan. Ne var ki, orada oturmasını ona söyleyen